27 Şubat 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

27 Şubat 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

* 1-2-938 TAN Gündelik Gazete —e TAN'ın hedefi Haberde, fikirde, her- z şeyde temiz, dürürt samimi olmak, karlin © göretesi olmıya çalışmaktır. Zile ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 1 Sene 2000 Kr, v0» 6Ay 1900 » «0 »3» 800 » 80» 1» 300 » Milletlerarası posta illihadına dahil ol. mıyan memleketler için 30, 16. 9.3.5 i- radır, Abone bedeli pesindir. Adres de- Biştirmek 29 kuruştur. Cevap icin mek- tuplara 10 kuruşbuk pul Mâvesi lâzımdır. Eminönü Açılırken (Yazan: M. Zekeriya) Eminönü meydanının açılma ka Tarı o mintakada bulunan esnafın ha- zı şikâyetlerini davet etti. Bu şikâ- yetlerden bir kısmı haksızdır. Nite- kim bu şikâyetleri belediye de dik- kate almıyacağını bildirmiştir. Fakat bazı haklı şikâyetler vardır ki, vaktile alınması lizimgelen ted- birlerin alınmamış olmasından doğ - muştur. Bu muntakada yüzlerce dükkân, mağaza ve han var. Bu hanların için- de de birçok ticarethaneler yerleşmiş» | tir, Şimdi Eminönü meydanında bu- Tunan bu dükkânlar ve hanlar yıkılın- ca burada bulunan esnaf ne olacak? Belediye vaktile meydan açıldıktan sonra şereflenecek olan arsa ve kü- çük dükkânları satın alıp buraya şe- hir plânına uygun modern binalar ve ticarethaneler yaptırmış olsaydı, hem bu esnaf yerleşecek yer bulacak, hem de belediye mlâk masrafını kıs - men olsun karşılıyacak bir varidat temin etmiş olacaktı. Bunu yapama- yınca esnafın sıkıntısını giderecek başka tedbirler düşünebilirdi, Meselâ bunlara dükkünları © boşaltmak için bir mühlet tayin edebilir oradaki es- naf bu mühletten istifade ederek bir araya gelebilirdi. Ve kendilerine yeni lana bakacak olan yerlerde yeni İ GÖNON M il Dükkân ve mağaza sahiplerinin şi- kiyetlerinden biri de bulundukları Yerlerde, işlerinin feabına göre bin- İş kanununa göre, iş daireleri, ka- nunun meriyet mevkiine girmesin - den bir yıl sonra, iş bulma teşki vücuda getireceklerdir, Kanun çıkalı 7 ay kadar olduğuna göre, bu teşki - ât beş ay sonra kurulmuş olacaktır. Bugünkü halde, iş verenle iş arıyan arasında bir mutavassıt, bir rehber yoktur. Senelerdenberi, yerleşmiş bir itiyat neticesi olarak, her yıl memle- ketin muhtelif yerlerinden İstanbula iş aramıya gelen binlerce vatandaş vardır. Bu vatandaşlardan mühim bir kısmı uzun zaman İstanbulda işsiz ve sefil dolaştıkları halde bir iş bulamaz lar, nihayet memleketlerine dönmi - ye karar verirler. İstanbula bu şekil- de iş aramıya gelen bu vatandaşlar, hem ömürlerinin bir kısmını büyük bir sıkıntı ye sefalet içinde geçirir. ler, hem de İstanbul şehrinin omuz- larına yük olurlar. Bunlardan bir kıs mı, burada hastalanır, feci bir şekilde sokak ortasında kalır. İstanbul bu vatandaşların yükünü iki taraflı ola- râk omuzlarına almak ıztırarında ka- byor: Birincisi resmi daireler ve lediye.. İkincisi de burada iş güç tut- muş, mütevazi bütçeli hemşerileri. Vilâyet hususi idare bütçesinde 5 bin liralık bir içtimai yardım faslı vardır, Bu para her sene İstanbulda zarurete düşmüş bu gibi vatandaşlara üç beş lira olarak dağıtılır. Fakat bu para kâfi gelmez, mali senenin 80- nu gelmeden biter. Vilâyete daha bir- çok müracaat olur. Bunlar maalesef isaf edilemez, Fakat, bu fasıldan bir iki lira elan vatandaş, bir iki günlük sıkıntısmı görmüş olur. Ondan #on- . İra, hayatı tekrar sefaletin kucağın- Belediyenin de yardım faslı vardır. Bütçede, hasta düşen kimsesiz, fakir vatandaşlara ilâç parası olarak 10 bin lira ayrılmıştır. Bu on bin lira da çok az gelir. Çünkü, muayene ve ilâç için lerce lira sarfederek yaptıkları tesi- Satın bugün birdenbire sıfıra müncer | olmasıdır. Mal sahiplerine verilecek | istimlâk bedellerinden bir kısmı yeni tesisat yapan mağaza ve dükkânlara #azminat olarak ayrılamaz mı? Maksat iyi bir iş yaparken vatan- daşların rencide © olmasına meydan vermemektir. Mal sahiplerini mem- Mun etmeyi düşünen hükümetin ve belediyenin bir parça da dükkân ve mağaza sahiplerini gözönünde bulun- durması herhalde faydalı olur fikrin- deyiz, M * Ya Moskova Ya Londra Mr. Eden'in istifasmdan sonra İn. siyaseti dahn vuzuh kesbetti, Şimdi artık biliyoruz ki, İngiliz hü i Almanya ve İtalya ile anlaş mak taraftarıdır. Milletler Cemiyeti- ME artık bel bağlamamaktadır. Avru- Pa sulhünün dört büyük devlet (AL Ya, Fransa, İngiltere ve İtalya) aktedilecek bir pakt ile te- #dileceğine kanidir. Müşterek yet siyaseti yerine dörtler an- aşmasına taraftardır. uy, die, siyasetini İngiliz siyasetine Urmiya karar vermiştir. Fakat taraftarı da ittifaklarını muhafaza | ğini bildirmiştir. M halde Fransa için halledilmesi | 1 elen birkaç mesele vardır! * le Fransız - Çekoslovak ittifakı © aktır? İngiltere Çekoslovakya tir yı etmiyeceğini ihsas etmiş- » Almanya Çekoslovakyadaki Al rap #kalliyetler meselesini halle ka- vermiştir. İngiltrere bu karar kar sısında Hikay, yapacakçıa t kalacaksa ; Fransa he 2 — Frani, Sovyet Rusyaya neke- vi yl takla lağhlır, dügilbnk bu yasa puhaliftir, Fransa İngiliz si- yasetini takip ederse Sovyet ittifa - kından vazgoğecek midir? İşte bugünün halle muhtaç en mü. him suali budur. Fransa da bu sualin pek fazla müracaat olur. Buraya iş aramıya gelip te bulamı- yan ve ümidini keserek tekrar mem- leketine dönmiye karar veren vatan- daşlar, yol parasına mühtaçtırlar. Bu nun için de belediyeye müracaat ©- derek, memleketlerine gönderilmele- rini isterler. Bu yolda yol parası is- tiyen o kadar çok vatandaş vardır ki. belediya bütçesinde, bu gibilere yol pârası nâmile bir fasıl ayırmıya, se- nelerin verdiği tecrübe neticesinde 22 rur&t hâsıl olmuştur. Bu faslın yekünu 6 bin liradır. Bu para mali sene sonu gelmeden har - canmış olur. Çünkü, her gün, yol pa rasi istiyen vatandaşlar belediyeyi doldurur. Birçok seneler, belediye, başka fasıllardan münakale yaparak, bu faslın yekünunu kabartır, fakat yine de kâfi gelmez. Şöyle yuvarlak bir hesapla, İstanbula gelen işsizler belediye ve vilâyete senede vasati 25 bin liralık bir yük olurlar. Bir de, İstanbula Iş bulmıya gelen bu vatandaşların, burada yerleşmiş olan akraba, ahbap ve hemşerilerinin taşıdıkları yük vardır. Bir köyden, gelen vatandaş, iş bulmak derdile, İstanbulda zor geçinen bir hemşeri - nin evinde aylarca yatar, kalkar, yer, içer. Böyle, şebrin aile iktisadiyatım sarsan saygısız misafirlerin sayısı çok kabariktır. Bunların, şehirli bütçesi- ne tahmil ettikleri yük bir hayli mühim bir yekândur. İstanbula iş bulmıya gelen vatan- daşların ekserisi, Karadeniz sahilleri, orta ve şarki Anadolu ahalisidir. Ka- radeniz ahalisi liman işleri, kayıkçı- bk ve gemicilik gibi işler bulmıya gelirler. Çilek zamanı da çilek yetiş- tirirler. Son zamanlarda, han, otel, apartıman kapıcılığı, on bin kişiden fazla bir kütleyi geçindiren bir mes- lek olmuştur. Fakat, bu işin nihayet bir haddi vardır. Orta Anadolunun muhtelif vilâyetlerine mensup birçok vatandaşlar. böyle bir iş tutmak üze- re İstanbula gelirler. Çoğu, iş bula- maz. Perişan vaziyette kalır. İnşaat ameleliği için gelenler de hayli bir henüz cevabını vermemistir. e AA rr e yeküna baliğ olur. TAN Rasyonel Çalışma Ne Demektir : BÜYÜK BİR FABRİKANIN İÇ MANZARASI | Bir de seyyar satıcılık için gelen - det kalıp, memleketlerine dönerler. be. ler vardır. Bunlar mevsimlere göre (o Son zamanlarda, yaz sonunda, bu- sayısı da bir hayli artmıştır. Fakat, bu gençler, İstanbulda leyli ve mec- cani bir mektebe girmek isterler, an- cak talip o kadar çoktur ki, bunla rın hepsini yerleştirmek mümkün de| ğildir. Vaziyeti bilmeden yola çıkan bu vatandaşlar da burada hayli pe - rişan olurlar, güç halle memleketleri ne dönerler, Yine son senelerde 18-20 yaş arasın da bazı gençlerin de Iş bulmak için İstanbula akın ettikleri nazarıdik - kati celbetmiştir. Bu gençler biraz okumuşlardır. Fakat, muayyen bir,ih- tisasları yoktur. Henüz hayata atılma mışlardır. Bunlar da, muayyen aylık- Ni bir büro işi ararlar. Fakat, bu ka- bil gençlerden maalesef, burada mu- vaffak olanı, bir iş tutanı pek az - dır. Son zamanlarda, Anadoluda yeni fabrikaların açılması, demir yolları şöseler, sair bina inşaatının artmasf, maden ocaklarının çalışması iş arı - yanları çeken kaynaklar olmuştur. Buna mukabil, alâkadarların söyledi- ğine göre, İstanbulun taşı toprağı a)- tındır, sözünün doğru olabileceğini sa Dan vatandaşlar hâlâ pek çoktur. Yapılan İstatistiklere göre, İstan - bul belediyesinin, İstanbul “ vakıflar idaresinin bütçeleri ile idare olunan 5 İZ Balkan İttifakı ve 71.135 Milli İstiklâlimiz (Yazan: Sabiha Zekeriya) 1918 den 1933 e kadar devam eden sulh devresi, 1933 te hâd bir devre İgiren iktisadi buhranlar neticesinde İsarsıldı. O zamana kadar harp tahri- batını tamir ve, iktisadi kalkınmalarıs nı teminle uğraşan milletler, dahili ve harlei tazyiklerin karşısında ve 1914 İharbini meydana (getiren ümillerin tesiri altında, silâhlanmıya başladı- lar. O zamana kadar beşeriyet tari hine nefes veren sulh devri nihayet buldu, yer yer harpler başladığım gördük. Bugün düny: jik gruplar ismi ın manzarası ideolo- Itında dünyanın ye» paylaşılmasını — istilzam e İden bir harp manzarasıdır. Hattâ harp başlamış, sirayet noktaları gün- den güne artan bir şekil almıştır. Dün yanın yeniden giriştiği bu harp büdi- resine karşı Kemalist Türkiyenin ilk aldığı tedbir Balkan ittifakı olmuş- ve bü şehir halkımın ödediği vergiler |tur. Türkiye emperyalist bir devlet Je idame olunan İstanbul hastanele- rindeki yatakların mühim bir kısmı nı da Anadoludan gelen vatandaşlar işgal etmektedir. İstanbul, Anadolu için, hastanesi de çok ve bedava bir şehirdir. Fakat, buna mukabil, haki- katen muhtaç ve yatmıya lâyik bir çök hemşeriler de kendi hastanelerin de yer bulamamakta, sıra beklemek - İstanbula gelirler, muvakkat bir müd rada tahsil etmek için gelen gençlerin tedirler. v P azar günü bir işsiz adam gibi ellerim #rkamda uzun bir korna ile kendime gel dim. Tombalakça bir spor araba içinde Aşinalarımdan » belki siz de tanırsınız - Kemal Nuriyi gördüm. Daha iyi tanıya- #inaz diye soyadını söyliyeyim: Kemal Nuri Elegeçen.. Hah! İşte ol Spor ham yalından tanırım. Burada tahsilini bitir» dikten sonra Avrupaya gitti. Ne tahsil ini pek bilmiyorum. Doğrusu o da her halde Av- rupada “bulundu”, Şimdi burada “iş, Yapıyor. Ne işl diye kaç defa sordum. Yüzüme güldü, — İs, iştel Ne işi diye sorulur mu? dedi, Ben eski mekleplen yetişmiş ole duğum için kelimelerin yeni anlamla Tini pek kavrıyamıyorum. Amma Kemal Nuri bu cevabı verirken halinde 0 ka- dar açık bir.inanış vardı ki, bir daha üstelemiye cesaret edemedimdi. İşte ar- karıdan düdük çalan © imiş, — Ne dolüsiyorsun hacım?! Dive 568- — Hiç! Geziniyorum. — Bir dolaşalım! — Geç beni! İstemem! İşim ver — Ne işi? — İsin nesi olur mu? İş işte Güldü, kapıyı açtı ve: “Yol üstünde durmuyalım, atla?,, dedi, ben de sanki is- temiyerek arabaya bindim. Görüştük — Güzel araba! Kaça aldın! — 100... e? — Ne olacak, kuruş olmaz ya, iira.. — Pahalıya! — Eeleiyenin yaptığı el arabaları 89 liraya çıkarsa, bu spor otomobili... er otomobil szeraklısı gibi bana, hane yokuşunu üçüncü ile uçar gibi çık- bağını, direksiyonun kuş gibi hafi? oldu- ğunu, frenlerin idrolikliğini ve ne bile- yim, arabanın bütün meziyetlerini an- Matt, LAfa dalmıştım, bir de baktım ki, Ok- meydanının ardına düşmüşüz.. Oranın manzarası hoştur. Halice ve İstanbula bakar. İstanbul tarafından Beyoğlu kı- yısına bakanlar gehrin tam çehresini gö rüyorum sanıyorlarsa aldanıyorlar, Asıl Beyoğlu sırtlarından ölere bakmalı ki, İstanbulun orijinalliği görünsün. por arabanın ön tarafında herzş- Hf gibi - yeni nesil bu tabiri bil- mez, onlara göre de söyliyeyim - bir 8 harfi gibi iki büklüm ren lan vürudümüzü dinlendirmek için bi- gezinelim. Oralarda atma. | PAZARDAN P İKİ HEMŞERİ! 5 şişe ile kaç kilometre yaptığını, Şiş ” YAZAN: Burhan Felek ) ee cak, nefes alacak bir kahve, bir ağaç di- bi aramak Arafat dağında kayak spo- ru yapmak için kar aramıya benzer. O- nun için p şöyle timenlerin üzerine Göktük... Biraz nefeslendikten sonra ö- rümüzden, elinde tesbih gibi ipe, dizii- miş, kuru kestana satan bir adam geçti Kemal Nuri — Aman monşer, çok örljinal şeyf Şu adamla görüşelim. Kim bilir nerelidir? Memleket hakkında malâmat alırız. Sa- de dolaşark öğrenilmez ya! Biraz da 80- rarak öğrenilir. — Hay, hay? dedim ve bağırdım; — Kestaneci! Adam yaklaştı. Kemal Nuri, külünü dökmek için piposunu kalın kundurası- nin tabanına vururken kestaneci sokul- dır — Buyurun, müzül Kemal Nuri içerledi: — Ne müsü bel Beğenemedii mi? Satıcı pişkin bir külbanbey ağzı ile: — Yok bayım! Affedersiniz, aldin- dım, Kusura bakmayın! Diye yarı di yarı lâtife özür diledikten sonra elin- deki kestane dizilerinden bir ikisini sun» du, Kemal işin alayında: — Ayol, bunlar kestane mi, tesbih mi? Yiyecek miyiz, çekecek miyiz? — Nasıl istersen öyle kullan bayim. İster ye, ister çek! İstersen bem cek, hemi yel € ise bir iki dizi aldıktan sonra Kemal: N — Otur bi dl ve cebinden çıkardığı paketten bir ci- gara verdi. Kestanedi cigarayı yaktıktan sonra yanımıza çömeldi. Ve görüşmiye ılım! Bir coğara yak! De- başladılar. Kemal sordu: — Senin adın ne? — İsmallı — Soyadın yok ru? — Var amma doğrumu skisndi A uşağı demektir. Zatınız nerelisiniz? — Ben de İstanbulluyum! — Yat Miç benzemiysesunuz, doğrusu Sen sizi Raya zannettim. — Neden? — Kusura bakmayın, sordunuz da söy Yiyorum. Hani emal Nuri güldü ve devam etti: hk | ZARA | çubuk içiyorsunuz. da op- değildir. Hiç kimsenin toprağında gözü yoktur. Gayesi, bütün enerjisi” ni, kudretini, iradesini, asırların mhi- ras bıraktığı gerilikleri gidererek, kültürü ve tekniği yüksek asri bir Türk devleti kurmaktır. Kemalizm bunun temellerini atmış, üzerine çok kuvvetli binalar kurmuştur. Türk Cümhuriyetinin on beş senelik haya ta bunun en güzel ispatıdır. Türkiye bu güzel eserini, düşman hırslarından, düşman istilâlarından kurtarmak, birçok insan kanı paha- Isına elde ettiği milli istiklâlini kem bakışlardan korumak için dost elini evvelâ yakin komşuları Balkanlılara uzatmıştır. Balkan ittifakı barış se- ven Türkiyenin barışı korumak için diktiği ilk taştır, Kemalist Türkiye hiçbir ideoloji grupuna dahil değil- dir. O Balkanlar kadar bütün dünya milletlerinin ve devletlerinin dos- tudur. o Yegâne (o gayesi | sulhü korumak, sulh ove sükün için de kendi inkılâbını tamamlamak, mil. Msistiklâlini sağlamlaştırmaktır. Bu gayeyi Hariciye Vekilinin Balkan kon. — İstanbulun neresindensin? — Topkapı taraflarından. — Evli misin? — Evli değilim amma anam var, — Ne iş yaparsın? — Görmüyor müsun bayım. Kestane satarım. Destan satarım, bayramlarda bayrak satarım. Yazın sakız leblebisi, ga zoz satarım. Allah bereket versin. Ek- mek parasını çıkarırız. — Eh, buruya ne ile geldin. Tramvay» la mi” — Hayır bayım! Biz tramvaya bay- Tumdan bayrama bineriz. Yaya geldim. — Otomobile binmez misin? — Ayağımı sıkar bayım. Alay mı e- diyorsun? — Geceleri ne yapörsinız? — Uyuruz bayım, — Sokağa çıkmaz sınız? — Çıkmam bayım! Karanlıktır, canım sıkılır, — Akşamları he yaparsın? — Ekmek yerim. — Geceleri nasil vakit geçirirsin? — Uyuruz, dedik yaf — Eğlence falan. Sinema, tiyatro. — Rüya görürüz bayım. emal Nuri, kestanecinin cevâpla- rına bayılıyordu. — Calgıya, falan morakın yok mu? — Şeker bayramında davul dinleriz, Cümhuriyet bayramında mızıka, — Oyun falan oynamaz mısın? — Küçük iken oynardık. Balık kaçtı? —O dn net — Çok eğlencelidir bayım, bir de u- zun eşekt — Eşekle mi oynanır? — Hayır, adamlar eşek olur. Affeder- siniz bayım. Ban de size birkaç şey s0- Tabilir miyim. Haddimiz olmıyarak: — Buyurun! — Siz nerede oturursunuz. — Meçkada (Kekâ) apartmanında, — Ev midir, o dediğiniz, otel mi? — Apartman. Caniin. Kat Kat Kiraya verilir hanif — Ha! Anladım bayım. Eh, geceleri De yaparsınız? — Briç oynarız. — Peçiç mi? — Hayır briç, İskambil oyunu. — Ya! Kaça kadar? — Bire, ikiye kadar. Sonra da bara gi deriz, feransı münasebetile söylediği nutuk» ta açık görüyoruz! “Dört memleket için dış poliz tikada hâkim olan prensip, pole- tik ve ekonomik istiklâlimizi ko- rTumaktır. Ve bu prensipin en iyi barış zımanı teşkil ettiği kana- atiledir ki, dahili mukavemet kuvvetimizi ve harici müdafaa va- sıtalarımızı imkân nispetinde tak- viye etmek suretile bu ülküye hiz met ettiğimizi müdrik bulunuyo- FuZ.,, Sağ,sol,demokrat bütün emperyalist devletlerin girişmeleri pek muhtemel olan büyük harp bâdiresinden, Bal. kan devletlerinin uzak kalabilmek arzuları çok temiz ve yüksek bir his, ekonomik ve politik istiklâlleri koru» yacak en kuvvetli bir zımandır. Bal. kanlıların başkaları hesabına istik- lâllerini tehlikeye koymaktan korü- yan bu ittifaklarının güç olması. ma rağmen muvaffak olmasını te « menni edelim. Zeytinli Köyünde Bir Yaralama Edremit, (TAN) — Zeytinli köyün de geceleyin Bekir oğlu Mustafa, iki kişi tarafından bıçak ve sopalarla teh likeli surette yaralanmıştır. Müteca- vizlerin, kendisine kin besliyen Sa- lih oğlu Hüseyin ve İbrahim oğlu Ha- san oldukları anlaşılmış, ikisi de ya- kalanmıştır. —— — Onun gibi bir şey. — Bh, he zamen uyursunuz? — Gündüzün. Yazihanede, gazete O- Kürken falan kestiririz. — Ne iş yaparsiniz? — Komisyon! — Ya! Komisyon yaparsınız demek? Bizim mahallede komisyon çavuşu Mus- isin ağa diye bir ihtiyar vardı. Hep eski zamanlardan komisyonun avantaların » dan 18f ederdi. Ondan aklımda kalmıs. Kârlidır, değil mi, koclsyon? — Eh oldukça. .— Allah versin bayım. Bizim kimse nin malında gözümüz yok. Kestane di- zer geçiniriz. Ne yapalım! Eyvallah bax yim, — Güle güle hemşerim? dedik ve biz vitesle yola ve

Bu sayıdan diğer sayfalar: