Sanatçı ve Dünyası Hapishanedeki Nâzımdan emiha Berksoy 1939'un sonbaharında Türkiyeye gel- $ miştir. Artık daha. da meşhurdur ve sadece güzel değil, aynı zamanda mükemmel terbiye edilmiş bir sese sahip- tir. İstikbal önünde açıktır. Ama anım aklındaki, sevgili şairidir, Nâzım Hikmetidir. Nitekim, gençkızın ilk ziyaret ettiği yer Sultanahmet Cezaevidir. Şairi oradadır. - Nâzım Hikmet, ümitlerini gerçekleştirememiştir. Aldığı tebdilhava hürriyete cevri- lememiştir. Altı ayın sonunda onu yeniden demir par- maklıkların arkasına göndermişlerdir. Semiha ile Nâ- zımın ilk karşılaşmaları orada, müdürün odasında olur. Nâzım Semihadan, gidip annesini, Celale Hanımı görmesini ister. Celile Hanım yalnızdır. Bedbahttır. Üz- gündür. Mütemadiyen resim yapmaktadır. Semiha onun için bir ışık, yenilik ve canlılık olur. Az zamanda gençkız ile yaşlı kadın arasında bir ana-kız münasebeti başlar. Semiha artık Nâzımın annesine "anne" demekte ve Ce- lile Hanım Semihada yeni bir evlât görmektedir. Bu arada hapishane ziyaretleri devam eder. Semiha Berksoyun o günlerden sakladıkları, ziyaret saatlerinde karşılıklı yazılmış pusulalardır.İşte, bir ta- nesi : Semihanın bir kartı. Üzerinde "Semiha Berksoy - Hochshule für Musik - Berlin" yazılı. Tarih, 17939. Se- miha şunu yazmış: "İçerisi kalabalıkmış. Girmek iste. medim - Semiha". Nâzım aynı karta karalamış:"Yu- murta, yağ ve havyar aldım. Selâm ve hasret - Nâzım". Gene böyle bir ziyaret hatırası. Sarı bir müsvedde defteri kâğıdına kurşun kalemle yazılmış: Tesbihe, çiçeğe, armuta, Mecmuaya teşekkür. Bugün hayırlı haber aldım. Cezamın birbuçuk seneye inmesi su- retiyle yakında çıkacağımı söylediler. Doğrudur diyelim. Selam ve hasret. Altonda imza yoktur. Zaten bu, Semihanın şu pusu- lasına cevaptır: 19.10.39 Şu yeşil teşbihi muratların yerini bulsun diye, bura- dan çıkmak için getirdim! Bu teşbihin her bir tanesine benim dudaklarımın sıcak duası sinmiştir. Bundan dolayı tılısımlıdır! - Semiha Bana hediye ettiğin teşbihine çok teşekkür ederim. Nâzım Hikmet artık bütün mahkümların psikolojisi- ne girmiştir. Hapishanelerde her şey "erken tahliye"nin müjdecisidir. Bir haber, bir işaret, bir tefsir mahkümun yüreğini ümitle doldurmaya yeter. Hattâ bazen, bir mahküm şaka olsun diye bir havadis çıkarır. Havadis ak- şama, gene kendisine, hapishaneyi bir baştan ötekine dolaştıktan sonra öyle bir gelir ki şakacı mahküm bile buna inanır. Bilhassa İstanbuldayken Nâzım Hikmetin pusulalarında hep bu hava vardır. İşte, bunlardan bir ta- nesi daha. Aynı, sarı müsvedde defterinin bir kopuk yap- rağına kurşun kalemle yazılmış. Biraz, şiirlerinin hava- sını andırıyor: İki paket Yenice ve bir buket karanfil aldım, Teşek- kür. Keyfim yerinde. Çalışıyorum. Dünyadan ve hayattan memnunum. Yalanda çıkacağımı söylüyorlar. Buluşur ve Kavuşuruz.. Selâm, Hasret Pusulalar devam edip gidiyor. Çoğu, sarı müsvedde defterinin kâğıtlarında. "Pazartesi günü saat dokuz bu- çuktan itibaren gelebilirsin. Gönderdiklerini aldım. Sağol" "Saat dokuz buçuktan itibaren"in altını çizmiş. Başka bir gün, san müsvedde kâğıdını da bulama- mış ki "Türkiye İnhisarlar İdaresi Birinci Nevi" paketi- nin kapağı arkasına "Gelin Elbette - Beklerim" diye ka- ralamış. "Geleyim mi?", "Gel'» sözleri bu pusulaların en fazla tekrarlanan sözcükleri. Fakat Nâzım Hikmetin İstanbul Cezaevinde kalışı fazla uzun sürmeyecektir. Bir gün onu Çankırıya gön- dereceklerdir. Artok, Semiha ile şairi arasında asıl mek- tuplaşma başlamaktadır. Zaten Semiha kalkıp Çankırı- ya da gidecek, Nâzımı orada da görecek, onu yalnız bı- AKİS, 29 MAYIS 1965