September 3, 1955 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 7

September 3, 1955 tarihli Akis Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sabahı bu beyanları sütunlarına ala- madığı gıbı muhalefetı de Kıbrıs ışınde suçlandırıyordu. Dunyada ancak bu derece gülünç bir vasiyete düşülebilir- di. Tertip bütün açıklığıyla ortaya çı- kıyordu. Zafer'in gafi burada bitmedi. Ga- zete başbakan Adnan Menderes'i de ok müşkül mevkide — bırakıyordu. Hatta bir bakıma itham ediyordu.-Zi- ra birinci sayfasını hemen boydan bo- ya Başbakanın Liman lokantasında verdiği beyanatı gazetesine hücuma tahsis — etmişti. albuki Ulus, bu toplantıya davet o- lunmamıştı. Bu bakımdan . beyanat kendisine verilmemiş oluyordu, ikti- dar, Kıbrıs gibi milli bir mesele et- rafında tertiplenen basın konferansı- na çağırmaya lüzum görmediği bir gazeteden o konferansta verilen be- yanatı neşretmesini nasıl ısteyebılır— di? Buna ne hakkı vardı? Kal Zafer gazetesinin o mizanpajla çık— tığı gün- Ulus başbakanın beyanatı- ta ını sütunlarına alıyordu. Zafer muhalefet liderlerinin sözlerini, bir gün sonra dahi neşredememişti. Evet tertip boşa çıkmış, tertipççiler ülünç vaziyete düşmüşlerdi. Fakat hadıseye hiç kimse aldırış etmedi. Sa— dece iki partinin organları bir pole- miğe giriştiler, nerede biteceği bilin- meyen ithamlara başladılar. Hepsi o Milletin daha mühim işleri . Kıbrıs meselesini iç politikada küçük hesaplarla kullanmak isteyen- lerin hezimetine şoyle e bir baktı, sonra gülüp geçti Yurtta heyecan Bu —şurada üzerinde asıl durulacak şey milletimizin topyekün gösterdiği heyecan ve hassasiyetti. aşbakanın enerjik beyanatı yurdun dışında olmasa bile yurtta umumi bir tasvip gördü.' Hükümetten uzun za- mandan beri böyle Bir vaziyet alma- sı bekleniyordu. Eğer bu iş bir kaç sene evvel yapılsaydı, Prof. Köprü- lü'nün Dış İşleri bakanlığı yıllarında yunanlılara karşı bir yatıştırma po- litikası takip edilmeseydi, Atina hü- kümetinin ileri gelenlerine — azimli tavrımız hiç bir şüpheye mahal bı- rakmayacak şekılde anlatılsaydı işin buraya gelmeyeceğinden zerrece şüp- he yoktu. Yunanlılar meseleyi daha 1951 de Pariste toplanan Birleşmiş Milletler Teşkılatının Genel Kurulu- na getirmek niyetindeydiler. Eğer o tarihte Yunan delegesiyle Prof. Köp- rülü arasında Köprülünün Pariste kaldığı otelin odasında yapılan gö- rüşmede Türk tezi bugünkü saraha- tiyle belirtilmiş bulunsaydı Atinanın çok daha dikkatli davranacağı mu- hakkaktı. Fakat dış politikamız yan- lışİstikamette gelişmiş ve Türk dev- let adamları. Kıbrıs işini ağızlarına almakta daima tereddüt geçirmişler- di. Bu tereddütten istifade eden ise Yunanistan olmuş , propagandasını rahat rahat işlemişti. AKİS, 3 EYLÜL 1955 neşretmeyen Ulus' Şimdi yapılması gereken iş istik- bale bakmaktır. Londra konferansın- dan müsbet bir netice çıkmasını bek- . lemek hayaldir. Bu bakımdan Kıbrıs meselesinde milletçe vasiyet almalı- yız. Bunun için de iktidar partisini idare edenler bu davayı dahi bir iç politika taşı gibi kullanmak istiyen- lere kulaklarını tıkayıp kendilerinden beklenileni yapmalı, — muhalefeti bu mevzuda toplantıya çağırıp müzake- relerde mutabık kalınan hususları u- mumi efkâra ilân etmelidir. -Ondan sonra davamıza dört elle sarılmalı konferansının — ışığında kuvvetli adımlarla yolumuzda yürü- meğe başlamalıyız. Artık anlaşılmış- tır ki rakiplerimize nazaran kapatı- lacak hayli mesafemiz vardır. sin Türk olduğunu biz içerde biliyo- ruz, ama bu hakikati dışarda da be- lirtmeli, istisnasız herkesin kafasına sokmalıyız. Böyle meselelerin son da- kikada irad edilen nutuklarla halle- dildiği devirleri çoktan geride bırak- mış bulunuyoruz. Çalışmamız hikâ- yedeki kaplumbağanın çalışması ol- alıdır. ZAFER YANILIYOR Amerikada cereyan eden "Tal- bott hadisesi" nin Türkiye- de derin akisler uyandırmasın- dan Zafer gazetesi rahatsızlık duymuşa benzer. Bu hadiseyi ve neticesini demokratik rejim- lerin bir icabı şeklinde- tefsir e- dehlerden Hüseyin., Cahid Yal- çın geçenlerde Zaferin başyaza- rı tarafından "suç sathı maılın— de" görülüyordu. Kim suç sat- hı maılındedır kim degıldır bu- Tn laha şükür henüz kaza organları tayın etmektedır parti organları değil. a ba- his mevzuu başyazarın yanıldı— ğı iki-nokta 1 — "Talbott hadisesi" ken- disinin naklettiği şekilde değil- dir. Amerikanın Hava Nazırı fi- ilen hissedar bulunduğu bir şir- ketle bakanlığı hesabına bir ta- ım ticari muamelelere girişip bu muamelelerden hasıl olan kârı cebine almamıştır. Mesele bundan çok daha ehemmiyetsiz- dir. (Bk. AKİS, sayı 66). 2 — "Demokrat Partinin 1- dare ettiği Türkiye" de böyle bir hadise yok değil, vardır ve hakikaten bir tahkikat mevzuu olmamıştır. Bu hadise "Türk Sesi hadisesi" dir. Bir bakanın sahip bulunduğu sırada Türk Sesi gazetesine resmi daireler abone edilmiş ve ilk okullara varıncaya kadar bir çok hükü- met dairesi bu gazeteye'para ödemişt YURTTA OLUP BİTENLER Demokrasi Ekseriyetin dayağı Bir —fehrin daha gazeteciler cemi- yeti ve sendikası Başbakan Ad- nan Menderes ile Içışlerı Bakanı Dr. - tıib doktoru - mık Gedik'e telg- raflar yollamış_bulunuyorlar. Bu hir İzmirdir. İzmirde de gazeteciler polisten dayak yemişlerdir. Bunun demokrasimizin onuncu yılında artık bır âdet haline geldiği anlaşılmakta- Hükümetin gazetecılere emniyet kuvvetlerı tarafından meydan daya- ğı atıldığı vilâyetlerin emniyet mü- dürlerini vâki şikâyet üzerine terfi ettirmesi - evet, yanlış okumadınız: terfi ettirmesi . hadiselerin tasvıp o- lunduğu fikrini yaymakta, Gazeteciler evvelâ Zonguldakta copların tadını tatmışlar ve bunun hikâyesi New York Times gazetesi- ne kadar geçmiştir. Hakikaten Ame- rikanın bu en büyük ve en ciddi ga- zetesi son hadiseler Üzerine memle- - ketimize en tanınmış muharrirlerin - ' den ulzberger'i göndermiş ve Sulzberger Kasım Güleğe refakat e- en beş gazetecinin dayak yedikleri- ni okuyucularına bildirmiştir. Zon- guldağın emniyet müdürü belki de yurt dışında memleketimiz için bu kadar hayırlı bir propagandaya vesi- le oldu diye terfi ettirilmiştir. Türkiyede ise her şeyden çok bi- rer yapı kooperatıt'ı gibi çalışan Ga- zeteciler Cemiyet ve Sendikalarından ikisi,' İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ve Sendikası hadise 'karşısında so- ğukluğundan insanın kanını dondu- rabilecek ürkek, cılız sesli, bir be- yanname yayınlamakla iktifa etmiş- lerdir. Ama bu beyannamenin bir hi- kâyesi vardır. Beyannamenin gaze- telere — gönderildiği, akşamı "hükümetin dost ve müttefiki gaze- teler" in yazı işleri müdürleri mah- rem bir telefon almışlardır. Bu tele- fon muhaveresinde kendilerine be- yannamenin hoşa gitmiyeceği bildi- rilmiş, neşredilmemesi emir yollu ri- ca edilmiştir. O ürkek beyanname bi- le huzur kaçırmıştır. Buna mukabil "Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti" a- dına olduğu bildirilen bir beyanname iktidarın resmi vasıtalariyle — yayın- lanmış, Zafer gazetesi buna dayana- rak bir başmakale kaleme almıştır. Beyannamede gazetecilerin kendi id- diaları hilâfına hırpalanmadıkları bildiriliyordu. Her halde beş gazete- cinin omuzuna Zonguldakta sinek konmuştu, onlar ise bunu cop darbe- si zannetmişlerdi. Fakat geçen haf- tanın sonunda "Zon; guldak Gazeteci- ler Cemiyeti Beyannamesi" nin esra- rı çözüldü. Zonguldak gazetecileri "iktidarların hoşuna gitmek mera- kında olan bir zat" tarafından yayın- lanan beyannamenin kendilerini asla asla etmiyeceğini umumi efkara bildirdiler. Böylece meslek şe- reflerini koruyorlardı. — Zonguldakta basın mensupları halkın gözü önünde dayak yemişlerdi. Nitekim İzmirde' de polisler on altı senelik tecrübeli

Bu sayıdan diğer sayfalar: