Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ULUS 4Taç giyme t Londrada büyük L ond ra'nın garb ma - öreni için sokakların üzerin- den geçmekte, ev- halleleri muaz - lere çarparak yarıl. zam bir odun ve makta ve yavaş ya- demir deposunu vaş bütün şehre ya- andırıyor. — Dev maktadır. ü hazırlıklar var ——— linde terkib edil. ihtişam ve renk- miş olan demir borular alabildiğine yükselmektedir. Başka yıllar çocuk ve yaşlıların şer'>> Jlara uzanarak — ilkbaharın 1lık güneşinde dinlendikleri Haydpark'da, şimdi, haftalardanberi kurulmakta o » lan çelik iskeletleri tahtalarla kaplıyan on binlerce işçi karıncalar gibi çalış - maktadır. Kıral alayının geçeceği caddelerde- ki mağazalar, içlerinde tribünler inşa etmek için vitrinlerini daha şimdiden boşaltmağa başladılar. Bazı büyük atel- ler, damlarına muazzam iskeleler kur - durdular. Alayın görülebilmesi ihtima- H olan her yerden istifade edilmekte - dir. Fakir halkın yaşadığı Laondra'nın doğu tarafındaki mahallelerde bile, şehrin batısındaki tantanalı ve muh - teşem sokaklarda olduğu gibi hazırlık» lar yapılmaktadır. Aylardan, haftalardanberi bugün için para biriktirilmektedir; eğer hava iyi gidecek olursa, 12 mayıs öğleden sonra bütün sokaklara boydan boya u- zun masalar kurulacaktır. Bütün bu s0- kaklardaki masalarda, bir tek ailenin efradı gibi, belediye reisi ve azalariyle birlikte çay içilecek, pasta yenecek candan hasbihallerde bulunulacaktır. Taç giyme töreninin yapılacağı Vestminster kilisesinin içinde ve dışın- da birçok muvakkat ilâveler yapılmak- tadır, Kilisenin civarında, her gün as - keri talimler yapılıyor. Suvari polia'e. ri alaya lâzım olan müddeti iyiden i- yiye tesbit edebilmek için, 15 kilomet- re uzunluğunda olan caddeleri baştan başa katettikten sonra tekrar geri dö - nüyorlar. Bu hareketler hemen hemen her gün tekrarlanıyor , Diğer taraftan Avam Kamarası azâ- lariyle diğer yüksek rutbelileri kiliseye taşıyacak olan iki ton ağırlığındaki a - rabalar temizlenmekte, parlatılmakta - dır. Saray ahırlarında bu arabaları çe- kecek kuvvet ve kudrette beygirler bu- Junmadığından, bira fabrikaları, bira fçılarını taşıttıkları arabalara mahsus atları bu işe tahsis etmek emrini almış- lardır. Bu itibarla, bugün birahanelere bira fıçısı taşıyan atlar birkaç gün son- ra piril pirtl altın yaldızlı, sırmalı ko- şumlar, başlarında tüy sorguçlar oldu « ğu halde sarayın muhteşem arabalarını çekeceklerdir. Haftalardanberi Vestminster kilise- si halka kapalıdır. Her gün, büyük tö -« ren için tecrübeler yapılmaktadır. Koro söyleyecek olan çocuklar, beyaz pele - rinler içinde, ayaklarında sarı ve kalın çorabla tokalı iskarpinler oldu 4 halde uzun bir dizi teşkil ederek taç giyme marşını talim ediyorlar. F akat bütün bu hazırlıkların aza - meti, taç giyme günü yapırlacak törenin parlaklığı karşısında sönük ka- lıyor. Dünyanın dört bucağından bu töreni görmek için beş milyon insanın geleceği tahmin ediliyor, Londra mektubu Törenden bir gün önce, akşama doğru, sokaklar yavaş yavaş kalabalık - laşmağa başlar, Gece yarısı olduğu za- man büyük yaya kaldırımlar dolmuştur. G in soğuk d k derecedeki se - rinliğine karşı korunmak — maksadiyle battaniyelere sarılmış halk yığınları sa- bahı beklemektedirler. Hadsiz hesabsız sandviç paketleri açılıp karınlar doyu- rulacaktır; Termoslardan sıcak çay ve kahve içilecektir. Ve böylelikle neşe ve şakalarla dolu bir gece geçirildikten sonra, tören gününe girilecektir. Polis haftalardanberi atlarını bu büyük gün için hazırladığından onları sinirlendir- menin h h imkânı kalmamış- tır. Tanyeri ağarmağa başlar başlamaz, izdiham tehlikeli bir şekil Aalacaktır. Bundan dolayı, bu gibi tehlikelere kar- şı bir tedbir olmak üzere, alayın geçe- ceği caddeye çıkan bütün yan sokaklar, barikadlara benziyen kocaman kapılar- la kapanmış, Taymis nehri ve Oksford caddesinin, Haydpark ve Rejan cadde- sinin çevirdiği muazzam kare, daha a - lay gelmeden saatlerce evvel halk tara- findan çerçevelenmiş olacaktır. Ondan sonra artık bu çerçeveyi hiç kimse aşa- mıyacaktır. Gelip geçişin kesilme saa- ti gelince, tribünlerdeki yere istenildi- ği kadar para ödenmiş bile olsa, başka zamanlar vazifesini alayla karışık bir itina ile yapan polis, çok şiddetli bir tavır takınacaktır. Nihayet beklenilen büyük ân gelmiştir. Bu ân, yığınlardan bir elektrik ce - reyanı gibi geçecektir. Uzaktan bir uğultu işitilmekte ve bu uğultunun i » çinde milli marşın melodileri duyul - maktadır. Kıralın muhafız süvari ala. yı görünmüştür. Mızraklarının uçların. daki beyaz kırmızı bayraklar, sanki bir güvercin sürüsü halkın üstünden geçi » yormuş tesirini yapıyor, Bunların arka- larından topçu ve avcılar geliyor. Fa » kat alayın en ihtişamlı tarafı asıl bun- dan sonradır: Kıralra şahsına mahşsuş süvari alayı, beyaz, al, sarı sırma renk- lerden mürekkeb bir feeri eğer takım- ları atın kuyruk sokumuna kadar pars derileri ile örtülüdür. Bu alay gözleri kamaştıracak kadar parlak ve pırılda » maktadır. Yanda “Tanrı kıralı korusun,, ile başlıyan ingiliz milli marşı çalıyor, Elektrikli bir düğme ile hareket edi - yorlarmış gibi bütün askeri kıtalar b" anda silâhlariyle selâm vaziyetine ge » çiyorlar. Subaylar kılıçlarını çekmiş, onlar da selâm duruyorlar. Şimdi, meşhur Vindsor kır atlarının çektikleri kıralın arabası yavaş yavaş yaklaşmaktadır. Halk bu anda coşmüş- tur. “God save the King” (Tanrı kıralı korusun) seslerinden meydana gelen bir oğultu, bir açık deniz dalgası gibi lerdeki — zenginlik Vestminister kilisesine varıldığı zaman en yüksek derecesini buluyor, şimdi bu- rada, erkek üniformalarının renk zengin- liği kadınların tuvaletlerini de gölge- de bırakıyor. aha sabahın beşinde Vestminster kilisesi dolmağa — başlıyacaktır. Eski asilzade Aailelerin delikanlıları, ellerinde ananevi altın asâları olduğu halde davetlileri karşılayarak yerleri - ne kadar götürüyorlar. Beyaz perukları omuzlarına kadar sarkan hâkimler, pırıl pırıl pırıldayan tübbeler giymişlerdir. Ermin kürkler- le süslenmiş pelerinler giymiş olan Lordlar, ellerinde tacları olduğu halde geliyorlar. Yüksek rutbeliler biribiri arkasından kiliseye akıyorlar; kilise - nin içindeki manzara, gittikçe daha li, daha ihtişamlı bir renk alı - yor, Dünyanın her tarafından gelmiş askerler ve diplomatlar üniformalar içinde yan tarafta yer alıyorlar, Lon- dra belediye reisi yanında City'nin en yaşlısı olduğu halde yerine götürülü - yor. Davetliler geliyorlar, geliyorlar, ardr arkası kesilmeden geliyorlar. Av- rupa'daki hükümdarlar, devlet reisleri doğrudan doğruya mihrabın yanı ba - şında yer alıyorlar. Hindistan ve Afri- kanın mümessilleri kilisenin içine ay- rı bir ihtişam veriyorlar. Taç ve nişan- ların pırıldayan pırlanta ve elmasları, kilisenin loşluğu içinde dıvarlara ufak ışık benekleri aksettiriyorlar. Nihayet birçok saatler geçtikten sonra, her hareket duruyor. Kilisenin korosu terennüm etmeğe başlıyor ve bu sırada da Kenterburi peskoposu, yanın- dakilerle birlikte, kilisenin batı tara - findaki büyük kapısına doğru ilerli - yor. Bu arada kıral ile kıraliçede kili- seye gelmişlerdir. Koro, “Tanrımızın evine girmek is- tiyoruz.. Koralini terennüm ederken, kıral ile kıraliçe de mihrahın ortasına doğru ilerledikten sonra, diz çökerek sessizce ve büyük bir huşu içinde dua etmeğe başlıyorlar. Kilisenin içinde ne bir hareket, ne de bir ses var, Fakat bu sessizlik birkaç dakikadan fazla sürmü, yor, Kenterburi peskoposu yanında baş- vekil muavini, baş mabeyinci ve saray mareşali olduğu halde, şimal, ve çenu- ba, doğu ve batıya dönerek her defa » sında “sirler, sizlere kıralımız Corc'u tanıtıyorum. Hepiniz, ona karşı besle - diğiniz saygıyı göstermeğe gelmiş bur lunuyorsunuz. Bunu isbat etmek arzu. sunda mısınız?” diye soruyor, Bu sorgu ile birlikte kıral da yüzü - nü dört istikamete çeviriyor. Borazan- lar çalıyor, “Tanrı kıralı korusun” ni » daları kiliseyi uğuldatıyor. s ıra artık asıl tac giymeye gel » miştir. Evvelâ devlet kılıcı, on » dan sonra, altın mahmuzlar, devlet asâ- ları, dünya sembolü sayılan elma kırala veriliyor ve bu emanetlerin her verili- Güneş * Dil analiziyle yeni eıtüdler (Başı İ. inci sayfada) mış olduğu birçok basit ve türey (döri- v&) sözler bu ilk dil gelişimini göz önü- ne koyabilmektedir. Bu dil tanıkların. dan aydınlık anlamiyle olanlarını öbür. lerinden (imkân dairesinde) ayırıp bu etüdümüze konu alıyoruz, “Ay” en karakteristik olarak (sıcak- lığı hatırlatmadan) aydınlığı temsil e- den objedir. Yakutçada “ıy”, Çuyaşça. da uyrh — “ay” dır. Yakutçada da bu şekilde olmak üzere, ıyık — “mukad, des” sözü vardır; Pekarski bu şözün göklerde bulunduğu tahayyül edilen bir ağaç için (ıyık mas) denildiğini söylemektedir. Bu uyıh ve ıyık şekille- riyle kelimenin delâleti Güneş - Dil prensiplerine tamamiyle mutabıktır? a) () 6) Uyih : v. ğ den uy * ih Iİyk : , —ay t ik Ana kökten anlaşılan aydınlık mef- humunu prensipal kök temşil ediyor; üçüncü 1h -ık unsüru da prensipal kökten anlaşılan aydınlık mefhumunun objektif olarak tecellisini ifade eder; o obje “ay” dır, veya Yakut mitolojisin. deki “kutsal ağaç” tır. Bu üçüncü un - surun başka lehçelerde asınma ile düş- müş olduğuna hükmetmelidir. Kırgız- cada her şeyin en İyisi (en parlağı) de- mek olan aya (eskiden: ayağ) gelişi. min orta yolunda kalmış aynı sözdür. Çağatayca ağ — ak (bir varyantı ah) koönkre olarak beyaz şeyleri (meselâ yumurta akını) ifade eder. (Mücerret olarak beyaz rengi ve beyazlığı ifade etmesi tabiiğ daha sonra olmuştur.) Bu sözün her üç varyantı (ağ, ah, ak) birer prensipal köktür, bunlardan “ağ”, bizim telâffuzumuzla, ana köke en yakın ola- nıdır, fakat Anadolunun birçok yerin - de bu ses sürekli bir “g” (âdeta gayn) gibi söylenir. Semantik gelişim de şöy- le olmuştur: Ana kök orijinde güneşi bütün vasıflariyle ifade ederken, sonra- ları, daha muayyen olarak, aydınlık ve parlaklık anlamiyle bu prensipal kök serisini yaratmış, ve ışıklı, parlak görü. nen beyaz objelere tatbik olunmuştur. İlk medeniyeti yaratan atalar, psişik hâdiseleri fizik hâdiselerin dil işaret - leriyle ifade etmişlerdir: anlamak, bil- mek, kendilerine bir karanlığın aydın - şinde ayrı bir seremoni yapılmaktadır, Nihayet üç buçuk kilo ağırlığındaki ta- ci Kenterburi peskoposu kıralın başı- na geçiriyor, Tekrar *Tanrı kıralı ko- rusun,, milli marşı söyleniyor; kilise uğulduyor, inliyor, Gene borazanlar ça- lıyor, “Kıralımıza Allah uzun ömürler versin|” seslerinin ardı arkası kesilmi- yor. Altın mahmuzlardan maada hemen hemen aynı şeyler kıraliçeye de verile- rek ona da taç giydiriliyor. Artık Vestminster'deki taç giyme töreni bitmiştir. Kıral ile kıraliçe arar balarına binerek milyonlarça tebaaları- nım doldurduğu Londra sokaklarından geçerek Bukingham sarayına dönüyor- lar, aa Yazan:; Ahmet Cevat Emre lanması gibi görünmüş, ve “akıl” onlar« ca “iç” karanlıkları aydınlatan bir gü « neş sayılmıştır. Bu seviyeye yükselen medeniyet de« Tikanlısı neolitik insan artık içinde geç- mekte olan fikir âlemini istikşafa baş « lamıştır, Bu gelişime tanıklık eden dil işaretleri, konumuzla ilgili sözler ara « sında da, çoktur: “Ay” Altaycada “şuğur; iç aydınlı- ğı, içteki güneşi,, ifade eder, Çağatay- ca, Kırgızca ve daha başka lehçelerde aynı söz “oy” ve “uy,, (Kazan) şeklin« dedir; “oy-,, fiğil olarak “derin düşün- mek,, anlamiyle de kullanılmaktadır, (Radlof, 1, oj sözünde 4 üncü mağna), Bizim lehçemizde ayık — “aklı başında olan, kendisinde şuğur bulunan kimse,, dir. Uygurçada “k,, sesini saklıyan “uk, “ük,, (ve ok, ök) — “anlayış ve anla « mak,, tır ; ““ğ“kn Kudako - Bilikte mu- hakeme kuvveti, “şuğurun subjektif ha. Mi,, dir, Bir şeyi iyzah etmek, anlatmak (aydınlatmak) Uygurcada ay- fiğili jle ifade olunur, Bu prensipal kökün “s,, li tipi de yardır; Us (RBadlof, I, Uygur, Koman, Osm. Çağatay v, b.) — akıl, fetanet, (Altay, Teleüt v. b.) — “meharet, sanğat” bu tipteki p 1 kökün başlıca mü sillerindendir, Bu “s” li tip yakutçada kır veya (beyaz) atlar için, “ağs,, şek- linde, kullanılır, DA v dedok Tekarrür unsuru “determinatif” (v. r) ile türeyen temler. Ağar - (ağ * ar) temi aydınlığın, berraklığın, aklığın yayılmış bir halde tekarrür edişini ifade eder. Çuvaşçada “uyar” şeklinde olan bu tem “açık, berrak havayı,, ve “hayanın, göğün, ortalığın açık ve berrak olması- nı” anlatır. Çağataycada ahar — “1. ak olan şey (kendisinde aklık tekarrür ve teayyün eden şey), 2, çamaşıra konulan, veya kâğıt yaparken kullanılan kola,, dır. Ayar., uyar- temleri psişik haletler de ifade ederler: Lehçei - Osmanide “yoldan şaşmak,, mağnaşiyle gösterilen “ayar-,, teminin ası| anlamı “şuğurun hususi bir halette tekarrür ve tecellisi,, dir; dinamik un- surla olduğu zaman bu mağna kendisi- ni daha iyi hissettirir: Ayart- — “birinin aklını çelmek, başka tarafa çeyirmek; onu gaflet ve da. lâlete düşürmek,, tir. Gaflet — dalâlet şuğurun yanlış sayılna haletleri,, dir. Uyar-mak (Tarama Dergisi) “hem ateşi, kandili yakmak, hem de uyumak- ta olanı uyandırmak, yâni onda şuğuru tecelli ettirmek,, tir. Ayır-mak da bu gruptandır; “tef « rik,, ancak dış ve iç aydınlık vasıtasiy- le olur. (İkinci sayımızda). kısmın devamı yarınki 5 - 5 - 1937 A Türkçe ana dildir Te;ı;iıa No. 23 Şekspirden Hikâveıe_r Yazanlar: Çeviren: Mary ve Charles Lamb Nurettin ARTAM Boşuboşuna yaygara ziyade methedip göklere çıkaracaksın. Sö - zümüz Benedik'in Beatrice'i şiddetle sevdi- ğine dair olacaktır. Haydi başla, çünkü bak, Beatrice bizim neler konuştuğumuzu duy - mak için sessiz adımlarla ağaçların arasın - dan ilerliyor. Söze başladılar. Hero, sanki yanındaki kadının daha önce sormuş olduğu bir suale cevab veriyormuş gibi dedi ki: — Hayır, Ursula, o çok kibirli ve inadeı- dır. Tabiatı kayaların üzerinde yaşayan ya- bani kuşlara benzer. Ursula: — Fakat emin misiniz? diye sordu, ger- çekten Benedik, Beatrice'i kelimenin tam maansi”le seviyor mu? Ci — Dvet prens ile benim Klaudio öyle söylediler. Hattâ bu vaziyeti kıza açmamı ri- ca bile ettiler. Fakat, ben onları ikna ettim: eğer Benedik'i seviyorlarsa Beatrice'e bunu açmasınlar diye. — Doğrudur, Beatrice'in Benedik'in bu sevgisinden haber almaması lâzımdır; belki de adamcağızla alay etmeğe kalkışır. — Ben şimdiye kadar bu adam gibi akıl- L, yakışıklı ve asil pek az kimse gördüm. Fakat kuzinimin onu beğenmemesi ihtimali vardır. — Böyle yaradılışta olanlara bu kabil şeyleri açmak çok zor ama... — Lâkin bunu ona söylemeğe kim cesa - ret edebilecek? Haydi, beri bunu ona açayım diyelim, benimle dehşetli surette alay eder, korkarım. — Fakat siz de kuzininiz hakkında pek yanlış hükümler veriyorsunuz. Bayan Beat- rice bu kadar nazik ve kibar bir adamı redde- decek kadar da mantıksız olmasa gerek. Hero dedi ki: — Hiç şüphesiz, benim sevgili Klaudiom müstesna olmak üzere o, İtalya'nın , birinci adamıdır. iş Hero, artık yanındaki kadına bahsi de - ğiştirmek için işaret verdiği için Ursula de- di ki: — Bayan, siz ne zaman evleneceksiniz? Hero, Ursula'ya birgün şonra eyleneceği- ni, bu işlerde onun yardımını istiyeceğini, hangi elbiseyi giymesi uygun düşeceği hak- kında kendisine akıl danışacağını söyledi. Konuşulan sözleri nefes bile almaksızın dinleyen Beatrice onlar ayrılıp gittikten sonra kendi kendine: — Kulaklarımdaki ateş nedir? dedi, bü- tün bunlar doğru olabilir mi? Artık alaya, acı sözlere, kibre, gurura elveda! Benedik, sevgine devam et! sana mukabele edeceğim. Senin seven elin benim çetin yüreğimi yu- muşatacak. Biribirleriyle çatmaktan hoşlanan bu iki eski düşmanın prens tarafından yapılan ©- yun sayesinde biribirlerini seven iki dost ola- rak biribirleriyle ilk buluşmaları görülecek - bir manzara idi. Fakat şimdi Hero'nun tali- inde açı bir değişme baş gösteriyordu. Tam evleneceği gün bu iyi kalbli kızın ve babası- nm yüreklerini üzen bir hâdise olmuştu. Prensin bir üyey kardeşi yardı ki © da harb dönüşü Messina'ya gelmişti. Don Jen isminde olan bu adam; melankolik, geçimsiz, huysuz bir adamdı. Kardeşi olan prensten hoşlanmaz, onun dostu olduğu için Klaudio- dan nefret ederdi, Bu adam, sıri prense ve Klandio'ya fenalık etmek için Klaudio'nun Hero jle evlenmesine engel olmağa karar vermişti, Prens bu evlenmeyi bütün kalbiy- le istediği için buna mani olmak Do Jon'a, kötü bir zevk verecekti, Bu fena işte kendisi kadar fena bir adam olan Borachio ile de işbirliği etmiş, ona mükâfatlar adamıştı, — Boraçhio, Hero'nun yanında bulunan Man garet ile kur yaptığı için Don Jon, bu kadın- dan Hero uyuduktan sonra onun elbiselerini giyip onun yatak odasının pençeresinden kendisiyle konuşması hususunda vaad ko « parmak istiyordu, Yapmak istediği oyun şu idi; Bu vaziyeti görecek olan Klaudio, konu- şan kadının Hero olduğunu sanacak, böylece kötü maksada erişilmiş olacaktı. | Bundan sonra Don Jon, prensle Klau- dio'nun yanına giderek onlara Hero'nun ba* yağı bir kadın olduğunu, gece yarılarında yatak odasının pençeresinden gelip geçen erkekler!ş konuştuğunu haber verdi. S (Sonu var)