11 Temmuz 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

11 Temmuz 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA İTTİHAT » TERAKKIİ — Her hakkı mahfuzdur — Nasıl Doğdu?.. Dördüncü Kısım No. 148 Verel DAMRR Ca Sayfa 9 Karışık Yc—ıllardan Yaman Bir Dolandırıcılık Yapıldı —rara » Ziya Şakir « 11.7- 984 — Nasıl Öldü?, İş Kanlı Bir Hale Dökülmüş, Nâzım Paşa Bir Kurşunla Öldürülmüştü.. Sakin ve mütebessim bir tavur almış.. Ortada duran masanın ke- marına dayanarak Talât, Enver, Mithat Şükrü Beylerle konuşmıya başlamıştı. Nâzım Paşa, hâdiseye karşı mümaşatkâr görünüyor.. Müfrit bareketlerden içtinap edilmesini tavsiye ediyordu. Talât ve Enver Beyler de, sureti kat'iyede mute- dilâna davranılacağını söyliyorlar; yalnız Kâmil Paşayı istifaya ic- bar ile iktifa edeceklerini temin eyliyorlardı. Tam o anda bu söz- leri tekzip eder gibi dört el silâh patlamış; Babıâlinin geniş ve ka- ranlık sofasında bu kanlı facianın Hk korkunç sahnesi başlamıştı. Bu silâh sesleri, ayni saniyede iki şahsı birden heyecan ve ha- rekete getirmişti. Bunların biri Nâzım Paşa, diğeri de ihtilâlci- lerden Yakup Cemil Beydi. Nâ- zım Paşa, İttihatçıların kendisini bir pusuya düşürdüklerini zannet- miş, ve nefsini müdafaa etmek için silâhına davranmak istemişti. Nâzım Paşanın bir adım gerisinde duran Yakup Cemil Bey ise, Babıâli muhafızlarile ihtilâlci ar- kadaşları arasında müsademenin başladığına hükmeylemiş, Nâzım Paşanın da silâha davrandığını görür görmez, elindeki rüvelveri paşanın böğrüne çevirerek ateş edivermişti... Bu hâdise o'kadar âni bir surette husule gelmişti ki « dışardaki silâh seslerinden az çok şaşırmış olan - Talât, Enver, Mithat Şükrü Beyler bile Yakup Cemil Beyin bu serl hareketini görememişler.. hiçbir zaman hatır ve hayallerinden geçmemiş olan bu cinayetin önline geçememiş- lerdi. Nâzım Paşanın, kısa bir fer- yadı müteakip ellerini havaya kaldırarak birdenbire yere dev- rilmesi, orada bulunanlara büyük bir heyecan ve tcessür vermişti. Enver Bey — Ne yapıyorsun, Yakup. Deli misin?.. Talât Bey — Eğer bu hareket devam ederse, ben derhal çekilir, giderim, Diye - bağırmışlardı... Fakat, * gözlerinin —önünde cereyan eden bu facianın büyüklüğüne rağmen - bu meselenin üzerinde daha fazla duramamışlardı. Çünkü vakit dar, vaziyet nazikti. Ölen veyahut öldürenlerle meşgul ola- cak zaman değildi. Bir tek da- kika bile, ihtilâlin maksat ve güK LENLENENKYE Keeeneen eee eraner e T | « Gazetenin esas yazısile bir sütanan iki satırı bir (santim) sayıtır. 2— Sayfasına göre bir santi- min ilân fiatı şanlardır: sayfa ıuy!ı ]n ylm | | 2 400 2531 200 |Kış. | Keş. | Krş 3—Bir santimde — vasati (8) kelime — vardır. 4— Ince ve kalın yazılar tutacakları yere — göre santimle ölçülür. Babıâtide Nâzım Paşanın öldürülmesini tasvir eden temsilibir retim mecrasını başka bir tarafa çevi- rebilirdi. Buna binaen herşeyden evvel, bu ihtilâlden asıl matlup olan semereyi istihsal etmek ve kabineyi devirerek hükümet kuv- vetini ele geçirmek elzemdi.. Bu mülâhazaya mebni Talât ve Enver Beyler Nâzım Paşayı, mukadder olan kanlı akıbetine terketmişler, — sür'atle - salona bitişik olan - Sadaret odasına girmişlerdi. Kâmil Paşanın küçük vücudü geniş ve müzeyyen Sadaret san- dalyesinin — üzerinde — büsbütün küçülmüş gibiydi. Silâh seslerinin oyandırdığı ölüm korku ve endi- şesi, zaten sinirli olan bu ihtiyar vezirin âsabını büsbütün gevşet- miş, onu adeta meflüç bir hale getirmişti. Fakat, hayatı birçok tecrübelerle malâmal olan bu Tavuklarda Adi İshal yetmişlik vezir, odaya giren ve masasının karşısına dikilen Talât ve Enver Beylerin çehre ve hareketlerinde, hayatını - tehdit eden bir mana göremeyince ken- disini derhal toplamış.. sandalye- sinin koltuğuna dayanarak ayağa kalkmış, ne istediklerini istifsar eden bir nazarla onların yüzlerine bakmıştı. Talât Bey, mutadı olan lâü- balilikle ellerini masaya daya- yarak Kâmil Paşaya doğru eğik miş, aralarında gü kısa mu- havere geçmişti. Talât Bey — Paşâ Hazretleril İstifa buyurmanızı ricaya geldik. Kâmil Paşa, bir iki saniye dalgın gözlerini yere diktikten sonra: -Mukateleyi derhal durdur- mak şartile istifa ederim. (Arkası var) Hastalığı ( Baştarafı 6 incı aavlada ) yattan sonra civcivlere kaymağı alınmış süt ve yahut pirinç suyu vererek birkaç gün içinde kur- tulduğunu görürsünüz. Fakat civcivleri muayene et- tiğiniz vakit yumurta sarısının dahilde yumuşak bir vaziyette olduğunu hissederseniz yapılacak hiçbir ameliyat yoktur. Ba gibi civcivlerin — yaşayacak — ümidine kapılmak doğru değildir. Trakya ve Anadolu okuyucu- larımızdan almakta olduğumuz birçok mektuplara nazaran civ- civlerinin hemen birçoğunun ie- hale tutularak öldükleri bildirili- yor. Yukarıdaki sebepler yoksa umumi olarak vereceğimiz cevap şudur : Bilhassa 20 gün içinde ishale tutularak ölen civcivlerin ölümü ilk yem olarak verilen pişmiş yumurtadan ileri geliyor kanaa- tindeyiz. İnsanların bile bazan güçlükle — hazmettikleri — pişmiş yumurtayı bu küçük — sevimli mahlüklar küçücük midelerinde nasıl hazmetsinler? Çünkü yu- murtanın beyazı lâstik gibi o- duğundan saatlerce bu hayvan- ların midesinde hazmolamaz, sarısı ise yağlı bir madde ihtiva et- tiğinden bu madde her nekadar ciyvcivin tüylerini çabuk büyütür- se de vücudunu zaif bırakır, ayni zamanda zafiyet neticesi ishal | olarak öldüğü görülür. Bu gibi civcivlere verilmekte olan yumur- talı yemi derhal keserek birkaç ? gün pirinç suyu ve pirinç İâpası vermek suretile ishalin önü alm- malıdır. Hayvanların idman yapmala- rını temin için de bu mahlükların pek gevdikleri darıyı bulunduk- ları mahalde saman veya kuma karıştırmak suretile arasıra veri- diği takdirde hem idman yaptırımış ve hem de vücut zafiyete başla- madan isbal durdurulmuş - olur. Yalnız darı kabız. tevlit edece- ğginden bilhassa sıcak zamanlarda fazla miktarda vermekten sakın- malıdır. Birçok tecrübelerimizle sabit olmuştur ki civcilere ilk yem ola- rak bayatlanmış ve gayet ince ufatılmış ekmek içini dört beş n vermek bu müddetten sonra da ekmek içini ayran veya yağsız ve kaymağı alınmış süte batırıp iyice sıktıktan sonra nemli bir halde vermekle civcivlerinizin İs- hale tutulmamaları için Iyi bir tedbir. olmiş olursunuz; dikkat edilecek bir nokta da yemin dal- ma taze olarak ekşimeden veril- mesi, önlerinde kalan ekşi yemin yedin'lmeıneıidir. Erenköy: Bereket Tavuk Çiftliği () Tavuk ve Tavukçuluğa ait olan müşküllerinizi sorunuz, mütehasns size gevap vereceltir. ( Baştarafı 1inci sayfada ) çevirmek istiyor, fakat şimdiye kadar bir müşteri bulamıyormuş. Yapılan iddialar üzerine polisin tahkikatına nazaran, Küçükpazar- da büyük handa $0 No. lı odada oturan Hasan Ef. isminde birisi kendisine müracaat ediyor : — Yakup Bey, senin kaya- lardaki emlâkine paralı bir müş- teri buldum. Gidip kendisile görüşelim, - diyor. Birgün Hasan efendi Yakup Beyi alarak Beyoğlunda Surye hanında 32 mumarada oturan Anastas oğlu Yaninin — yanına götürüyor ve: — İşte sizin