6 Mart 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

6 Mart 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Akşam e 6 Mart 1932 ssl e Tefrika No: 83 b 6 Mart 1932 Rusyada hayvan gri > be GE min - DER, 2 ÇEŞİ “ayhENs isTANBULDN |, verilecek EEE emme LAVRENS Nakleden: i.F Selma hanım yumruklarını sıkarak: “Ah şu ingilizler, dedi, onlardan adam akıllı bir intikam alsak..., Genç kadın, bizim esrarengiz caketi bulduracağını vadetmişti.. Iki günlük bir iştiyakla birbiri- mize sarıldık. Selma hanım: — Bu gece de gelmeseydiniz polise haber verecektim... diyerek koluma girdi. Salonda konuşuyorduk: — Haniya, gittiğiniz günün akşamı wldaka er — Gelmeğe çaliştım.. Fakat, işlerim çıktı. Takibat uzadı. —Pervinin izini bulabildiniz mi? — İzini değil, bizzat kendisini buldum amma... — Yakaladınız mı? — Evden kaçırdılar. Selma hanım müteessir oldu. — Demek ki elmaslarımı bu- lamıyacağım, öyle mi? — Merak etmeyiniz! Nişanlısı Nevzat vasıtasile her şeyi buldu- rup getireceğim. — Nevzat mı dediniz? — Evet, Alman karargâbında çalışan bu çocuk onun nişanlısı imiş. (oPervin, ONevzadın evine kaçmış... — Vay alçak vay.. Nevzadın evinde (o gördüğüm tecavüzden ve Muradiye köşkün- deki iki gecelik esaretimden bah- setmedim. — Nereye kaçtıklarını | biliyo- rum, dedim, yarın, çaldıkları eşyayı behemehal elde edeceğim. Müsterih olunuz! Selma hanıma bu teminatı ve- rirken içimden gülüyordum: Per- vini ve bilhassa benim için çok kıymetli olan mesruk ceketi nasıl bulacaktım? Bu hadisenin zabıtaya ve mat- buata aksetmeyişi büyük bir tali eseri idi. Selma Nevzadı tanımıştı. — O küstah, terbiyesiz bir çocuktur, diyordu, Pervin'i ben- den kaç defa istedi, vermedim. Şimdi bu münasebetsizliği yaptı.. Kızı kaçırdı. — Onun nerede oturduğunu biliyor musunuz? — Kadıköyünde akrabasından birinin evinde oturuyordu. Fakat, Topkapı'da da bir annesi olacak... Kadıköyündeki amucasının evin- den kaçtıkları için belki annesinin yanına gitmişlerdir. £ Annesinin evini nasıl buluruz? Selma hanım ellerimi tutarak bağırdı: — — Hayır, Kres beyl Artık bu işin peşinde koşmayınız! Başınıza bir felâket gelir... Onu ve bilhassa kıymetli caketinizi ben buldura- cağım. — Nasıl.. Siz mi bulduracaksınız? — Yarın sabah Kemal e haber gönderirim, gelir, bulur. — Kemal bu işin içinden çıka- maz, yavrum. — O, Nevzadı çok yakından tanır.. Annesinin (o Topkapıdaki evini de bilir. Pervine onu gön- deririz. Mesele kolaylıkla ve teh- likesiz halledilir. Selma hanımın değildi. — Peki, dedim, sizin dediğiniz olsun! teklifi fena Gece yemekten sonra Selma hanım bana iki günlük siyasi dünya hadiseleri hakkında malü- mat veriyordu: Iki gün zarfında neler oldu, neler... Siz türkçe gazeteleri takip edemediğiniz için bir şeyden ha- berdar değilsiniz. Alman Başvekili Betman Holveg yeni ve kuvvetli bir Alman ordusu vücude getir- diğinden ve müttefiklerin düşmanı mağlup edinceye kadar harbe devam edeceğinden bahsediyor. Rus ordularında isyan başlamiş. Asıların Siberyaya nefyi için Çarın bir emirnamesi neşrediliyor. — Bu haberi de gazetede mi okudunuz ! — Tabii. (İsviçre gazeteleri yazmışlar. Bizim gazeteler de om İardan iktibasen yazmışlar. — Peki amma, harp esnasında bu gibi hâdiselere sebebiyet ve- renler kurşuna dizilir. Her mem- leketin askeri ceza kanunları böyledir. Çar asileri neden kur- şunla tecziye etmemiş te Sibiryaya nefyetmiş..? — Orasını bana değil, Çara sorunuz! — Hakkınız var.. Başka..? — Çaylarda şeker yerine çekir- deksiz kuru üzüm verilmeğe başlamış. Bilhassa Istanbulda... Çünkü taşrada halk buna iki seneden beri alışmıştı. — Fena değil.. Mademki şeker yok. Üzüm de şeker yerine geçer.. Başka..? — Filistin cephesinde Ingiliz- leri hezimete uğratacak yeni bir plân tatbik edilecekmiş. Genç kadın bu haberi verirken yumruklarını sıkarak ilâve etti: — Ah şu İngilizlerden adam akıllı bir intikam alsak.. — Bende sizin fikrinizdeyim, hanımefendi. İngilizleri esaslı bir Tefrika No 22 (o 6 Mart 1932 LEKE Aşk, macera ve fen romanı Nakili: oO(Vâ- Nü) İsimlerinden ve yukarda anlat- ağımız “ mürüvvetini görmek, zihniyetlerinden de O anlaşıldığı veçhile, Denizci Zadeler ailesi, kapalı, tabir caizse mürtecice bir aileydi. Oğullarının evlenmesini istemekle Oberaber, açık saçık bir kızla evlenmesini arzu etmi- yorlardı. Kapalı, hattâ, kabilse, fazla kapalı bir kadınla evlenme- sini istiyorlardı. Bu cins kızlar, Beyrut'ta ve Suriye'nin diğer şehirlerinde hâlâ bol bol mev- cuttu. Hem de, bunlar, oradaki ecnebi mekteplerini bitirmiş, tah- silli, münevver vs zengin kızlardı. Belki Ferit, onlardan birini lid'in delâletile görür, beğenir ve alırdı. Denizci zade, bu nevi bir izdivacı pek isterdi doğrusu. Emindiler: Veli'nin de reyi ilâve olunursa, seçilecek kadın, kendi- leri tarafından beğenilen bir gelin olacaktı ! Ahmet Ferit, babasile annesine söylediği sözlerle, doğrusu ya, azıcık haksızlık etmişti. Denizci zade ile zevcesi, onun fenalığını | istemiyorlardı. Esasen, kendi tarzı telâkkilerinin müsaade ettiği nis- pette geniş olduklarını da ispat etmişlerdi. Grup, delikanlıya pek güzel görünüyordu. Ciğerlerinin bütün kabiliyetile geniş bir nefes aldı. Ne büyük bir zevkle sigarasını içiyordu. Etrafına bakınıyordu. Vapur, fransız, rum, arap, ya- | İ | Amerika ticaret nazırının oğlu davet edildi Taymis yazıyor: Sovyet hüküneeti Amerika ticaret nazırının oğlu Mr. Lamontu Rusyada hayvan yetiştirmek ( işlerini idare için davet etmiştir. Mumaileyh Rusyaya gitmek üzere yola çıkmıştır. Mr. LamontRusyada tetkikatta bulunacak ve aldığı neticelere göre hizmet teklifini kabul edip etmemek için bir karar verecektir. Sovyet hükümeti bu zata senevi 50,000 dolar yani ayda dokuz bin Türk lirası maaş teklif etmiştir. Mr. Lamont Horefrdun meşhur mevaşi yetiştirenlerden biridir. Denver civarında 15,000 hektarlık çiftliği vardır. Urfada bahar havası Urfa 4 (Hususi) — Bir hafta- danberi devam eden güzel hava- lar tam manasile Urfaya baharı getirmiştir. Hemen her taraf yeşil- lenmiştir. Bahusus öğle zamanları sıçak hissedilmektedir. Bir çok adamlar palto ve pardesülerini atmışlardır. hezimete ouğratamadığımızı şündükçe o kadar müteessir olu- yorum ki.. Eğer dört aylık me- zuniyetim (O olmasaydı tekrar cepheye gider ve bu harekete iştirak ederdim. — Hayır.. Ben sizin buradan bir yere gitmenize taraftar deği- lim. — Mezuniyetim biterse...? — Onu o vakit düşünürüz... Daha üç buçuk ayınız var. — Fakat, bu müddet zarfında valdemi görmek için hiç olmazsa bir hafta müddetle - Viyanaya gitmeme müsaade etmezmisiniz? — Validenizi görmenizi isterim. Hattâ Viyana'ya benim de sizinle beraber seyahate çıkmam müm- kündür. Siz de benimle böyle bir yolculuk arzu etmez misiniz? Viyana'ya beraber gideriz..Ben de hem memleketinizi, hem de aile- nizi ziyaret etmiş olurum. ( Arkası var ) CC — Yakında SEBA MELİKESİ BELKİS Tarihi roman Yazan : İskender Fahrettin Belkis nasıl hükümdar oldu? - Yemen'den Filistin'e niçin gitti? - Hazreti Süleyman'ın sarayındaki Jerüzalem kız- ları.. - Süleyman'ın 750 karısı mı vardı ? Bütün bunları yakında okuyacaksınız / “hudi, ingiliz, amerikalı birçok yolcularla dolu idi. Aralarında cidden güzel kadınlarda vardı. Çay zamanı, içilen keokteyl'ler başları epiyce dumanlamıştı. Or- kesira, güzel bir tango çalıyordu. Ahmet Ferit, rüzgârın, sırtına fazla çarptığını hissederek yerini değiştirdi. Burada, rüzgâr yandan esiyordu. Delikanlı, tahta koltuğun kena- rına vurarak, piposunu silkti. — Ayyyy.. Bu sayhayı Pakize teyze kopar- mıştı, Kadıncağız, Ahmet Ferid'i yalayarak gelen rüzgârın istika- İ metinde oturuyordu. Delikanlının piposundan dökülen sıcak küller, ona gelmişti. Ve Semiha, hemen teyzesinin yardımına koştu, kül kaçan gözle- İ rini soğuk suyla yıkamağa başladı. | Ahmet Ferit, şaşırıp telâşa düşe- | l Kenan hizmetçiye: — Hanıma sık sık mektup ge- liyor mu? diye sordu. — Evet efendim, mandanberi... — Yal... Son mektubu ne vakit aldı? Nereden geliyordu? — Büyük Adadan birkaç gün evvel... — Pek âlâ, benim de ögrenmek istediğim buydu. Sakın hamma birşey söyleme? Bir senedenberi, evli olan Ke- nan, karısı Leylâ'nın kendini sev- diğini biliyor; oda onu çılgıncasına seviyor, fakat müthiş kıskanıyordu. Birkaç zamandanberi, karısında mutadı olmıyan ve onun ince yü- züne yakişmayan bir durgunluk hissediyordu. Genç kadın kocası- nın suallerine tereddüt ederek, kızararak cevap veriyor; zihnini hiçbir şeyin meşgul etmediğini söyleyor; ve alnını Okocasının dudaklarına o kadar hoş uzatıyor- birkaç za- duki Kenan artık ısrar edemiyordu. Bir gün tesadüfen, karısının yatak odasında, yere atılmış mavi kâğıt parçaları gözüne ilişti. Her halde yırtılmış bir mektup... Okuyabilmek için parçaları bir- leştirmeğe çalıştı; fakat muvaffak olamadı. o Hokkanın yanındaki kalem de henüz ıslaktı. Hizmetciyi çağırdığı vakit hanımın mektubu- nu postaya götürdügünü söyledi. Karısının mektup yazacak ne akrabası, nede ahbabı vardı. Böyle olmakla beraber, o daima mektup yazıyor, hemde kocasına haber vermeden... Acaba, kime yollıyordu? Kenan ilk defa olarak Leylâdan şüphelenmeğe başladı. İşte, hizmetciyi de bunun için isticvap etmişti. Kapıcı, postacının, hanıma bir mektup getirdiğini haber verince, Kenan hemen: — Bakayım dedi. Zarfın üstünü iyice tetkik etti. Fakat hiçbir şey anlıyamadı. Adres titrek bir'yazile yazılmıştı; damganin üstünde de: | Büyük Ada | vardı. Kenan hizmetçiye : — Al bunu yukarı götür! dedi. On dakika sonra Kenan Leylâ- nın odasına girince onu heyecanlı ve şaşırmış bir halde buldu. Alelâcele bir kaç sözden sonra, hiddetle soruverdi : Şimdi sana getirdiler mi? — Mektup mu? — Evet, Postacı senin namına bir mektup getirdi. — Al... Evet terzimden... Genç kadın heyecanını göster- memek için başını çevirdi. Ve önündeki iş modellerine bakmağa başladı. Kenan devam ederek: — Zannedersem terzin Şişlide oturuyor, (o halbuki (o mektubun üstüne bak, Adadan geliyor. Gittikçe şaşıran genç kadın: — Sen gördün mü? -dedi.- Biraz durduktan sonra : bir mektup rek, keza, yardıma koşmuştu. Bin bir itizarda bulunuyordu. O esnada, bir Amerikalı kadın: — Biraz sıcak suistetin! - diye nasihatte bulunuyordu. - Insanın gözlerini soğuk su ile yıkaması kadar fena bir şey yoktur. Ahmet Ferit, sıçradı. On da- kika sonra, sıcak su, mucize gibi tesirini göstermişti. (Pakize ile Vesime, tebessüm ederek, Ahmet Ferid'in itizarlarını dinliyorlardı. Bu kazanın çıktığına memnun bile olmuşlardı. — Türk'sünüz, demek ki, bey efendi... o Vallahi vupurda hiç türk yok sanıyorduk. — Ben de hiç türk hanımı yok zannediyordum. Üç yolcudan biri bile, gayet hoş fakat neticesi facia engiz bir âşıkane maceranın başlamış bu- lunduğunu düşünmedi. ği Iki insan arasında bir sempati — Olabilir, belki çırağı... | — Mektubu ver! — Mektuba ne yazdığını bili- yorum. — Nasıl biliyorsun? Sana şimdi getirdiler | Çok ehemmiyetsizdi. Düzelt- tirdiğim manto için... Kenan kaşlarını çatarak, ayağa kalktı ve son derece hiddetle : — Bu kadar yalan kâfi!.. Mek- tubu ver! - diye haykırdı. Leylâ bu tahkiramiz sözlerden sonra, birdenbire silkindi, ve ko- casının yüzüne yaşla dolu göz- lerile bakarak: — Ne oluyorsun? Ne zannettin? — Ne zannattimse ettim! Nere- den ve kimden geldiğini söyle- mek istemediğin o mektubu bana vereceksin! Leylâ ayağa kalktı, kocasına yaklaşarak yavaş bir sesle: — Kenan çok teessüf ederim; benim hakkımda ne kadar fena şeyler düşünüyorsun! Fakat bütün mevcudiyetimle (temin ederim mektubta seni şüpheye düşürecek hiç birşey yok. — Tekrar ediyorum. Mektubu vereceksin, Gene kadın gittikçe yükselen ve sertleşen bir sevle; — Ya vermek istemiyorsam ? — Ne diyorsun? Vermek iste- miyorsum mu? Nasıl alacağımı ben bilirim. Mektubu şimdi isteyorum. Anlayor musun? Sana emrediyo- rum. Leylâ önüne bakarak; — Demek beni icbar sun? — Evet! — Bir elile koçasının, susması için ağzını tutarken, diger elile mektubu uzattı. Ve boğuk bir sesle: — All. dedi.. Amma okumadan evel hiç birşey söyleme; okuduk- tan sonra da, unutmakı, beni icbar etti. Kenan mektubu okuyordu. Fa- kat ilk satırlarında yüzü kızar- mıya başladı; hemen sahifeyi çevirerek imzaya baktı. “AT, diye hayretle bağırdı. Mektup bir kaç sene evvel, iğfal ettiği ve gayrı meşru bir çocuk doğur- masına sebebiyet verdiği, sonra terkettiği genç bir kadındandı. Za- vallı bedbaht, Leylâ'ya kendine bulduğu iş için ve çocuğa her ay yolladığı para için teşekkür edi- yordu. Kenan mektubu odanın orlasına fırlattı. Ve gözleri yaşla dolu ka- rısının önünde diz çökerek ellerini öpmeğe ve affetmesini istirhama kkaladi Leylâ onu kaldırarak gülürr- sedi ve sadece: — Görüyor musun Kenar ber vakit kadınların mektubunu zorla okumak doğru değildir. M. $. hasıl olursa, bu iki insanın seya- hatında bulunmasından deha latif birşey tasavvur edilemez. Ahmet Feridin sinirleri düze- livermişti. Pakize hanım da, göz- lerinde ağrının izi bile kalmadığını hisetti. Vesime'nin aylardır de- vam eden neşesizliğinden eser bile kalmamıştı. Genç kız, uzun zamandanberi dans etmemekteydi. Ilk defa ola- rak, Ferid'le dansa kalktı. Cazbandın bir zenci havası çal- masına ve bu zenci dansını vak- tile “öter, ile müteaddit defalar yapmış olmasına rağmen, eski hatıratı uyanmadı. Ahmet Ferit, tize ile de, ye- genle de ayni derece de megul oluyordu. Belki, Vsime'yle daba fazla meşguldu. Amma, bunu hisettirmemeke uğraşıyordu. (Arkası var) ediyor-

Bu sayıdan diğer sayfalar: