1 Ağustos 1938 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 16

1 Ağustos 1938 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EN büyük alevi sunacaksın ve o m büyük an tecelli edecek, tam bir insan olacaklar; Büyük Tanrı, veediçinde, ıslak ba- kişin söylüyor, söylüyordu : e sen onların kalbine sonsuz aşkı öncel ! Bende yaşattığın büyük alevin yaralicı aydınlığı içinde sevecek. ler, sevecekler; Ellerin ellerimde, dudak- larin dudaklarımda ve bakışların görle- rimden akıp ruhumu yıkarken seni nasıl özlüyorsam, sana nasıl kanmıyorsam on- lar da biribirlerine kanmasınlar. Bizim en büyük eserimiz olan bu insan çiftinin soyu, toprağın geçirdiği tekâmülün ham- lesi olsun. toprak, aydınlık şarkı- İarla yıkanan bir ülke olsun Sevgi dudaklarında eksilmiyen tebes- sümile dinliyordu : — Bu nasıl ve ne zaman olacak?. Diye y Ayaş sordu. Büyük Tanrı meşeyle sarsıldı yi olacak ? — Onları t toprağa bir güneşimizin bir ışık teli götürecektir. Hiçbir menfi ruh vücutlarına sokulmıyacaktır, Biribirlerini buluncaya kadar çok ıstı- rap. çekecekler — Öyle. birleştirdiğin zaman oluştaki mücadelenin sırrın ve zevkini duyacaklardır. Büyük ıstırap, bu kadar duyup sr vdikten sonra kavuşmamak- tadır en önları ina Büyük eserin hamulesini taşıyan iki atom, güneşin bir Lelile arza gönderildi. İki atom, beşeri kanunlarını takip ederek, dünyaya gelmiş oldular. Bizim dilimizce, yıllar geçti. Fakat büyük saatin ibresi ayni an üzerinde idi. Ve halâ, Sevginin toprağa sıvaşmış islak ve etli eli Tanrının sicak avuçlarında sıkı- yyl şdu. ai ii bakl., — Ne güzel bahar — bn ide dolaşanlar — Çocuklarımız elele tut uş, gezi yorlar. Ne konuşuyorlar SENE Aik isterdim Sevginin bu arzusunu duyan, ses ulaş- tırmıyan mesafeler secde ederek çekildiler. rkekle, kız bir pınar başına gelmişler- i. Güneşin ışıklariyle oymyan bir su şi kıza birşeyler anlatı- e Erkek, yordu! — .. . iman ki, üzerinde gezdiğimiz bu toprak tabiatın bir şaheseridir. Fakat bir olgunluk eseri değil, üzerinde çok işlemek istenen bir eser Bunun böyle ol- duğu muhakkak. Ka, ke olacak değil mi? — Elbet — Ben böyle düşünüyorum! Son, iyi olmadıktan sonra, bu kadar patırdıya ye İüzüm vardı?. Manasızlığı, bütün bu öCdürücü şartlara rağmen, kafam almıyor. — Benim de. Pınarın yanıbaşına otururlar. Kız, suda kendisini seyreden gelinciklere bakarak: — Sana birşey soracağım. Erkek, gülerek: — Buyur. — Söiğklan cevabını verirken göz- İerime bakmıyacaksın, yüzümü görmiye- eksin, ama, hem yüzümü göreceksin, hem gözlerime bulrak söyliyeceksin, içimden beji geliyor işte.. Erkek gülümsedi: kolsy ne varr. Mademki içinden böyle geldi, ama sakın kimse duymasın, deli kız derler. Haydi bakalım, çimenlere uzanalım, Dirseklerimizi A rak suya bakalım, uzanarak içilen suda insanı kandirmaz ki. Gülüşerek pınarın kenarına uzandılar. İkisi de duru suda biribirlerinin yüzle” rini görüyorlardı, Kız, telâşlı bir sesle: y, saçlarımın üzerine sğaçlan bir «pinarımıza hoş geldin güzel kız, ne soracaksan çabuk sor da arkadaşın su içmek istiyor." diyorlar. — Kurumuş dudakların, ne kadar su- sadığını söylüyorlar, Avuçlarımla şu duru kaynaktan benim seni kandıracağımı, nazik salkımlara söyle. Hem de insanın başına öyle habersiz çiçek atmasınlar. Soracağı- mı bana unutturdular. Erkek, kızın dediğini tekrarladı. lüştüler. — Sör bakalım. Gü- Diyen er e a yüzünü kap: kin bir düşün çimde ümüiye kadar duymadiğim bir üzüntü var: Kendimi anlamak isti- Beni nasıl biliyorsun? Beni rasıl görüyorsun?, Ağzından işitmek e Büyük bir boşluk duyuyorum bug Erkeğin gözleri, kızın muztarip ii AĞI le yanan gözlerine daldı. Erkek de ayni acıları duyuyordu. hangi sıfatla hitap edecekti. Bir yığın gü- zel sözlerden biri de aklınr gelmiyor. Sonra, onu nasıl teselli edecekti Çiçekler, renkleriyle; pınar mavi gözleriyle, şırıl Kaza, şırıl sesleriyle konuşurlar. Meye kendisi bir kelime bulamıyor. Bu sırada büyük Tanrı, gülümsiyen Sevgiye; — Zamanı geldi. En büyük ıslırabı yaşıyorlar. En büyük aşk da haklarıdır. Şimdi, zekânın ve şuurun ilk uyanışını hatırlatan ince bir bulut doğacak, dinlen- dikleri pınarın başına uçacak olan gözle: rinin rengindeki buluttan, sen, büyük aş- ki, ve damlaları olarak iiitedönikelal, Koz erkekten cevap bekara. Gökte süzülen ilk yağmur damlası, kumral saç- ları arasından pınara düştü. Suda bir halka belirdi. Damlalar biribiri ardısıra damlıyor, mayi bir göz gibi bakan suda halkalar sıklaşıyor. Göz bareleniyor. Hareler, ya: nıp yanıp sönüyordu. vız gülümsiyerek, içini çekerek ayağa kalktı, diz çöktü, avuçlarına su doldurdu: yakalım koca susuz. Anladım, su içmeden söylemiyeceksin. Sorduğuma cevap vermiyeceksin, seninde gözlerinde kalbimi sıkan De eni geskin akislerini görüyorum. Haydi iç rkek, uzandığı ea ladı. Derin bir nefes aldı, etrafını süzdü; — Oh ne güzel dünya, sevgili, diye haykırarak yerinden kanatlanır gibi kalktı. Kız, hayretle erkeğin değişen gözle- rine bakıyor ve ilk defa ağzından duydu- gu «sevgili hitabinin ahengi içinde ba- şının dönmeğe başladığını duyuyordu. Erkek, kizin ellerini yakalad — Sakın avuçlarını açma, içindeki hayat dökülmesin. Oh, sen mi nesin? Her- şey, sevgili, herşey.. bu muzlarip toprağın rüyası, vicdanının nurul Sen buraya nasıl geldin, bilmiyorum. Muhakkak başka bir âlemden. Sıcak kalbin çarpsın, bu çarpat kalbi toprağa taşımakla bahtiyar olsun. Bu toprak gülsün, üzerinde sen yaşıyor- sum. Oh, bu kalp durmasın!. Bana içir- diğin bu suda me var? Herşey değişti, Bu kalp durmasın, toprağa yazık olu Toprağın oğluna, toprağın çocuklarına yazık olur. Büyük Tanrı, Sevginin ellerini öpüyor: — Bak sevgili, diyor, erkek yarın bir hiç olacağını düşünmüyor artık hiçbir şey korkutamaz. Sen ne harikasın Sevgil. vgi, tebessüm Siya EA sesleri dinlerken m yaşadığım da hiçlik olur mu? Diye. e Bu, bir sitemdi. Erkek, hayretle bakan kıza söylüyor ; nesin” Bütün özlediklerim. Sensiz eri dava başarılır?r. Oh, dünya ne güzel, Kız: suyu yudum- ve zevkle ünya: ne güzel yerler var. Hergün geçtiğimiz en yoldaki harabe de güze — Sen yanımdayken evet, olı ne güzel dünyal. Kız, küçük bir kalıkaha kopardı: — İnanmıyorum. ik inanmı- v peki, bü da güzel m ıyla gösterdiği, ski «oh ne Süel dediği taş duvarın altından üç göl- ge süzülüyordu: Elleri bilekçeli küçük bir çocuk,. perişan kıyafetli bir yavru. İki tarafında parlıyan süngülerin arasında ba- şını eğmiş yürüyordu. Erkek, harap olmuş, fakat, halâ bir sanatkâr yapin izlerini taşıyan oymalı mermer duvara baktı. 2 Dünya üzel midir? — Sevgili, bunları bana niçin göster» din?, Hele şimdi.. cemiyetin kara yükünü dar omuzlarında taşıyan bu yavruyu niçin gösterdin? ndi günahı gibi taşıyor onları ve yüzümüze bakmaktan utanıyor. salimen m5

Bu sayıdan diğer sayfalar: