17 Ağustos 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

17 Ağustos 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17-8-935 LAR me A POSTA VE TELGRAFTA YARDIM Posta Memurları için Bir ardım Sandığı Kuruluyor lÖzel aytarımız bildiriyor) Ankâra, 16.. Posta, telgraf ve telefon idaresinde kurulacak biriktirme ve Yardımı sandığı için hazırlanan nizamname Bakanlar heyetince Manmıştır, Nizamnamenin esaslarına göre, sandık ihtiyaç halinde olan Memurlara en geniş yardımları yapacaktır, Bunlar arasında res- © VE meccani hastahanelerde bakılmasına imkân olmıyan has İların diğer müesseselerde tedavileri temin edilecektir. şi memurların ailelerine yardım edilecektir. Doğum ve ölüm Mi, hallerde yapılacak yardımlar için esaslar konulmuştur. Ye yu mazeretle veya açıkta kalarak ayrılan memurlara ikrami yerilecektir. ögren çıkarılanlar ikramiye hakların kaybedeceklerdir. ve doğum gibi hallerde sandık âzasına üç ay içinde öde - Şartile 50 liraya kadar avans verilecektir. Aylığının dört- iri mahcuz olanlara avans verilmiyecektir. Gümrüklerde Bina İhtiyacı 6 (Özel aytarımız bildiriyor) — Gümrükler genel gümrük ihtiyacı için kira ile tutulmuş bina mu - ayeielerinin yenilenmesi veya yeniden bina tutulması lâzım #eldiği zaman, yapılacak muamele hakkında gümrüklere bir göndermiştir. Yurttaşlığa Alınan Muhacirler Kaypıkara, 16 (Özel aytarımız bildiriyor) — Muhtelif memle - Maha hicret veya iltica suretile memleketimize gelen 962 cirin vatandaşlığımıza alınması Bakanlar Kurulunca atmıştır, Sihhat Bakanı Bugün Geliyor İh Ankara, 16 (Özel aytarımız bildiriyor) — Sıhhat Bakanı Re- hı, Ziraat bankası genel direktörü Kemal Zaim, Başbakanlık İh, teşarı Kemal, Finans Bakanlığı müsteşarı Faik İstanbula teket ettiler, i HUSUSİ | Atina Efzun Taburunun İ Cephaneliğinde Yangın Yapin, 16 (Özel aytarımız bildiriyor) — Dün bir mart isyanını Hg olan nümune Efzun taburunun mühimmat deposunda bir diz otebi, ti çıktı, Depodan 20 top, 30 metrelyoz ve 700 tüfenk ve yal nu Ör, T kasa fişek kurtarılabildi, 10,000 fişek ile birtakım Efzun — Keçi ması yandı. İki kişi yaralı var, Yangının şimdilik elektrik tağından çıktığı sanılıyor. | İlk Üzüm Dün Gönderildi nir. 16 (Özel aytarımız bildiriyor) — İlk üzümün bugün > ye edilmesi münasebetile burada'bir tören yapıldı. Limanda iv. yapıldı. Vapurlar töreni düdüklerile selâmladılar . İ İçi, ümlerin yüklendiği vapurda, bu güzel vesileyi uğurlamak dx #ampanyalar açıldı. “ Kofra Geliboluya Geçti incirin de pazartesi günü piyasaya çıkması bekleniyor. li bolu, 16 (İpar yatı ile Pireye giden aytarımız bildiriyor) Ya sün 18 de Geliboluya geldik, Kotradaki bütün arkadaşla- PSİ de sağlam ve yolun neşesi içindedirler, Rüzgârm az - Mar başka şikâyetimiz yoktur. Burada kumanyamızı bir N İçinde tamamladıktan sonra, hemen-yola çıkacağız. Meri Basın Kurumu kongresinddn bir köşe k | un a olmadığı için geçen hafta yapılamıyan Basın kuru- Kİ buyayldde kongresi, dün öğleden sonra toplanmıştır. 3 Bi Saat süren bu toplantıda gazeteciler klübü için ya- 1 alınmaz Yardım işi görüşülmüştür. Kongre, bu yardımın , vik e teminini muvafık görmüş, toplantıya ni- Sın Kurumu Dün Fevkalâde Toplantısını Yaptı Muhacirlerin Getirdikleri Şekerler (Özel aytarımız bildiriyor) < Ankara, 16 Muhacirler tarafından getirile - rek, iskân kanunu mucibince, üç bin tiradan fazlası için gümrük mu- afiyeti tanınmamasından dolayr şim İ diye kadar İstanbul gümrük antre. polarında toplanmış olan, iki mil - yon kiloya yakın ve İzmir gümrük ambarında bulunan yüz yirmi bin kilo kadar şekerden, muhacirlerin kanunen muaf olarak getirdiklerin. den fazlasının memlekete sokulma- sr ve kontenjandan istifade ettiril. mesi Bakanlar Heyetince onanmış- tur. Başkaları ne yapıyorsa Ankara, 16 (Özel aytarımız bildi- riyor) — Aramızda seyri sefain mu- kavelesi bulunan ve en ziyade maz- harı müsaade millet muamelesi gö- ren devletlerden milli gemilerimize kolaylık gösteren devletler gemile- rine de ayni kolaylıkların gösteril mesi Gümrük ve İnhisarlar Bakan- Jığınca İlişikli olarlara bildirilmiş» tir. Çin haydutları İngiliz gatecileriui öldürdüler Pekin. 16 A.A. — İngiliz gazeteci- si Jones, kendisini kaldıran haydut - lar tarafından öldürülmüştür. Üç kur şunla delinmiş olan cesedi, haydutları kovalamakta olan kuvvetler tarafın - dan Paochang çevresinde bulunmuş- tar. Jones'in 12 oğustosta öldürüldü ğü sanılmaktadır. İngiliz gazetecisi Jones'in cesedini bulan kuvvetler, Çin makamatı tara- fından gönderilen kuvvetlerdir. Bu kuvvetler, 14 ağustosta Şahar | hükümeti tarafından haydutlarla te- mas etmek üzere gönderilen haberci» nin,. haydutlar tarafından alıkonul » ması Üzerine yola çıkarılmıştır. Haydutlar, 8 ağustosta Jonee'i baş £a haydutlara teslim etmişler ve bun. Tar da fidyelnecatı derhal 800 İngi - Biz İirasından 8000 İngiliz lirasına çı karmışlardır. Ingiliz makamları, bu Parayı vermek istemişlerse de bir yolunu bulamamışlardır. GÜN AŞIRI BİR ARTİST Artık halisi değil ya, taklidi bile lenin ole külhanbey tipinin landığı ekspresyonlar. di alel e Yüksek ökçeli Justein iskarpinle- Tİ, siyah ve bol paçalı pantalonu, inin bütün inceliğini gösteren sı. kı kuşağı ve kaşına doğru taranmış Saçlarının biçimi, onu içinde yaşa. dığı büyük kalabalıktan ayırır, taşr- diğr ruhun üniformasını çizerdi, O, öyle bir duygu cihazı idi ki, uzun uzun düşünmek ve incelemekie işi olmadan, gördüğü şeyi bir anda ve orkunç bir seziş çevikliğile kavrar ve söylerdi. Meselâ polis tarafından posta edilip, götürülmek, avcının a ölü keklik teslimiyeti. cnn cebi il pm em inde giden mektu- — Taahhütlü gitmek... diye anla- tılırdı. Oru heryerde “ve sü gen; | yaşta bekliyen ölümle ansızın burun ei gelmek te, ölen bir hayvanın Te ye eiizideğ tam bir çizgi ha- 7 ifa titretmek... olurdu. irmi beş kuruşluk paranın adı yani gözü,, Pre geleni zarı kuşgözü, ve kumarda kazandığı arayı alamamak in il i DE belki öfkesinin ifadesi Satıcıların mallarını yaptığı #kspresyonlar da ayni ruhun bir tecellisidir. Sattıkları su, otuz iki dişe mızıka çaldrracak kıdar s0- uk, ketenhelvası yeni yağmış kar gibi beyaz, barbunya balığr tepside zeybek oynatacak derecede tazedir. | Samatle en uzak alikasr olmadığı | halda san'atkârm tükenmez mahı o- Jan hayalden en zengin payı almış olan bu tipi hu yazımiz tahlil niye- tinde değilim. Yalnız, bu kadarcık olsun beni konuşturan sebebi Söyli- yeyim. Geçen gün sokakta bir eşek 313b3. sının içindeki karpuz ie ei fında toplanmış bir sürü insan gör. düm. Bu insanlar, karpuz yığınının en üstünde, kesilmiş ve kabuğu ha- vaya kaldırılmış bir karpuzun için. deki keskin kısıllığı göstererek ba- dıran satıcıya bakıyorlardı. Saçının perçemleri kaşı doğru akan kül. kanbey yavrusu, bir satıcıdan siya- de bir öğretici duruşu ve bir artist titizliğile hayranlarına karpuzun İ- gini gösteriyor ve kanter içinde haykırıyordu: — Yangına bak be yangıra!, Yan. gın varl, Necib Fazıl KISAKUREK satarken SEYAHAT NOTLARI istanbuldan Vişiye UVişi'de bir tedavi gerisinde olan değerli arkadaşımız Hamdi Aksoy- un bire gönderdiği seyahat notları nın birincisini. okuyucuların zevk- le takip edeceklerindek emin ola- rak aşağıya koyuyoruz.) Memleketten ayrılıp buralara gele- Hi, daha on beş gün oldu, olmadı. Da- | Hımızın, taşımızın, eşin, dostun, hu- lâsa bütün geride bıraktıklarımızın hasretini çekiyoruz. Ne zaman vatan dışına çıksam, hep böyle duyguluni- rım ve kaygılanırım. Yurt sevgisi. nin ne demek olduğunu, insan yurt dışında daha iyi anlıyor. Bütün o gü- zelliklerin uğruna kanımızı dökmeğe, canımızı vermeğe nekadar hâzır bu- iunuyorsak, o kadar bakiryız. Burada her şey bana yabancı. Ve her şey yabancılığını açıkça yüzüme haykarıyor. Gerçi raarnureler içindeyim. Fakat nereye girsem, orası sonki başıma çökecekmiş gibi, daha çökmeden cv- vel, altında ezilmiş gibi oluyorum. Zevkim kırılıyor, neşem azalıyor. Marmaray, Çanakkaleyi geçtik Sıkınıılı bir hava içinde Adalardet zini de geçtik. Pireye vardık, Yaban- & Ülerin ilk sıtması beynime vur- mağa başladı. Pire bana yakıcı, ağır ve kasvetli geldi. Korent kanalına girince, yatağımdan fırladım. Bindi- ğü “Carnaro,, vapuru, süzüle sü- züle, ağır ağır, aheste beste kanalı eşti. Şimdi Brendizi yolundayız. Vapurda her çeşit dillerden konuşan insanlar var. Ben bu kalabalığın ve bu çeşit dillerin içinde kep arkada birakuklarımı düşünüyorum, Gözle- rimi kapadığım ozâman, yurtta ka lanlardan tanıdıklatımın © saniye ne yaptıklarını, me işle uğraştıklarını sanki biliyormuşum gibi, kendimi on- Jarm arasında farzediyorum. “Neşe, medeniyettir, diye bağıran ben, a şesiz, meçhul bir akıbete gi- den insanlar gibi mahzundum. Ne den ve niçin? Onu ben de bilmiyorum. Herkesin bildiği, Venediğe varlığımız zaman terden ve rütubetten toprağa sirsık- lam çıktık. Venedik, gene herkesin bildiği © Venedik... Kanaldan sokaklar, gon- doldan ve motörden nakil vasıtaları. Nemli ve sivrisineği bol bir gece geçirdik. Venedikten otorgöbille | başladığı- miz yolcutiiği *ihağa değ önemli tarafları var. İtalyanın yu- karısı, ne tarafa baksanız, insan eli ile bezenmiş bir güzellik içindedir. Bühassa otomevil yolcuları için bu- raları bulunmaz diyâtlardandır. Bir günde şaşmıdan, iğrilmeden, sarsılmadan üç yüz elli kilometre yel gittik, Dünya sıyasasında adr iyice beli- ren Stresa'nın Grand otelinde geçi Gidiğimiz İki güzei gecenin zevkini, tadımı anlatmak müşküldür. Eğer yer yüründe yorgun kafaları dinlen- direcek birçok yerler varsa, her hal. de burası başta gelir, . İtalya sınırı geçiyoruz. Meşhur “Semplonkülm,, de yüzlerce değil, binlerce metrelere yükselmeğe baş ladık. Alışmıyanlar, yüksek havadan hoşlanmazlar, Doğrusu ben de hoş- Janmadım, Hele dört bin metrelere varmca., Fakat etrafı çeviren, hatta başımızın ucuna dikilen çıplak karlı dağlara korkunç ve vahşi bir güzel- var, Bu irtifalarda dahi otomobille geç- İ tiğimiz bu yolların hep asfalt oldu- gunu söylemeğe tabii lüzum yok. İki bin, ilç bin, dör bin metre... Nekadar yükselseniz, karşınıza hep grup grup izciler çikiyor. Gençler, sırtlarına çadırlarını, torbalarını, yiyeceklerini almışlar, tırmanacak dağ taş arıyor- lar. Bir taraftan bakıyorsunuz, kimi sırtlardan âkan karlı suların altında duş yapıyor, kimi düz yolda yürü yor, kimi altındaki bisikletle asfalt- ları devirip geçiyor. Hep hareket, hep yürüyüş, canlılık, spor, kuvvet. Bu hareketi de ferd, millet kendi- Tiğinden yapıyor. LL * Semplonkülm ” den ağır ağır ini- yoruz. İsviçreye girdik. Tam mana- siyle medeni ve sevimli bir diyara girdik. Gümrükçüler tertemiz ve ki- bar insanlar, Bizim “Ziya Öniş,, in şoförü Yu- suf Fettah, sanki yıllarca buralarda dolaşmış gibi, makineyi öyle serbest- ge ve anlayışla kullanıyor ki. Bir dağ başında durmuştuk. Bizim bu düruşumuzu o gören bir yol mü- hendisi derhal bir şişe temiz su ge- tirdi. Makinenin kızgınlığı gitti. Doğrusu bu nezaketi başka yerlerde görmedik. İsviçreden çıkarken, Cenevre hu- dudunda Fransız gümrük mesmetu- nun pek kaba muamelelerine şahit olduk. Tabii üzerimizde fena tesir bıraktı. Gümrük memurlerinn, vazi- feleri hakikaten ne ince şeymiş! “ Semplonkülm ” ün her tarafında yer yer görülen sanatoryumlar, otel. İer, lokantalar anlattı ki, İsviçreli ler memleketlerinin dağını, “taşmı, ovası, hulâsa her tarafını, yalnız kendileri için değil, başka milletler igin de faydalı bir yurd haline sok- ' panin içinde Baltık Yazan : Hamdi AKSOY muşlar. Her yerde aradığınız konforu bu- lursunuz. Ya o kibarlıkları, o insanca muameleleri... Altından semplon ekpresinin geç“ tiği koca karlı dağlardan indiğimiz zaman, yolumuzun Üstüne rasgelen Brig'de bir yemek yedik ve hemen yola çıktık. Makineye bazan yüz otuz kilomet- reye kadar yol veren şolöre arası- ra: Yavaş git! Diye ihtarlarda bulunmasak, “Ö- niş,, de bazı bazı şoförü tattaklama- sa, kimbilir kaç kilometrelere vara- cağız? ç Her kasabanın yollarını gösteren işaretler, en akmak bir adama bile yolunu şaşırtmaz, Belli ki otemebil. İe seyahat, buralarda modem haya- tn icapları, zevki, eğlencesi ve bat- ta zaruretleri sırasına girmiş. Kimse ozun uzun bir yere saplanıp kalmı- yor. Sıkılmca kendisini başka bir yere atıyor. Onun için yollarda sanki biribirlerini o kovalıyorlarmış (gibi hadsiz, hesapsız otomobiller görü yorsunuz. Kimi arkadaşını, kimi kö- Tısını, kimi sevgilisini yanma almış, Yükünü de arkaya takmca alabildik- lerine gidiyorlar. Montröye yaklaşıyoruz. Mükellef willâları, iç alıcı restoranları ve otel leri ile kibar bir sayfiyeden geçiyo- ruz. Duyduğum zevki anlatamam. Önlimüzdeki geniş gölün kenarında sıra sıra yamaçlara yaslanmış Mon- trö, Lozan, Cenevre menevişli bir tablo gibi.. Karşıki sahil (o Fransa. Eviyansi Suyu ile meşhur Eviyans! . Lozanda Borivaj otelinde konuk- ladık. Bu otelin bizimle tarihi bir tanışıklığı var. Ouchi muahedesi burada, Türk. Amerikan anlaşması burada imzalan- dr. Trablusu elimizden çıkaran bu Ouchi muahedesini hatırlayınca in- san elem duyuyor. Borivaj otelinde Türk - Amerikan anlaşmasını yapan Başbakanımız İs- met İnönünün hatırasını herkes bu- rada sevgi ve saygı ile anıyor. Stresa sessiz, asude, cana yakm bir yer. Montrü ve buralarda Lozar- da sükünetleri ile beraber ayrı bir cemiyet hayatı var, Borivajda da iki gün konukladık- tan sonra, Vişi'nin yolunu tuttuk. Asfalt şosede otomobille gidetken, i ızaklığı, mesafeyi değil, na- bile unutuyor. Venedikten Vişiye karadan git mek akir evvelâ tereddüde uğratabi- iir. Halbuki buglin otomobil ve yol bunu zevkli bir hakikat haline koy- müştür., mütenal 9 Beş gündür Vişideyiz. Bu ufak, yirmi beş bin nüfuslu kasaba, mev- zim icabı, şişe şişe, kabara kabars küyük bir kalabalığın merkezi ol muştur. Kışın buralardan kuş vç- max, kervan geçmezmiş. Dikkat ettim. Bu su şehrine akın eden insanların çoğu iri göbekli, şiş- man adamlar. Göbeklerini eritmeğe, mide ve barsaklarmı temizlemeğe gelmişler. Göbekli adamlar ve bir de bunlardan başka doktorlar, profesör- ler. Biz de bu doktorların haziklerin- den Henri Walter'e başvurduk ve re- jime başladık. İnsan gurbet diyarın- da rejime başlayınca, ihtiyarsız ken- di memleketinin meyvaları, yemekle- ri, buralarda mi İmkânsız neleri varsa, bepsi gözlerinin önün- den geçiyor. Hattâ gece rüyalarma giriyor. Beş gündür ( başladığımız açlık grevi, daha on yedi gün sürecek, El de sepetli bardak, sabahın altısında, doktorun tavsiye ettiği “Selesten,, c, ondan sonra dört başı mamur ban- yoya, banyodan sonra ameliyat ma- sasına benziyen üstü Jâstik örtülü demir karyolaya ve iki pazıllı herifin masajına. Masaj bitince yeniden sıcak ve soğuk duş. Bu şerait içinde etin hayrı kalınıyor ki eriyip gitmesin! Memlekete dönüşte ben ve Yusuf Öniş haddeden çekilmiş gibi süzgün ve narin geleceğiz. . İşte size ana yurddan buraya ka- dar sinema gösterir gibi bir seyahat hikâyesi. Şimdi “Paviyon Sevinye, otelindeyiz. “Dünyada en şok sevdiklerimden korkarım.. Çünkü ancak onlar beni ineitebilirler,, diyen meşhur #ransız edibesinin birçok eserlerini yazdığı ve bu yüzden şöhret alan kibar bir j "nin suları, insanları, eğlence- si, hulâsa umumi hayatı : hakkında ayrı bir mektup yazacağım. H.A. İm Köstenceye giden Leh heyeti Köstence, 16 A.A. — Leh heyeti deniz şenliklerine iştirak etmiştir. Leh elçisi, Gdynia Jimanmın Kös - tence limanma hediye etmiş olduğu bir kupayı krala sunmuştur. Bu ku - denizinin suyu var BEDBİN ADAM! Ben ne dünyayı pespembe, ne de simsiyah görmeden yanayım. Ben her şeyi olduğu gibi görürken her işin peşinde sürüklediği hususi şart- ları da gözönünde tutar, hattâ biraz da göz yumarım. Bu böyle. Lâkin herkes böyle de- ğil, İşini tıkama koymuş olanların hepsinin gözlerinde birer şakaik ren- gi gözlük. Dünyayı ağaççilekii don- durma renginde görüyor. İşi nedense bozulmuş ve elindekini az çok ksy- betmiş olanlar da koyu numara vapur dumanı gözlükle dünyayı sifiri ka- ranlık görürler. Bu iki tipin ikisi de pek hoşuma gitmez... $ Dün bunlardan birisi ziyaretime dik! Eski kuvvetim de kalmamış. , — Durun bakalım canan! Daha size genç denir, — Evet ama! bir de bana sor. — Bir kahve?. Çay? Limonata?.. — Bir çay mı içsem acaba?.. Val- lahi bilmem. Eski çaylar da bulun- muyor ki? — E nasılsınız bakalım? — İyi diyelim iyi olsun. Nasıl ols — Rahatsız mısınız? — Hayır ama içim rahat değil! — Olabilir. Havalardan,.. — O da var yal., Nerede eski yaz- lar, nerede şimdiki yazlar. — Nerede oturuyorsunuz... — Kanlıcada... — Aman bayılırım mehtabına... — Eski me ws ie de layım... Of, walar da ne #i- b Böyle giderse muhakkak ya zelzele ya kasırga beklemeli. — Yök canım! Şimdi sıcağın tam mevsimi. E küçük nasl büyüyor — Nasıl Kanbondn denize filân gir Siyez aklanma? ihl genrliliidez İyi bir haber alınmıyor ki. Dünyanm nız? — Hayır, kaç sene var ki; ayağı- mı suya sokmadım. Denizin de tadı İ kalmadı... — Ne gezer?.. Birkaç defa dene dim. Balıklar yavan geldi. Beyhude can yakmıyayım diye tutmuyorum... — Aman Hüseyini görüyor musu- — Bir hafta evvel bir kere rasla- dım. Ona da bir sey olmuş, Beni gi memezlikten geldi. Malüm ya o şim- di bankada başveznedar, Onun için bizim gibi tekaütlere iltifat etmez. — Zannetmem. O vefalı çocuktur. — Aman birak Allaha sen! Kim- sede vefa kalmadı. Dost mu arıyor« sun? Babana itimat etme! — Ne oldunuz yahu? Can ciğerdi- niz?.. 2 zaman o zaman değil artık... Bir kere beş lira istiyecek al. dum. Reddetti... — Belki parası yoletur. > — Ne münasebet? Onun ne kirli çıkı olduğunu bilmez misin?.. Ben sana bir şey im mi? Hiçbir seyde tat kalmadı. Doğrusu ben hiç iyi Baksana dünyaya! görmüyorum. - in Habire hazırlık! Yeni bir gaz icat et- mişler insanı olduğu yerde eritiyor. muş. Binaları hamur gibi yapıyor« muş. Buna can mı dayanır. İşte Ha- boş meselesi çıktı. O da bebane! Hep dar. pek korkuyorum. Çünkü dünya eski dünya değil. Gene başımıza iş çıkmasın. Kimbilir neler yaparlar. Ne milwroplar, ne haşarat!.. Yeni bir şey icat etmişler. İstedikle” ri yere kasırga gönderiyorlarmış.. — Canım bırak bu kara düşünce leri. Sen de dünyayı simsiyah görü yorsun! Alem gibi sen de gününü gün etmeğe bak! İnsan dünyaya bir kere gelir.. Ne oluyorsun? — İşte benim sinirime dokunan bu söz değil mi? Be kardeş. Kör kör parmağım gözüne, Ben (o mürailiği sevmem... iy Baktım ki; hiddetleniyor. Kestim. — Bir dondurma (o ismarlıyayım 201? — İstemem. Nerede © eski Kara. köydeki dondurunacınn kaymaklıs.... Sustum. O da sustu ve çayını iç- tikten sonra mayi giti. Acdım A gl B. FELEK a dır ki, iki denizin Lehistan ve Roman ya vasıtasiyle birleşmekte olduğuntn sembolüdür. Kral, Baltık denizinin suyunu Ka radenize dökmüştür. Köstence şarba yı kralın isteğine göre, Köstence #eh rinin Leh gençliğine bir istirahat yurdu yapılması için bir arsa hediye Gsmmig GİNE A

Bu sayıdan diğer sayfalar: