30 Eylül 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 13

30 Eylül 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKİS zamanki esprili haliyle, şu cevabın verilmesini tavsiye etti: "—bBen, iktidara gelince karma ekonomi uygularım. Devlet sektörü iyi işlemiyorsa, onu da devletleşti- ririm! önemli olan, herşeyi halkın yararına yöneltme ktir Çanakkale milletvekili Şefik İ- nan, ise, "direksiyonu aldık, gidiyo- Tuz" diyenlere hakverdi, sonra şöy- le de di: — Evet ama; sakın, tren, bizim istasyona uğramadan başka bir is- tasyonda durmasın!" Seçimlerin (yaklaştığını (o bilen Parti Meclisi üyeleri, milletvekili ve senatörler, teşkilât çalışmalarına büyük önem veriyorlardı. Fikri ya- pısı mükemmel bir CHP'nin, biraz çalışma sistemi alışkanlığından, bi- raz da maddi imkânsızlıktan, san- dik başı çalışmalarında yeteri ka- dar faal olamamasından korkuyor- lardı. Gerçi halk, Ortanın Soluna gündengüne daha çok inanmış ve için için, umudunu ona bağlamış görünüyordu, Teşkilât ortanın so- lunda idi ama, bu yeter miydi? A- sıl mesele, şimdi bunu, kısa sürede. büyük seçmen kütlesine, en iyi şe- klide, bütün heyecanıyla aktar- mak, bu heyecanı, günlük sorunlar üzerinde somutlaştırıp bilinçlen- dirmekti. Gençlik, Kolu temsil- cisi Kemal Ataman ve Kadın Kolu Teşkilâtı Başkam Jale Candan, Or- tanın Solu politikasını büyük bir halk hareketi haline getirebilmek için Genel Merkezin, öncü liderler yetiştirme, halkı seminerlerle aydın- latma, işçi büroları ve değişik ör- gütlerle büyük halk kitlelerine u- laşma politikası üzerinde durdular ve bu konuda yoğun bir çalışma dilediler. Zabıta Katil kim? Vakit, ikindi üstüydü. Atatürk Bul- varının kalabalığından sıyrılan, koyu mavi döpiyes giymiş genç bir kadın, yorgun ve tedirgin adımlarla, Yener Apartmanının merdivenleri- ni çıktı. Elinde, çok okunmaktan buruşmuş, "ağıt mendil"i haline gel- miş bir gazete vardı. Az sonra, aynı apartmanın ikin ci katındaki bir gazete bürosunda başlayan dramatik dialogda tarar- lardan birisi, işte bu yorgun ve te- dirgin görünüşlü genç kadındı. Du- dakları, konuşurken titriyor, elin- deki gazete her geçen dakika biraz 30 Eylül 1967 Faruk Sükan Suçlu kim? daha buruşuyordu. Karşısında otur- makta olan "babo bıyıklı" genç ga- zetecinin bazı soruları onu fazla- sıyla etkiliyor, bunlara cevap verir- ken sık şık çelişkilere düştüğü göz- den kaçmıyordu. Bölük-pörçük bir olay anlatıyordu. Konuşmasında a- dı geçen bazı kişileri ısrarla suçlar- ken, bazılarını da dikkati çekecek kadar savunuyordu. "Doğan"la baş- ladığı cümlelerini "Vali", "Hakim" veya "Seydo" diye bitiriyordu. Bazı soruları, başlangıçta " hatırlamıyo- rum", "tam olarak bilmiyorum" şeklinde cevaplandırmasına rağmen, biraz sonra, aynı konularda tefer- ruata inen açıklamalar yapıyordu. Bazan garip ışıltıların yanıp söndü- gü gözlerinde, zaman zaman bulut- lar beliriyordu. Genellikle, ağladı- ağlıyacak bir hali vardı. Bu garip dialog, geçtiğimiz haf- ta Çarşamba günü, bir İstanbul ga- zetesinin Ankara Bürosunda cere- yan etti. Koyu mavi döpiyesi tedir- gin kadın, 21 Mayıs 1967 günü inti- har ettiği iddia edilen Viranşehir Kaymakamı Doğan Gürbüztürkün karısı Esin Gürbüztürkten başkası değildi. Olayı başındanberi dikkatle izleyen (Oomuhabirin, "Viranşehir Kaymakamı, öldürüldü mü?" baş- lıklı yazısı hakkında görüşmek is- temiş ve büroya kadar gelmişti. YURTTA OLUP BİTENLER Muhabirin, Viranşehir Savcısının "soruşturma durduruldu, dosya ka- pandı" demesi üzerine birtakım so- rular sıraladığı yazısının çıktığı, E- sin Gürbüztürkün aşırı bir duyar- lık göstererek hemen gazete büro- suna koştuğu aynı gün, Kaymaka- mın babası Hüseyin Gürbüztürk de, İçişleri ve Adalet Bakanlıklarına bi- rer tel çekerek, soruşturmanın de- vam etmesini istiyor ve Oğlunun öldürülmüş olabileceğini ileri sürü- yordu. Konuşanlar ve susanlar Hüseyin Gürbüztürk bu telgraf- larda, oğlu Doğan Gürbüztürkün, ölümünden bir gece önce yatak! odasının penceresinden meçhul bir- veya birkaç kişiye ateş ettiğini; e- vin bodrum kapısının olaydan iki gün önce yine bilinmiyen kişiler ta- rafından kırıldığını; intihar ettiği iddia edilen gün, evde hiç açılma- yan bir pencerenin açılmış olduğu- nu; oğlunun, ölümünden yarını saat önce konuştuğu Urfa Valisi- nin, sonradan bu sesin Doğan Gür- büztürke ait olmadığım saklama" dığını, tanıklarla gelini Esin Gür- büztürkün ifadelerinde derin çeliş- meler bulunduğunu, otopsi yapıl- madığını ve ele geçen son mektubun yazılış şeklinde gariplikler görüldü- günü ileri sürüyor ve oğlunun bir cinayete kurban gitmiş olabileceği- ni, soruşturmanın bu yönden yü- rütülmesi gerektiğini söylüyordu. Hüseyin Gürbüztürk, bu şüphe ve iddialarında yalnız da değildi. Gerek olaydan bir süre sonra bir İstanbul gazetesinde açıklama ya- pan Urfa Valisi Kemal Gazezoğlu, gerek olayı yerinde inceleyen, yazı- nın sahibi omuhabir, gerekse Vi- ranşehirde çok kişi ayni şüphele- ri taşıyor, bu konular özellikle Vi- ranşehirde, kapalı kapıların ardın- da bile olsa sık sık tartışılıyordu. Olay ve olaydan sonra yapılar. çeşitli açıklamalar, bu arada Kay- makamın karısı Esin Gürbüztürkün ifadeleri, gerçekten de, gariplikler- le doludur. Bayan Gürbüztürkün, kocasının, ölümünden bir gece önce tabancasıyla ateş ettiğini saklama- sına rağmen, atılan merminin kova- nını ertesi gin evde bulan İlçe Savcısı, Kaymakamın ateş ettiğini söylemektedir. Sonra, Vali Gazez- oğlu, olaydan yarım saat önce Kay- makamla görüştüğünü, fakat tele- fondaki sesin hiç de onun sesine benzemediğini, evde o anda başka- sının veya başkalarının bulunma- 13

Bu sayıdan diğer sayfalar: