1 Mayıs 1986 Tarihli Commodore Gazetesi Sayfa 16

1 Mayıs 1986 tarihli Commodore Gazetesi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Şu aranjörlük işi nedir Osman Bey? Sık sık duyuyoruz ama mesela ben hiç bilmiyorum, ne yapar bir aranjör? Ah öyle bir soru sordunuz ki. Vallahi benim yakın çevremde bu- lunanlar bile, benim ne iş yaptığı- mı anlayamamışlardır. Yani soru- nuzda çok haklısınız. Kısaca şöy- le izah edeyim. Aranjörlük size tek bir çizgi halinde gelen beste üze- rine bir orkestra yazmaktır. Şim- di bu şu demek: Besteci besteyi yaptığı zaman bu tek sesli bir me- lodidir. Bu tek sesli melodiyi an- cak şarkıcı söyler. Yani bestecinin yazdığı melodi ancak şarkıcının söylediği melodidir. Fakat plağı koyduğunuz zaman arkada ke- manlar duyuyorsunuz, davul du- yuyorsunuz, hatta trompetler, trombonlar duyuyorsunuz. Fakat bunları özel bir dikkatle dinlemi- yorsunuz. Şimdi ne yapıyor bir aranjör? Bestecinin yazdığı melodi için birtakım kontr-melodiler ya- ratarak arkada büyük bir fon oluşturuyor. Yani müzik kısmı oluşturuluyor işin. Bizim yazdık- larımız, bestecinin yazdığı melodi- ler dışındaki bütün melodilerdir. Bunlara kontrpuan diyoruz, altya- pısı oluyor müziğin. Çokseslendi- riyoruz bazen müziği, mesela ne bileyim piyano dokuz sesli bir akor basıyor. Bütün armoniler ha- zırlanıyor. Ritimler çıkıyor orta- ya. Demek ki koskoca bir orkest- ranın çalabileceği bir iş yapmış oluyorsunuz. Bunu yapan da aranjör. Peki siz kendiniz nasıl girdiniz bu işe? Ben altı yaşında piyano öğren- meye başladım, klasik piyano. 12 yıl klasik piyano çalıştık. Yani ba- yağı iyi klasik piyano çalarım. Da- ha sonra hem tahsil hayatı hem yaşım biraz olgunlaşınca klasik müziğin ticari yönünün fazla ol- madığını anladım. Para kazanıla- cak bir tür olmadığı kanaatine vardım. Tabii bir de gençlik yılla- rı, pop müziğine doğru bir kayış başladı. O zaman biliyorsunuz pop çok yaygındı, ortalık çok can- lıydı. Aranjörlüğe gelince; aran- jörlüğü tamamen kendi çabamla, kendi araştırmalarımla geliştir- dim. Birtakım yabancı yayınlar ta- kip ettim, şudur budur. Çünkü Türkiye'de aranjörler için bir okul yoktur. Duyduğumuz hiçbir aran- jör, Timur Selçuk dışında -Timur Selçuk bu işin eğitimini Avrupa'- da yapmıştır- bir okulda okuyup da aranjman tahsili almamıştır. Hepsi müziğe farklı şekillerde baş- lamıştır, kimi klasikle, kimi pop- la, kimi olklorla ve aranjörlüğü kendi çabasıyla geliştirmiştir. Bu da hakikaten maalesef denecek bir konu, yok bu işin eğitimi. Avru- pa'da bu konuda hizmet veren bir sürü okul var. İsterseniz asıl konumuza girelim. Neden elektronik? Klasik müzik, pop müziği derken bu elektronik merakı nereden doğdu? Klasik müzik... Eskiden müzis- yenlik konservatuvara gitmek de- mekti. Müzisyen konservatuvara giderdi, keman çalmasını öğrenir- di, Piyano çalmasını öğrenirdi, bir şey öğrenirdi ve onu çalardı. Şimdi artık müzisyenlik ikinci planda kaldı. Biliyorsunuz özellikle Ja- ponlar dünyada bu elektronik sa- nayiini öyle bir geliştirdiler ki, bu sanayii müziğe yansıdı. Yine bu- nun geçmişi çok eski değil, aşağı yukarı beş sene... Yani muazzam bir şekilde gelişmesi beş sene. Yani bu- gün elimize herhangi bir alet verin. Bakın bende Yamaha'nın bir aleti var, DX 7 diye bir alet. Bugün bü- tün dünyada 20. yüzyılın klavye aleti diye kabul edilen bir alet bu. Bu aslında bir Synthesizer, fakat bir bilgisayar ve çok değişik bir bilgisayar. 32 tane algortimle ça- hışan bir synthesizer. Ve bir kom- püterle neler yapılabiliyorsa, ay- nı şeyleri yapabiliyorsunuz. Otu- ruyorsunuz önünde konuşuyorsu- nuz, programı veriyorsunuz, yan- lış olduğu zaman alet sizi ikaz edi- yor. Ve dünyadaki bütün enstrü- manların reel seslerini çıkarmak mümkün oluyor. İnsan sesi dahil olmak üzere. Mesela bir basıyor- sunuz alete, 40 kişilik erkek koro- su çıkıyor. Veya bir arp veya bir klarnet, bir keman yani aklınıza ne geliyorsa. Olay artık şimdi bu- raya geldi. Onun için müzisyenle- rin bugün için artık teknolojiyi takip etmeleri açısından bilhas- sa elektronikle veya hiç değilse bilgisayarla uğraşmaları lazım. Şimdi daha önceden bir plakta -stüdyo çalışmalarında oluyor tabif bütün bunlar- 25 kişinin bi- tirebileceği bir işi bugün için biz dört kişiyle bitirebiliyoruz. Biraz önce saydığım bu kompüterize edilmiş aletlerle. Eskiden bir ba- terist gelir çalardı. Şimdi aynı bu bateri sesini veren ve programla- nabilir bir makine, stüdyoda bir davulcunun vereceği performansı verebilir. Şimdi bunun üzerine ba- sıydı, piyanosuydu, kemanıydı, commodore

Bu sayıdan diğer sayfalar: