11 Temmuz 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

11 Temmuz 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ag ge A gp eş Ya 6 Sayfa e e gg ga MEZ NDE e SON POSTA EÇ 7. Ta Tavukçuluk Bahsi w Tavuklarda Adi İshal Hastalığı Bundan * evvelki yazılarda ümu- miyeile tavuk (bakımında göz önünde tutulması lâzımgelen hâ- kim kaidelerden bahsetmiş, gele- cek yazıda da tavukları mahve- | den “adi ishal, hastalığını anla | tacağımızı bildirmiştik. Bugün bu sütunda bu #özümüzü (yerine getiriyoruz: Adi ishal — Bu hastalık, tavuk ve piliçlerin rütubetli ma- hallerde, çimento: ve toprakta tüneksiz yatmalarından, yağmurlu havalarda ıslanarak üşümelerin- den pis ve birikmiş su içmelerin- den, fazla miktarda kurumuş et, kan, balık ye ya haşerat yeme- lerinden ileri geleceği gibi kızış- miş, ekşimiş ve küflenmiş yemler de hastalığa sebebiyet verebilir. Bu hastalığa tutulan kümes hayvanatı sürü ve arkadaşlarından ayrılarak tenha köşelere çekilir; bayvan kederli ve meyus görünür, günden güne zayıflar, şercin et- rafındaki tüyler pis ve yapışkan maddelerle bulaşır. Hastalığa tu- tulan hayvanı sürüden ayırarak kuru, sıcak bir mahalle naklet- meli ve günde iki defa kınakına vermeli, yahut az miktarda mut- fak tuzuna batırılmış fındık ce- sametinde (tereyağı yutturmalı, vâziyet ve mevsime göre müsek- kin veya kızdırıcı gıda ile az | miktarda şaraba batırılmış ekmek içi, ezilmiş maydanoz, ısırgan, veya yumurtanın sarısım buğday unu İle karıştırarak vermak te . iyidir. İçecekleri suya iki gram kireç suyu ilâvesi de lâzımdır. Kuluçkadan çıkan civcivlerin | hemen ekserisinin de bu bhasta- hğa yakalandığı görülür, fakat çok defalar sebebi bilinmez. Sun'i kuluçkadan veya hastalıklı yu- murtalardan çıkan civcivlerin bir çoğunun ishale tutulmalarındaki sebep hastalıklı yumurtaların ve- ya makinelerin çok müstamel | ve gayrısıhhi imal olunmalarından ve netice itibarile çıkan civcivlerin teşekkülâtında hasıl olan bir gayrı tabiilikten ileri geldiğini tasdik etmek icap eder. Bunlar civcivin ilk gıdası olan yumurta sarısının iyi surette kana karışmasına mani olup küçük bir. torba halinde (toplanan (bu sar kısım kursağın hareketi ile bar- sakları tazyik ederek civcivin ölümüne sebep “olur.. Bunun için makinelerin iyi yapılmış olmasına, yumurtaların her türiü hastalık- tan salim Obulunmasina dikkat lâzımdır. Yalnız aşağıda gösterdiğimiz ameliyat yapılacak olursa civciy- | ler artık bu hastalığa tutulmaz. Yapılacak ameliyat şudur: Civciv 12 günlük olunca elile karınlarını muayene ederek teşek- külâttaki Onoksanlık (o dolayısile | kana karışamayan yumurta sari- sının bir tane halinde toplandığını hissederiz: Tane sert ise sol elinizin baş ve şehadet parmak» larile taneyi yavaş yavaş iterek gerce yaklaşlırınız. Evvelce ha- zırladığınız sağ elimizdeki keskin ve dezenfekte olmuş çakı ile bu mahalde tanenin büyüklüğü ka- | dar yukarıdan aşağı bir yarık açarak buradan çıkarır ve pilici kurtarınız. Şayet bu taneyi mu- ayene ettiğinizde barsaklara ya- , ışık ve bağlı görürseniz evvelâ © bu irtibatı kesmek ve bu ameli- (Devamı 9uncu sayfada V İ düm. Güneş kızgın bir cam gibi Sayfiye Kızlarının Kahkahalarına, oi ” Neş'elerine Ve Sevinç . lerine Doyum Olmuyor | w — PA E. Genç Kız Ağaç Dallarından Birini #7 ' Kırp Göğsüne Koymuş, Kitara a z Çalmıya, Şarkı Söylemiye Başlamıştı ci sokağı göster- di: — Şu sokağa sapın, zannederim orasıdır! Genç kızlar- dan birkaç adım ayrılınca, “Salü,,diyen genç kız arkamdan ikin ci bir komiklik aptı.. Ağaç dal ndan (birini Geçenlerde bir ah- babın köşkünü aramak Bzere Erenköye gittim. Aman Allahım, meger sayfiyelerde öğle mcağı ne dehşetli oluyormuş! Kokarpınar ( sokağının bulmak için girmediğim yol, geçmediğim sokak kalmadı. Hani sayfiye deyince, sakın hatırınıza serinlik, pü- für püfür rüzgâr, gölgelikler, filan gelir ya.. Değil, gezyinciler için bu hiç te böyle değil. O, kaskatı kuma benzeyen kızgın toprağın üzerinde gezerken ne püfür püfür rüzgâr esiyor, ne de gölgeliklerin serinliği duyuluyor.. Mazalla Allah sizi böyle, köşk, ev aramaya çıkarması Vücudunuz şırıl şırıl tere boyanır, başınız zift kazanı gibi, güneş altında kay- nar, tabanlarınız kızgın katranlara değmiş gibi yanar. Sayfiye mi istiyorsunuz?. İşiniz gücünüz, daireniz, ma- ğazanız olmamalıdır. Gittiniz mi, bir daha üç dört ay dışarı çıkmamalısınız. O alçacık dalları nazlı nazlı sallanan ağaçlar altına bir hamak kurup ta yaltınız mı kâfi.. Sağdan kuş sesleri, soldaki köşklerin birinden ince ince pi- yano, keman, gramofon sesleri, önünüz- den taze, tatlı, serin bir rüzgâr gelir. Uzaklardan tren seslerini, yoldan ote- büs gürültülerini duyarsınız. Siz olun da, kulağa yavaş yavaş perde gelen bu sesler arasında uyumayın, şöyle, üç dört saatlik bir şekerleme yapmayın. » Otobüsten iner inmez dehşetli bir toz bizi karşıladı. Köşebaşındaki duvar göl- gesinde oturan çocuklara sordum: Kokarpınar sokagı ne tarafta, bilen var mı? Biribirinin yüzlerine baktılar. Biri karşı yolu gösterdi: — Nah, tecece bu yoldan ile- ride git sorl... Toprak yüzlü biri kızdı: — Ulan,“ öylesini baban da bilir, Kokarpınar o tarafta değil?. bana Istanbulun en kibar sayfiyesi, Moda cadde ve bir köşk, kiymetli du.. bana mı, finoya mı, yoksa benim kızgın güneş altında ter içinde kalan, yorulan © vücudu- ma mi?.. Kokarpınar sokağını bulmak, koca bir fasülye ( çuvalında bir tane siyah fasulye aramak kadar güç!.. Hani, insan (o sormağa da en güzel sayfiyesi Heybeli, artık Osönmiye başlıyan en sayfiyeler (diyarı: Boğaziçi kesmiş, kitara gibi göğsüne ala- rak çalmıya başlamıştı. Gözel sesi vardı.. Kaşını gözünü oyna- iki karış açarak Modada bir tarak, ağzını bağırıyordu: Pramonkör mon amur, tutu mon amur. > — Kim basn enayi, cesaret edemiyor! - Küçük bir Ah sayfiye kızları!. Şakaları yaz paşa o tarafta oturuyor bahçe duvarının önünden geçer- da kendileri gibi ne tatlı oluyor!. be, ben- geçenlerde su götür: | ken, bahçe içinde çılgın (o genç | Maazallah valde hanımlarınızdan dümdü!.. kız kahkahaları koptu: biri, bu kizcağızların size böyle Beyaz paşa dediğide kim Beyaz, ipek elbiseli, (tunç | yaptıklarını görseler, “evlâdımiz acaba?. yüzlü; kehriba gözlü bir genç kız | elden gitti!,, diye avazı basarlar. Çocuğun “ Teeeee bu yol, | bir komiklik yaptı, elini hitlervari * havaya kaldırarak bağırdı: — Sali Mösyö Sânşol., Koca bahçe kahkahadan çın çın ötüyordu.. benim süt dökmüş dediği yoldan yavaş yavaş yürü- Bir köşkün önünden geçerken kalın bir ses haykırdı: — Huuuu, yahu, efendim.. Bi- zi çiğneyip böyle nereye?.. parlıyor, sıcak dehşet.. Beyaz, ta- hini boyalarla boyalı, bahçesi yem- yeşil ağaçlarla süslü köşkler, ge- | kediler gibi mahcup o mahcup Pencereye baktım: Tüh Allah rine gerine öğle uykusuna yatmış- uzakalşıp ye bekliyen müstahakın versin!, Eger ses- lar, Her tarak #ösez. Yakma, te | Xler çaştılar. Çünür | edin, daha hir hay ire karşı köşkün bahçesinden ince yaklaşmıştım: k z — Sal Madmazelli Dedim, | Yacaktım bir kadın sesi geliyor: Abbabı bir tesadüf eseri ola- Haydi toman oğlu tomadaan oğlu Ayak seslerimi duyan bir köşk köpeği, acı acı havlamiya başlabı. Evvelâ köpeği göremiyordum. Biraz sonra, beyaz, kabarık tüylü bir fino, bahçe duvarı Üzerine hızla sıçıradı. Burnunu uzatarak acı acı havliyordu.. İçerden köşk pencerelerinden biri açılmıştı.. Be- yazlar giymiş, güzel, cana yakın genç kız yarı mahcup, yarı müte- hayyir sordu: 2 — Bir şey mi istiyorsunuz? — Efendim, Kokarpınar soka- ğini anyorum, her halde siz her- kesten iyi bilirsiniz! Genç kız, duvara, bana yakla- şınca, ötekiler de geldiler.. genç İ kız gözümün “İçine bakıyordu. — Siz buraların yabancısısı- | rak bulmuştum. Kendisi eskiden- | beri burada oturur. — Sayfiyede nasıl vakit ge- çirirsiniz “kuzum?.. Diye sordum. Bana bir bir, anlattı: — Sayfiyede sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı birbirine uy- maz.. Her vaktin bir vardır. Bir kere öğle ile sayfiyede nâmevcuttur. Ya uyku ayrılığı ikindi bir hanımefendi, gülerek köpeğe | mız galiba?. : ile, yahutta bir köşeye oturup çıkıştı: — Evet, dedim. İstanbula kitap okumakla geçer.. Namev- — Volga, Volgal. Gel buraya | yeni gedim!... a cut demektekı maksadım öğle yumurcak!. Gel diyorum sana — Alay etmeyinizl.. ve ikindi yoktur değil, var, fakat Volgal, Kadın hoş hoş gülüyor- İçlerinden biri, eğilerek ikin | mevcudiyeti: derin bir sessiz- Kari Mektupları işlerinden Çıkarılan 6 Mürettebatının Temenni Dokuz aydır çalışmakta b duğumuz vapurculuk Türk #* nim şirketinin bir vapurun& işimize nihayet verildi. İçi kamarot olanların çıkarılm sebebi vapurdan suvari beyi" lirasının ve bir kısım takım! kayboluşudur. Ateşçi olani ise kömürlükte kömürleri etmeden evvel yemek pa yapmak istediğimiz için işiiil çıkarılmış bulunuyoruz. Tekrar” zifelerimize alınmamızı rica €& Kamarot: Remzi, Ahmet, Salih. Atöşçi; o Muharrem, Mebmet, Haydar ve Rifat, Adanada postahane civarında Zeki Efendiyet — Sualiniz Sansörden Ooo» 'ksadınız kon ise bilhassa leyli mekteplerde © zaruridir. Yatı mekteplerinde lebenin yalnız mektupları, defi leri, kitapları değil, hususi yışları, gezişleri, oturuşları kontrola tabidir ve bu g disiplin, gerek terbiye noktai # zarından cok lüzumludur. * Ankara Cebecide 12 numaralı © Mete Nakkı beye: Mektubunuz çok uzun oldül için - ine imkân bulama daha vısu yazınız efendim. » Ankarada Mehmet Reşat Beye Bahsettiğiniz kitapları eski ve kullanılmış kitap tuş gibi fahiş Hatlar İstiyorlei * Eakişebirde Mamure mahallesi Sait Elye. Ziraat Bankasının bu sene kuruştan buğday mübayaa e ği hentiz malâm değildir. M6 yan fiatları buğday mübayaa takalarına göre değişmek! Adanada Kıbrıs cinsi 3 yerli (2/75) kuruştan o mübayaa mektedir. Maamafih bu sene day fiatı geçen seneye nisl yüksektir. : liktir. Köyde çıt çıkmaz, nekler, kuşlar bile uçmaz.. hareket akşam üstü Köşkten köşke, denize, g gidenler hep akşamı ve g seçerler. Söz aramızda ha, hani sana lâf olsun diye söylemiy! Geceleri sayfiyeler, pokersiz, karasız geçmez.. Danstan, yodan, o gramofondan, kiti daha tatlı şey, ufacık oy apmaktır.. Kadın kadıncıklar" hani fasulye ile oynar gibi on kuruşuna poker çevirirler. kat bu ufacık paralar, bazen kocaman bir yekün tutar. — Köy sabahları nasıldır?« — En güzel, en tatlı Z: sabahtır.. Köydekilerin ( he birçoğu erkenden, saat 4 te, kalkarlar.. Mükemmel bir se! çiçek kokuları, kuş cıvı arasnda 8e kadar © sayfi bütün güzelliğini, bütün ze çıkarırlar!.. Ne yaparsın, böyle geçiyor! Ahbapl, oturduk, sokaktan ge lerde bağrışan sayfiye sayfiye delikanlılarını ayrılırken, ahbap kulağıma — ,Söz“aramızda, dedi.. bizim kızlardan birine gönül sen söyle de isteyiverelim Heh, beh, heh, heh!..

Bu sayıdan diğer sayfalar: