Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
—bugün korsan, yarın soy- Fakat Umman deni«- zinde gelişigüzel dolaşan, kendi — dileklerin& — göre sal durumu alan Portekiz filolarına ne olmuştu? Sü. leyman paşa İdaroesindeki gemiler Hindistamı amaç tutarak açık denize açıl- dıktan — sonra o filoların hepsi ortadan — siliniver« mişti. Bir dudağı aşağı kutbun Gteklerine sürünen o büyük denizde Paorta- kizlilerin ne İzi vardı, ne izeri. Sanki denizin Üs- tünü dar bulup — dibine dalmışlardı, o derece gö- rünmez olup kalmışlardı. Bu kaçış, bu saklanış Türklerin hiç te hoşuna gitmiyordu. Çünkü Hin- distanda sağlam bir İş gö- rebilmek için Öneceden de« niz yolunu temizlemek gae rekti. Portökiz filosu veya filoları, Hint yoluna sa- çılmış — çalı çırpı — gibi gibi bir. geydi. Onları gidermeden İleri gitmek doğru değildi. Lâkin sır :Iukp :Bxl görünmiyen bu Ödek Ör- ekcikleri aramak için yıllarca de Üzerinde dulııılıııu:ı!ı iılll Hıîı yo:ll: İçme meselesi binlârce âakerin boğaz işi bir ayak Önce karaya yanaşmayı göerükleştiriyordu. * Bundan ötürü Süleyman Paşa şurada burada çatılıp çarpışılacak Por« %:kiı filosu aradıktan sonra Hindls- na ü dümen kırdı, | - .-.,ı.“ı;';'.ı'. hızlı yol ıîı'ı'.ıı'l :;'uı%ı sonlarında Melibar ( Malabar ) kıyıla- a vardı. Gücerat Melibar mıntakasının bir parçasıdır. Tütk donanması doğrudan âp[myı Gücerat ülkesine değli, Ma. barın Portekizliler elinde bulunan İttsmına Guüva İlmanına yanaşmığştı. Bu liman, yine o adı taşıyan bir kalenin önündedir ve bu kalenin ko- tuduğu şehir, Portekizlilerin Melibar Sömürgelerinin merkezidir. O devirde “haylı kalabalıktı. ( 1503 ) yılindanberi Portekizlilerin elinde bulunuyordu. Frenklerin (koka) dedikliri go a, Türklere karşı durmayı göze almıştı, töpeden tırnağa kadat hazırlanmıştı. Fakat bu limanda da ikl Üç çektirle den başka harp gemisi yoktu. De- nizden sıyrılıp kaçan portekiz bayrağı Ancak kale burçlarında göze * çarpı« yordu. Limandaki gemileri yok etmaek karaya asker dökmek Türk filosu İçin bir iki saatlik iş oldu. Süleyman Paşadan Üç asır sonra yaşayan frenk | tarihçilerine bile parmak ısırtan o bü- yük muhasara toplarına koka kale- sinin dâyânması İse umulur ve müm- kün olur şöylerden değildi. Bunun için hadım vezir, karaya çıkmayı boş yere külfet sayıyordu, kendisl baş- tardede kalarak hücum işini kaygu- buz Yaştıra gördürmeyi tasarlıyordu. O, asker ve toplar karaya çıktik« tan sonra kararını verdi, hâlâ kaygu- suz diy& ana goldiği Safer relsi ya- hına çağırdı. — Seni, dedi, sınamak dilerim, İıl görüp, İyl sezip iyl kkonuştuğun gibi iyi de savaş yaparsan ele geçe- cek ilk toprakların Idaresini sana vereceğim, Behramı Adene Bey yap- tığım gibi seni de bir üÜlkenin başına geçireceğim. Haydi, paçaları siva, gu karaya çıkan çerinin başına geç, kaleye saldır. Hint sularına gelelidenberi haylı dalgınlaşmış olan Safer Rels heye- cansız bir dille kısa — bir teşekkür cümlesi mırıldandı, kıliğını daeğiştire- rek savaş kıyafetine girdi, vezirin ölini öpüp karaya çıktı, askerin başına geçti. Sıkı bir çevirme hattı çizdi, topları en üygün düşen yerlere koydurdu vö âdet yerini bulsun diye kalenin gö- nül hoşluğiyle verilmesini teklif edip ters bir cevap aldıktan sonra bombar« dumana başladı. İşte Hindistan, deniz yolile gelen aa e AT NL AAAT ada nt Denizlerinde Türkler h - y A Piri Relse- Murat Reis - Hadım Süleyman Hindstanda Sğlam “ Deniz Yolunu Temizlemek Lâzımdı.. ler Orta Asyadan Yazan: M. Turhan ua B ea LADAĞ Bir İş Görmek İçin # "e Senl dedi, sınamak dilerim.. İyi görüp Iyi konuştuğun gibi Iyi savaş da yaparsan ele geçe- cek fik toprakların idaresini sanu vereceğim.. Türklerin sesini bu bombardumanla duydu. Eğer toprak, — taş ve — çakıl, göğüslerinde yaşayan hatıraları söy- leyecek bir dile sâhip olsalardı (538) yılının Eylülünde Koka kalesi önünde gürleyen top seslerini ve yene bura- da yükselen Türk haykırışlarını dinler ve duyarken — Bengâle — körfezinde Sind suyuna, deniz kıyısından Hima- lâya tepelerine kadar bütün Hindis- tanin nasıl heyecanlandığını anlardık. Evet, Hindistan —Hâdim veririn gözü Önünde yapılan gu bombardu- manla Türk bileğinin kendi böğrüne doğru bir kere daha uzandığını gördü ve bu elin o böğürdeki Portekiz han- çerini söküp atacağını sezerek şevk ile, heyecan İle sarsıldı. Bütün yeryüzü Türkün kim ve ne | olduğunu bilir. Lâkin Hindistan Türkü tanımakta birçok milletlerdön Ustün gelir. Çünkü taş devrini emekliye emekliye ve pek güçlükle bitiren bu büyük ülkeye maden devrinin ışığını götüren Türklerdir. Eğer Türk Dravit- aşağıya akarak Sind'e vürmasalardı Hint çocuklarıniın taş devrine geçmeleri — beş on azir daha geçikecekti. Dravitler, Hindin ilk ahalisi olan Mundanların başına geçeserek ve Hint ilini ele geçirerek orada bakır devri mödeniyetini kur« . dular ve çok ileri götürdüler, Eski insanların tenleriylâ beraber görüp bildiklöri şeyler de toprağa göç- müştür. Faka Hindin toprağı, taşı, suyu ve Himalâyası Dravitlerin yaptığı büyük devrimi şüphe yok ki şükranla hatırlar. Yine o taş toprak, ©o su ve dağ büyük Türk hakanı Metenin x0 rile garbe ve cenuba ağan Yuaçl Türklerile onlara adeta — kılavuzluk ederek Hinde giren sakaları da olbette unutamaz. Çünkü — Yueçi odur ki Hindistanda ilk kudretli hükümdar sülâlesini kurmuşlar ve halka “saltas- nat,, ın ne demek olduğunu öğretmiş- lerdir. Koşhanlılar adiını taşıyan bu sülâlenin en büyük hükümdarı Kümir- ka, bütüm ganj vadisini ele geçirmişti. Orta çağda Türkler, Hindlistanı yine sık sık hatırladılar,. Gazneli Mahmut, Cengiz Han, Aksak Timur kısa ve pek kısa fasılalarla Sind neh- rini aştılar, Hindin göbeğine ulaştılar. Himalâya, ak saçlı başını öğerek bütün bu gelişleri selâmladı. Son çağın İilk devirlerinde, on altıncı asırda bir avuç Türkle Hinde geçen Babür ise on dokuzuncu asarın orta- sına kadar yaşayan bir saltanat kur« du. Eğer Hindin uyuşturucu havam Babür oğullarının da ruhunu uyutma« mış ve onlar z yurdla teması kos« memiş olsalardi Himalâyanın bugün de tanıdığı eföndi, yine Türk olurdu. | (Arkası var) Bütün Tahminler Altüst Oldu Dinarlı Mehmet, Mülâyim Pehlivana Yenildi ? ' — ( Baştarafı 1 in Şıdı. reşinin masıl — geçtiğini ya- caksınız. x Stadyuma — girdiğim xaman, rast geldiklerime, açtığımız anke- tin süalini sordum: — Yedi Eylüldeki glrıel Di- narlı mı — kazanacak, oban Mehmet mi? Hemen hepsi de aynı cevabı verdiler: — Çoban Mehmet, Dinarlının karşısında, ruzgâra tutulmuş le- kambil kâğıdı gibi yıkılacaktır. — Çobanın, Dinarlının kar- şısina çıkabilecek hale gelebilmesi için bayli beslenmesi ve hayli yontulması lâzımdır! — Çobad, Dinarlının karşit- sında, sürüsüne kurt saldırmış çobanlar gibi afallayacaktır! Dinarlı - Mülâyim karşılaşma- sından Önce amatörler arasında seçme müsabakaları varmış: Fakat, #stadyumun — ortasına kurulan ringin Üstüne serilmiş minderlerde, sonsuz bir iddia, ve hudutsuz. bir gayretle güreşen amatörlere bakan bile yok. Bütün gözler saatlerde : Ve herkes, büyük güreş vaktinin gelmesini bekliyor. Hele saat 16yı epey geçtik- ten sonra, sabırları sBona eren seyirciler, ortaya çıkanlarla alay etmeğe bile başladılar. Bir aralık, tribündeki bütün başlar, balkona döndü: Dinarlı gelmişti. Amerikadan gelen dünya şampiyonunu hayran hayran süzü- yorlar, ve onun biraz önünde suçlu suçlu oturan Mülâyime İs- tihfafla bakıyorlardı. Balkon seyircileri arasında İnhl- sarlar Bakanı Rânâ, ve Tüze Ba- kanı Saraçoğlu da vardı. Bakanlar arasına karışan Çoban Mehmedin sinirli hallerinden, diğer seyirel- lerden az sabursuzlanmadığı anla- şılıyordu. Nihayef, hoparlörde, şpikerin sesi duyuldu: — Dinarlı Mehmet, ve Mülâ- yim pehlivanlar sahaya gelsinler! Ve aynı ses, seyircilere hitap etti: — Şimdi, Dinarlı Mehmetle Mülayim — arasında, profesyonel serbest güreş başlıyacaktır. Güreş, kırk beş dakika devam ede- cektir.. Bu — güreşte, — burun, ağız ve göz deliklerine parmak sokmak, boğmak, yumruk atmak, hasml ringin dışına savurmak, ve ısırmak memnudur. Tuş, sirtin Üç / ganiye yerde kalmasile olur. Eğer tuş olmazsa, mağlubu, veya galibi tayin, hakem heyetine alttir. Spiker, bu lüzumlu İzahattan sonra, — Viyanalılarla — yapılacak güreşleri ilân edecekti. Fakat birden başlayan, kopan kuvvetler, bir alkış sağuağı, boğdu. İlân edilen vakitten tam bir onun sesini Nasıl Mülâyim, Dinarlının bir kavrayışından kurtuluyor . z Dünkü Dinarlı - Mülâyim güreşinden iki görünüş buçuk saat sonra, Dinarlı sahaya çıkıyordu. Sırtında kırmızı bir kimono, ve kimononun arkasında bir ay yıldız. vardı. Koşar adımla ortaya geldi, ve çevik bir hareketle ringe sıçra- yarak, halkı selâmladı. ÂAz sonra, Mülâyim de görün: dü. Sırtına attığı sarı Bursa hav- lusile, mutevazi yürüyüşiyle, Iddialı güreşe çıkan bir — pehlivandan ziyade, abdest almaya giden mü- tevekkil bir sofuyu andıriyordu. O da kendisini — nezaketen alkışlayan seyircilere selâm verdi, ve iki rakibin etraflarım — saran gazete fotoğrafçılarından kurtu- luşlarından sonra güreş başladı. Orta hakemi Cemaldi. Dinarlı tahminler hilâfına ga- nisbeten yet ağır ve Mülâyime Mülâyim ve Dinarlı öpüşüyorlar çok yumuşak güreşiyordu, Dakikalar geçiyor ve heye-» canları gittikçe artan seyircller, ortalığa meydan okuyan dünya şampiyonunun birden kızışacağını ve kendisinden 7 kilo ağır çeken dev gibi rakibini kabak gibi yere vuracağını umuyorlardı. Fakat Dinarlı, kaçmaktan kovalamıya vakit bulamıyordu. Eğer kaçmaktaki mehareti de olmasaydı, kendisini her an çok tehlikeli bir vaziyete düşlüren Mülâyimin altında ezilmemesine imkân yoktu. Mülâyim, Dinarlı ile hamur gibi oynadıkça : — Yaşa Dinarlı! diye bağıran sesler duyulmaz oldu. Hele güreşin ortasından sonra sukutu hayale uğradıklarına şüp- heleri kalmıyan seyirciler, boynu- nu, bacağını kaptırdıkça, çocuk gibi inleyen koca şampiyonla alaya başlamışlardı. Ve kırk beş dakika içinde Dinarlı, sırtını yerden kurtaras-» bilmek için, Amerikada iki yılda harcamadığı kadar kuvvet sar- fetti. O kadar ki, güreş bittiği zas man, Mülâyim pehlivan, mindere yeni çıkmış kadar — dinçti, ve Dinarlı, çok ağır bir yük altın- dan çıkmış gibi ezikti. * Hulâsa, bu kırkbeş dakika, Dinarlının, kırkbeş gündür balon gibi şişen şöhretini söndürdü. Hakem, Mülâyimin” âükmen galip — geldiğini ilân ederken, haftalardanberi habire meydan okuyan — Dinarlıya — sokuldum. Etrafındakilere: ı — Eğer, diyordu, tayyarenin menfaatl mevzuubahe olmasaydı, güreşmeyi kabul etmezdim. Çün- kü çok yorgundum. Fakat bunu kimse dinlemil- yordu. Kapıdan çıkarken, etrafımda: kilere sordum: — Yedi eylüldeki — güreeşi Çoban mı kazanacak Dinarlı mı? Hemen hepsi de aynı cevabı verdiler : — Dinarlı, Çobanın karşısında ruzgâra tutulmuş İskambil kâğıdı gibi yıkılacaktır. — Dinarlı Çobanın karşisinda yarım Dinar etmez! Yanıma sokulan bir dost : . — Hani, dedi, göğe çıkardı- ğınız Dinarlı bu mu? Güldüm: — O attı, biz yazdık, vait- lerini yerine getirmezse, utanci bize düşmez ya? Ve ilâve ettim: — Gazeteci palavradan mere- uliyet kabul etmez! | Naci Sadullah Mükâfatlı Bir Anket Açtık Amerikadan dönen Dinarli Mehmet dün ilk güreşini Mülâyim pehlivanla yaptı ve yenildi. Di- narlıya sorarsanız, dünkü yenil- menin yorgunluktan ileri geldiğini söylüyor. Bununla beraber dünkü güreş çok heyecanlı oldu. Dinarlı Mehmet 7 Eylülde de Çoban Mehmetle karşılaşacaktır. Biz bu güreşin daha heyecanlı olacağını kestiriyoruz. ve bunun, burada uzun sürecek bir çok sebeplerini ortaya dökebiliriz. Okuyucularımıza dün de bildirdiğimiz — gibi, biz Dinarlı Mehmet - Çoban Mehmet müsa- bakası için mükâfatlı bir anket açtık ve bu anket için sizden cevaplar bekliyoruz. Bize gönde- receğiniz mektuplarda yazacağınız | gşey çok kısadır: Dinarlı mı galip | Cevamı 11 inci sayfamızda| Fi " '