11 Mart 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

11 Mart 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TIşB PTTTTE KEREV TESEErUPEYGSYPEZRB ATŞABBERSTYE $ RöşTN aEaREŞEĞEBRESAYE Rett öşkrri 1 Mart 1938 AKŞAM Nedimle beraber tünelden çıktık. Arkadaşım birdenbire aklına bir şey gelmiş gibi sordu: — Azişim... Sen neyinle konuşur- #an?.. Güldüm: — Alay mı ediyorsun allahaşkına?.. | İnsan neyle konuşur?.. O gayet elddi tekrarladı: — Sözlerimi alay sanma... Rica ede- Tim söyle... Ben neyinle konuşursun?, — Amma da sual ha. , Burnumla konuşmam ya... Tabit dilimle konu- garum. Kedim bana acır gibi şöyle bir baktı: — Zavallı... Zavallı yavrucak... de- di. Acırım sana... Şimdi gülmek sırası bana gelmişti. Arkadaşım biraz şair ruhlu bir adam- dı. Bu sefer ben ona sordum: — Ya sen neyinle konuşursun ba- kalım... Azametle cevab verdi: — Yerine göre... Arkadaşlarımla dilimle konuşurum... Kadınlarla göz- lerimle konuşurum azizim... Gözle- rimle... Genç ve bekâr bir erkeğin aşk- ta muvaffak olması için en ziyade neye ihtiyaçı vardır bilir misin?.. Bir erkek için güzellik, zenginlik, şöhret, gençlik, iyi giyinme vesaire gibi şey- ler hep ikinci derecede kalır. Bekâr bir adamın her şeyden evvel gözlerile konuşmasını bilmesi lâzımdır. Bunu bilmedin mi? Beş para etmez... Bana bak... Hayatta pek nadir zamanlarım- da kadınlarla konuşmak için dilimi kullanırım. Onlarla dalma gözlerimle konuşurum, gözlerimle anlaşırım. Çünkü dille insan maksadını nihayet bir dereceye kadar anlatabilir. Yük. * sek derin hisleri kellmelerle, dille an- latmağa imkân yoktur. Bunları an- pak gözlerinizle karşınızdakine anla- Mabiliziiniz. Bilhassa kadınlarla konu- ürken ağızdaki dil basit, alelâde in- sanların konuşma vasıtasıdır. Yük- sek ruhlu, ince hisli insanlar ekseri- gözlerile konuşurlar, gözlerle an- , Marifet gözlerile konuşmağı, Mnlaşmağı bilmektedir. Meselâ tünel- Be karşımızda oturan genç kadın ba- Ba ne dedi bilir misin? Şaşırdım: #— Ay, sen onunla konuştun mu?.. İ w- Bak sen hiç farkında değilsin... ben o genç kadınla elelâde anlaşma vasıtası olan dil- konuşmadım, Biz, uzaktan gözle- konuştuk. Güldüm, alayla sordum: w— Eeeh, kadın sana ne dedi baka- — Belki farketmişsindir. Ben ona Böslerimi süzerek şöyle bir baktım. O dn şöyle etrifina, tüneldeki kâla- balığı baktı, Sonra gözlerini yere in- dirdi. Bu #üretle bana ne dedi bili yor musun?.. «Yalnız değilim... Et- Pafta tanıdıklar var. Ne yazık ki si- #inle görüşemiyeceğim. Buna çok üzü- Miyorum. .3 dedi. — Amma dauzun söylemiş ba... 16 dakike konuşsa bunları an- €ak anlatabilir. Halbuki kadıncağız Bir bakışta bak sana neler söylemi — Tabif azizim... Her bakışın bir Mânası vardır. Bazan öyle bakışlar Yardır ki karşısındaki: «Gel, der, bü- tün kalbimle seninim.» bazı bakış © <Acırım sana... der, arkamdan Bafile yere yoşuyorsun... Ben âşk ne- dir bilmemi> gene öyle bakişlar var ir ki «Ben hercalyim!; diye avaz vaz bağırır. Sen roman da okumıyor- galiba... Romanlarda görmez mi- #İN, bazan romancı şöyle der: «Onlar lerinin dili ile konuştular, gözleri- Din dik ile anlaştılar..>... Demek bü- Yük rormancılar da gözlerin dili oldu- kabul ediyorlar. Fakat gözlerin alamak için insanın çök Seki olması lâzımdır. Çünkü bu dil zca, Almanca vesaire gibi mek- İeplerde “okutulmaz. Bu dilin basil Miş lügütu yoktur. Bü dilden ihsan kendi zekâsile anlıyabilir. Be- iL rmüyor musun? Kadınlarla göz- mle konuşa konuşa artık bu dilin b, bu dilin bülbülü kesildim. Dai- Wa kadınlarla gözlerimle konuşurum. Meselâ bir gen; kadınla güzel bir bü bir sahilde filân yalnızım İ ml... Ona yle bi Bözlerimiz, şöyle bir bakarım, — Seni seviyorum... derim. “O da bana derin bakar. Bu bakış- takl mânayı derhal okurum. Genç kadın bana: — Aşkım senindir... diyor. İşte aramızda hiç konuşmadan böy- le güzel bir aşk macerası başlar. Bu sırada genç bir kadınla karşçılaşmış- tık. Arkadaşım bu genç kadına şöyle bir baktı, sonra gülümsedi. Ben sor- dum: — Kadın sana gözlerile bir şey söy- ledi galiba... Nedim: — Evet... dedi, gözlerile bana bir şey değli, birçok şeyler anlattı... — Aman ne dedi Nedimciğim söy- lesene... — Bakışlarına dikkat etmedin mi? Bu bakışlarda şöyle bir mâna gizli | idi. «Kalbim bir çöl gibi bomboş, ha- | yatta yapayalnızım...» İ — Bunları hep gözlerlile mi söy- ledi... — Vallahi mükemmel lisan yahu... Hem de gayetle zahmetsiz bir Şöyle bir baktın mı?. İçindeki her şeyi karşındakine anlat... — Tabif azizim, tabii... Büyük mağazalardan birinin önün- den geçerken bu sefer ikl genç ka- dınla karşı karşıya geldik. Genç ka- dınlardan biri insanın bir anda başı- nı döndürecek derecede güzeldi. Ne- dim bana fısıldadı: — Azizim, şuraya bak şuraya... Ne güzel kadın deği! mi? — Çok güzel... Nedim beni kolumdan çekti: — Aman şunun gözlerini yakından göreyim... Dönelir Ben onu vazgeçirmek için: — Bırak canım... Gözlerini görüp de ne yapacaksın? — Yoooo... Mutlaka gözlerini ya- kından görmeliyim.. Bilirsin göz- lere son derece merakım varĞır... Nedim ne söylesem dinlemiyordu. | Nihayet döndük. O genç kadının tâ gözlerinin içine dik dik baktı. Sonra | bu gözlerden çok derin mânslar çı karmış gibi bilgiç bilgiç güldü. Ben sordum: — Eh Nedim... Ne haber bakalım?.. | Kadın sana gözlerile ne dedi?.. | O yüzüme dikkatli dikkatli baktık- tan sonra: — Yoksa, dedi, sen benim bu göz lerle konuşmak meselesi hakkındaki | fikirlerimle alay nu ediyorsun ? — Ne münasebet canımı?.. Sadece öğrenmek istiyorum, Kadın sana ne dedi? — dözlerile bana âdeta şunları söyledi: «Gel... Bütün kalbimle, bü- tün aşkımla seni bekliyorum...» dedi. — Öyleyse'ne dürüyorsun?.. Git sene... Madem ki aşk, saadet seni ça- diryor... K Nedim yüzünü buruşturdu. — Seni böyle yüzüstü bırak: — Canım sen beni merak etmi Ben yabancı değilim... Git sen... bana gözlerinle hakikaten Kk konuşmadığını ispat etiniş clı Fakat hakikaten kadının san: tün aşkımla seni bekliyoru! diğine emin misin? — Eminim efendim eminim... Göz- lerin dili beni aldatamaz... — O halde git... Aşk seni bekliyor. Nedim: — vanahi affedersin kardeşim... dedi, ben gidiyorum. Böyle söyliyerek benden ayrıldı. İki genç kadını bir müddet takib et- tikten sonra onların yanına yaklaştı. Ben onların arkalarından bakıyor- dum. Arkadaşım genç kadına bir şey- ler söylüyordu. Birdenbire genç ka- dın, gözlerile Nedime: «Bütün aşkım- la seni bekliyorum; diyen genç ka- dın arkadaşımın üzerine atıldı. Elin- deki şemsiyeyi mütemadiyen zavallı çocuğun başına indiriyordu. Arkada» gımın imdadına koştum, Genç kadı- nın elindeki kendi şemsiyesi kırılmış” ti. Şimdi arkadaşının şerisiyesini al- mış bununla Nedimi dövüyor, bir yandan da: l — Rezil herif, rezil herif!.. Diye ba- dırıyordu. Nedimi kadımın elinden güçbelâ kurtardım. Yüzündeki bereleri teda- Yi ettirmek için onu en yakın ecza- neye götürürken: .ret parçaları, 2320: Son haberler ve er- İ rinden — Brünn — Aman kardeşim... Diyordum, sen bir daha gözlerinle konuşma... Konuşmak için gene dilini kullan ol maz mi7... (Bir yıldız) Ji Mart 955 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 1305: Pihkia “Türk musikisi, 1330; Muhtelif plâk negriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dans musikisi, Konferans; Ali, Kimi Ak- yüz (Çocuk terbiyesi, : Halkevi gösterit kolu tarafın: sil, 1955: Borsa haberleri, 20: Güler ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve balk şarkıları, 2030 Hava Ts- poru, 2043: Ömer Rıza tarafından arabca söyler, 2045: Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıla- , 71,15: Mustafa ve arka- şarkıları, 2150: ORKESTRA: 1 - Çay- koviski: Kas nuvazet süvit, 2 - Borodin: Dan lazi santra), 3 - Delibes: Marurka, 4 - Siede: Entermezso, 2245: Ajans ba- berleri, 23: Plhkla salolar, opera ve 0pe- tesi günin programı, 23,30: SON. — Öğle neşriyatı: 1230: Mühte- Uf pilk neşriyatı, 1250: Plâk: Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 13,15: Dahili ve barici haberler, Akşam neşriyatı: Saat 1830 Karışık plâk neşriyatı. 18,55 İngilizce ders (Azime İpek) 19,15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Makbule Çakar ve arkadaşları). 20 Saat Ayarı ve arapca neşriyat, 20,15 Saksolon solo: Nihat Esengin no Morsel Bİ 21 Konferans: Cemal Arıtman (Köy kal- kınmasında hayvan yetiştiriciliği). 2115 Plâkla dans musikisi 22 Ajans haberleri, 2215 Yarınki program. Avrupa programı Saat 19 de Viyana 2028 de tadyo orkestrası — | der 20.10 da dans lonya 20,10 dn çeşitli muzika 2040 de çeşitli muzika — Stu te: Saarbrüken 2010 da de radyo askeri mi Brüksel 20,45 de klarinet konseri » P T T 2030 da piya konseri — Rad. Toulouse 20 de operet, fi- im ve opera havaları — Londra 20 de ha- ff orkestra murikası Orta İngiltere | 20 de uskeri muzla, 2040 da piyano kon- seri — Roma 2050da çeşitli muzika — Beromünster 2055 de marşlar Prag | 2035 de operet havaları, | Sant 21 d€ | Bresiau 21 de akşam konseri — Ham- | burg 21,10 da «Kuşbaz» opereti — Künigü- berg 21 de b orkestra muziknsi — ken 21 de eğlenceli ko: 2189 da çeşitli konser — Natlonal 21,15 de Askeri müzika —— Bari 2135 de snlon muzi- kası — Lüksemburg 2140 de orkeslra kon- seri — Hüversum 21,56 de radyo orkestra- | sı - Varşova 2! de senfonik konser — Bükreş 2120 de aParsefal, öperasi ikinci perde — & 21,5 de Bach'ın eserie- 21 de orkestra konseri — Peşte 21,25 de senfonik konser. İ Saat 22 de Berlin 82 de radyo orkestrası — Ham- burg 22 de operete devam — Münih 22 de çeşitli konser — Brüksel 22 de eSaraydan kaçtıksı opera — Paris P TT 2240 da senfonik konser — Sirnsburg 223) da «Mekke hacısı: operası — Toyloüse PTT 2030 &n senfonik konser — Rad. Toulouse 22 de çeşitli konser — Londra 2245 de radyo orkestrası — Roma 47 de senfonik Kanser — Milano 32 de operet Sat “ Viyana 72320 de Viyana havaları Deulsehlandsrnder 2330 da çeşiti mu- | zika — Berlin 2350 da akşam muzikası — | Breilau 23.30 dn çeşiti muziks — Kolon- ya 2315 de meşhur operet melodileri — Leipzig 2340 da dans muzıkası — diğer Alman istasyonları Berlinden nakil — Btrasbug 23 de operaya devam — Rad. Toulwüse 2315 de akordeon konseri — Nutemal 2340 da maâyo orkestrası — Prag 33.20'de piyano kanseri, Saat 24 ten itibaren ları dans ve eğlener ma- — Brüksel 2430 da 4Süzans» nın osrarı — Slrasburg 24 de ope- raya devam, 1 de gece konseri — Rad. Towlouse 2415 de konser, 145 de gece mu- | #ikası — Londrü 24.25 de dans muzikası, 130 da Keman konseri — Roma 415 de dans muzlkası — Sirasbung 2405 de salon muyikası, 2448 de şarkı, piyanoda xCortot 1 den 3 e kadar dans muzikası — Peşte 2405 de carband. İ 12 Mart $a$ — Ci tesi İslanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla | Havadis, 1305: 1340: Muhtelii Türk musikisi, 1250 Piâkla Türk musikisi, pâk neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: Saat 1830 Eminönü Halkeri gösteri kolu tarafından bir“temx #1. 19 Mandolin ve gitara: Zekeriya Tav- man ve gitarist Flarder. 1830 Konferans: Üniversite namina profesör Oberdörfer (İnsan kanseri ve mücadelesi). 19555 Bor- su haberleri. 20 Sadi Hoşsos ve arkudeş- ları tarafından "Türk musikisi we halk şar- kıları, 2030 Hava raporu. 2033 Ömer Riza tarafından araben söylev. 2045 Semahat Özdensen ve arkındaşları tarafından “Türk müşikisi “ye halk şarkıları. (Saat ayan), 21,5 Klasik Türk musikisi: Nur! - Hajil ve arkadaşları tarafından. 2150 Orkestra: 1 » Lehar: Vo di lerhe Slngt fantezi, 3 - Vagner: İsoldın Wbstod. $ - Valdenfel: Bravn oder Blond. 4 - Glinka: La donte, opera Ye dperet parçaları, berler ve ertesi günün programı, 2340 Sor. Anglo - Amerikan Kütüphanesi BEYOĞLU TEPEBAŞI, No. 88 Her türlü neşriyat ve siparişler kabul edilir Tarihi Yazan: İskender F. Sertelli KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Tefrika No. 165 Delinin zincirlerini çözdüler, denizcilerden biri bağırdı : — Bu adam Filip değil. Ben onu çok iyi tanırım! Mahmud rels, kaplan paşaya doğ- ru ilerledi: — Paşam! dedi - Filipi yakaladık amma bir aslanı kaybettik. Sinan Kefalonya limanında gözcülükle kal- mıştı. Filipin oraya geleceğini ha- ber alarak liman arkasında saklan- Mahmud reis sözünü tamamlıya- madı. Kılıç Ali paşa gözlerini açarak: — Ne diyorsun, dedi, Sinanı kayıp mı ettiniz? Mahmud reis devam etti; — Gece birdenbire denizi sis kap- lamıştı, göz gözü görmüyordu. Bu sırada Filip limana girmiş... Sinan orada görünce derhal esir almış ve bizim oralarda dolaştığımızı tahmin ederek geçip gitmiş. — Demek şimdi değil, öyle mi? — Hayır, velinimetim! Sinanı Filip Venediğe götürmüş olacak. Fakat, Sinan Venediğe gölürülmüş olsa bile orada fazla kalmamıştır. — Nereye gittiğini sanıyorsun? — Filip onu panayır hediyesi ola- rak papaya hediye edecekmiş. — Vay alçak vay! Papaya hediye edecek başka bir şey bulamadı da böyle bir aslanı mı münasip gördü? — Bunu da Kefslonyalıların ağ zından duyduk, paşam! Hadiseden hepimiz müteessiriz. İçimiz kan ağ- uyor. Fakat, ne yapabiliriz? — Yapılacak çok şey var. İlk önce Venedik hükümetinden Sinanı İste, — Biz de böyle düşündük. Fakat, vermezlerse harp mi ilân edeceğiz? —Hayır. Harp değil, Bu İşi tatlı lıkla bitirebiliriz. İstanbulda esir ola- rak elimizde bir çok Venedikli var. Bize Sinanı teslim etmeleri için, ken- dilerine on Venedikli esiri. iade ede- ceğimizi teklif ederiz. — Hüsrev reis geniş bir nefe aldı: — Böyle olursa, işe Venedik hükü- meti derhal el koyar ve Sinan Roma- ya gönderilmiş olsa bile geri alır, bize Sinan aranızda ! teslim ederler. Kılıç Ali paşa bundan sonra, . İs- | tanbuldaki'son siyasal durumu an- latarak: — Venedikliler yine yalnız kaldılar, dedi. İspanzollarla yaptığımız anlaş- ma yeni imzalandı. Artık Venedik hükümeti İspanyadan hiç bir yardım göremiyecek. Bunun aksini — sezdiği- miz gün İspanyanın dostluğu ve are- daki muahedeyi tanımıyacağız. Ve- nedikliler Avrupada, kendilerine mad- deten yardım edecek başka bir müt- tetik devlet bulamazlar, Kılıç Ali paşanın verdiği bumalü- mat bütün reisleri sevindirmişti. Ger- çek, İspanyollar Akdenize inmezle: se, Venedik, kolu kanadı kırılmış bir kuş gibi hareketsiz kalacaktı Deniz üstünde geçen bu konuşma o gün ükşama kadar sürdü. Denizci- | ler o geceyi de adanın önünde geçir- dikten sonra, ertesi sabah İtalyan Su- larına geçecekler ve donanma uzakta bir llmanda demirliyerek, Venediğe Doğan reisi göndereceklerdi. O gece Kılıç Ali paşanın gözüne uyku girmemişti. Filipi İstanbula göndermeyi de dü- şünüyordu amma, buna henüz bir karar vermemişti. Sinanı almak için, belki Filipi bile vermek icab edecekti. Kiliç Ali paşa, Sinanın nasil olup ta Filipin eline esir düştüğüne şaşı- yor ve bunu düşündükçe kafatasının oynadığını hissediyordu. (Kara Mi- hal) gibi bir deniz canavarını tek ba- şına yakalayıp getiren Si nan, Koskoca bir donanma ile gider- ken, hasmının kucağına nesil düş- müştü? Kiliç Ali paşa bunları düşündükçe uykusu kaçıyordu. — Melün herifin de çıldıracağı tut- muş. bunlar hep hile ve oyundan #barettir. Ben olsaydım, şimdiye ka- dar onu bülbül gibi söyletiniştim. Diye mırıldanıyor ve: — Sabahleyin yola çıkarken, ilk işim Pilipi söyletmek olacak... Diyordu, tu. Gece uyumadan son kararını ver- miştiz — Köpeğin bıyıklarını parmakla- ruma dolayıp çekeceğim. Sinanı nere- ye götürdüğünü ilk önce onun ağ- Kılıç Ali pâşânın ufak bir şüphesi vardı: — Ya Venediğe götürmediyse?... Öyleys, Sinari venediğe gitmediyse onu Venedikte aramak çök gülünç olurdu. Herşeyden önce, Sinanı ne- reye götürdüğünü Filipin ağzından duymak gerekti, Bütün yapilacak iş- ler bundan sonra geliyordu. “ Filipi serbes bıraktılar! Donanma, İtalyan sularına inmek Üzere yelken açıyordu. (Paşa gemisi) hden henüz hareket emri verilmemişti. Kılıç Ali paşa, ertesi sabah, gözle- rini açer açmaz güverteye çıktı. Hüsrev, Doğan ve Mahmud reisler erkenden kaplan paşayı ziyarete gelmişlerdi. Kılıç Ali paşa: : — Bir kere de şu herifin suratını ben göreyim, dedi. Güverleye çıkar- sınlar bakalım. Belki ben söyletirim Sinanı nereye götürdüğünü... Büsrev reis: — Çok uğraştık, diyo cevap verdi. Günlerce aç bıraktık. Dayak, kamçı... hepsini denedik. Aklını kaybetmiş. Kendine gelemiyor, paşam! Bu sırada bir kaç levend, (Filip)i getirmek üzere anbars inmişlerdi. İşte bir gürültü. ve âcı sösler: * — Şövalyenin kızını sevmek gü- nah mı? Beni o da seviyordu...» Kılıç Ali paşa gülüyordu. Filip eli, kolu zencirle bağlı olduğu halde güverteye çıkarıldı. Kılıç AN paşa bu azılı korsanla ilk defa yüz yüze geliyordu. O güne kadar onu bü kadâr yakmdan görmemisti Bir iki adım yürüdü — Hanı bunun kaytan bıyıkları? Ve gözlerini açarak ilâve etti; — Yoldunuz mu yoksa?... Hüsrev reis: — Onun bıyıkları yoktu, devletlim! Filip geldiği gündenberi bıyıksızdır. Nöbetçilerden biri atıldı: — Bu adam kösedir.. bıyıkları hiç çıkmamış. 'Bu sırada güvertede garip bir sah- ne geçti. Kılıç Ali pasenm birlikte getirdiği eski yelkencilerden Konyah İbrahim, korsanım yanına sokuldu ve yüksek sesle bağırdı: — Bu adam, Filip değil. Ben onunla Kiros meyhünelerinde iki defa karşı karşıya şarap içtim. Filipi çok iyi ta- nırım. Alt dudağının üstüne dökül- müş uzun bıyıkları vardı. Hattâ bıyı ğının ucunu kıvırdığı zaman kulağı- na kadar erişirdi. Yelkenci gülüyordu. Kılıç Ali paşa birdenbire hayretten hayrete düştü: — Bu ne rezalet, Hüsrev? Donan- mada Filipi yakından tanıyan Dir sdam yokmu idi? Hüsrev reisin rengi balmumu gibi sapsarı oldu: — Kimseyi bulamadık, devletlim! Ve sinyor Loredanonun bize böyle bir oyun oynıyacağı kimsenin aklından geçmemişti. Kılıç Ali paşa çok hiddetlenmişti: — Sizi aldatmışlar... Sizinle alay etmişler. Bu zavallı adamın da yok yere canını yaktınız! Filip böyle bir- denbire aklımı kaybedecek kadar korkak bir canavar değildi. Bunu dü- şünmediniz mi hiç?... Hüsrev reis söyliyecek söz bulamı- yordu. Yakalanan şdsmın Filip olmadığı anlaşılmıştı! Mal:mud reis; (Arkası var) i amal e EMEA ÇENE ŞE YAŞ wen e RR Nİ AM A RA AŞ saya Çek e emen — ” edi Kime

Bu sayıdan diğer sayfalar: