16 Mart 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

16 Mart 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA | Abııı.HAıııDıN KX D İ O Abdülhamit Hicaz Hattını Kendim Düşündüm, Kendim Yaptım, Diyor Herekenin Suyunu Borularla Kadıköyüne Getırmelı NAKİLI ZİYA ŞAKIR Her hakkı mahfuzdur — 261 — 8 teşrinlsani 917 Abdülhamit dün akşam yeme- ğinde mayanozlu — balıkla fıs- tıklı pilâv yedi. Bunlar yine midesinde gaz yaptı, geceyi va- hatsız geçirdi. Evvelâ nane suyile tarçın sayunu karıştırarak - içti. Sonra da aspirin ile bir bardak çay aldı. * Hünkârın, bugünkü ( hırkai taadet ) alayına — kayıkla gidip gelmesi Abdülhamitte bir men- nuniyet uyandırdı: — Demek ki biraderin sıhbat ve afiyeti yolunda. Doğrusu, pek memnun oldum. Allah vere de, Üşümeseydi. Diyor.. Bu suretle açılan söz, epeyce uzadı. Abdülhamit yine, biraderi Sultlan Muradı baştan çıkaranlardan, yine ban meşhur şahıslardan bahsettikten sonra: — Onlara gelinceye kadar bu memleketin (siyasi ahvali da- hiliyesi )?! çok iyi idi. Ortalığı, onlar fesada verdi- ler. Allah taksiratlarını affetsin.. dedi. 15 teşrinlsanl 917 Gaz tehlikesine karşı Abdül- hamit perhiz. ediyor. Çok ihti- yatkârane —yemek yiyor.. Bu gece, bir çorba, bir tek köfte ve yatarken de bir bardak sütle iktifa etti. 30 Teşrinlsanl 917 — Gazetelerde okudum. Ka- dıköyde su yokmuş. Nasıl olur?.. Orası zengin yatağıdır.. Bakınız, ben düşündüm, buna bir çare bul- dum. Hereke fabrikasının dolabı- n çeviren su, çoktur. Hem de yük- sekten akar. Pek kuvvetlidir. Bu su, fabrikadaki vazifesini bitir- dikten sonra akıp denize gidi- yor. Halbuki bunu demir - boru- larla Kadıköye getirmek müm- kündür. Hem bol, hem temiz bir sudur. Aradaki mesafe de, okadar — fazla değildir. Sonra, yollar da düzdür. Gelelim para meselesine.. Bunu, ya su kun- panyası yapar. Yahut Şehremane- &i bir çaresine bakar ve yahut ta Kadıköyün zenginleri bir şirket tesis ederek buna muvaffak ola- , bilirler. Bu fikrin benim taralımdan olduğunu kimse bilmeden icap edenlere hatırlatıverseniz... Bazan böyle güç gibi görünen şeyler vardır. ki, iyice düşünülürse, ko- laylık kesbeder. Malümya.. Him- metürrica!... derler. Bu söyleyen Abdül- hamit, şöyle biraz düşünür gibi olduktan sonra devam etti: leri — Ben, Kâgıthane suyunu ge- tirtmek için nekadar para sarfet- tim, bilir misiniz?. Yirmi bin lira... Bu kadar az bir para ile İstanbul güzel ve sıhhi bir su kazandı. Halbuki bidayeten bu iş bana pek güç görünmüştü. Fakat cesaretle bnşlndıktm sonra kolaylık kespetti. Sonra.. Hicaz şimendifer hattını nasıl yaptım, bilir mismiz?. Bumu doğrudan doğruya — kendim — düşündüm, kendim yaptım. Hatta ilk tahki- katımı bir sene (Sürre eminliğin) de bulunan hacı Osman ağa is- minde kaba saba bir kapıcıdan yaptım. Sonra bu işe İzzet Paşa- yı memur ettim. Kendim para verdim. Her taraftan da ianeler gelmeye başladı. Az zamanda koca hat, vücude geldi. İşte ba- kınız, bugün de ondan istifade ediliyor. Ya o hat olmasaydı kim- bilir ne kadar sıkıntı çekilecek- U Pedi. , Dün akşam, iki tane patates köftesi, bivraz mahallebi, bir par- | ça da kabak tatlısı yedi. Midesi, yine gaz yaptı. B Kânünüevvel 917 - Bugünkü gazetelerde Ameri- kanın, bize Bulgaristana —ilânı harp ettiği yazılıyordu. Abdülhamit bu ilânı harbe bir blâf narzarile bakiyor ve, Amerikanın bize büyük bir | zarar yapabilmek ihtimali olme diğim söyliyor. Bu, Amerika bahsi, Ruslara intikal etti. Yine Çardan ve Ça- rın ailesinden bahsettikten sonra Çarın babasını şu suüretle tasvir etti: — Rusya, Almanlar sayesinde temeddün etmiştir.. Bu Çarın babası, herşeyde Almanları taklit ederdi. Rus sarayları bile Alman asılzadeleri ile dolu idi. Bu Çar, sâf ve iyi yürekli bir adamdır. Lâkin okadar iyi düşünemez, uzağı göremez. Basit fikirlidir. ve Avusturya ile | | | seza birşey söyledi... | rangozluk, Fakat — babası, Her şeyi — iyi düşünür — bir değildi. görür ve iİyi hükümet —adamı idi. Mertti. Tükürdüğünü ya- lamazdı. Vücudu da iriyarı idi. Her sene ( Felemenk ) e giderdi. Orada güzel bir şalosu varmış. Her gün çocuklarını bir sandala doldurur, kendisi kürek çekerek şatonon gölündeki adaya götürür orada onları omuzunda taşır, taş- lardan ocak yapar, yemek pişirir- miş. Tuhaf bir adamdı. Beni de çok severdi. Yazık ki, oğlu ona benzemedi. Ne kendini, ne de milletini âkılâne idare edemedi. 29 Kinunuevvel 917 Abdülhamide bu sabah ya- takta bir üşüme geldi. Mutade- nn bilâfına olarak birdenbire yataktan çıkamadı. Ayaklarına sıcak tuğlalar ve sıcak su kapları koydurdu. öyle Abdülbam.t bugün hayretlere Söz, Avru- paya gönderilen talebeden açıl- mıştı. tedenberi bu hususa taraftar olmuyan Abdülhamit : Bu talebeden ekserisinin, hiçbir şey Öğrenmeden avdet | ettiklerini biliyorum. Abhb, eğer ben serbest olsaydım, hemen bir sanayi mektebi açardım. Yıldızda aptığım gibi küçük bir fab- ıyilıpı gl'eıiı 8eldenlhııîu Avrupadan ustalar getirtirdim. Gençlere ma- tornacılık, demircilik öğretirdim. Ben, böyle az adam mı yetiştirdim?... Yetiştirdiğim — san'ankârların maun ve pelesenk ağacından yap- tıkları dolaplar, Beyoğlunda kırk, elli liraya satılırdı. | Dedi. Ve sâf Anadolu evlât- larından yetiştirdiği işçiler ara- sında geçen eski hayatı, hasretle yadetti. (Arkası var) Resminizi * Size Tabiatinizi Söyliyelim... Bize Gönderiniz, * HÜSAMETTİN BEY: Nüma- | yişçi d ü Daha riyade ağır — başlıdır. Elinden iş ge- lir. Fena mu- ameleden mü- teessir — olur. ve mukabele- yekıyam eder. Sokulmaz, kendini gös- | terici hareketlere lâkayt kalır. Kadın mesailinde kıskançtır. E REMZİYE HANIM: ( Fotoğra- fının dercini istemiyor. ) Uysal ve sakin bir hanımdır. ÂArkadaş- ları tarafından - sevilir. müdahale etmez. Mücadeleci ve gürüllücü değildir. Ev işlerinde muvalfakıyet gösterir. Temizliğye riayet eder. Fotoğraf Tahlil Kuponunu 1âinci Sayfamızda bulacakemız. K | 110 D. ALİ EF. Beşiktaş ( fo- Herşeye | fil ve hareketlerini daha ziyade | yatı sade ve mütevazidir. * NİYAZİ B.; Samimidir. Fiil | ve hareketle- rine hile ve riya — karıştır | maz — olduğu gibi görünmi- ye mütemayil- dir. Usül ve merasim - kı- yudatile ken- dini üzüntüye kaptırmak is- temez. Sokulgan, ve atak değil- dir. Fili mücadeleden müçteniptir. Çok kusur bulmaz, beğenmemez- lik etmez. toğrafının — dercini — istemiyor ) Hoş sohbet ve olgundur. Yiyecek- te, içecekte pek kusur aramaz, tesadüflere tâbi tutar. Tarzı ha- Raha- tına düşkünlük göstermez. Maddi işlerde — müşkülâta — tahammülü vardır. Tuttuğu işi yarıda bırak- | | istikbali parlak bir avı kaçırdığı DAKTİLO Bugünün -Romanı GN & EARENETEENN Yorın: Zebraya gelince: Elinden böyle için yanıp tutuşuyormuş. Kısa bir kahkahadan sonra cevap verdim: — Ben Zehrayı tecrübe gör- müş bir kız zannederdim, meğe- rim.. Fakat o, benden de budela imiş... Ben ona Fahirin ne ruhta | bir genç olduğunu anlatmamış mı idim?.. Hiç böyle haval gençlere bel bağlanır mı?.. Benden utan- mak meselesine gelince.. Niçin?.. Fahir benim neyimdi?.. Eğer ben Fahirle bir aşk veyahut izdivaç tesis etmek isteseydim, benim için işten bile değildi.. Zehra, tamamile müsterih olsun. Benim önümde ağlıyan, benden sonra hergün onu Beyoğlu sinemala- rma taşıyan ve şimdi de Bi- bişine tapınan Fahir, dört gün sonra da yeni bir maceraya can atacaktır. O zaman Zehra git- sin, o Bibiş Hanımla birleşsin. Fahir B. için müştereken göz yaşı döksün... Ve sonra, içimi çekeçeke ilâ- ve ettim: — Zavallı biz... Zavallı genç kızlar.. Bilmem ki hayattan hiç ibret almıyacak mıyız?.. * Mükerremden ayrılıp ta eve gelirken kısaca düşündüm: Bir genç sıfatile hayattan ne bekliyorum.. saadet mi?..Âla... Fakat bunu bana kim temin edecek?.. İşte şimdiye kadar ha- kikt çehrelerini tamamen tanı- dığım Üç sima.. Birincisi, Cava- lak zade Sait Bey.. İkincisi, Zülfü Bey.. Üçüncüsü de, bu cahil ve terbiyesiz adamlara hiç benzemiyen, münevver, aile ve hayat terbiyesi görmüş olan mü- hendis Fahir Bey... Birbirlerine hiç benzemiyen bu üç sima, göz- lerimi kapadığım zaman ayni çerçeveye giriyor, ayDi hatlar altında birleşiyor, bir tek çehre oluyor; erkek çehresi... Canı istediği zaman gülen, menfaati icabı olarak ağlamayı bilen, her hakkı kendi varlığında gören riyakâr, mugfil, kahir ve ceb- bar erkek çehresi... Saadet denilen şarabı, bunla- | ran elinden içmek istiyenlerin, şa- şarım gafletine... * Fakat nemelâzım benim... dört ders, bana yete şünmem bile fa: Ben şimdi, evde dört gözle beni bekliyen anneciğimi ve kle'_şıe'ımı mem- nun edeceğim ya İşte benim için yegâne ve hakiki sandet... 5 Teşrinteani 938 Neclâ hakkında jverdiğim hü- kümde, pek aldanmamışım. Ha- kikaten zeki kız. Makineyi pek çabuk öğrenecek. Öyle görün- düğü kadar da ağırbaşlı değil. Hususiyetinde, epeyce hoppa... Ve hatta biraz Fazlacada havai.. Azçok şımarık büyümüş. Ciddi geylerle meşgul olmaktan çarçabuk En çok sevdiği şeyler, günlük hayattan aldığım » Bunları, dü- usanıyor. dans, roman, sin ı çok temiz kalpli bir kız. İki gün kadar ciddi bulunmya gayret maz. etti. Sonra yavaş yavaş teklifsiz- Şu | Z. Şakir leşti. Şimdi onuula çok samim! dostuz. Bana birkaç ufak tefek maceralarımı da anlattı. Fakat he- pisi masum, hepisi çocukca şeyler, Henüz aile koynundan çıkmamış, henüz yalmz — başına hayata atılmamış olan on sekiz yaşında bir. kızın nesi olacak?.. Öyle zannediyorum ki ben onun muhi- tinde bulundukça, © da hayatı anlatabileceğim, Belki de, istik- | balde maruz kalmak ihtimali olan birçok fenalıklardan esirgiyeceğim. Beni çok sevdiğini söylüyor. Kendi rivayetine bakılırsa, fabri- kaya gelmek için sabahları, iple çekiyormuş.. Doğrusu, evde be- nim kalbimde gittikçe artan bir lezzet hasıl ediyor. Ah yarabbi, şimdi hayatım- dan okadar memnun ve mesu- dum ki.. 9 Kânunuevvel 928 Yukarıki satırı yazdığıma hiç nedamet etmiyorum. Bilâki daha kuvvetle tekrar ediyorun Hacı Bey, bana da kendi evlâdı kadar şefkat gösteriyor. Hatta öğle yemeklerini bile o, Neclâ, ben; üÜçümüz karşı karşıya yiyoruz. zamanlar: — Kevser Hanım. Diye hitap ediyordu, Şimdi; — Kevser.. Kizıml.. Diye çağırıyor... Ya Nedlâ?.. Artık o da bana: — Abla... Demeye başladı... Bugün iş- ten, daktilo hayatından söz açıl- mışti. Uzun uzadıya bü hayatın ne kadar çetin olduğunu izah et- tikten sonra: bu gün çok bu- — Hamdolsun, rahatım.. fakat bakalım bir çok ay sonra ne olacağım?.. Dedim. Neclâ, gözlerimin içi- ne bakarak sordu: — Bir buçuk olacak ?.. Bu sual benim hüznümü art- tırdı. Titremesini z bir sesle cevap v — E, ben bu gelmedim mi?.. a okadar bir zamanım kaldı. Neclâ, ellerimi tuttu. kuvvetile sıkarak : — Abla!. Ü senede bile sen MAaTrsın. — Niçin Neclâ.. (Arkası var) ay sonra ne için yukarı Üüç ay gı Bütün üç çıkâ« değil, an Ve — Şehir Sinema ALKAZAR ELHAYRA ETUVA- GLORYA EDLÂL KEMAL | MAJİK MELEK KİLLİ OFERA ŞIK Kadıköy Söroyy Ürküdar Ha Kadıköy Kamçılı Medeiyet

Bu sayıdan diğer sayfalar: