3 Haziran 1963 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 14

3 Haziran 1963 tarihli Akis Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gelecekteki Harbiyemiz I Mayıs Faciasının hemen ertesinde, toplumumuzun en fazla meşgul olduğu konu, hâdisenin cereyan tarzı ve faillerinin cezalandırılması kadar Harb Okulumuzun geleceği meselesidir. Türk Harbiyesinin, Türk tarihinde yalnız dış düş- manlara karşı girişilen savaşlarda değil, onun başlıca sosyal meselelerinde, inkılâplarında, bir kelime ile ha- yatında önemli bir rolünün bulunması bu yöndeki alâ- kanın sıcaklığına amil olmaktadır. Harbiyenin yetiştir- diği insanlara biz, millet olarak hayatımızın yalnız Dit cephesini teslim etmemekteyiz. O insanlara malımızı, evlâtlarımızı, bayrağımızı ve nihayet hayat ve şerefi- mizi emanet etmekteyiz. Bu en nadide değerlerimizin sorumluluğunu taşıyacak şahısların çok kudretli ve seçkin elemanlar olmasını istemek ve bundan emin ol- mak hakkımızdır. Harbiyeyi bir müessese olarak suçlandırmağa kalk- tığımız takdirde, bir avuç yolunu şaşırmış insan için onun çok şanlı 'tarihini inkâra meyletmiş ve 21 Mayıs Faciasını önleyenlerin de biner Harbiyeli (o olduklarımı unutmuş bulunuruz. Harbiye mahdut bir kötü grupun değil Türk Milletinin varlığıdır, dayandığı o kalelerden birisidir. Böyle kalmakta da devam edecektir. 21 Mayıstan yeni bir Harbiye doğmalıdır. Bu Har- biyenin ilk ve mühim vasfının "Millilik" olması şarttır. Böyle bir müessese kopye ve tercüme olmamalıdır. Harbiyemizin son yıllarında ıslâh çalışmaları dai- ma, şekil itibariyle Amerikan Harbiyelerinin taklidine götürülmek suretiyle düşünülmüştür. Oysa ki Ameri» kan Harbiyelerinin fikir ve ruh tarafının Türk Ende- ron Okuluna dayandığı bilinmektedir. Kanadada tetkik yapan bir askeri heyetimize, Kanada Genelkurmay Baş- kanı, yeniden kurmakta oldukları askeri okulları için bu konuda en fazla tecrübeye malik bulunan Türk Or- dusundan faydalanmakta olduklarım ifade etmişti. Yeni Harbiyemizin kurulmasında ilk baş vurulacak kaynağın kendi tarihimiz olması lâzımdır, öğrencileri- nin ruh, anane ve hattâ terbiye itibariyle maziye bakış- lı olması düşünülen bu Devrim Harbiyesinin ilim tara- fının ise, mutlaka Batı bakışlı olması gerektiği tabiidir. Sözün burasında Harbiye, diğer bir deyimle Subay yetiştirme usulü için tarihimize bir az bakmakta fayda vardır. Devşirme usulüne göre eyaletlerden seçilen parlak zekâlı çocuklar, İstanbulda bir miktar eğitime tabi tu- tulup, müslüman olmayanların sünnet düğünleri yapıl- dıktan sonra Anadoludaki Beylere ve Ağalara dağıtım- ları yapılırdı. Asıl eğitim ve kontrol buralarda başlardı. Muayyen bir devrenin sonunda lâyık görülerek tekrar İstanbula, Enderon Okuluna yüksek tahsil için gönde- rilen gençler Padişah nezdinde daima kendilerini seçen- lerin ismi ile tamburlardı. Bu gün Amerikada da Harb Okullarına ancak her senatörün her yıl seçtiği 2 nam- zet ile talebe temin edilir. Bunlar Okul ve Ordu haya- tında dalma kendilerini seçenlerin namını ve itibarını muhafaza ederler. Enderon Okulu, Padişahın oturma odasının pence- resinin karşısındadır. Talebeler, zamanın en seçkin ilim adamları tarafından tedris edilirler. Heri sınıflarda Pa- dişahın iç hizmetlerinde vazife alırlar, devlet oadamı olmanın manasını ve güçlüklerini anlarlar. Bu uzun ve AKİS/14 Yazan: Em. Hv. Kur. Alb. B. GÖKSEL İmparatorluğun dâvalarını, doktrinlerini bir ruh haline getiren çetin eğitimin sonunda da küçük kademelerden başlayarak kumandan, bey, vali, vezir ve sadrazam ol- mak şansını kazanırlardı. Büyük mesuliyetler alacak plan "subay"in seçilme- sinde bugünün modern metodlarının da esası, Endero" nunki gibidir: "Namzedin ayrılmasında çok sık elekler kullanmak, zor tahsil kanallarından geçirmek, rejimin doktrinlerini her gün sistemli surette pekleştirmek ve ondan sonra bükülmeyen, fırtınaların Önüne kapılıp git- meyen, kendisine her zaman yaslanılabilir bir kale hali- ne getirmek!" Bu baba metoduyla yetiştirilen subay ve kumandan- lar milyonluk Türk ordularını, bugünün modern lojistik imkânlarına sahip olmadıkları halde, basarı ile yürüt- mek, savaştırmak ve zafere ulaştırmak imkânlarını bul- muşlardır. Bu muazzam kitlelerin güzel vasıflarının ba- şında şüphesiz ki "disiplin ruhu" gelmektedir. Hammer Tarihi 1548 de bir milyon nüfuslu Tebrize girip geçen 150 bin kişilik Kanuni ordusu için "Bir tavuğun yumur- tası kırılmadı, bir kocakarının tavuğu çalınmadı" der. 1363 de bağ mevsiminde Ediroeye giren Türk Ordusu, karsısında bütün Bulgarların bağlarım terk ettiklerini ve çekildiklerini görür. Satıcı bulunmadığı için her ko- parılan salkımın dibine mendil ile bağlanmış olarak bedeli bırakılmıştır. Kütüğe bağlı olan bu altınlar, Bul- garların Türk hakimiyeti için dua etmelerine sebep olur. Bu sağlam yetiştirme metodundaki ciddiyetin azal- masıdır ki Yeniçeri Ordusu denilen dünyanın ilk ve muntazam ordusunun çözülmesine yol açmıştır. İmpa- ratorluğun uzun süren gerileme devrini durdurabilmek için alman ilk tedbirler de subay yetiştirme kaynakları üzerinde olmuştur. 1773 - 1834 arasında bütün askeri okulların batılılaştırılmasıyla Türkiyenin ilk batılılaş- ma hareketleri de başlar. Kara ve Deniz Harbiyeleri ile Askeri Tıbbiyenin Batı stili ile açılması bu devreye rastlar, Mahmut II Devrindeki bu inkılâptan sonra si- vil maarif sistemimizdeki batılılaşma hareketinin baş- laması, ancak 1839 da Tanzimatın ilânını takiben müm- kün olabilmiştir. Harbiyelerimizin o günkü sekliyle bugün kıyafetle- rini örnek olarak aldığımız Amerikan Harb Okulları arasındaki müşabehet dikkate şayandır. Kara Harb Okulumuz "Mühendishanei Berriyi Hümayün", Deniz Harbiyemiz ise "Mühendishanei Bahriyi Hümayün" isimleriyle "Mühendis" selâhiyetinde olarak subaylarını yetiştirmekte idiler. Bugün Amerikada da Harb Okul- larını bitiren subayların aynı zamanda "B.S." yani Bec- halore of Sience derecesinde Mühendislik oselâhiyetleri bulunmaktadır. Muazzam bir İmparatorluğun kalkınmasında, ilim ve irfanında pek çok emeği bulunan subay zümresinin yalnız reformcu birer devlet adamı değil, aynı zaman- da hakiki birer ilimci olduklarını da anlamaktayız. Bu günkü Teknik "Üniversitemizin -ilk ismiyle Yüksek Mü- hendis Okulu- kurucuları olan hocaları, yukarıda sözü edilen Harbiyelerin mezunu subaylardır. Yine sanat ta- rihimizin sahifelerini çevirdiğimizde oBatı anlamındaki ilk ressamlarımızın da bu okulların mezunları oldukla- rını hayretle müşahede ederiz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: