September 15, 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10

September 15, 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

250 SERVETİFÜNUN No.1883—198 Bir Mektup. Mektubun geleli bir saat kudar oluyor, Ne kadar memnun olduğumu kabil değil anlatamıyacağım. Hayatta bu kadar sevinilebileceğini ümit etmezdim. Hey gidi koca Necati!.. Yahu ne yapıyorsun, nere- lerdesin? Bunlar hakkında bir şey söylemiyorsun. Mektubun pek kısa.. Demin saydım: on satırı geçmi- yor. Fakat bu satırların alana öyle kocaman bir imza aftmışın ki kağıdın hemen yarısını kaplıyor. Bunu çok yazmış görünmek için mi yaptın? Zannet- mem. Beni aldatmıyacağını bilirim. Senin Senih Muammer gibi sütun sütun yazı yazmiya vaktin ol- madığı da malüm. Herkese hakkını vermeli değilmif Benim vaktim çok. Şimdi adresin bende ya, artık sana günde on tane mektup yazabilirim, Kaşlarını çattığını buradan görür gibi oluyorum. Yok, yok.. korkma, şaka, söyledim. Günde on tane mektup ya zılır mı hiç! uu gevezelikten evvel söylenecek bir çok şeyler olduğunu biliyorum, Fakat sevinç insanda insicam denilen nesneden eser bırakmıyor. Haddi aşan bu sevinci mazur görmelisin. — ii sekiz ay, tam sekiz aydır genden haber alamıyo Geçen yaz seninle akşamları | Beyoğlunda «Ermitaj» ın bahçesinde buzlu rakıları çekiyorduk. O zaman ben ökslirdükçe genin güler yüzün hafif bir endişe ile ciddileşiyordu. Ah Necati, endişe etmekte çok haklı imişsin. Çünkü yazın sonuna doğru, senin İzmir seyahstine çıktığın sıralarda doktorlar bedi bu küçük köye sürdüler. Gitmeden evvel alelâcele sana uğra- dım. Fakat evde kimse yoktu. Fikret mektebine gitmiş, Perihan da adresini bilmiyordu. Sorup 8oruş- turmıya. vakit kalmadan sıhhatimi benden çok düşü- —igin bir el çabukluğile âdetâ bir posta paketi gibi büyük şehirlerden havalanıp buraya düştüm. Şimdi altı aydır Kissa ile bu sakin köyün mütevazı ve temiz evlerinden birinde oturuyoruz. Kalın tahta- lardan sağlam ve iptidai bir masa yaptırarak üstüne İstanbuldan getirdiğim kitap ve mecmusları koydum. Bunların yanında on onbeş tane kadar boş defter var. yay tama pa bir şeyler yazacağım diye uğraşıp durnyo Masanın “üstünde kedimiz Tekir için de bir yer ayırdım, Ekseriya ara karşı karşıya oturuyoruz, o uyur ben çalışıy Sıhhatim oi aldığın haberler pek mubalâ- gulıdır. Sakın merak edeyim deme Necati! ben turp gibiyim, Yalnız iki aydanberi biraz fazla öksürüyorum bir de vücudümde büyük bir halsizlik var, Bu iki mani olmasa idi seninle belki bu yaz yine «Ermitaj»ın bahçesinde buluşacaktık. Burada yazılmıya değer hiç bir havadis yok, Ha- yatım o kadar yeknesak geçiyor ki. Fakat seni büsbütün havadissiz bırakmak doğru değil. İçim rahat etmiyecek. Malüm ya serde biraz gazetecilik var. Bugün bu sakin köyümüzde beni isyan ettiren). agabımı bozan bir vak'a oldu. Bak nasıi: Penceremden bacası görünen kahvenin sahibi Bekir ağa bir kaç ay evvel damda, ocağın üstüne yuva yapan leyleğe bir oyun oynamak istedi ve leyleğin yumurtalarından birini alarak yerine bir ördek yumurtası koydu. Bekir ağa. bu işi bilen bir kaç köylü ve ben merakla bekliyorduk. Nihayet bu sabah bu komedinin üzerine açılan perde bir facıanın üstüne indi, Güneş çeri doğmuştu. Damın üstünde dehşetli bir vakvak veya laklak — nasıl istersen — işiterek pencereye in Dişi leylekle erkek leylek, yumurtasından henüz çıkan ördek yavrusunun etra-- fında kanatlarını çırparak büyük bir telâşla dolaşıyor, bu kendi cinslerinden olmiyan mahlüku dünyaya getirdiklerinden dolayı dövünüp duruyorlardı. bir haylı zaman süren hararetli izah ve istizalılardan sonra karı koca büyük kanat darbelerile evlerinden iş ar. nra otuz kırk leylekten mürekkep bir A ile nt ederek yuvanın' etrafında dolaştılar. Leylekler hayretle ve anlamıyan gözlerle yavruya bakıyorlardı. Onu evirip çevirdikten sonra nihayet üstüne hücum ederek zavallıyı parçalayıp bacadan. aşağı attılar. Ben olduğum yerde donup kaldım. Fakat iş bukadarla bitmedi. Hain kuşlar kısa bir müzakereden sonra günlerce yumurtanın üstüne yatan biçare dişi leyleğin de hiddetle etrafını alarak gaga- larile vücudünü delik deşik ettiler, Öldürünceye kadar vurdular. Nihayet dişi leylek uzun bacaklarının üs- tünde duramıyacak bir hale gelince onu da yuvadan aşağı yuvarladılar ve acı çığlıklarla etrafa kuvvetli bir rüzgâr saçarak bulutların gittiği istikamette uçtular, Şimdi penceremden kahve duvarının dibinde ka- palı gözlerile yatan zavallı dişi leyleğe bakıyorum. Ne büyük bir haksızlığa kurban gitti! Kocaman gagası yere saplanmış gibi duruyor, beyaz tüylerini rüzgâr hırpalıyor... Fakat bunlar havadis değil, asıl havadis sende. Bana uzun havadisler yaz olmaz mı Necatif M. Feridun

Bu sayıdan diğer sayfalar: