25 Ocak 1964 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 12

25 Ocak 1964 tarihli Akis Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER Yarış devam edeceğe benzemekte- dir. Bunu -gülmemek için kendinizi sıkı tutunuz- oObu mecmuaya karşı -evet, bu mecmuaya nn bir kuv- vet denemesi gözüyle gi ekip "İ- nadım inat" tutum ani | ısrar etmek hevesinde göründüğünden orta yolu kapamağa çalışmaktadır. . Orta yol ise o kadar basittir ki: Grup, sükünetle, hislerini değil, ba- siretini kullanarak hitabeti iyi, man- tığı sağlam, söz söyleyince sinire bat- mayan hukuk bilgisi kuvvetli, dâva- nın "avukatlık" ını en iyi kimin ya- pacağı üzerinde mutabakata varır ve onu, her türlü klik (oçekişmelerinin üstünde olarak kendi başına getirir. Hele bir böyle noktaya gelinmiş- ken Kemali Beyazıtın Grup Başkan Vekilliğinden şu C.H.P. ne kazanacak- tır, reformcu gidi: e kazanacaktır, kadim politikacının kendisi ne kaza- nacaktır, bunu bu mecmuaya -ve her- kese- bir anlatan kimse çıksa!» Tekrar Düşününüz! çaya düşman olmak çok ko- laydır. Hattâ, beşeridir. İnsan- lar, on tane meziyetleri de söylense bir. tek kusurlarının ( belirtilmesine razı olmazlar. On tane meziyetleri söylenmiştir. Ne var, bunda? Bun- lar, son derece açık gerçeklerdir. Gazeteci bunları uydurmamış, iyi olsun diye icat etmemiştir ya.. Gör- müştür ve yazmıştır. Ama o kusur ! O kusur yok mu? O bir alçakça iftira, maksatla uy- durulmuş bir yalan, kasti düşman- lık, namussuzca bir tertip, hasedin ve çekememenin neticesidir.. Onu yazan gazeteci bir şerefsizdir. Bir başka zihniyetin aletidir. Hattâ, ko- münisttir. Evet, evet! Komünisttir. Zaten gazetecilerin hepsi aynı mal- dır. Onlara yüz vermemek lâzımdır. Onlara müsamaha etmemek lâzım- dır. Politikacı, herkesten çok "ramp ışığı" 'nda yaşayan adamdır. Onun i- kusurunu söyleyeni, meziyetlerini iyi övmeyene düşman kesilmesi işten değildir. kalırsa, Meclis kürsüsünde bir konuşma" yapmıştır. Ertesi gün bakar, gazetelerde tek bir satır yok. Fakat Meclisin koridorlarında bir arkadaşıyla kol güreşi mez ki Meclis koridorunda kol güre- şi yapmak ya uygunsuzdur, ya de- ğildir. Uygunsuzsa yapmamak lâ- zımdır. Uygunsuz değilse, ne olur, yazılmasa ne olur? Bunlardan dolayıdır ki gazeteciye | tahammül etmek hem bir sinir, hem de kültür ve medeniyet işidir. (Bu | seviyeye çıkmamış olanların tesiriy- le, tazyiğiyle T.B.M.M. nde koridor- (& lar gazeteciye yasak edilmiş, basın mensupları arka kapıdan girmeye mecbur edilip hiç bir yerle teması © olmayan, hattâ penceresi dahi bu- lunmayan bir izbeye ( tıkılmışlardır. Eğer, başta Fuat Sirmen, Meclisin i- AKİS/12 yaptı mı, O | hemen yazılmıştır. Hiç kimse düşün- | yazılsa darecileri bir anlayış göstermezler- se bu statü 1 Şubattan itibaren yü- rürlüğe girecektir. Ama herkes emin olabilir ki, ra- hat rahat burnunu karıştırmak için gazeteciyi koridorda istemeyen tem- silci güne rahat edecek değildir! Tam aksine, gazeteciler onu daha fazla rahatsız etmek için seferber o- caklardır. Bugün Türkiyede gazetelerin ça- lışma tarzını bilmek lâzımdır. Tek- nik sebeplerden ötürü gazeteler er- ken hazırlanmakta. Ankara haber- lerini imkân nispetinde erken alma- ya gayret etmektedirler. Doğru ha- ber adamdan öğrenilerek yazdır, a- damı ise görmek lâzımdır. Bakanlar, yetkililer bilhassa öğleden sonra va- kitlerinin büyük kısmını Mecliste ge- çirmektedirler. Gazeteciler onlarla o- rada temas etmektedirler. Bu her iki Fuat Sirmen tarafa zaman kazandırmaktadır. Bu- nun dışında, gazeteciler politika ce- reyanlarını, hadiselerini O kulislerden takip etmektedirler. Zira bu havanın kulislerde bulunduğunu inkâr edebi- lecek politikacı var mıdır? Bu po- litikacıların kendilerinin hayatları- nın en büyük kısmı içtima salonun- da mı, yoksa koridorlarda mı geç- mektedir? Bir karar alınırken bütün bunların düşünülmesi lâzımdır. Gazeteci melek değildir. İçinden uygunsuzluk yapanı, terbiye ve mu- aşeret kaidelerine uymayanı, çapa- cul olanı ve etrafı rahatsız edeni vardır. Milletvekili ve senatörlerini içinde böyle olanı yok mudur? Ce- za toplu verilmez. Cezaların şahsi- liği diye bir prensip vardır. Nihayet uygunsuz kimse, mevkii ne olursa olsun, gerekli şekilde her zaman hi- zaya çekilebilir. Şimdi, bir noktayı bilmek lâzım- dır. XX. Asrın ikinci yarısında he- le açık rejimlerde gazetecisiz yapı- lamaz. "Ne isterse yazsın, vız geli bana!" demek bir siyaset adamı için bütün düşüncelerin en iptidaisidir. Böyle söyleyenler niçin hatırlamaz- lar ki kendilerini kırmızı görmüş boğaya çeviren şey, o gazetede çık- mış iki kelimelik yazıdır. Sadece bu, yazılanın önemini ispata yetmez mi? Kendisine düşman bir Basın hiç bir iktidara yaramamıştır. D.P. iktidarı bunun en güzel misalidir. D.P. ikti- darı eski Meclisin hemen her. tara- fını gazeteciye yasak etmiştir. Ama bu onu, oklardan ve en sonda mu- kadder Oakıbetinden kurtarabilmiş midir? Gazeteci bugünkü, statüsünün devamını, koridorda kahve höpürdet- mek için istemiyor. Bu çalışmasının en basit bir icabıdır. Konuyu tekrar düşünmekte, meş- hur tâbirle "sayılamayacak kadar çok fayda" vardır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: