11 Mart 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

11 Mart 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| a ayl” muz. .deDi Kim” ver” not0” 11 Mart 1038 Geçmiş zamanlar: Bir Saray hatırası Bir sabah saraydaki vazitem başı- na gelmiştim. Oda kapısında Mehmed ağayı buldum, Âdeti üzere eteklerime Barıldı, arkam sira odaya girdi. .Aman beyim, ah aslanım, ne olursa senden olur, evvelâ Allah, sonra seni» diye- Tek bir hayli yalvardı. Bu Mehmed ağa temiz, pak yürek- 1, Allah rızası için hayra alet olarak sevab kazanmak istiyen Anadolu Türklerindendi. Kendisini saraydaki Odamızın hademesi olarak tanımış- tım. İki üç sene kadar sonra terflen köşklerden birine bekçi oldu, Hizme- #lmizde iken her nasılsa beni sevmiş- ti. Adeti ve merakı üzere arasıra elin- de bir pusla veya arzuhalile bana müracaat eder. Zarurette kalmış bir kimsesizin işi için bir tavsiyename alır veyahud bir zavallının mütedahli maaşlarını vasıtamla tahsil ettirir ve- ya mahallesi fıkarası için atiye aldırır- dı, fakat bu angariyeleri görmek için kimseden para - almaz mahza hayır işlemek için yapar, bana da bol bol dua eder ve - ifadesine göre - bana da dua aldırırdı. O günkü ricasına mukaddeme ola- Tak şunları söyledi: «Haniya bizim köşke misafir ettikleri Rodostan geti- Tilen mümeyyiz efendi ile Yahudi tel grafçı yok mu? Gece gündüz ah çekip, ağlıyorlar, yemek içmekten kesildiler, Halleri pek yaman, Benim aklım er- mez, ama bu adamlar günahkâr ve kabahatli kimselere benzemiyorlar. Çektikleri kedere dayanamıyacaklar, yaşıyamıyacaklar. Aman beyim sen merhametlisin, bu zavallıları kurtar. Padişaha da duacı kazandırmış olur- Sun» dedi ve bu sözleri söylerken rik- kate geldi, gözlerinden yaş akıyordu. «Bu adamların suçu ne imiş ve İş- lerine kim bakıyor» diye sordum, «Ka- bahatleri ne imiş ve ne gibi ifliraya uğramışlar bilmiyorum, Fakat arast- ra mabeyinci Ragıb beyle Bekir bey gelip gidiyorlar» dedi. Bu Bekit bey İptida şifre kâtibi olarak saraya alın- mıştı. Sonradan mabeyinciler sırası- na geçirilmişti. Onun yeri de benim bulunduğum odada idi, Saf yürekli, namuslu ve doğru sözlü fakat pek korkaktı. Biraz sonra geldi. Kendisi- ni söylettim. Ketmetmeyip «bu adam- ların biri Rodosta mektubi kalemi mümeyyizi, diğeri - Yabudi - telgraf müdürü imiş. Vali Abidin paşa Mısır- da komiser Ahmed Muhtar paşa ile gizli muhabere ediyorlar, Muhtar pa- şa taraftar topluyormuş. Elde ettiği adamlar İle bağteten İstanbula gele- cek, İstanbuldaki taraftarları ve Abi- din paşanın bulacağı Arnavutlarla Padişahı hal'edecekler mealinde Ra- Elb bey marifeti ile Rodos telgraf me- murlarından birinin verdiği jurnal zerine isticyâb olunmak için celbo- Tanmuşlar» dedi. Aklen sıhhatine itimad olunmak #htimall olmıyan böyle saçma bir ha- beri veren şahsın sözüne Ragıb beyin ehemmiyet verip padişaha arzedişine şaştım, Canım sıkıldı. Ertesi günü Ra- Bib bey bizim odaya gelmişti, Odamız kalabalık olduğu halde dayanama- dım. Râgıb beyi muahaze ettim. Ken- disi ile mektebi sultanidenberi erka- daşlığımız vardı. «Allahtan korkmaz mısın, insanlardan utanmaz