8 Nisan 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 5

8 Nisan 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAFTANIN İÇİNDEN Demirelin yanıldığı nokta paşbakan Süleyman Demirel kendi başbakanlığının, yahut A.P. İktidarının Türkiyede kabul edilmedi- ği inancında görünüyor. Bundan dolayı sık sık "biz sandıktan çıktık" diyor, Türkiyenin oy alan siyasi, te- şekküller tarafından idare edileceğini söylüyor, "za- degan" dediği sınıflardan ve çevrelerden şikâyet edi- yor, milletin vasiye değil kendisine hizmet sunanlara muhtaç bulunduğunu bildiriyor. Halbuki bu konu- larda kimse, Başbakan Demirelle tartışma halinde değildir. A.P. Genel Başkanım en hafif, en boş bu- lanlar dahi oyların büyük kısmını almış olan partisi kendisini Başbakanlıkla görevlendirdiği süre onun o makamda oturmasına itiraz oyükseltmemektedirler. Zaten bunu, bir hükümet darbesine kalkışılmadan yapmak da fiilen ve hukuken mümkün olmadığına göre abesle uğraşmanın hiç bir faydası yoktur. Tür- kiyede A.P. İktidarı vardır, Türkiyenin Başbakanı Süleyman Demireldir, A.P.'ye herkes "iktidar" diye bakmakla mükelleftir, Demirel de Türkiyede bir Baş- bakana ait bütün hakların, yetkilerin sahibidir, o sıfa- tıyla saygı görecektir. Görmektedir de... O halde Süleyman Demirelin derdi nedir? Süleyman Demirelin derdi, seçtiğimiz hayat tarzı olan demokratik mekanizmanın nasıl işlediğinden kâ- fi derecede haberli bulunmaması ve bu çarkın bazı normal dönüşlerini hatalı tefsir etmesi, bunlardan a- lınmasıdır. Başbakan tenkitleri, kendi işine karışıl- ması diye almakta ve "size ne oluyor, bu memleketin Başbakanı benim" tarzında sinirlilikler göstermekte- dir. Memlekette bir Başbakanın bulunması elbette ki sadece onun borusunun ötmesinin ve ondan başka- sının sesinin çıkmamasının sebebi değildir. Bir Başba- kan bir tasavvur açıkladığı, bir tasarrufta bulunduğu veya bir icraat yaptığı zaman gönlü isteyenin bu ta- savvura, bu tasarrufa ve bu icraata bakıp "İşe bak! Hah, hah, hah.." diye gülmesi dahi hakkıdır. Ancak tasavvurun, tasarrufun, icraatın kalitesidir ki buna gülenleri gülünç hale düşürür. Yoksa Başbakan tasav- vurları, Başbakan tasarrufları, Başbakan icraatı ta- u değildir ve bunların bir dokunulmazlığı yoktur. Bu, bir. İkincisi, her vatandaşın, memleketin kendine gö- re hatalı bulduğu bir şekilde idare edilmesine bütün gücüyle mâni olmaya çalışması hakkıdır. Anayasa ve kanunlar bu hakkın nasıl kullanılacağım göstermiştir. Bu sınırların içinde kalındığı süre hiç kimse ayrıca Başbakanların icazetine muhtaç değildir. Bırakınız ü- niversite hocalarının fikir söylemesini, yarın, temel hakları koruma etiketi altında bunları tahrip eden bir tasarının kanunlaştırılmasına kalkışılmak hatası işlendiği takdirde türk vatandaşlarının sokağa çıkıp buna karşı dev gösteriler tertiplemesi onun hakları arasındadır. Demokrasi böyle hallerde hükümet baş- kanlarına sadece, o toplantıların güvenlik ve intiza- mım sağlamak görevini verir. Belki bu, demokratik mekanizmayı iyi bilmeyenlerin veya onu iyi anlama- yan bazı katıların garibine gider ama, ne yaparsınız ki gerçek odur. Sandıktan çıkmak hiç kimseye, bütün 8 Nisan 1967 Metin TOKER mânileri ortadan kalkmış bir yolu sağlamaz ve arzu- lanmayan kanunlara karşı savaşmak, bunların hiç çıkmaması için uğraşmak ne Başbakanın memleket idare etme hakkına karışmaktır, ne de Parlâmento- nun kanun yapma hakkına müdahaledir. Bir Başba- kan mantığını o şekilde zorlarsa kısa zamanda kendi- sini tadsız seçimler yapmak mecburiyetinde bulur. Eğer demokratik memleketlerde seçimlerarası devrelere ancak bir mezar sessizliği hâkim olsaydı demokratik tarzda memleket idare etmek pek kolay bir iş olurdu. Belirli zamanlarda seçim yaparsın, o arada sen mutlak hâkimsin! Nerede bu bolluk? O dev- relerde de Başbakanlar aslanların dolaştığı arenalar- da yaşamak mecburiyetinde oldukları için demokra- tik tarzda memleket idare etmek kısa vâdelerde güç, ama uzun vâdelerde son derece emindir. O aslanlar, eğer meşreplerinin ve temayüllerinin icabı gözetilirse bir tehlike teşkil etmezler. Meşreplerinin ve temayül- lerinin aynen hüküm sahibi olması da bahis konusu değildir. O takdirde gerçekten, Demirelin bahsettiği “zadegan hâkimiyeti" yürürlüğe girer. Başbakanlar için marifet, bu arenada nasıl, yenmeden dolaşılaca- gının tâyinidir. Kuvvetler arasındaki dengenin doğru teşhisidir. Yoksa "ben aslan filân tanımıyorum" de- yip başı kuma sokmak değildir. Her halde çöllerde çok aslan çok devekuşunu bu şekilde yemiştir. Zaten politikanın bir ilimden ziyade bir sanat olmasındaki sebep de budur. Başbakanlar, her tenki- di ve fikirlerine karşı bütün mücadeleleri sinirli kar- şılayacak yerde bunlara bakıp memleketin neyi ka- bul edeceğini, neyi kabul etmeyeceğini başarıyla tes- bit ederlerse akıllı davranırlar. Menderes on yıl hududu zorlaya zorlaya meşhur Tahkikat Komisyo- nuna gelmiş, memleketin bunu da kabul edeceğini sanmış, etmeyince hatasının cezasını hayatıyla öde- miştir. 1961 sonrasının ilk yıllarında halkın belki bü- yük de bir kısmı siyasi affa taraftardır diye İktidar buna zorlanmak istenmiş, fakat ilk tecrübede bunun memlekete kabul ettirilemeyeceği ispatlandığında da- ha müsait günlerin hazırlanması çalışmalarına geçil- miştir. Bu, basiretsiz ve basiretli iki davranış örneği- dir. Her ikisinde de, memlekette kuvvet kaynağının sadece "sandıktan çıkmak" olmadığı görülmüştür. Bundan dolayıdır ki Demirel demokratik tarzda Başbakanlık yapmak istiyorsa kendi haklarının hu- dudunu da, başka vatandaşlarının hakkını da iyi bil- meli ve elmalarla armutları birbirine karıştırmama- lıdır. Meselâ kabinesinde değişiklik yapmak tamami- le onun hakkıdır ama bu değişikliğe bakıp "Gitti Gül- süm, geldi Gülsüm.." diye gülmek de içinden gülmek gelenlerin hakkıdır ve bunlar böyle yapıyorlar diye Başbakan "Vay efendim, onlara da ne oluyor? Biz sandıktan çıktık, halbuki onlar kendilerini zadegan sanıyorlar. Benim yetkilerimi nasıl kullanacağımı ben bilirim.." diye horozlanırsa kendisine tavsiye edile- cek husus, kitapçılarda ibadullah satılan bir "Demok- rasinin el kitabı" alıp hemen bu geceden, onu oku- maya başlamasıdır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: