Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
yörü y - kz. İ Zy Ç İ - SÖİ J '" a Sayra 'Son Posta ,, nın tefrikası: 66 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Ö Yazan : A. R. SUN FUSTA Yalpaların şiddeti gittikçe artıyordu, artık gemide mevcut olan eşyaların hiç biri yerinde duramıyordu. birden korkunç bir gürülttü duyuldu ve sonra grandi direğinin, korkunç bir çatırdı ile bulunduğu yere gömüldüğü hissedildi Çok oynak bir gemi olan Ertuğrul, yavaş yavaş yalpalara başlamıştı. Sa - atler geçtikce, dalgalar büyümüş; yal- paların zaviyeleri de artmıya başlamış- tı. Hava, tamamile açık ve berraktı. Denizin şu hali, bir fırtına başlangıcı- na atfolunamazdı... Kumandan Os - man paşa ile süvari Ali beyden maada herkes sakin ve müsterihti. Üç ay ev- vel, Yokohamaya gidilirken, bu deniz gene böyle coşkun ve dalgalı idi. O za- man da Ertuğrul, bu ağır ve heybetli dalgaları çiğneyip geçmişti. Onun için şimdi gemide, hiç kimsede en küçük bir telâş bile hissedilmemekte idi. Yan yelkenleri açılmıştı. Gemi; bu yelkenlere dayandığı için, yalpalar, ve baş kıç vurmalar azalmıştı. Yalnız; i- kindiye doğru, barometre tekrar düş- meye başlamıştı. Osman paşa, bizzat hesab kamara - sına gelmiş; harita üzerinde geminin rotasını ve rüzgârların istikametini tet kik e'tkten sonra; büyük fırtınalar - dan evvel alınması lâzım gelen tedbir- ler he-kında emirler vermişti... Fa - kat bu emirler, büyük bir sükünetle tatbik edilecek, kat'iyyer heyecana meyden verilmiyecekti. Aradan biraz zaman daha geçmiş - ti. Güveş, sisli bir ufuk içine gurup et- mişti. Rüzgâr, istikametini gene de - ğiştirmemişti. Bütün bunlar, hayırâ “alâmet değildi. Ort lık karardıktan sonra, rüzgâ - rın sicdeti artmış; esme: - başlamıştı. Bu rüzgâr, gemiyi yelke: 'or sarılmış; makine dairesinde faaliyet artmıştı... Ocaklara mütema- diyen 'ömür atılıyordu. Buhar kuv - vetinin artmasına çalışılıyordu. Fakat kömür pek fena olduğu için bir türlü - matlüb olan kuüvvet temin olunamı - yor; pominin sür'ati, yedi milden faz- laya © karılamıyordu. Bas''n gelen dalgalar gittikçe büyü- yor, © “inin yolunu kesiyordu. Ayni zamar 3, havadaki bulutlar genişli - yor, d Tılıyor.. semada pırıldayan yıl- dızlar üzerine, siyah perdeler geriyor- du. Yalnaların şiddeti, gittikçe artıyor- du. A ık gemide mevcut olan eşyala- tTın hic biri yerinde duramıyordu. Ge- minir her tarafından, iniltiye benzer gıcırtıl-r işitiliyor.. direklerdeki iple - nin, çarmıhların, makaraların birbiri- ne çÇarn sası, sin rere dokunan sesler çıkar . Bit. <nbire şide?'2!li bir sarsıntı işitil- mişti. Ve sonra, (zrandi) (1 | direği- nin, | orkunç bir catırdı ile bulunduğu yere gömüldüğü hissedilmişti. Bu, bü- [l] Geminin orlasındaki en büyük dırek sanğını © 6 geeT ... L el Necmı kemanmı bıtırdıgı zaman bü- tün halk heyecan iç'nde tekrarını Tica etti; fakat, o, bunları duymadı. Necmi sahibine kemanını iade ederken vech içinde kalan san'atkâr Necminin elleri- ne sarılarak öpmek istedise de o, mah- cubiyetle ellerin; çekti. Etraftan çılgın bir alkış tufanı yük- selir ve ağlamaktan kızaran gözlerin yaşları' hâlâ akmakta devam ederken, Necmi etrafında kopan alkışlardan ha- bersiz, sessiz ve sedasız girdiği binadan gene öylece sessiz ve sedasız çıktı.. Herkes birbirlerine soruyorlardı: — Bu adam kim yarabbim, bu adam Yarınki nushamızda : KAMBUR yük bir felâketti. Eğer, çöken direk, yalpalarla bir tarafa devrilecek olursa, hiç şüphesiz ki gemiyi bir anda ezecek; mahyedecekti. Netekim; bu çöküntü - yü müteakip tekneye merbut olan halatların ve çarmıhların gevşemesi yüzünden iki tarafa şiddetle sallanmıya başlıyan direk, derhal yalpayı arttır - 'miş; gemiyi altüst edecek hale gelmiş- tı. Bütün efrat ve zabitan, tehlike mın- takasına hücum etmişti. Gecenin o zifi- ri karanlığı içinde, sönük lâmbaların ışıkları altında, yalpaların şiddetinden “güçlükle ayakta durarak, sık sık yerle- re kapanarak, bin müşkülât içinde; boşanan halatları ve çarmıhları germiş- ler; o büyük tehlikenin önüne geçe - bilmişlerdi. Fakat şimdi, başka bir tehlike baş- göstermişti. Buna nasıl —mukavemet edilebilecekti?.. Dalgaların istikameti, birdenbire değişmiş; ve sür'at kesbet- mişti. Çünkü Ertuğrul, şu anda dün- ya denizlerinin en sayılı ve en zalim bir akıntısının içine girmişti... Binlerce senedenberi, binlerce gemiyi felâkete ve binlerce gemiyi de ölüme sürükle- yen bu akıntıya; Japonlar tarafından (Kara dere adı verilmiş.. ve öylece de dünya haritalarına geçirilmişti. Bu korkunç akıntının altında, dünya de - nizlerinin en baş döndürücü derinlik- leri gizlenmişte. Bunlardan bir tanesi, o kadar müthişti ki; arzın en yüksek dağı olan Himalayanın ( Gavrizan- artık baş taraftan ! far) tepesi, bu çukura atılacak olsa, 'ancak tepesi görülebilirdi. Denizin bu- yoölder alıkoyduğu için, derhal bütün radaki kesafeti, en sağlam tekneleri bile sarsacak ve gıcırdatacak bir kuv- vete malikti. Japonya sahil'eri ne kadar zarif, lâ- itif ve munis bir manzaraya malikse; iyaşı üzerinde, kendini tabiatın mukad- lSoı Posta mın Tarihi 'l'ı!rlk_ıı 109 SÜ —- Frat mâbudunun karnını yardılar, bir kaç balıktan başka birşey çıkmadı f _ n 'ı_b-:*'ı ea MERYILDIZI NÇN Vazan : Celâl Cengtz : — Sama ile Güdeanın kızı evlenir- — Haniya ogünler?.. — Ulu tanrıiya yalvar da, Sama ay- girin karnından sağ olarak çıksın!.. — Sama dünyaya tekrar gelmiye- cek olsaydı, (Su mâbudu) buraya ge- lip ölmezdi.. Bir kaç saniye sustular. Balıkçılar dev cüsseli aygırın kar- nını yarmağa çalışırken, yerlilerden biri yanında duran arkadaşına seslen- di: — Nâraş hasta olmasaydı, hasmının yeniden dünya görmek fırsatını kaçırmazdı. — Ne dedin? Nâraştan mı bahsedi- yorsun. Onun hastalanmasından Sa - ma memnun olacaktır. Çünkü Nâraş ayakta olsaydı, Sama yeniden dünya- ya gelmezdi. - — Niçin?.. — Samanın tekrar doğması, Nâra- şın yıldızının çabuk sönmesine işaret- tir. ; — Budala! Nâraşın yıldızı çoktan söndü. O, yaşayan bir ölüye benziyor. Beli iki büklüm.. sedyeden başını bile kaldıramıyar. Bir başka ihtiyar söze karıştı: — Oğul! Sama yeniden doğsa da doğmasa da, Nâraş ölecektir. O şimdi yatağında can çekisiyor. Hâmat kralı- nin tahtını yere vuran böyle meşhur bir kahramanın aleyhinde konuşma - yın! Yarın sizler de; olum döşeğine dü- d dÖervenmea a bemaameamdekr GA şimdi bu sahillere çarpan demzler de o kadar sert, haşin, insafsız ve zalimdi. İşte Ertuğrul; artık bu zulum der- deratına terketmişti. se, kırk gün kırk gece şarap içeceksinl| doğuşunu r (Arkası var) şebilirsiniz! Birdenbire herkes susmuştu. Muhafızlar kargılarını — uzatarak halkı geriye itiyordu. * * * ( Fırat mâbudu ) nun karnını yardıkları zaman Su aygırının karnını epeyce yarmış- lardı. (Fırat mâbudu) nun karnından bir kaç iri balıktan başka bir şey çık- madı. Fırat kıyılarında toplanan halk hay- retle birbirine bakışarak, söyliyecek söz bulamıyordu. Muhafızlar atlarını sürerek - hâdise- yı krala haber vermek üzere « saraya koşmağa başladılar. Saçları kesilmiş kızlar, ihtiyarlar ağ: laşıyordu. Sama su aygırının karnından çık * mamiıştı. Sama tekrar dünyaya kavuşama - mMıştı. Gudeaya hâdiseyi haber verdiler: — (Fırat mâbudu)nun karnını yar- dılar.. bir kaç balıktan başka bir şey çıkmadı. Dediler. Gudeanın rengi sapsarı oldu.. — Beyhude yere aygırın karnını da yardık. (Felâket mâbudu) bizi al - datmış. Başımızın ucunda ölüm kasir- gaları dolaşıyor. Kızım duymasın bu felâket haberini... Diyerek ellerini göğe kaldırdı: — Ulu tanrım! Sen benim biricik kızımı neden bu kadar talihsiz yarat- tın?.. Neden onu sevdiği erkekle bir - leştirmiyorsun? Dedi.. Tanrıya yalvardı.. yurdu ve ailesi için (güneş) den sağlık ve saa- Ha *H' K ıı W Ü SN TERETTNİ ” Çirer Yezan: Faik Bercmen KU ri Mlöndkür eç vi ; DA e AD R4PiY AŞ M e - Mi e * KUMBARA TARLADR | iıl l Wıl'll VHi .f a Mıııw'i ş .'.' he 4 N A v e/ GeŞ NL P Br A ""îî’ ı'*( i BİRE. IOOO ()V (t f_)! 'h4 .10; ıı/“ ı&u&&q__ Jğmui._gı_ n _!—7 irabanele e SAa h MM detler diledi; Gudea çok meyustu., O gün akşama kadar.. güneş bld caya kadar kimse ile konuşmadı.. İ' : mek yemedi.. su ve Şşarap içm * saatlerce tanrıya yalvararak agladlc * * 4 Gudeanın kızı odasında hazırlan mış, en süslü elbisesini giymişti. riyeler saçlarını lâtif kokularla ıslat P rak tarıyorlardı. Bir dalkavuk kadift prensesin neş'esini arttırmak için M* | sallar, nükteli fıkralar söylüyordu: 4 « — Bir varmış.. bir yokmuş, m’I' ' lâl geçmiş zamanlarda Hâmat hü a kümdarının bir oğlu varmış, Delikat' i lıya bir çok kızlar gönül vermişle' 'o; Hâmat kralı oğlunu bir prensesle G*' ğ lendirmek istiyormuş. Genç veliahtifi kalbinde ise bir başka kadının :ıeVZ"î ı yaşarmış. Kral bir gün kızın babal'ı' söz kesmiş.. prensesi Hâmat saraylü’ getireceklermiş. Birdenbire kimseni! anlıyamadığı bir hâdise herkesi şaşlfr mış. Prenses yola çıkarken — ortadaf P kaybolmuş. Aramışlar.. taramışlar" | genç kızın izini bulamamışlar. Kr4' 4 oğlu bu hâdiseden memnun olması U&; rek, değil mi? Halbuki, o da merakâ | düşmüş.. telâş ve heyecan içinde, mü* | takbel zevcesini aramağa koyulmuş" Dağlara, derelere gözçüler, arayıcll’! gönderilmiş. Meğer Suriyeli prcnw' bir çobanı seviyormuş.. babasına söl” İ leyememiş.. Hâmata giderken kaç * | mış.. dağlar, dereler aşarak çobanli! <| bulmuş.. ona kavuşmuş.» ; Güdeanın kızı: — Ne mutlü ona.. muş. Diye mırıldandı. 1vı : j aradığını bul : ' Sonra birden dalkavuk kadına 80f ! du: | — Hâmat kralının oğlu ne yapmı,ş.,j — İnsanlar çok defa, kendisinde!! esirgenen şeylerin üzerine — düşerler: İlk önce Suriyeli prensesle evlenmek #” temiyen delikanlı, prensesin bir başk’ erkeğe kaçtını duyunca eline âsasın! | almış.. ayağına demir pabuçlarını gi” | miş.. beline su matrasını takmış.. pref'” sesi hasmının elinden kurtarmak üze” re yola çıkmış.. az gitmiş; uz gitmiş" dere tepe düz gitmiş.. çobanın yaşdd"_' * ği dağ yamacına varmış. Uzaktaz Eörk dugu bir küçük kulübeye yaklaşmı?' (Arkası var) — —| d Bir Doktorun | Günlük Perşembe — | Notlarından — €) Ruhi ' Teheyyücat " İnsanları yıpratan ruhi teheyyücattif: Uğ Ruhi heyecanların mide ve hazım üzeri” | ne, kalb ve deveran üzerine, eümlel asü“ | biye ve uyku üzerine dalma menfi tesif” H leri vardır. Bunda herkes müttefiktir | Ancak bir çoklarımızın bu teheyyücattaf kendimizi alamadığımızı ve bir sürü mü* nevi sarsıntılarımızdan kendimizi kurtâ” J ramadığımızı görüyoruz. Bu suretle : gün biraz daha hâdisatın zebumu olmak” tayız. Ömrümüzü en güzel, en olgun yıl” ları, mütemadi mücadelelerle geçmektt” dir. Uzviyet maddi, manevi bu yorgull” luklarla gitgide çökmekte ve mukavemeti | kırılmaktadır. Ne yapmalı? Bence çocul' larımıza mümikün -olduğu kadar soğuk” kanlı olmayı, her türlü tesirat karşısln da sükünetini muhafazaya muktedir KUY | vetli bir irade sahibi olaraz yetiştirm çalışmalıyız. Asabi ve yorgun ana ve b"'_İ baların mahsülü olan yeni nesti çocuklâ” T rı için bu tarzda esaslı bir terbiyeye dü” ha ziyade İhtiyat vardır. —) (*) Bu notları kesip saklayınız, yahıt | bir albüme yapıstırıp kölleksiyon yapınt” —i Sıkmtı zamanınızda bu notlu bir doll TÜ