mısın. Bende vicdan yok mu yahu! Böyle saçma sapan sözlere, yalanlara inan- miş gibi görünüp bir takım günahsız kimseleri lekelemek, mağduriyetleri- ne sebeb olmak, velinimetin olan pa- dişaha beddua aldırmak sana yakı- Şiyor mu? »dedim. «Bu adamların suçlu olmadıklarını ne biliyorsun, se- mi kim temin etti. diyince «aklım, İzanım ile hükmettim» cevabını ver- dim. İşi etralile anlatıp biçareleri kur- tarmak için maruzatta bulunmak Üzere padişahın müsald bir zamanını kolluyordum. Aradan iki gün geçme- den Sultan Abdülhamid bana «haber Aldım, Rodostan getirilen adamlar. dan dolayı Ragıb beye çıkışmışsın, çat- Muşsın. Bu adamları görmeden, söy- meden verilen haberin asılsızlığına Dâsıl inanıyorsun. Bir kere git sen de bu adamlar ile ve muhbirleri ile ko- > Hakikati ortaya çıkar bakalım» Padişahın bu emri üzerine evvelâ Mmevkufları istievab ettim. Her ikisi kemali sükünet ve tevazu İle ve Samimiyet ile ağlıyarak suâllerimin Serablarını veriyorlardı. «Abidin paşa ile Ahmed Muhlar paşanın muhabe- relerine vasıta olmak değil hattâ pa- şaların başka vasıta ile yazıştıklarını ve haberleştiklerini duymadık» dedi- ler ve yeminler ettiler. Bu biçarelerin kabahatsizliklerine ve iftiraya uğra- dıklarına bir kat daha kanaat hasıl ettikten sonra köşkün diğer bir oda- sına geldim. Muhbiri çağırttım. Ro- dosta telgraf çavuşu imiş, ağzı kala- balık, cerbezeli, şarlatan, kurnaz, boy- Iu boslu genç bir şahısidi. Verdiği haberleri süsliyerek saçma sapan ya- Janlar ve tafsilât ilâvesile tekrar etti. Ve bana padişaha sadakat dersi ver- meğe ve hainlere taraftarlık ettiğimi İmaya başladı. Söylediği sözleri nazarı itibare el- mıyarak oodebsizlikten, yalanlardan, vaz geçerek iftirada bulunduğunu iti- raf eder isen - çünkü dediklerin hepsi asılsız olduğu bizce malümdur - eski memüuriyetinde kalırsın, ve inad eder- sen Yemene sürgüne gidersin. dedim. Bu sözlerime şımarıklık ederek sert- likle ve red ile mukabele etti. İngilte- rede olsa polis.memurları mahud st- gır sinirleri ile yapılmış kalın kırbac- Jarı ile bu edebsize hakikati söyletir- lerdi, Fakat bu âdet bizde yoktu. Onunla beraber bu kabadayının an- cak korkutulur ise suçunu itiraf ede- ceğini hissediyordum ve bunun çare- sini aramağa başladım. Odanın şömi- nesi üstünde yeni icad olunmuş bir büyük gramofon olduğunu ve bunun ucuna ağzı geniş bir ses borusu takılı bulunduğunu gördüm. Hemen muh- bire doğru dönerek «sana İki dakika müsaadem var, Verdiğin haberlerin aslı olmadığını söylersin ve yazmağa razı olursun, Ceza görmezsin affolu- nursun. Lâkin inad edersen senin başını bu işkence makinesinin içine soktururum ve şu gördüğün manive- Jâyı çevirtirim. Her çevirişte başının bir tarafı ezilir, kırılır» diyerek mani- velâyı bir kaç defa sertçe çevirdim. İki dakika falan geçti. Bu melân he- rif hâlâ ikrarda bulunmuyordu. Fa- kat sözlerimi ciddi zannederek son derece korkmuştu. Benzi sapsarı ke- sildi; titremeğe başladı. Bu halini görünce karşımda duran tüfekçilere döneret «tutunuz bu çap- kırıl şu borunun içine sokunuz başı- nil» dedim. Ben de yerimden kalkıp manivelâyı sert sert çevirmeğe başla- dım. Tüfekçilerin kendisine doğru yürüdüklerini görünce: «Aman efen- dim kıymayınız bana! Doğrusunu ye- min ile söylerim ve yazarım ve mü- hürlerim, Tövbeler olsun» dedi ve ken- disinin münhal olan başçavuşluğa kayrılmasını istediği halde müdürün himaye etmemesinden ve Abidin pa- şanın mümeyyiz efendinin adamların- dan birini tayin ettirmesinden dolayı garez bağlayıp bu yalan haberleri ter- tib ettiğini söyledi ve bu mealde yaz- dırdığım vesikayı imzaladı. Şahid ol- mak üzere köşke beraber götürdüğüm Bekir beyle beraber derhal padişahın huzuruna çıktım. Macerayı anlatıp vesikayı gösterdim. «Allah o herifin ve onun gibi beni günaha sokan fena adamların belâlarını versin. Hemen git mevku? olan zayallılara selâmımı tebliğ' et. Haklarını helâl etsinler, İs- tanbulda hallerine göre istedikleri her ne memuriyet varsa yaparım. de- di, Söyledim, Mümeyyiz efendi «benim istediğim kendilerinin selâmetidir. Rodostaki ayni memuriyetimle beni Aradolu- nun içeri taraflarındaki vilâyetlerden birine göndersinler. Başka bir şey di- lemem» dedi. Telgraf müdürü Yahu- diye gelince «beni salıveriniz. Gide- yim. Başka bir şeyde arzum yoktur» dedi. Tekrar padişahım huzuruna gir- dim. Bu adamların ifadelerini arzet- tim. «Şaştı. Israrda bulunmadın mi» diye sordu. Hiç bir şey kabul etme- diklerini tekrar ettim, Öyle ise git ce- bi hümayundan para al atiye olarak her birine yüzer lira ver ve bu mağ- durların maaşlarına zam !crasile is- tedikleri yerlere gönderilmesi hakkın- da Babıâliye tebligat icra edilsin; de- di. Hemen çıktım mümeyyiz efendi ile telgraf müdürünü odaya getirttim. Atiyeleri verdim. Haklarıhdaki irade mucibince maaşlarına zammedileceği- ni tebşir ettim. Yüzleri güldü. Her iki- side memnun olup düslar ederek serbesçe çıkıp gittiler. Salih Münir Çortu Müteksid büyük elçi AKŞAM (Baş tarafı 1 inci sahifede) sin edilmiş ekonomik bir vaziyete da- yanan tam bir nefse güvenme hissini vermiye muvaffak olduğu, Kemalist Türkiyenin politik havasını aksettir- miştir, Bügün, Türkiye, esaslı surette İs- tikrarını bulmuş, kuvvetini ve imkân- larını müdrik ve yalnız ekonomik kal- kınma programını takip arzusunda bülünan bir memleket olarak gözük- mektedir. Esasen, Reisicümhur Atatürk'ün ve Başvekli Celâl Bayarın, parlâmen- tonun yeni içtima devresine başlama- sı münasebetile söyledikleri, diğer parlâmenter memleketlerde âdet 0- lanları hacim itibarile geçen iki nü- tukta, Türkiyenin kendisine olan bu güveninin yeni bir tezahürünü daha teşkil etmektedir. Atatürk, bu nutkunda «ckonomik kalkınma. Türkiyenin hür, müstakil, dalma daha kuvvetli, dalma daha re- fahlı Türkiye idealinin belkemiğidir. Türkiye bu kalkınmadan iki büyük kuvvet serisine dayanmaktadır.» di- yor. Ve biraz ilerde sözlerine şöyle de- vam ediyor: «Büyük davamız, en me deniğ ve en müreffeh millet olarak temelli bir inkılâp yapmış olan büyük Türk milletinin dinamik idealidir, Bu ideali en kısa bir zamanda başarmak için, fikir ve hareketi, beraber yürüt- mek mecburiyetinu Filhakika, Avrupa ve “Asyanın bir- Teşme noktasında olan bugünkü Tür- Kiye, geniş bir inşâat yeri manzarasi arzetmekte, ve orâda, sükün içinde sağlam ve muhteşem bir bina önüne geçlimez bir hızla yükselmektedir. Başvekille karşı karşıya Halen, bu geniş makanizmanın İş- ci başısı olan Başvekil Celâl Bayar- dan hususi bir görüşme elde etmiye çalışmıştım. Büyük bağa gözlüklerile, sakinliği ve itidali ile zariflik ve sevimlilik ve &salet dolu demokratik Levazüü (le, Celâl Bayar, bir Amerikan entellek- lüeli hissini verinektedir. Celâl Ba- yar, tam, bir modem Türk tipidir. Beşvekil, beni, saat elinde kabul et- ti. Nazik fakat ayni zamanda kati bir ifade ile bana bir çeyrek saat tahsis edebileceğinden memnun olduğunu bildirdi. Eski hatıralar, zihnimde “yeniden canlanıyor: Bu, Celâl Bayar tarafından kabul | ödilmekliğim şerefinin tiki değildir. Bundan 12 sene evvel, bugün Türk bankaları içinde şöhreti dünyaya ya- yılmış en büyüğü olan ve yüzde yüz Türk bir müessese teşkil eden İş ban- kasını ilk kurduğu günlerde bir kere daha görmüştüm, Arada geçen müd- det zarfında kendisi imar ve iskân ve- kili, hariciye vekâleti vekili ve iki defa da ekonomi vekili olmuştur. Hemen ihtiyarlamamış olan yüzü, ayni sakin enerjiyi, belki biraz daha faz'a olgun- luk ve otorite ile, eskisi gibi muhafaza etmektedir. İşte yeniden, Reisicümhur Ata. türk'ün yakın bir dostunun, birilk gün iş arkadaşının, soracağım sualle- re en salâhiyelie cevaplar verebilecek adanın, karşısında bulunuyorum. Kemalizmin ekonomik doktirini İ 3 dik olarak, zihnimi en ziyade kur- calıyan şu suali sordum: — Kemalizmin ekonomik doktrinini bana anlatır mısınız? Türkiyede vakarı ve soğukkanlılığı bir darbımesel teşkil eden ve ismi mü- vaffakiyetin bir müteradifi telâkki olunan adam, sualime tereddütsüz ce- vab verdi. Kemalizmin ekonomik doktrinini, Cümhuriyet Halk Partisinin progra mında tarif edilmiş olarak bulacaksı- nız, Kemelist rejim, şahsi mülkiyet ve şahsi çalışma prensiplerine hürmet esasına dayanmakla bereber, şahsi menfaat, milli menfaate tekaddüm etmesine müsamaha etmez. «Ferdi ben» ile «Sosyal ben» in karşıladığı her ihtilâfda Türkiyede, ber zaman, «Sosyal ben» gelip geli Biz, her şeyden evvel realistiz, Bizi, nazariye- lerden akidelerden ziyade realiteler ve başarılar alâkadar eder, Liderimiz, Reislecümhur, Atatürk, bu prensipi parlâmentonun açılış cel- | sesinde söylediği son nutkunda bir kere daha sağlamışlardır. Liderin bu sözlerini, size, harfi harfine tekrar et- mekten daha iyi bir cevap veremem: «-— Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğruda ndoğruya ha- yattan almış bulunuyoruz. Bizim yo- lumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurd, bağrından çıktığımız Türk milleti, ve bir de milletler tarihinin bin bir facia ve ıztırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir. Celâl Bayar sözlerine şöyle devam etmiştir; — Memleketin endüstrileştirilmesi işine de yine bu pratik düşünceler şekli fle başladık ve devam ediyoruz, Biz bu meselenin mevcudiyetimizle, istiklâli- mizle sıkı bir surette alâkadar olduğu fikrindeyiz. Ekonomik bakımdan ken- di kendimize kifayet edeceğimizi iddia etmiyoruz. Kendi kendimizi boş lâfla oyalamak emelinde değiliz.» Otarşist değlliz. Fakat, ekonomik bakımdan istihsal veya imali lâzım herşeyi yap- maya azmetmiş bulünuyoruz, ira Türk müstahsili kendi istihsalinin kıymeti fazlalaşması sayesinde, mem- leketin dahili hayati ihtiyaçlarımı kar- şılayabilecek kabiliyettedir. — * İkinci beş senelik Başvekâleti resmen deruhte ettiğim zaman, parlâmento huzurunda, reğ dize edeceğimiz ikinci beş senelik plâ- nın umumi hatlarını çizdim. Gene bu münasebetle madencilik diden ilerlemiş olan tatbikatı netlce- leri, Türkiyenin ekonomik inkişafın- da bize en mühim tediye vasıtaların- dan birini temin edeceğini gösteriyor ve gittikçe de daha fazla gösterecektir. Fakat bu görüşmenin hedefi, size poli- tilkamızı övmek değildir. Şimdiden el- de edilmiş neticelerin bizatihi kâfl de- recede beliğ olduğunu zannediyorum veğstikbaldeki neticelerin de bunlar- dan daha az beliğ olmıyacağına emin bulunuyorum, İsrarla tebarüz ettir- mek istiyeceğim nokta, faaliyetimi- zin muharriki olan zihniyetin dok- trinimizin, sadece realist bir düşünce- den başka bir şey olmadığıdır. Bir devletin ekonomi makin: hususi teşebbüsü kırmıyacak şekilde işletmek lâzımdır. Yapıcı ve yaptırıcı olan 'Türk dev- leti, yapanlara yardım etmekte ve tak- dire lâyık ferd! mesaiyi tanzim ve yo- Tuna sokmakta ve mahreç bulmakta- dır. Şiddetle mürakabe edilen ve gâ- yelerinden biri dairelerinden bazıları- nı pratik uzviyetler haline getirmek olan ve masraflarını çoğaltması mem- nu bulunan umümi bir idare sayesin- de varidat membalarını kıymetlendir- meğe veya servetleri yaratmaya muk- tedir gelir kaynaklarını meydana çi- karıyoruz. Bu prensipi tatbik n-vkilne koyra- rak, yalnız raporlar yazmağa alışmış bazı memurları, bu raporları bizzat tatbik etmeğe de mecbur ettik, Otarşinin hatalarından da birçok defa intizamsızlık ve Isarfın mütera- difl olan ekonomik liberalizmin ifra- tına düşmeksizin kendimizi sakın- mağa çalışacağız. Politik plânda de, dahilde nizam ve vekar ve hariçte iş birliği ve taahhtd- lere hürmet üzerine müesses demok- rTatik bir görüş esaslarını tersine gây- Tet ediyoruz. Bizim için emniyet İkinci sual olarak, Başvekile emniyet meselesi hakkındaki düşüncelerini sor- dum, Çok kısa cevap verdi ve dedi ki: — Bizim için emniyet, evvelâ ken- di kendimizin kuvvetine, sonra itti- faklarımıza dayanır. Jcografik vazi- yetimiz, Avrupada ve Yakın Şarkta müessir bir Tol oynamamıza müsald- dir. Öyle bir rol ki, her türlü yabancı ideolojik Uhamlardan #zade bir halde, bu ideolojilerin hiçbirine karşı da cep- he almak istememekte ve yalnız sul- bun hizmetinde bulunmayı arzu ey- lemektedir.» i Balkan antanti Başvekil, Balkan Antantı konseyi- nin son toplantısı neticeleri hakında Ga bir kaç kelime O Tütfetmesine dair olan sualime şu cevabı vermiş- teşkil eden fikir ve mi bir kere daha teyid ey AAnalantı, bu toplanlıdan da her za- mankinden daha sağlam ve realisi po- & ki Başvekil B. Celâl Bayarla bir görüşme litikasında devama azmetmiş bir hal- de olarak çıkmaktadır.» Yabancı sermayeye karşı Türk politikası Çeyrek saat geçmek üzeredir. Görüş- meyi uzatmak 'arzuma rağmen, neza- ket Kaldeleri imuhatabımın kıymetli zamanını daha fazla işgal etmekten beni menlemektedir. Bununla bera- ber, veda #tmeden evvel kendisine son bir sual dâha sormak istedim: Başveklle dedim ki: — Türkiyede müesses bazi yabancı şirketlerin hükümet tarafından satın aimması, #nali mahafilde Türk hükü- - metinin Türkiyedeki ecnebi Ye müesseelerine muarız ğu intibamı hasıl etmiştir. Başvekil tebessümle cevab verdi: — Ekonömik politikamızı size umu- mi hatlarile izah etmiş olduğumu zan- nediyorum. Telmih etmek istediği- nizi sandığım Şirketler imtiyazlı şir- ketlerdir Ye imitiyaz müddetlerinin bit- mesine çok zaman kalmamıştır. Bun- lar memleketifi ekonomik kalkınması unda yapilsn gayretleri takib ede- için kendi teşkilât ve ser vislerini tönsik ve ikmal etmek icab ettiğini görüyotlardı. Halbuki, bu şir- “Basilarının. ketlerden ihtiyaçlara artik tekabül edemiyecek derecede özki idi. Bazan, tadilânın yeni tesisâttan daha pahalıya malol- sermaye bulundu- ve şahıslar, kanunlarımıza ve ekono mik siyasetimize uymak şartile, Tür- kiyede daima en derin anlayış zihni- yetini ve en samimi! dostluğu taşıyan bir kabul bulacaklardır.» Artık ayrılmak zamanın geldiğini anladım. Bu mülâkattan ve dünya- nın bu köşesinde topladığım diğer bütün intibalardan edindiğim kana nt şudur'ki: Türkleri bu derecelerde modern olan bu eski milleti, her an daha ziyade hesaba katmak lâzımdır. ve lâzım gelecektir. Onların dostlu- Hu veya düşmanlığı, ihmali ihtiyat- sazlık olabilecek bir unsurdur. Hasad bayramları ve hay- van büktm müsabakaları pılacak Ankâra 10 ) — Devlet Ziraat işletme kurumunun memelketin muh- hasad ve harianın daha iyi vasta- larla ve iyi usullerle yapılmasına, bu mıntakaların “ağaçlanmasına çalış- maktadır. Kurum teşkilâtı mıntakalarda da- mızlık ve irad hayvanları yetiştirmek ve bakmak üsüllerini de göstermekte- Gir. Bu mintakalarda her sene hasad bayramları ve hayvan © bakım müsa- bakaları yapılacaktır. İyi hayvan ye- tiştiren ve besliyen köylülere bu mü- sabakalarda kazanan muhtelif cins hayvanları için mükâfatlar verile- cektir. İzmirde bir kamyon kazasi İzmir (Akşam) — İzmir - 'Tire şo- sesi üzerinde bir kamyon kazesi ol- muş, İzmirden 'Tireye gitmekte olan bir kamyon, deveci Kirşehirli İsa oğ- Ju Bektaşa çarpmış ve muhtelif yer- lerinden ağır sürette yaralamıştır. Ya» ralı deveci, naklediidiği Tire hastane- sinde ölmüştür. Kazaya sebebiyet ve- ren şoför Memduh ile şolör muavi- ni İbrahim, Tire zabıtasınca yakalan- miş ve adliyeye verilmişlerdir. Eski keresteciler hâlinin du- varlari yıktırılacak Yeni yapılacak sebze hâli için tesbit edilen arsanın yanında eski keresteci- ler hâli duvarları vardır. Bu duvarlar inşaata mâni olduğundan bunların yık- tırılmasına bugün başlanacaktır, Du- varın yıktırılması bir ay içinde bitecek ve bundan sonra binanın temeli atı- lacaktır, Sebze hâli binasının önüne de şim- diki hâl binasının önünde olduğu gbi bir rılium yapılacaktır, i RE KN i | 5 : j ; z ; N # am iie ea

Bu sayıdan diğer sayfalar: