29 Nisan 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Ma*—baanm telefo- çaldı: Bçtım. L telefonu — Burası karıla - Ml“"'_eemâ.yeü. e — Böyle bir cemi Var mı? Sün bayım.. Bu k de fevkalâde ş , S".miz to ; mk. pla.na Bu kon e wiü rica î z k %Va'p V_erdıim : Beni mazur gö : % Sizinle ayni %Üte ollmadı - . Gele SN kongrenize ( “Mziyette olup Banız ayni olma ' —Wîşiiseabzşka_m— > Te 4 Söyleyin geliyorum. Ki Bittim, Kapıda duran adamı gö - SÜm isır d ! 80 NB“ bn' kaç gün evvel karısından f%ğu senedir dayak yediğini tddia Mahkemeye müracaat eden, Merh ımî Üm şairi âzamın hizmetçisi, Ha- aâ“san yol gösterdi. Bir salona gir - Ü,, “lon epey kalaba'ıktı. Tanıma - ihsanlar çoktu. Fakat tanıdığım ;:îî ?fkekleri_ı_—. yüzde doksanı da ora- i Se]ân? verdim. Selâmımı aldılar. Yer İ ul _Bh? 'diler, oturdum. Heyeti idare Tei- -&';" Bir teklifim var arkadaşlar. Kon- hğ&_ar&mızda bulunanisrın en ihti - âzl'ly.aset eİsin, adan biri elini kaldırdı: İt En ihtiyarı, ve ayni zamanda da fok dayak yemiş oları. .— T tuk < Yüzü gözü şişti. Ellerinde tır- lağ,, Eleri vardı. Burnu ezikti ve ku- Wkt;-m alt tarafı kopmuştu. Kürsüye XŞ — Sayın arkadaşlar, kmmantmım riyaset edebildiğim için | h:â:l'll bahtiyar Hhissediyorum. Biz ' '“En,mmnian dayak yemekle iftihar Fti _ıt_aulanndm dayak yiyenler ce ı ım:ğî Azası bugün ruznamemizde bu - %?azı maddelerin müzakeresini ':&ht Sim. Birinci maddevi okuyo - Fi 'Ra?ismdan dayak yediğini mahke - j --“'lue haber veren cemiyetimiz âzasın- Çi H H, &sanın vaziyetinin müzakeresi.» R hîss—aade ederseniz idere heyetinin ça Ustaki raporlarını da okuyayım: — gç Okuyunuz; dinliyoruz. — «Kongre riyasetine» sekiz senedir karısmdan dayak haş, | Ve bunun tatlı zevkini her an D, Tliyan cemiyetimiz âzasından Ha- ©N sekiz sene sonra karısı aleyhin- %;îî”&meve müracast &tmiştir. _&%mden hiç umulmtyan bu çirkin ! e in sebebinin sorulmasını ve ma- Sizi bir gazeteci olduğunuz için Yoruz. zeret beyan edemediği taktirde cemi - yetten azli hakkında bir katar verilme- sini muhterem kongre âz_şsn?ın takdir- lerine arzederiz.» — Kovulmalı! — Burada tutmamalı! — Cemiyete lâyık değildir. Reis — Bir kere de kendiısine sora - lım: — Soralım. Hasan ayağa kalktı: — Arzedeyim baylar.. Ben ftam on sekiz sene geceli gündüz:ü dayak ye - dim.. i — Ne mes'ut adam. — Darısı tbaşıma, Benimki ancak İgündüzleri döver. — Benimki de haftada bir. Hasan sözüne devamla: — Bu arada başıma neler ge'di... Neler... Kaç defa kafam varıldı, kaç züm gözüm yara bere içinde kaldı, Kaç Gefa hastalanıp yataklarda kaldım. — Buna alışmış olmanız lâzımdı. — Dayağın tadını aimiş olmalıydı - nız. — Kadın dayağından şikâyet bizim giarımız değildir. Biz kadın dayağına tahammül etmeyi, onu bir zevk telâkki etmeyi bilenleriz. — Cemiyetimizin yüzlerce, binlerce, on binlerce âzası hep böyle düşünür - ler. i Reis — (Duvardaki levhayı pgöster- di). Şu levhayı bir kere daha okuyu - nuz: Levhadaki yazı şöyle idi: «Bükemediğin eli öpüp başına koy - malısın.» Reis — Mademki kadınlarla başa çı- kamiyacaktın. Alışmak gerekti. Hiç bir zaman şikâyet etmemeliydin. Hasan — Müsaade ederssniz biraz daha söyliyeceğim. Cemivetin sebebi KP LAİ teşekkülü malüm. Ve ben de cemiyete girerken cemiyetin prensiplerine Tia - yet edeceğime yemin etmiştim, Fakat bu yemine riayet etmedim. Bu cihetten ne söyleseniz hakkınız vardır. Yalnız şunü da ilâve etmek isterim ki, cemi - yetin âzası artık pek fazlalaşmıştır. Ce- miyet kuvvet ulmuştur. Her şeyle mücadele etmek iktidarını haizdir. — Yalnız dayak atan kadınla müca- dele edemez. gresi Hasan — Neden? — Tövbe et! on Hasan — Sözümü geri almıyorum. — Bay reis bu a- dam: söyletmeyin.. ler dayak yedim.. Ve şikâyet etme - dim. Yalnız bir tek kişi bizden ayrıldı. Niçin? Bunu henüz bilmıvoruz. Onu da dinlemek ve hükmü müzü — dinledikten sonra vermek daha muvafık olur. Ger- çi arkadaşlar, Hasa- nın söylediği sözler burada — söylenecek sözler değilse de., Yüreğimize taş ba - sıp onu dinliyelim. Hasan — Biz bu cemiyeti kurduğu - muz zaman pek az kiş: idik.. Kolumuz, kanadımız kırıktı.. Fakat şimdi öyle mi, cemiyet âzasının sayısı çoğaldı. Âr- tık prensiplerimizi de değiştirebiliriz. Karılarından dayak yiyen kocalar ce- miyeti bundan böyle davyağa taham - mül etmek prensibini dayağa muka - bele etmek tarzında değiştirebilir. Şimdiye kadar dayak yedik, şimdiden sonra yemiyelim, Reis — Ne dersiniz arkadaşlar; ar - tık kendimizi korumak, davak yeme - mek vakti gelmiş midir? — Evet! — Hayır! Sesleri. Reis — Hasanın fikri pek avkırı de-| — Sözünü geri al! Reis — Uzun sene Hepimizin yüzünü kızartacak bir hâdise Fuzulimizi bir Ermeni vatandaşdan mi öğrenecektik ? Fuzuli hakkında böyle üç ciltlik bir eser neşri meselâ bir Fuat Köprülüye düşmez mi idi ? Niçin bizim fikir ve kalem sahipleri- mizin gayretleri makale ve nihayet risale hududunu geçemiyor ? Yazan : Geçenlerde bir bildiğimiz bize çok şaşılacak ve çok güzel bir haber veni_ı. İsmini kendisinin de hatırlayamadığı irfan erbabından bir Ermeni vatanda- şımız, meşhur şairimiz Fuzuli hakkın- da üç ciltlik bir tetkikname yazmış ve bastırmış. Erme.ııî vatandaşımız. bu kitabında Fuzulinin bütün âsarını gayet etraflı ve inceden inceye tetkik nazarından ge çirmiş, yanık şairimizin bazan anlaşıl- ması pek güç olan manzumelerinin he' men her mısramı ayrı ayrı şerhetmiş, bunları ermeniceye tercüme etmiş ve aymli zamanda türkçe asıl ve metinleri- ni ermenicesi ile beraber neşretmiş. Fa kat vatandaşımız bununla da kalma- mış, Fuzülinin âsarı ile beraber Fran- ve Fransız şuarasının manzumeleri ara sında, Fuzulinin fikir ve mazmunları- na benziyen parçaları da bulup Fuzu- linin âsarile mükayeseler de yapmış. Bize bunları anlatarı âşinamızın söf- lerini dinlerken hayretten hayr_ete dü- şüyorduk. Nasıl düşmiyelim, ki F*tız:ı- li en büyük şairleimizden biri olduğu halde kendisi hakkında şımıd.îye_kad_ar türkçede üç ciltlik değil, iki ciltlik bile bir eser neşredilmemistir. Halbuki Fuzuliye edebiyat kitapları- mızda «âsarı dikkatle okunursa anlaşı- lır ki Fuzuli viedanına mağlüp olduğu zaman taklidi nâkabil mucittire sözle- rile pek büyük payeler verilmiştir ve hakikaten o payelere lâyik üstat bir şairdir. Türk edebiyatını ivi bilmek ve anlamak içinse hiç olmazsa Fuzulinin hayatını da asarını da iyice tetkik et- miş olmamız elzemdir. Öyle olduğu Bildir. Bu fikir bana miüilâvim g&'ıı'î?ın—'.u_w:ı1 de Fuzuli hakkında Tükiyede şim- dü Senelerce yediğim, ve vemeğe gö- pdiye kadar çıkan eserler, Fuat Köp- nül rızasile, istekle katlandığım da “İrülünün, Fuzuli divanına yazdığı b'u'l yakların öcünü almak arzusunu duyar , gibiyim. — Ben de öyle! - — Ben de öyle! — Yaşa Hasan! — Bravo Hasan! — Bundani sonra karılarımızdan da- yak yemiyeceğ.z. — Bize dayak atan karıîaıı*u:mzm el- lerini kıralım, y Reis — Ne oluyor? Merdivenlerden ayak sesleri geliyor. — Sakın karılarımız gelmesin! Salonun kapısı birdenbire açıldı. Eli süpürgeli, eli maşali bir &lay kadın ka- pıda göründüler. Kadınlar — Toplandınız ha. Mak- sadınız ne bakalım? Reis — Maksadımız su, artık dayak yemiyeceğiz. t Kadınlar — Dayak yemiyecek misi- niz ha.. Bu aklı da size kim öğretti: — Hasan — Ben! Hasanın karısı — Âl öylese, Hasa - nın başına, süpürge sopasını indirdi, Hasşan — Of başım. Her kadın kendi kocasını yakalamış, dövmiye başlamıştı. Karılarından da - yak yiyen kocaların vördikleri karar sSuya düşmüştü. Ben de bu hengâmede hisseme düşen dayağiı yemeyim diye; bir fırsatını bulup kapıdan sıvıştım. Mizahçı E Afacan!'ar: B — Çaınan mayo | - mukaddeme ile bir de Süleyman Nazif merhumun neşrettği küçük kitaptan ibarettir. Hattâ (Nümunei edebiyat) isimli eserde Fuzulinin mensur birkaç parçası neşedilmemiş olsaydı, bu şai- rin, nazmı kadar kuvvetii nesri de ol- duğundan çoğumuzun haberi bile ol - mazdı. * İşte biz Türk erbabı kalemi, edipleri, fikir ve irfan sahipleri, edebiyatımızın şahikaları mesabesinde olan dört beş şairimizden biri ve tarih itibarile birin- cisi olan Fuzuliye karşı bu kadar lâ- kayıt davranırken bir Ermeni vatanda- şımız çıkıyor, bu eski şairin hayatını, âsarını tetkik ediyor ve onun hakkın- da ortaya üç ciltlik bir mecelle çıkarı- yor. Bu kıymettar eseri görmedik, fa-. kat bize malümat veren zatın anlattık larına göre eserin Fuzuli hakkında â- deta bir ansiklopedi mahivetinde bir kitap olduğunu kabul etmek lâzım ge- liyor. , n Ermeni vatandaşımızın bu himmet ve gayreti, hepimizin yüzünü kızarisa gerek. Çünkü gerek Ermeni olsun, ge- | | vek Rum olsun, ana lisanı türkçe olmı- yan valandaşlarımız için değil, Fuzuli kü basit ve sade türkçeyvi bile iyiden iyiye okuyup kavramak, hele telâffuz etmek pek güçtür. Bunun böyle oldu- ğunun her gün, hepiraiz bin bir çe- şit misaline tesadüf ederiz ve hâttâ ba- zan valandaşlarımızın Türkiyeyi telâf- riksizlikler karşısında güleriz, | Öyle olduğu halde işte Ermeni va - tandaşlarımızdan biri çıkıyor «Türk dehasının hakiki mümessili» dediğimiz Fuzulinin kim olduğunu biz Türkler - den evvel öğreniyor ve vatandaşlarına da öğretmek vazifesini ifa ediyor. Halbuki bu vazifenin ifası, meselâ bir Mehmet Fuat Köprülüye düşmez miydi? Bay Fuadin edebiyatımız ve bil hassa tarih edebiyatımtz hakkındaki tetkikleri malümdur. Böyle muhtelif ve fakat dağınık meseleler hakkında yüzlerce makale, tetkik, risale ve bir- ikaç ta kitap çıkaracak kadar Türk ede- biyatile uğraşmış bir fikir ve kalem sa sız üdebasının asarını da tetkik etmiş| gibi en yüksek bir şairımizin eş'ar ve * J âsarını okuyup anlamak, hattâ bugün- fuzda gösterdikleri muannidane bece - Süleyman Sıtkı Fuat Köprülü hibi her şeyden evvel Fuzuli hakkında büyük, derin, esaslı bir tetkik eseri yaz mamalı mıyıdı? Halbuki Fuat Köprülünün, o da bir İranlı kitapçının himmetiyle neşrettiği Fuzuli divanının sonunda ufak bir lü- gatçe, bazi beyitler ve mısralar, bazı ta birler hakkında da her sayfa altında - bir tek şerh, tefsir ve izah yoktur. Muh terem muharririn bütün vaptığı, diva- nın başındaki 22 sayfalık kısa ve çok nâkıs bir tetkikten ibarettir. Buna hiç şüphe yok ki, bizde fikir ve irfan sahibi olanlarımızın himmet ve gayretleri, nihayet birer makale veya risale hududunu geçemiyor. Hiç kimse çıkıp ta Fuzuli gibi, Nabi gibi, Nef'i gi- bi, Nedim gibi her biri bir vadide kıy- meti haiz olan ve Türk klâsik edebi- yatının yetişilmez rükünlerini, hattâ âbidelerini teşkil eden büyükler hak * kında etraflı bir eser neşrine cesaret edemiyor. Ermeni vatandaşımızın Fuzuli hak- kında neşrettiği eser, bizim erbabı ka- lem için de inşallah nümune olur da, bundan sonra büyük âsarın Türkler ta rafından ve türkçe olarak neşrini idrak ederiz. Her halde bu vatandaşımızın henüz gönmediğimiz, yalnız ismini ve giya - ben methini işittiğimiz bu eserini çok mucibi merak addediyoruz. Bu satır- ları okuyacak olan erbabı mütalea a- rasında bir sahibi dikkat ve nazar çı- kıp ta bu iş hakkında :malümat verir- se gazetemizi minnettar edeceği kadar birçok karilerimizi müteşekkir ve müs tefit edeceği de şüphesizdir. Tifo vak'alarına Karşı tedbir Alınıyor Şehrin muhtelif verlerinde görülen tek tük tifo vak'aları üzerine Sıhhiye Müdüriyeti faaliyete geçmiştir. Dok - torlar her semte dağılmış, mevsim do- layısile bu hastalığın inkişaf etmemesi için tedbirler alınmıya başlanılmıştır. -— Yapılan bir istatistiğe göre İstanbul- da en az tifo vak'ası bu aylarda kayde- dilmiştir. Vaziyet normalin de dünun- dadır. Bu şayanı şükran vaziyetin mu- hafazası için icab eden tedbirler alın - mıştır. Yalnız İstanbulda bilhassa tifo vak'alarının çoğaldığı zamanlar mey- - vaların bol olduğu aylardır. Bu itibar- la bir iki ay sonra tifo vak'alarının ço- galmasından korkulmaktadır. Çünkü İstanbulun lâğımları tanzim olunma - mıştir. İçilmiyecek bir halde bulunan sular henüz İstanbul içinden yok edil- memiştir. İstanbulun tifo denilen be - lâdan kurtulabilmesi için ancak lâ - ğımların tamamlanması, içilmesi teh- likeli suların da ortadan kalkması lâ - izım gelmektedir. 1 ! |

Bu sayıdan diğer sayfalar: