20 Mart 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

20 Mart 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 Mart *“ Son Posta ., nın macera r_oııım:ü son çekildikten sonra Mösyo Mişelin gayet esrarengiz ve son derece heyecanlı İf tarzda kapının önünde durduğunu hayretle görmüştük. Litvanyalı mucid etrafına İfşa eden idam olunur!,, Harb sanayi casusları arasındaki mücadele SON POSTA korkulu gözlerle bakıyordu, Birdenbire ellerini kaldırarak heyecanla bağırdı — Zannederim, buna mecbur olaca- & Çünkü herifin zengin olmaktan, ihtirasından başka bir şey düşün- diğini zannediyorum. Zira tip, öyle tip! Ben öyle seziyorum, Herif bu İ için çok para islerse bile kendisi- her halde bir bahane ile bir mikdar fa verip kırsını tatmin etmemiz ve suretle herifi kendimize bağlama- icab edecek gibi görünüyor., — Hakkın var., lâzım olacak para İ- & endişe etme.. — Mersi Olanda!l. Fakat senden e- timiyetle bir şey rica edeceğim!. — Nedir? — Bu hâdiseyi Draveskiye dahi bil- tmemelisin.. hiç kimsenin malümatı haması lâzım.. elde edeceğimiz şeyler kadar mühim olursa olsun, şimdi- ,sükütu muhafaza etmeliyiz!... — |Olanda garib bir şübheyle yüzüme ikarak: — Sen merak etme!. dedi, Dur ba- , senin kambur kâşif gelsin bir 1. Zira ben geleceğinden dahi şüp- ediyorum!. Vakıâ ben de içimde ayni şübheyi ta- |Pnakta idim. Bundan dolayı da gayet dişeli bir halde idim. Bunu gizliye- t&zdim. O akşam otelde garib kâşifi sebeblerden dolayı beyecan içinde kledik. Olanda, böyle bir adamla dı- da görünmekten sanki utanırmış gi- bana bu kadar acaib adamla Parisin hangi bir lokantasında yemek ye- izin berkesin nazarı dikkatini cel- deceğini, binaenaleyh yemeği çok ha veya hususi bir yerde yememizi far etmeyi dahi unutmuyordu. Hemen on dakika geçmemişti ki şüb- rimizin tahakkuk etmediğine son & sevindim. Zira otel garsonu te- fonla bir mösyönün bizi aradığını ha- & vermişti. Heyecanla sördum: — Kim arıyan? — Mösyö Mişel isminde bir zat!. — Çabuk buraya getiriniz!. ( Bir dakika sonra Mösyö Mişel eğri taklarile, iri bir çağanoz gibi yürü- / Şfek ve yerlere kadar eğilerek salana | Ptiyordu. Fakat garson çekildikten sonra Mös- Mişel'in gayet esrarengiz ve son de- te heyecanlı bir tarzda kapının ö durduğunu hayretle görmüştük. Vanyalı etrafına korkulu nazarlar - Piyordu. Birdenbire kıllı ellerini ha- kaldırdı. Heyecanla: — Muhterem doktor cenabları affe- er! dedi. Hemen pansiyonuma. gide- lir miyiz?... 'İı_vretlı ayağa kalktım: , | —Bir yerde yamek yiyemiyecek mi- k, Mösyö Mişel?.. —| Adam şiddetli bir sabırsızlıkla elleri- silkti.. âdeta kekeliyerek: — Çok teşekkür ederim.. çok teşek- İt ederim., dedi. İstemez!.. Biz hemen h tize bakalım, Hemen.. bir an evvel! f rica ederim... Adamın bu telâşına hayret eden O- üda ile gayri ihtiyari gözgöze bakış- lik, Ben yemeği reddedişine ve âde- bundan sakınışına hayretle canım tilmaş bir balde Litvanyalının yüzü- bakıyordum. Şiddetli bir merakla: * Fakat niçin Mösyö Mişel?.. Diye sordum. itvanyalı kâşif birdenbire hemen Hlyacakmış gibi oldu. -Etrafına aynı ak tarzda bakmarak: — Mühterem doktor cenablarından Gtar af dilerim. dedi. Bu kadar ihtl- &l hareket etmemi mazur görsünler. hra acı acı gülerek: “h — Mülüm a.. burası Paris!.. dedi. Na- — | * dikkati celbetmiye ne lüzum var?. h Ha... Anlıyorum, Mösyö Mişel ba sanayie asid esrara faallük etti- igın bu ihtiyatı lüzumlu görüyorsu- & $ Ü Sanayie ald esrar) sözünü talâttuz — Ö, Sim zaman Mösyö Mişel'in âdeta " diğini hissetlim. Yengeç gözü gibi İiT dişarı ve kocaman gözleri garib parlıyordu. Ceyab vermeksizin, ühiş bir ürkeklikle, yalnız başını Yarak beni tasdik etti. Gene etra- y «— Doğru bizim pansiyona fına korkulu gözlerle bakındı. Sonra â- deta sızlanarak heyecanla: — Doğru bizim pansiyona gitsek da- ha iyi olur!. Dedi. — Pekâlâ! Nasıl arzu ederseniz, Mös- yö Mişel!.. Diye münükaşayı kestim. Fakat O- landanın yer'nden kımıldamakta tered- düd ettiğini ve tereddüdlü — gözlerle gözlerimin içine bakmakta olduğunu ki gitsek daha iyi olur?> — Korkma! Tabancamı yanıma al- dum!.. Diye fısıldadım. Sonra, gene etrafı- na garib garib bakmakta olan Litvan- yahı kâşife döndüm: — Buyurunuz, hemen gidelim, Mösyö Mişel!.. Olanda da benim gitmek hususunda- kat'i kararımı görünce ayağa kalk- farketmiştim. Paltamtı alır gibi yapa- | mişti. Tâk yavaşca Olandanın kulağına: — Arkası var — Harikulâde bir maceranın hikâyesi ç (Baş tarafı 7 nci sayfada) müşterileri birer birer dikiz etmek isti- yordum. Bana ayrılan masanın arkusına isabet eden yerde, müşterilerden biri ge- lip oturmuştu bile. Masama yaklaşırken, elimden geldiği kadar belli etmiyerek yüzünü araştırdım. Masasındaki lâmba, sonra, tabağına baddinden fazla eğik ba- şından dolayı fazla bir şey çıkaramadıra. Yüzünü görebilmem için, iskemlemde tam 'bir devir yaparak dönmem icab edi- yordu. Yalnız, bu adamın yandan ayırdı- ği kısa ve kırlaşmaya yüz tutmuş saçları olduğunu farkettim. Bu zat, mubükkak surette ya Duclos veyahud da Roüx öl- malı, dedim. * " İskemleme iyice yerleştikten sönra, ye- mek salonunda bulunan diğer iki kişiye baktım. Bunlar masalarında karşılıklı ve dimdik oturmuşlardı. Bunlar, şübhesiz yüzbaşı Clandan-Hariley ile karısı ola- eaklardı. Vogeller, İngilizlerin masasının cobimden Beghin'in verdiği listeyi çı- kardım. Peşkirimle gizliyerek, içinde ya- zılı olan isimleri, bütün listeyi ezber bildi ğim halde, bir daha fakat dik! geçirdim. Heinbergerin ismi yazılı de- Bildi. Nakleden: İbrahim Hoyi — Arkası var — Tarihten sayfalar (Baş tarafı T.nci sayfada) İsa, halifenin nedimlerile kâtiblerini, hat. tâ oğullarını eşsiz bir hediye ve rüşvet seli önünde hayran bırakmış, neticede gene yerinde ipka edilmişti. Harasan halkı eğer Memün galcbe et- mMmezse başlarına gene o Kâata belânın ge- leceğini anlamıştı. Bunun için Eminin ordusuna Ali bin İsanın kumanda ettiğini anlar anlamaz asker sayısı ve harb aşkı son derece artmıştı. Emin kendisinden pek emindi ve eğ . lenceden, şehvet âlemlerinden ayrılmıya ötesinde ve merdivenin yanı başına düs| lüzüm görmüyaordu. Annesi Zübeyde de /şen bir masada yer almışlardı. Başka bir çift duvarın yanına isabet eden masaya doğru yürüdüler, sarışın kadını, Odette Martin, diye tahmin ettim, Ahbabı da ya Duclos veyahud da Roux olmalıydı. Biraz sonra da Mary Skeltan ile kar- deşi göründüler. Beni gayet dostça se. Jâmlıyarak, arkamdaki masaay geçtiler, «arzı endam» edecek son birisi daha kal- mıştı. O da çök bekletmedi ve beyaz sa- kallı, burnunun Üstünde kelebek gözlük- lü yaşlıca bir zat olarak meydana çıktı. Liste tamam olmuştu. * Garson çorba tabağımı kaldırırken, ba- na bak der gibi bir işaret çaktım ve sor. dum: — Beyaz sakallı bay kimdir? — Mösyö Duclos. — Ya sarışın bayanla otüran? — Mösyö Roux ile madmazel Martin. — Öyle mi?.. O halde Herr Schimler hangisidir? Kaşlarını kaldırdı ve: — Herr Sehimler mi, mösyö?, diye sordu. Ötelimizde bu işimde hiçbir müş. terimiz yoktur. Başımı hafifçe döndürdüm ve gözle- rimle arkamda oturanı işaret ederek: — Peki öyle ise, şu diptekli masada o-' turan kim oluyor?.. — Bu, Mösyö Paul Heintergerdir. İs- viçrali bir muharrir ve Müzyö Köche'ün ahbabi... Bir müddet, sessiz sessiz kendimi- din. ledim. Sonra, bir parça titriyen elimle, | ayni kanaati besliyorda. Fakat buna tağ- men Memuna karşı yapılan haksızlığı da bir türlü doğru bulmuyordu. Kumandan Ali bin İsa veda için geldiği zaman ona şunları söyledi: — Ha biricik” sevgisidir. Fakat' Memimun uğ - radığı hakaret de kalbimi yaralamıştır. benim oğlumdur, kalbimin Mukaddes tabanca (Baştarafı 10 uncu sayfada) tişmiş adam, hiç olurum. Beni hiç olmaktan kurtarmak şu dakikada sizin ellerinizdedir. Bize 3öz veririm beyefendi, Öyle hareket ederim ki size zerre kadar mes'uliyet teret- tüb ettirmem. Hasan Bey yüksek namüsile Türkiyede in- Kılâb olmasını istiyen ve onu yapacakları ye- tiştirmeği ve onların yetiştirilmesini istiyen ve bununla uğraşan bir adamdı. Mustafa Kemal aonun Selânik Askeri Rüştiyesi tale- besi olduğu gündenberi dikkat nazarını cel- betmişolan bir çocuk olduğu için bütün tav- siyeleri 6 günün kanun, nizam ve ahlâk idelerinden üstün olan inkılâbcılık düşün- cesile hareket ediyordu. Onun içindir ki Muz- tafa Kemale şu tavsalyede bulundu: - Vaziyet hakikaten dediğiniz gibi fena ve tehlikelidir. Şu dakika hatırıma gelen ça- reyi size söyliyeyim: Müşiriyet makamına bir istida ile müracaat ediniz, hastalığınız- dan bahsederek tebdilhara talebinde bulu- nunuz. Fakat sadece erkânıharbiye yüzbaşısı Mustafa Kemal diye imzalayınız. Ben bu is. tidayı heyeti mhhiyeye havnle ettirir, sıhhiye relsi İskender Paşayı, ayrıca görerek Jâzım gelen vesayada bulunurum. Pek söz veremem amma, umarım ki muvaffak olursunuz. Mustafa Kemal muayene odasında Ertesi gün Mustafa Kemal, Selünik askeri hastanesinin muayene odasında, bir. takım gene doktorlar arasında, munyene edilmek- tedir. Ondan hastalığını soruyorlar, fakat O sarih bir cevab veremiyor. Yalnız arada sira- da hastalığımın mahiyetini —İskender Paşa hazretleri bilir, diyor. İskender Paşa hakika- ten Hasan Beyden tavsiye almış, fakat bu- nu hestanedeki doktorlara söylemeği unut- muştu. Nihnyet paşa meseleyi hatırlıyor ve Müustafa Kemale bir raparla dört ay BSelâ- nikte tobdlhava kararı veriliyor. Bu rapor İstanhula göndertityor. Mustafa Kemal çalışmak için zaman kazanmıştır Mustafa Kemal, artık saklanmağa ve hü- viyetini girlemeğe Jüzum görmeden Bgayesi uğrunda çalışabilecektir. Derhal işe koyulu- yor ve arkadaşlarından hatib Ömer Naciyi, topçu zabitlerinden Hüsrevi, sınıf arkadaşı ve o tarihte Selânik Askeri Rüştiyesi tarih ve edebiyat muallimi Hakkı Bahayı — buluyor, bunların delâletil; Selânik Muallim mektebi müdürü hoca Mahir ve Selânik Askeri Rüş- tiyesi müdürü Bursalı Tahirle tanışıyar, Bunlar Mustafa Kemalin hazırladığı İnkılâ. ba Makedonyada iik girenlerdir. Selâniğin Çınarlı mahallesinde bir ev Ev sahibi Hakkı Baha yeni — evlenmiştir. Mustafa Kemal, arkadaşlarile burada top- lanmağa karar veriyor. Hakkı Bahanın evine gidiliyor. Hakkı Baha, arkasına giymiş oldu- # süslü bir Japon pijamasile kendilerini karşılıyor. Hakkı Baha o0 zaman muzsikiye meraklıydı, flüt çalardı. Bu evin tarihi bir kıymeti ve manası vardır. Çünkü Müustafa Kemalin Şamda tesis ettiği ihtilâl komitesi. nin Makedonya teskilâti bu evde kurulmuş- tar. Mustafa Ker a) ve art- rafında te lar. OMustafra Kemal ce- binden bir k x4 çıkarıyor. Bunun üzerin- de yazılı Üç beş maddeyi arkadaşlarma oku- yor, arkadaşlar Mustafa Kemolin tasavvur ve teklifini aynen kabul ediyorlar. Şimdi hafıf bir merasim işi kalmıştı: Ko- miteye sadakat yeminli Mustafa Kemal, bu yeminin silâh üzerine yapılmasını teklif etti; çünkü, inkılâbm yü- Tüyebilmesi için icabında mürncsat edilecek vamta gene silâhti. Silâh sözü üÜzerine pija- malı edebiyat hocası cebin! yoklarken Muş- tafa Kemal! topçu sabiti Hüxcreve dönerek «Bilâhim var mı?» dedi. Hüsrev «Var efen- dim, cevabile tabancasını çıkardı. Mustafa Kemal tabancayı âldı ve masanin — üstüne koydu. — Arkadaşlar, dedi, inkılâb için bu silâh ları bir masa &i- rada birbirimize verdiğimiz söz inkılâb sö« güdür: ve Onun olması için Jenbinda, silâh kullanmaktan da çekinmiyecetiz! Arkadaşlar, birer birer bu ©lihı alıp öp- tüler ve onun üzerine yemin ettiler. Bu mera» sim bittikten sonra Müustafa Kermnal topçu Hüsreve dönerek: «Al silâhını, dedi, bu si'âh mukaddes bir silâhlır; onu iyi saklal Bir gün bana verirsin!a ve filhakika öyle olmuş- tü ÂFET 'Türk Tarih Kurumu Asbaşkamı Çocuk terbiyesi: En tehlikeli yaş ' (Baş tarafı 12 inci sayfada) yabancı kalmalarma çalışırız. Halbuki ci. halet, masumiyet demek değildir. Çocuğu bu hususta en derin bır bilgisizliğin ka- atle gözden Tahlığı içinde büyütebilirir. Fakat onun tabil gelişmesine, bu gelişme ile birlikte cinsi sevki tabilnin hayatında mühim bir rol almasına mâni olameayız. Bu sevki ta- bii her normal insanda mevcuddur. Ayni geçidden kendimiz de gaçmedik mi? Büyüklerin çoğu bu basit hakikati u - nutuyorlar. Çocuklarında sezdikleri bu türlü duyguları mevzimsiz ve zararhı sa- yarak mütcessir oluyorlar. Halbuki bun- lar hiç de mevsimsiz olmıyan en tabli |duygulardır. Doktorların ve pedagokların goğu « isler kız, ister erkek » gençliğe ge- çen çocukta fena görülen bu tezahürle - rin haddi zatında ne muzır, ne tehlikeli, hattâ ne de tabilnin dışında olmadığı ka- naatindedirler. Asıl zararlı olanı, vücu- dünde başlıyan bu yeni duyguları birer kabahat gibi göstererek çocuğu utandır- |mak ve küçültmektedir. Fiziyolojik tekâmül bazan bir çocuğu ötekinden daha çok sarzabilir. Bu da en - dişeye değmez. Hakikat şudur: Bu karı - şıklıklara karşı biz ne kadar sakin ve |telâşsız görünürsek çocuk onlardan o ka- dar az zarar görür, o kadar çabuk sıyrı- lar, cinsi duygulara hâkim olunabilece - ğint o kadar kolaylıkla öğrenir. Acaba bu hâkimiyeti onlara nasıl öğre- Onu hilâfetten mahrum etmek adaletsiz. | tebiliriz? lik olmuştur, Senden bir dileğim var: Memuna hiç bir kötü söz söylemiyecek. sin. Çünkü onun akranı değilsin. Esir muamelesi yapma, zincirle bağlama, hiz- metinde olanları ayırma, yolda ne ya - Her şeyden önce bu hususta en doğru bir bilgi edinmelerine yardım ederek... Bilgi: Yavruya hayat kavgasında verile- cek silâhların en küvvetlisidir. Bu bilgi- nin nasıl ve ne zaman verileceğine ge - nından, ne önünden git! Senin vazifen | lince... Buna dair bir çok kitablar yazı!- Onun atının özengisini tutmaktır. Söni a- zarlarsa bile susmalısın!» mıştır. Bunlardan bir kısmı annelere hi- tab eder. Bir kısmı da doğrudan doğruya Sonra kumandana gümüş bir zincir u- | Çocukların eline verilebilecek gibidir. Zattlı: — Eğer esir edersen bununla bağla! Hepsinde esas olan nokta şudur: Ço » cuğa gençliği anlatmak için mutlak genç- İki ordu (Rey) şehri civarında karşı »| Hğe adım atmasını beklememelidir. Daha laştı. Bir tarafta haksızlık ve hiyanet, di- ğer tarafta hak ve merdlik vardı. Bu, Memunun hilâfet iddiası olmaktan ziya- de Horasan ve İranın müstebid Bağdada ve zulma karşı isyanıydı. Harb pek çetin oldu. Ali bin İsa öldü - Tüldü. Bozgünluk haberi Bağdada geldiği za. man saray muhitinde dehşet uyandırdı. pek küçilcük iken yeni doğan bebeklere aid suallerile 6 bu mevzu üstünde bü - yüklere en güzel zemini hazırlar, Bu sör- gulardan derhal istifade etmeli, ona bü- tün hakikat anlıyacağı bir dille tzah &- dilmelidir. Çünkü: İlk çocukluk — yılları yavrunun öğrenmiye en meraklı, inan » mıya en meyyal olduğu devirdir. Yav » rularının © yaşta iken merakını yenen, Vaziyeti o sırada saray civarındaki ka -| İtimadlarını kazanan anneler, orilara sü - nallardan birinde balık tutan — halifeye bildirdiler. Emin onları kovdu: — Şimdi zevkimi bozmayınız. Azad. Dam £ki balık tuttu, Van bir tane bile tuta- madım.» j Kudircan Kaflı Ükün içinde geçecek hir gençlik hazırlıyor- lar demektir. Buna lüzum görmiyenlerse çocuğun önüne güçlük üstüne güçlük yı- | ğiyorlar sayılabilirler, Gençlik çağıma giren çocuğa başka şa. kilde (belli etmeksizin) bü- ae a Li jyük bir yardım daha var: Cinsi duygu - lar, muhtelif istikametlere çevrilebile » cek bir kuvvettir. Musiki, edebıyat, sah- ne gibi yaratıcı faaliyetiec ona iyi birer zemin olabilir. Bunlara merak salan ço « cuklar ilk gençliği diğerlerinden daha sak kön geçirirler. Bir çok kimseler bedenen fazla çalış » manın - cinsi duyguları tahsık edebile- cek olan - fazla enerjiden kurtulmak için en iyi bir çare olduğunu iddia ediyorlar, Yanlış bir kanaat... Genç hir - çocuğun menaj uykuyu, sinirleri bozat. Yavrunun huzurunu kaçırır. Bunun yerine açık hâ- vayı, sporu koymak çok daha değru ©- lur, Maamafih bazı çocuklar için bu ka- darı da kâfi değildir. Onlura daha başka, daha mütenevvi meşguliyetler bulmak lâzımdır. Hâsılı: Anne, gençlikte rehber olmak için çocuğunun itimadını kazanmak mec. buriyetindedir. Bunun için uğrıyacağı tahavvülleri ona daha küçük yaşta iken en doğru olarak anlatmalı, hiç bir vakil müphem veya yanlış izahlara girişme » melidir. Büyüme çağına gelince de ona zihnini İşgal edecek çalışma ve eğlenme |sahaları yaratmalıdır. Eline bi.gi ve meş. guliyet gibi iki büyük silâh: verdikten |sonra onu mücadelesinde yalnız bırak « malı. Boş telâş ve endişelerle şaşırtma » malıdır. Bir kere itimadını kazandınız mı başı sıkılır sıkılmaz © kendi kendine sizi arar, bulur, sizden kuvvet ve cesaret &- hr. Çeviren: Neyyir HİKÂYE : Öğretmen “ Korjik,, in islirğrlı.ı't saatleri Z (Baştarafı 8 inci sayfada) ©, annesinden af diliyor, ona hayattan Şikâyet ediyor, kendisini haklı çıkarmağa çalışıyordu... Sonra, saygılı sözlerle Jenyaya hitab ediyor, sesine acı, istihzalı, biraz da hüre metkâr bir âhenk vererek sabırlı Senek ile hayat mefhumuna dair konüşmağa başlıyordu., Ve... birdenbire vahşf ve sarhöş — bir gülüşle kahkahalar savurmağa başlık yordu. O, bu gözlerile evin içinde kimseyi uyandırmardı. Ev sahibi kadım çoktan buna alışmıştı.. bu kadından mâ. dası da anu işitmezdi.. O, çok defa, yatağına kadar gitmek için kendinde kuvvet bulamıyarak sabaha ka. dar, öylece, koltukta sızar kalırdı.. YARINKİ NUSHAMIZDA: Baba kalbi... Yazan: Kadırcar Kaflı İşEmT TT TTT NARE TT ETEMERO NTT Üzerine yemin ediyoruz, unutmayınız ki bu. — kuvvetini israf etmek çok zararlıdır. Sür .

Bu sayıdan diğer sayfalar: