Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
- HiKÂAYE Garcarla l]ardarm başına gelenler Bay Dardarla, Bay Carcat iyi arkadaş - tılar. Birbirlerinden hiç — ayrılmazlardı. İşleri güçleri yok, paraları çoktu. Her İkisi de bahis tutuş - maktan hoşlanırlar- dı. Meselâ bir tram- vay durağında tram- vay bekliyorlar değil mi; ıkısınden biri hemen: — Tramvay birinci gelecek, derdi. Ö- teki derhal aksini söylerdi: — İkinci gelecek, — Bahse tutuşalım. — Nesine? — Beş lirasına! — Kabul mü? — Kabul! - & Bahse tutuşurlar. İkisinden biri kay - beder; paraları sayardı. Amma bü her (* Zzaman böyle idi. Kısa günde en aşağı on ŞES. — zevkle kukla oyunu- — Teriklerle boyayın. — bir İş Bankası kum-> — Şüz kişiye de ayrı | n | gazetede çıktığı tarihi yazmağı unutmayınız olmaz mı? kere bahse girişmeseler içleri rahat et - mMmezdi. Bir gün ikisi birlikte bir nehir kena -| rına gitmişlerdi. Tam sahile geldikleri Zzaman: — Boğuluyorum, imdat! Diye bir ses duydular. İkisi birden ge- sin geldiği tarafa baktılar. Bir adam su- ların içinde çırpınıp duruyordu. Suyun o naktasında akınltı fazla idi.: Ve derinlik iki adam boyunu geçerdi. Bay Carcar: — Bu adam kurtulacak! Dedi, öteki derhal aksini söyledi: - — Kurtulmıyacak, boğulacak! — Görürsün, nasıl kendi kendine yü- zZüp sahile çıkacak? — Görürsün, tasil suyun akıntısında kaybolup gidecek. — Kabul! Denizdeki adam çırpındı, çırpındı. Ve ş Yeni Bilmecemiz e Ku ll IZJı Iı.L' nihayet sahili buldu. Bay Carcar Bay Dardara baktı: i — Nasıl bahsi kaybettin mi? — Ettim, — Ver yüz lirayı! — AU Bay Dardar yüz lirayı, Bay Carcara ö- dedi, Akşam olmuştu. Bay Carcar «bir işim var», deyip gitmişti. Bay Dardar yalnız kalmıştı, Bir çalgılı bahçede biraz oturup hava &lmak, hem de çalgı dinlemek istemişti. Çalgılı bahçeye girdiği zaman Bay Car- Çarı orada gördü. Bir masada oturmuştu,. Karşısında oturan adam bugün nehre düşmüş olan adamdı, Bay Dardar derhal işi anladı. Onlara görünmedi; kendi ken- dine; — Anlaşıldı, dedi, bu adam kazaen neh- re düşmemiş olacak. Bay Carcar, onu ta- nıyor. Evvelden kararlamışlar. Biz ge - lirken nehre düşüyor. İyi yüzdüğüne, kurtulacağına emin olan Bay Carcar be- nimle böyle bir bahse girişivor ve para- ları alıyor. Ben de bunun acısını ondan çikarırım. Kendini onlara göstermeden çalgılı ibahçeden çıktı. Ertesi günü gene buluş- tular. Gene ayni nehrin kenarına indiler. Nehir kenarında bir balıkçı balık tutu - yordu. Bay Dardar, Bay Carcara: — Bu adam tam on dakıkada beş tane İbalık tutacak. Dedi. Bay Carcar cevap verdi: İş Bankası KUMBARASI Veriyoruz. Resme bakın bir © kukla Kulla oymuyor; bir davulcu da — davül çalıyor. İki çocuk ta sahnesi var... nu seyrediyonlar. ı Resim güzel, fakat $ İ renk!i değil, halbukü renk'i olsa çok güzel : ÇÜ © görünecek.. Bunu Ü 3 Yapmak ta sizin eli- 4 4A : - hizde. Resmi kesin, * güzelce Aayrı —ayrı * Ve bize gönderin. En - Büzel boyamış olana  —— Va barası; ondan başka # ... diyeler vereceğiz. B l Şunu bir kere ha « * tırlatmak isteriz., Bi- / ze gönderdiğiniz bil- mecelerin zarfları di- Vi Zerine bilmecenin | bu onun <cevabı. — e 3rrr (A s//% m——%» Merahlı ve Faydalı Dünya lisanları Dünyada en çok konuşulan dil hangi dildir, bilir misiniz?.. Fransızca, diye dü- şüneceksiniz; hayır. İngilizce; ona da ha- yır. En çok konuşulan dil; hiç tahmin et- mezsiniz amma çincedir. 400 milyon in - san bugün bu dille konuşur, Çinceden sonra İngilizce gelir. 200 milyon insan da ingilizce konuşur. Bunlardan sonra gelenler sıra ile Rusça, Almanca, Hintçe, Fransızea ve İspanyolcadır. K | Britiş müzesinin kütüphanesi Dünyanın en büyük kütüphanesi Bri- tiş müzesindedir. Burada beş milyon cildden fazla eser vardır. Her gün 3000 kişi kitap okumıya, kitap görmiye gelir- ler. Bu beş milyon kitap o tarzda tasnif edilmiştir ki; istenilen kıtab beş dakika içinde bulunabilir. * *& ok Çarkı tam ortasında olan vapur Bu geminin adı «Genini» idi. İskoçya - da işlerdi. Gemi birbirinden tamamile ayrı iki kısımdan yapılmıştı. İki kısmın arasında büyük bir çark vardı. Vapurun önünden arka tarafına geçmek için bir köprü yapılmıştı. — Olamaz. — Bahse girişirim, — Kabul! — İki yüz lirasına. — EKabul! Bahse giriştileh Beklediler, adam on dakikada tam beş tane balık tuttu. Bay! Carcar da iki yüz lirayı çıkarıp Bay Iînı_ı-—'J dara verdi. Oradan pek az uzaklaşmış - landı. Bay Carçar tekrar balıkçının ya-' nına dönmek istedi. Öteki ne kadar ra ; zı olmak istemediyse de Bay Carcar ar- kadaşını âdeta sürükliyerek götürdü. Ba- lıkçıya yaklaştıkları zaman balıkçının yanıbaşında bir de dalgıç gördüler. Dal- gicin elinde bir kaç tane balık vardı. Bay. Carcar, Bay Dardara hiddetli biddetli baktı: — Anladım, dedi, bana oynadığın oyu- mu anladım. Bu sayılmaz. | Bay Dardar da kızdı: — Sen bana dün oyun oynamıştın ya, | | — Sen hilekârsın! — Hilekârlığı evvelâ sen yaptın! — Sen yaptın! — Sen yaptın! Ağız kavgası derken iş kızıştı, saç “' Ve her ikisi birden nehte yuvarlandılar. İ ça, başbaşa, yumruk yumruğa geldiler. J |Fakat o “kadar hiddetlenmişlerdi ki..; Nehre düştükleri halde gene dövüştüler. Sular ikisini birden s#ürüklemiye başla » dı. Boğulmak üzere idiler. Ne ise yeti - | şip kurtaranlar oldu. Epey su yutmuşlar- dı. 'Tedavileri için hastaneye götürdüler. ' |'Yanyana yataklara yatırdiılar. Ertesi gün İ ancâk kendilerine gelebilmişlerdi. Bay Carcar, Bay Dardara: — Bir .daha bahse stutuşmıyacağım. Dedi, Bay (Dardar: — Tutuşursun! Cevabını verdi. — Tutuşmam. — Kabul. — Bin lirasına, — Kabul Fakat bahis, bahse tutuşmamak 1çmdi. Bin lirayı vermemek için her halde bah- se tutuşmıyacaktı. Ve bu yüzden iki ar- kadaş ta bu kötü âdetlerinden vaz geç - miş -ölacaklardı. “Ölüm tehlikesi nihayet | onların akıllarını başlarına getirmişti. ] |pısında bekliyoruz. İçeriden: 'mmamazlığa geliyor. Bakın bir ikere he -| |ler de yazayım; diye bekliyordum. Ni- imtihan nasıl şeyıllr? İmtihan.., — Ne 0? Mu dediniz? Ne olduğunu bilmiyor musunuz. Öyleyse size bilmece sormu- şum; siz de soruyorsunuz: — Yenir mi, yenmez mi? Ben de cevap veriyorum: — Yenmez, hattâ yutulmaz bile, Gene mri soruyorsunuz, ne soruyorsu - nuz bakayım: — Canlı mı, cansız mı? Canlı mı, cansız mı orasını bilmem amma insanın canını çıkarıyormuş. Korktunuz mu; yok canım o kadar kor- kulacak bir şey değil, amına da korkak - mışsınız.., Mademki sizi korkutraak kolay, durun biraz daha korkutayım.. Hani o imtihan yek mu, o imtihan, koskocaman, ey ka- dar büyük bir şey.. Hele bir: — Bö. Deyişi var, ödünüz patlar. Şöyle bir düşünün bakayım.. O benim tâ yanıma şuracığa gelivermiş. Size doğ- ru dönmüş.. Ben onun yanında fil ya » nındaki karınca gibi kalıyorum. Size ka- caman pençelerini göştleriyor. Ne oldunuz gene, yök o kadar sararma- yın, o kadar ürkmeyin, şaka şöyledim, şaka.. Siz şaka bilmez misiniz? Neyse, yüzünüze biraz kan geldi. Hele bayanlar.. Yapmayın, yapmayın, beni söylediğime, söyliyeceğime pişman ede- ceksiniz, dedim, ya, şaka idi. Hem hiç öyle korkunç olur mu, görseniz ne sevim- li şey, Size şimdi dosdoğru tarif edeyim: Mektepte bir oda, her zaman sınıf olan odanın adı değişiveriyor.. İmtihan oda- sı oluyor. İmtihan odası oldu mu, bizim! de vaziyetimiz değişiyor. Her zaman bi- ze tatlı dilli, ğüler yüzlü görünen Öğ- retmenimiz gene tatlı dilli güler yüzlü amma, bize öyle görünmüvor. Ne bile - yim o da mümeyyiz diye gelenlere ben- ziyor. Biz hepimiz imtihan odasının ka - — Gel! Sesi duyuldu mu; haydi odaya. Bizim Öğretmen tanıyor amma, nedense tanı - sap imtihanına girmiştim. Size onu an- latayım. Bana sordular: — 4129 Necdet Pınar sen misin? — Kvet benim, Mümeyyizler birbirlerine, sonra öğret-' mene baktılar., Bakışları tuhaftı, bilmi - yorum amma, acaba benim Necdet Pınar olup olmadığımı mı yaerak etmişlerdi: — Seni şimdi imtihan edeceğiz. — Peki. — Yaz bakalım, tahtaya. Tahtanın karşısına geçtim, Söylesin » Yazdım; — Oku. * Okudum. — 8564. . — Bu rakamıdan «166,764» rakamını ÇI- kar. Bunu söyliyen"' bay; mümeyyizdi. Bir mümeyyize baktım.. Bir bizim öğretme - ne baktım. — Haydi yazıp çıkarsan Mademki öyle istiyorlaığöz dinliye « yim, dedim. 166,764 rakamını ötekinin altına yaz * dım, durdum. — Ne duruyorsun? Dilimin ucuna kadar geldi: — Durmayım da neyapayım. Bu kos - koca rakamı, öteki küçük rakamdan çı- karabilirseniz siz gelin çıkarın. ya Diyecektim amma., Ne yapayımı. Sonra bunu söylediğim için ya beni sınıfta bi- rakırlarsa, — Hadi yap! | Bizim öğretmenden imdat bekliyor - dum. O gda pralı değildi. Neyse mümey- yizlerden o zamana kadar hiç bir şey söylememiş olanı: — Bu olmaz değil mi oğlum! demeşin mi, Hay çok yaşasın. Birdenbire yüreği” — Evet bay mümeyyiz, dedim, olmaz. Fakat öteki bay mümeyyiz yazdırdı.. Ben de şimdiye kadar bir şey söylemedim. Kendimi tuttum. Neyse sizin sayenizde cesaret buldum. "Tabii çıkmaz ya. Her halde siz öteki bay mümevyize de bü * yük rakamın küçük rakamdan ggnmya ” cağını öğretin. Öteki mümeyyiz, öğretmen kahkahay- |la gülmeğe başladılar. Meğer o da bili- yormuş ta benim, bilip bilmediğimi aB lamak tiçin böyle söylüyormuş. İmtihan bitti. Ben çıktım. Sonra da iyi mumara almış olduğumu öğrendim. İşte imtihan böyle şeyler, korkunç de“ ğil amma, biraz garip. Niye mi hatırım? geldi. Gelmez olur mu? Yaz yaklaşti hay_et söylediler, 'Tam imtihan mevsimindeyiz. — < | ** L Çocuk PORTRELERİ Bulgar mektebinden Blecgay Lutikof M Çocuklar, | —İyi çıkmış $o-|; toğraflarınızı bi-! ze gönderiniz;: her hafta mun- tazaman — çocuk sayfasına koya -| cağız. 'Bürhaniye Zeybek oynıyan Halkevi kardeşler Bursadan küç;k Yaman *müsameresinde Fuat ne Sedat