emlâkinizi ala- cak bu zattir, deyerek kendisini takdim ediyor. Pazarlığa — girişi- yorlar. Yani efendi Yakup Be- yin emlâkine 9 bin lira veriyor. Yakup Bey — on binden aşağı inmiyor ve böylece ayrılıyorlar. Aradan bir hafta kadar bir müddet geçtikten sonra Hasan efendi Yakup Beyin evine tek- rar geliyor ve: “ Yani efendi seni istiyor. Artık bu işi — hak- ledin de ben de beş on para alayım diyor ve ayın ikinci günü tekrar Yaniye gidiyorlar. Hasan efendinin ısrarile emlâki (10) bin liraya pazarlık ediyorlar, Bir Teklit Pazarlıktan sonra Yani efendi Yakup Beye şöyle bir teklif yapıyor: — Belki sen bu işten vazge- çersin. Satış muamelesi ikmal edilinciye kadar her ikimiz de bir bankaya hiç olmazsa beşer bin lira yatıralım. Yakup Bey: — Bu kadar pa- ra bulamam amma bakayım ne kadar bulabili lrn gel muameleye — başlarız, oradan ayrılıyor. Yakup Bey emlâki “on bin liraya sattım,, diye sevinçle evine dönüyor ve eşten dostlan (2410) lira tedarik ediyor ve ayın ikinci günü Hasanla beraber tekrar Beyoğluna Yaninin yanına gidi- yorlar. Yani Eftendi Memnun Yani Efendi: — Pekalâ. Benim param Ka- sımpaşadadır. Gideyim, oradan alayım. Siz de Kasımpaşaya ge lirsiniz, oradan beraberce banı kaya gider, paraları veririz diye« rek oradan ayrılır. Fakat daha evvel Yakup Beyin getirdiği pa- raları alır ve kalın bir kartonun içine yerleştirir. Tekrar kutuyı kendisine verir. Yakup Bey de Hasanla beraber Galataya iner ve Kadri isminde bir sandalcının kayığına binerek Kasımpaşaya doğru açılırlar. Bir Ses Ve Dur Emri Sandal — ilerleyince Osmanın kullandığı bir sandaldan düdük sesleri ve dur emri verilir. Ya- kup Beylerin sandalına yanaşan bu ikinci sandalda bir sivil ve bir de — polis — elbiseli adam vardır: — Sizden şüphe ettik. Kaçak sigara kâğıdı varmış, arıyacağiz, derler. Hasan telâşla : — Biz tüccarız, bizde cıgara kâğıdı falan yok, diye bağırır. Yakup B. 20 gündenberi temas ettiği Hasan Ef, ye büyük bir itimat ile bağlanmıştır. Kar- tona ve soura da bir torbaya koydukları parayı sandalda Ha- sanın kucağına vermiştir. — İkinci sandaldaki resmi memur Hasanın kucağındaki torbayi kavramak için elini uzatırken esasen Hasa- nin hazırladığı karton birdenbire denize düşer. Yakup bağınr: — Aman memur Ef. kartonun içinde 2410 liya vardı! Biz ona karışmayız, cevabını veren ikinci sandal ortadan kay« bolur. Yakup Bey de dolandırı- dığının farkma varır. ve - polise müracaat eder, Bu müracaat üzerine polis, san- dalcılarla beraber Yani ve Hasam yakalamıştır. Bunların — sabıkalı oldukları da — tesbit edilmiştir. İkinci sandaldaki polisin de sahte olduğu anlaşılmıştır. Ef. yapmacık bir Yılan Ve Kaplumba _Yavrusu Gördünüz Kös ğ Yılan yavruları yumurtadan henüz çıktıkları sırada, soldakiler de küçük kaplumbağalardır Fransa'da M. Raymon Rollina isminde bir âlim adam vardır. Bu zat bütün hayatım yilan, kaplumbağa, kertenkele ve saire gibi yerde sürünen hayvanların hayatını tetkik etmiye hasretmiş- tir. Senelerdenberi yaptığı bu tetkikler — neticesinde bu âlim adam, ilme ve fenne yeni haki- katler kazandırmıştır. M. Raymon bir çiftlik tesis etmiştir ki içinde yılandan, kaplumbağadan, kerten kele ve diğer bunlara benzer hay- vanlardan başka bir şey yoktur, Çiftlikte bu saydığımız soğuk ve korkunç hayvanlardan milyonlarca vardır. Hepsinin muntazam yuva- ları, su kaplumbağaları için ha- vuzlar mevcuttur. M. Raymon bu hayvanlara adeta kendi çocukları imiş gibi sevgi ile bakar ve besler.

Bu sayıdan diğer sayfalar: