27 Nisan 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 11

27 Nisan 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

caklardır. Zira Küçüksu plajı geçen yıldan beri Amerikalılar tarafından kiralanarak hususi bir klüp haline getirilmiş bulunuyor. Küçüksu seferlerının kaldırılması - nın sebebine gelince, bu, kırk yıl dü- şünülse gene bulunamazdı: Şehir hat- ları vapurlarının bacalarından savur- dukları kurumlar, kıymetli yabancı misafirlerimizin İkametine tahsis edi- len tarihi Küçüksu kasrının duvarla- rını is içinde bırakıyordu! Eee, bu ka- dar kuvvetli bir sebeb karşısında va- pur seferlerinin kaldırılmasına da ses çıkarılamazdı ya... Vapur seferlerının kaldırılmasın- . dan en çok üzüntü duyanlar ve güç- lükle karşılaşanlar Küçüksuyun hay- ranları değil, sakinleri oldu. Geçen lerde Küçüksu civarında oturan 40 bin İstanbullu adına vapur seferleri- nin tekrar başlatılması için Başbaka- na, Ulaştırma Bakanına, İstanbul Va- lisine ve Denizcilik Bankasına tel- graflar çekildi. Şimdi 40 bin kadar İs- tanbullu bu telgrafların cevabını, ya- ni severlerının tekrar başlamasını bekliyiı Iktıdara geçişlerinin ilk yıllarında milli sarayları halka açık tutacağını ilan eden D.P. ileri gelenleri şimdi, hu saraylardan birinin yanından geçil- mesine bile mani olunması karsısın- da elbette bir şeyler yapacaklardı. Basın Alâka uyandıran dâva eçen hafta Perşembe günü, An- kara Adlıyesınde isi olanlar, ko- ridorların daha öğleden unıversıtelı- ler tarafından doldurulduğunu görün- ce o gün Toplu Basın Mahkemesinde gene bir AKİS dâvasına bakılacagı— nı ve halen cezaevinde bulunan Me- tili Tokerin de duruşmada hazır bu- lunacagını anladılar. AKİS dâvaları- nın umumi efkâr tarafından nasıl bü- yük bir alâkayla takip edildiğini göz- leriyle görmek isteyenlerin geçen Perşembe Ankara Adlıyesıne uğrayıp koridorlara şöyle bir göz atmaları faydasız değildi. Basın hürriyetinden ve hâkim teminatından çok sık bah- sedilen şu günlerde, davacılarının a- rasında bizzat Başbakan Adnan Men- deresin de yer aldığı bir basın dâvası, elbette son derece dikkati çekici ola- caktı. Ama geçen Perşembe, daha öğle saatlarından itibaren Adliye koridor- lannı dolduran ve çoğu üniversiteliler olan meraklılar, o gün bakılan basın dâvalarını takip etmek imkânını bu- lamadılar. Zira savcılık duruşmanın sükünet içinde cereyan etmesini temin için gereken tertibatı almakta gecik- memişti. Dinleyicilerin kalabalıklığı sebebiyle duruşmaya İkinci Ağır Ce- Mahkemesi salonunda bakılacağı ilân edilince, kalabalık Ağır Caza sa- lamına aktı. Bu sırada Adliyeye cel- bedilen sivil ve resmi polislerle polis görevlisi jandarmalardan mürekkep emniyet kuvvetleri, basın dâvalarına AKİS , 27 NİSAN 1957 Metin Tokğr Kesilen, — sadece — saçıdır bakılan Üçüncü Asliye Ceza Mahke- mesi önünde aşılması imkânsız bir kordon kurdular. Mahkeme salonuna sadece gazeteciler girebildi; Bir de Adliyeye o gün ilk defa kocasının du- ruşmasını takip için gelen Özden To- Jandarma refakatinde mahkemeye getirilen Metin Toker salona girip YURTTA OLUP BİTENLER sanık sandalyesine oturduğu zaman, havaya hâkim olan tenhalık ve ses- sizlikti. Az sonra müdahil avukatı meşhur Prof. Bülent Nuri Esen ve Zü- kerin avukatları Prof. Turhan Feyzi- oğlu ile Doçent Muammer Aksoy da yerlerini aldılar, duruşma başladı. Bu defaki celse çok kısa sürdü ve duruşma 16 Mayıs Perşembe gününe talik edildi. AKİS'in -ve tabit Metin okerin o gün iki dâvası daha var- dı; onlar da bazı müzekkerelerin ce- vabının gelmesine intizaren talik edil- diler. Salonun dışında kalan 500'den faz- la dinleyici içerde olup bitenleri duya- bilmek için âdeta kulak kesilmişti. Bu sebeple korıdorlarda da salonun sessizliği hüki yürütmeye başla- mıştı. İşin tuhafı salonda bulunanlar da dışarda olup bitenleri merak edi- yorlardı. Zira emniyet barajının öte- sinde kalarak duruşmayı takip edemi- enler, ümidi kesip koridorlardan ay- rılmış degıllerdı Dâvaya karşı duyu- lan alâka öylesine büyüktü. Bu alâ- kanın sebepleri biraz araştırılıp, bi- raz altı eşelenecek olursa görülecek olan neticelerden gelece imiz ve de- mokrasimiz hakkı nşirah duy- mamak ımkansızdı. Genç aydınlar kendileri gibi düşünenlerin, kendile- rine bu şekilde düşünme yolunda ör- nek teşkil edenlerin akıbetlerine ken- di akıbetleriymiş gibi alâka gösteri- yorlardı. Çok sevdikleri kürsülerinden ayrılan ilim adamları, günlerinin bir kısmını ailelerinden rmek zorunda kalan kalem sahıplerı dönüp arkalarına baktıklarında, yarın ken- dileri gibi hareket etmekte zerre kir dar tereddüt gostermıyecek yüzlerce, binlerce gencin mevcudiyetini görü- yorlardı. Bu bile az şey değildi. Geçen Perşembe günü Ankara Adliyesinin koridorları Basına ve hürriyetlere alâka

Bu sayıdan diğer sayfalar: