April 8, 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 16

April 8, 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir Görüş İKİ ÖRNEK Memleketimizde ' 'sağ" ve "sol" sözleri o kadar rast- gele, o kadar bilinç dışı ve o kadar ezbere kullanıl- maya başlandı ki, insanın, şaşırmamak için, nerdey- se omuzlarına soğan ve sarımsak asacağı geliyor. Bu şaşkınlığı belki biraz giderir umuduyla bu işin geç- mişine iyice bakıp yönlerimizi anlamak zamam gel- miş ve hattâ geçmeğe başlamış gibi geliyor bana. Bu amaçla, şu "sol" denilen yönün önce kaynağı- na gidip oradan başlayalım ki, yatağını şaşırmış veya tümden değiştirmiş akımlardan incelememizi koru- yabilelim. Bilindiği gibi, bu “"sol"un kaynağı Karl Marx'ın "Das Kapital" -Sermaye- isimli eserinden gelmekte- dir ve bu yüzdendir ki solculuğa "marksizm" de denil- mektedir. Öyle ise her şeyden önce Kari Mara'ın, bu eserinde ne demiş olduğuna bakalım: XIX. yüzyılın ikinci yarısı içinde yazdığı bu ese- rinde Karl Marx, özet olarak, o dönem içinde birden gelişmiş olan endüstrinin doğurmuş olduğu sosyal şartlar değişmeden sürüp gidecek olursa sermaye ile emekçi sınıf arasındaki uçurumun gittikçe genişleye- ceğini ve artık köprülenemez bir duruma geleceğini, bu dayanılmaz şartlar altında daha çok ezilen emek- çi sınıfın ise önünde sonunda isyan edip, sermayeyi bu aşılamaz uçurumun içine yuvarlıyacağını ve ken- di yönetimini kurup, Eşi düzeni baştanbaşa de- riştireceğini ileri sürmüştü urası da hatırda ii mir ki. Karl Marx. rastgele bir insan değil, o dönemin en ileri gelen, en hatırı sayılır düşünürlerinden, ekonomistlerinden, fi- lozoflarından ve toplum bilginlerinden biridir. Bun- dan dolayıdır ki, Marx'ın önemini ve görüşlerindeki gerçekçiliği çok iyi bilen ve kabul eden kollegleri, o- nun "Das Kapital" adlı eserini ciddiye alıp incelemiş ler ve genel olarak, Marx'ın bu öngörüsünün tama- men haklı ve yerinde olduğu ve eğer gerekli önleyici tedbirler alınmazsa, bu öngörünün gerçekleşmesinin kaçınılmaz bir sonuç olacağı kanısına varmışlardır. Bu kanı üzerine bu düşünürler, toplumların ya- -antılarını ve şartlarını etkileyebilecek güçteki ay- dınlan, ileri görüşlü sermaye ve iş adamlarını ve bu gibi tedbirlerin neler olması gerektiğini bilen yasa- cılarla toplum bilginlerini biraraya getirip, konuyu enine boyuna inceledikten sonra, sayın Bülent Ece- vitin Çalışma Bakanlığı sırasında çıkarmış olduğu ve bu yüzden de kendisine bilinçsiz çevrelerce "komü- nist" denilmesine sebep olan yasalardan çok daha ge- niş kapsamlı, emekçilere çok daha büyük haklar ta- nıyan yasalar hazırlayıp, bunları o günlerden itibaren uygulamaya başlamışlardır. Peki, bu batılı düşünürler, sermaye ve iş adam- ları, yasa ve toplum bilginleri bunu yapmayı neden zorunlu görmüşlerdir? Bu sorunun karşılığı hem çok basit, hem de çok derin ve geniş anlamlıdır. Bu z0- runluluk, bu bilinçli ve aydın insanların, bu gibi ya- saları ve düzenleri uygulamazlarsa Karl Marx'ın öngö- rüsünün gerçekleşeceğini ve bunun sonucu olarak da hem kendilerinin, hem toplumun, hem de emekçilerin onarılmasına imkân olmayan büyük felâketler içine düşeceklerini görüp anlamış olmalarından doğmuş- tur Ve bu yasaların uygulanması yüzünden de ser- 16 Galip KARDAM maye ile emekçiler arasındaki uçurum, Karl Marx'ın öngörüsünün tam tersine, gittikçe genişleyecek yerde daralmış ve bugün artık bu iki grupun el sıkışabile- ceği kadar dar ve belirli belirsiz bir hendek durumu- na gelmiştir. Şimdi, bu ilk örneği göz önünde tutarak aynı dö- neme rastlayan ikinci bir örneğe bakalım: Karl Marx'ın öngörüsünün haklı ve yerinde oldu- ğuna şüphe bırakmayan Batıdaki o dönemin şartları, aynı endüstri devrimine girmiş olan Çarlık Rusya- sında da hüküm sürmekteydi. Oysa ki Çarlık Rus- yası, Batının bu aydın ve ileri görüşlü tutumu yerine Doğunun alışılagelinmiş bilinçsiz ve dar görüşlü tu- tumuna saplanmış, endüstri devriminin yarattığı son derece kötü sosyal şartlan onaracak olumlu tedbirle- re başvuracak yerde, baskı ve zulüm yolunu tercih edip, sürgün, hapis ve çeşitli işkencelerle ölüm saça- rak, emekçilerin bütün onarım çabalarını bastırma- nın çıkar yol olduğuna inanmıştır. Bu tutumun so- nucu olarak da Kari Marx'ın öngörmüş olduğu pro- leter isyanı, gelişmiş Batı ülkeleri yerine, tam tersi- ne, gelişmemiş oğu ülkelerinde patlak vermiş ve in- sanların özgür ve mutlu yaşamalarını arzulamaktan başka suçu olmayan Karl Marx'ın tasavvur edemiye- ceği bir baskı rejiminin kurulmasına sebep olmuştur. Bugün Sovyet Rusyanın kendi vatandaştan için sağ- lamağa başladığı nisbeten daha özgür ve daha mutlu yaşantı şartlan da bu ilk baskıların hafiflemesi ve normal bir sosyal hayata yönelinmesi sayesinde elde edilmiş ve edilmektedir. Yı a kısaca belirtilmiş olan bu iki örnek karşısında memleketimizin ve vatandaşlarımızın ii günkü sosyal ve ekonomik şartlarını ve durumları derin derin ve namuslu, vatansever insanlara yalar şekilde düşünmemiz gerekir kanısındayım. Tamı, insanlara, baş denilen uzvu, sırf, şapkaları enselerine düşmesin diye vermiş değildir. Bu uzvun içini kullanmayanların veyahut kullandıkları zaman çıkan sonuçlan uygulamak istemiyenlerin mutlaka ve kaçınılmaz şekilde felâkete uğramış olduklarını bü- tün insanlık tarihi ve özellikle bizim kendi en yakın tarihimiz apaçık göstermektedir. Bu yüzdendir ki, tarihin gözlerimiz önüne sermiş olduğu yukarıdaki iki örneğe bakıp, bunlardan gerek- li dersleri almamız gerekir. Bilinçsiz, dar görüşlü doğulu tutum yerine bilinçli ve uzak görüşlü batılı tutumun tek kurtuluş çaremiz olduğunu bizlere dur- madan söylemiş ve göstermiş olan Atatürkün yolun- dan ayrılmamamız ve aydınlık yarınlara bizleri eriş- tirebilecek tek yolun bu yol olduğunu kabul etmemiz şarttır. Hele şu son günlerde durmadan sözü edilen “temel hak ve hürriyetler" kanun tasarılarının yaygın bulut- lan arasından sıyrılıp, böyle bir şarta daha da sıkı sarılmamız gerektiği ise artık, görünen köye kılavuz aramamızı son derece saçma kılacak niteliktedir. Örnekler meydandadır. Tarih bizlere bağıra bağı- ra seslenmektedir. Gerçeklere ve bilimin sesine ku- arımızı tıkayıp mahvolmak veya kulak kabartıp adam olmak, seçeceğimiz iki yoldan biridir. Başka da yol yoktur ve olamaz! 8 Nisan 1967

Bu sayıdan diğer sayfalar: