16 Şubat 1963 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 32

16 Şubat 1963 tarihli Akis Dergisi Sayfa 32
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

JALE G eçen yazı Ankarada, aydın bir çev- rede, meslek sahibi birkaç hanı- mın toplanarak, şehrin (göbeğinde bir gazinoda "sadece kadınlar için" tertiplenmiş bulunan bir saza gittik- lerine şahit oldum. Hattâ beni de kendilerine katılmaya davet ettiler. Çok beğendikleri bir ses sanatkârı, bu "kadınlara mahsus matine" de şarkı okuyacakmış. Hanımlar, gazi- nonun geceleri çok fazla kalabalık, karışık olduğunu, "rahatsız edilme- mek" için bu yola başvurduklarını söylüyor, "akıllı", "isini bilir" gazi- no sahibini de bu teşebbüsünden do- layı takdir ediyorlardı. Ama, bu ha* reketleriyle, eski "harem - selâmlık" zihniyetini ihya ettiklerinin farkında bile değillerdi. Bir süre önce de İstanbulda, şeh- rin gene içinde, kadınlara ayrı ma- tine yapan bir sinemadan bahsedil- diğini duyduk. Hal böyle olunca, A- nadolunun birçok şehirlerinde tatbik edilen bu "hanımlara mahsus eğlen* ce" usülünü, "harem - selâmlık" zih- niyetinin devamı olan bir takım aca- yip, gülünç ie hiç de yadırga- mamak gere Ekmek için kuyruğa girilen bir devirde, Sivasta subay olan kocam- la bulunuyordum. Birgün bir ziyaret- ten eve dönerken, baktım, mis gibi ekmek kokuyor. Ahali sıraya girmiş, bekliyor. Ben de kuyruğa takıldım, fakat ekmekçinin önüne gelince, a* dam beni hışımla karşıladı ve bu kuyruktan kadınların ekmek alamı- yacağını, erkeklerin arasına girme- nin günah olduğunu ihtar etti. Fırın- cıyla aramızda münakaşa başladı. Buna rağmen, ekmeği almadan git- medim. Kuyrukta bekleyen bütün yerli ahali de beni mükemmelen an- ladı, benim tarafımı tuttu. Demek istediğim şudur: İstanbul ve Ankaralı kadınlarımız bu konu- larda taviz b başlarlarsa, ha- limiz neye v e Balkanlı - Cebeci Çok haklısınız, u u, bal gibi, düşünmeden vermektir. Büyük şehirlerimizde kaç - göç olmadığı için, böylesi kadın toplantılarına giden hanımlarımız, bunu bir "değişiklik", bir "kolaylık" olarak görüyor ve mahzurlarını dü- AKİS/32 'şekilde, CANDAN OKUYUCULARIYLA KONUŞUYOR şünmüyorlar bile... Halbuki yakın bir geçmişte, İstanbul gibi bir şehir- de, Atatürk inkılâplarına henüz ka- vuşmamış bulunan türk kadınının fermanla ve yalnızca "kadınlara saatlerde sokağa çıkabildi- ğini düşünecek olursak, o kadınlara mahsus böylesi matineler ancak tüy- lerimizi ürpertecektir. Bunlarla sa- vaşmamız şarttır. Bu savaşın iki yo- lu vardır: Birincisi ve her aydın ka- dına düşeni, sizin yaptığınız gibi ki- şisel bir çaba ile buna karşı koymak ve çevreyi bu konuda uyarmaya ça- lışmaktır. Aydın kadınlarımızın bu konuda titiz davranmalarını ve bu gi- bi "kolaylıklar'ın kadınlığı nerelere götürebileceğini düşünmelerini onlar- dan beklemek hakkımızdır. İkincisi, bunun toplu bir halde, sistemli bir Ur teşekkül içinde mücade- lesini yapmaktır. "Harem - selâmlık" usülü, dev- rimlere aykırıdır. Belediyelerce oObu konuda alınmış bazı yasaklar yoksa. bunu bir şekle bağlamak üzere ka- dınlar, "cinsiyet farkı" < gözetimini yasak eden Anayasamızın ruhuna uy- gun olarak bazı taleplerde bulunabi- lir, protesto ve boykotlara başvura- bilirler. Ama bunun için "birlik" kur- mak şarttır. Ne yazık ki, memleke- timizde bu tip mücadeleleri yürüten, fikri sahada çalışmalar yapan bir ka dın teşekkülü mevcut değildir. çok kıskanç tabiatlı. Kendi- sini sevdiğimi bildiği halde, ba- na karşı güvensizliği beni fazlasıyla üzüyor. Zamanla kendisinden uzak- (AKİS - 80) * laşmaktan korkuyorum. Hattâ, bazı aşırı hareketlerinin beni kötülüğe it- tiğini hissediyorum. Aklımda ( olmı- yanları aklıma getiriyor. Bu durum- da evliliğimize sağlam bir evlilik gö- züyle bakabilir miyim? Oo Kıskançlık bir hastalık mıdır? Hiç geçmez mi? Kıskanç olmadığım için, durumu an- O. A. - İstanbul Çok kıskanmak da, hiç kıskanma- mak da evlilik için tehlikelidir derler, sevgili okuyucum. Yâni, her ikinizin de tutumu yanlış. Zaten bir taraf fazla kıskanırsa, öbür o taraf hiç kıskanmadığını sanır, bu iş böy- lece devam eder ve ilgisizlik manza- rasına bürünür. Karınızı lüzumu ka- dar kıskandığınızın, birgün, ansızın siz de farkına varabilirsiniz. (o Yeter ki karınız, devamlı ve ilgisiyle bunu imkânsız hale getirmesin. Ka- rınızın ruh hastası olup olmadın düşünmeden önce, onu biraz mânevi bakımdan tatmin edin, ona sevginizi gösterin, hattâ ilk tanıştığınız gün- lerdeki sözlerinizi hatırlayıp, bunla - rı tekrar edin. Evvelâ, sevildiğine i- nansın. Kıskançlıkta devam ederse, o zaman onu samimiyetle karşınıza alın, konuşun, iknaya çalışın. Siz sa- bırlı, müşfik ve anlayışlı (o olursanız, zannedersem durum düzelir. Henüz çok yeni evlisiniz. Bu, belki de yal- nızca bir intibak güçlüğüdür. Ne var ki evliliğiniz, bugünlerde ona vere* ceğiniz şekle bağlı kalacaktır. e Orta I'de bulunan kızını, birinci dö- nem karnesinde gayet iyi notlar aldı. Okuldan beraber eve dönüyor- duk, karnesini kimseye göstermek istememesi dikkat nazarımı çekti. Fakat bunu tevazuuna vererek, üze- rinde durmadım. En iyi arkadaşının sekiz tane kırığı olduğunu' öğrenince de, kızımın bunu "iyi kalblilik"inden yaptığı kanaatine vardım. Fakat a- radan iki - üç gün geçtikten sonra aynı okula gitmeyen bazı mahalle arkadaşlarına iki tane kırığı oldu- gunu söylemesi ve bu yalanı çok da ileri götürerek. Matematik ile Yurt- taşlıktan 2 ve 3 aldığına onları inan- dırması beni hayli üzdü. Sebebini so- runca da, "uyuz çocuk" olmak iste-

Bu sayıdan diğer sayfalar: