1 Ağustos 1938 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 20

1 Ağustos 1938 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 20
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— —u —— m. —— mw — NN kuvvetleri ayak altına alıp cemiyet düze- nini aksatan bir adama, biraz da yurt haini, ocak düşmanı diye bakılmazmı Cevadı ayıltıp yatağına geçirdiler. Fakat o, yağı tükenmiş yıkık bir mabet kandili gibi titrek, soluk ve pek kuvvet- szdi. Ölümün çok yakınında dolaştığı okadar belli idi ki... Berrin, bahçede sabırsızlanan çocukla” rını biran evvel buradan kaçırmak lüzu- munu hissetti, Cevat onun gideceğini - son zamanlarda kendisini yaşıtan seziş kuvvetile - anladı. Titreye titreye eski karısının yüzüne bakarak: eni yalnız bırakıp gitme, diye in- ledi. Ölüyorum, ölürken de seni, yalnız baş ucumda istiyorum Berrin içinden « Nesibeyi arayıp bulsak daha iyi olmaz mi? » diye düşündü. Fakat dudakları bu acı sitemi dışa vurmayıp hafifçe gülümsiyerek hastanın yanına yak- laştı. Genç kadın hastabakıcıdan çocukları avutmasını rica etti. Genç kızların ikiside vaziyetin nezaketini hissederek ayaklarının uçlarına basa basa odadan çıktılar. Beş yıl sonra böyle karşı karşıya, yal- niz ve başbaşa kalmışlardı, Biri sıhhat, gençlik, güzellikler dolu.. öteki çökmüş, bitmiş, ayağı şimdiden çukura düşmüştür. Birinin bakışlarında bütün bir hayat ifadesi, diğerinin gözbebeklerinde ölüm gölgesi dol Hasta hırıltılı göğsünü bastıra bastıra konuşuyor. ana ettiklerimin cezasını öyle bir sn ki Berrin |. ok, biz hastalığın La bir ere daha yüzyüze gelme > yetinde bıraktığı iki insandan başka ille değiliz, ölen bir maziyi dile getirmek manâsız ve bunada zaten lüzum yok, — Ne söylesen, ne kadar acı söylesen haklısın Berrin.. hak Son günlerimde kucak kucak serptiğin iyilik benim için bir sadaka.. fakat senin en büyük zaferin — Bunları bırakalım demiştim, Hakkın, zaferin ne işi var bu hasta odasında? — i, birşey söylemiyeceğim, olan GM Yalnız, vicdanımın üstünde bir yük taşı gibi nefesimi kesen şeyi bırak ta söyliyeyim. Bırak ki bunu söylemek bah- tiyarlığını duymuş olarak gözlerimi yu- m. Berrin önüne bakarak susmaktadır. — © kadın, zaman n iğrenç ve bulaşık hastalığını tedavi ettirmek için dispanser koridorlarından hastanelere ta- şınır, durur. O da, ben de lâyık olduğumuz derecelere düşmüş iki insanız. Birgün bi- zim bu yüz kızartıcı, tüyler ürpertici ma- ceramızı çocuklarıma anlat Berrin. Baba- İarının ne çamur ve ne talihsiz bir adam olduğunu bilsinler, hayatta çirkin ve kuv- vetli bir şekilde yaşanmış bu uğursuz şeyi dinlemeleri en sağlam bir ders yerine geçecektir. Elimde ii ben bu faciayı i: « Dünya değil, fakat benim dünyam, benim yaşa” dığım muhit, uzak yakın akraba, dost, arkadaş ve yüzümü görmiyen, kim oldu- ğumu tanimıyan başka memleketler hal- kı da duymuştu banu. Aylarca adım dillere destan olmadı mı?» Cevat yine öksürdü, yine göğsü tıkandı. Berrin hastabakıcıyı çağırmak için ayağa kalkacak oldu; fakat o bırakmadı: — Berrin, gözlerimin içine bak bir kere, dedi, korkuyorum. Eskisi gibi değil tabii, çünki buna imkân yok, elbette ki bi- raktığım yerde kalmış değilsin. Kalbindeki yerim çoktan yıkıldı, çoktan gözünde ve gönlünde söndüm, silindim, biliyorum. Fakat o temiz, leke düşmemiş gözle- rinle bir kere çocuklarının babasına bak. Korkuyorum Berrin, yüz karamla bu dün- yadan göçerken titriyorum. İçimi yiyen azap beni orada da bırakmıyacak, anlıyo- rum. Ö kadının sürüklediği uçurumdan nasıl zamanında kendimi kurtarıp çıkamadı isem ölünce de.. öldükten sonrada Sözünü köpüklü bir kan damlası kesti. Berrin hastanın ağzını silerken; — Herkesin bir alın yazısı vardır Ce- vat, dedi, Kaderin elinde yuğurulan insanlar için ne mukadderse o olur. Artık bunları bırakmalı.. her istirabın bir sonu, her aza- bın yoruluşu ve yorulduğu için susuşu vardır. Düşünmeden, hırçınlaşmadan ve sızlanmadan kalbimizi, bizi yaratan kuv- vete bırakalım. Zaten hasta artık Tanrısı ile yüzyüze idi. Gözlerinden otuz dokuz yıllık ömür silinmiş, iyi ve fena hatıralar kaybolmuş, boş, hiçbir şey anlamıyan bomboş bir bakış tavanın bir köşesine dikilip kalmıştır. — Berrin... Genç kadın bu soluk dudaklardan nefes gibi çıkan, pek kor işitilen ismini göz- yaşları içinde dinliyor. Berrin.. aramızdan.. herşeyi kaldı- rarak gidiyorum... Ver ellerini bana! caba hasta mı böyle söyliyor? Yoksa genç kadın bu sesi kendi vehim dünyası içinde yims kendi kendine mi yaratıyor ? — Birsen, Tunga.. onları sıcak kalbine bırakarak ölmek en büyük teselli.. Berrin.. Ber... rin... Hastanın yorgun gözkapakları yavaş yavaş indi. Dudaklarındaki son damla kan, yıllardır yaşanan facianın imzasını attı, Perde artık tamamen indi... Şimdi ns sarışın kadın vardır; ne 6 kadının kuklasından başka birşey olmtyan erkek,.. Sonsuz ve yenilmez bir kuvvet önünde hepsi eriyip yokolmuştur. nsanlar, ihtiraslarının ateşinde yanar- larken birgün öleceklerini düşünseler.. akıllarına, arkalarında sızlanan bir yürek bırakacakları gelse. doludizgin koşmaktan vazgeçerler de, biraz daha kafa adamı olarak, hissin oyuncağı olmaktan çıkmış, sinir ve adale aşklarını yenebilecek bir kuvvetle beslenmeğe çalışarak yaşa- mazlarmı? Aralarına o kadin girmemiş olsaydı, Cevat, bir sanatoryum yatağında uğraştığı, sızlandığı halde soğuyan kalbinde bir kü- çük mum ışığına benzer titrek bir alev bile yakamıyan genç kadının uzak varlığı karşısında mı can verecekti ? u beyaz örtülerin üstüne, onun en yakını üç sevgili baş hıçkırıklar içinde kapanıp: « Bizi nasıl bırakıp ta gittin?..» diye çığlıklar atacaklardı. Fakat zaten gitmiş, kendilerinden uzaklaşmış, kaybol- muş bir adam için şimdi ne İeryada, nede ıstıraba yer var artık.. O, dünyaya ait vazifelerini yüz al ile başaramamış bir insan utancı ile bu toprakların arkasına göçediy bir başka yat yine insanların günün birinde karşı karşıya gelmeleri mukadderse...toprakların üstünde olduğu gibi, arkalarındada biribirlerine yabancı iki uzak insan gibi baş çevirmeden geçip gideceklerdir in artık ses vermiyecek, gözlerini açıp bir daha bakmıyacak ve ne bir isyanı, kini, sevgi ve şefkatini duymıyacak ölüye baktı, Ölüm onun için bir kurtuluştu. Kapıyı araladı, temiz önlüklü hastaba- kıcılar, arkalarından da çabucak nöbetçi doktor içeri daldılar, ne yapmak lâzımsa yapıldı. Cevadın üstüne beyaz örtüyü baş- taibaşa oçektiler ve yarın toprakların karanlığına bırakılacak talihsiz adamı yal- nız bırakmak için birer birer e Berrin odadan çıkarken dön Pek uzak olmıyan bir ge ai yine böyle örtüler altında birini bırakmıştı. Si baha kadar baş ucunda yanan iki mumu alevine baka baka ağlamış; Nesrinin Set lerini gözyaşları ile ıslatan, üstüne kapa- narak yanan, boğulan Nahidi avutmak işi de kendisine kalmıştı Zaman zaman ruhunda akisler yaratan Nesrinin sesi yine kalbini burktu: «Bu adam seni tam on sene..» genç kadın ölünün ayak ucuna diz çöklü: — Hayatta on yıl mesut oldum, dedi. Bu, kıymet bilen bir insan için pek çok şey ifade eder. Sonradan bana yaptıkların, reva gördüğün zulümler ve çocuklarına rip) yetimlik damgası için şimdi seni alfediyor Rahatı ala uyu zavallı, talihsiz Cevat| on sörlerini söyledikten sonra, uyandırılmasından korkulan bir kü- çük çocuk odasından çıkar gibi, ayakla” rının ucuna basa basa ve gözlerini beyaz örtülerde sürükliyerek çıktı, gitti...... varga., # ii Yine Boğazın sonlarına doğru kurulan küçük kıyı kahvesinde hasır sandalye üs- tünde, düz tahta masaya dayanarak konu" şuyorlar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: