9 Mayıs 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

( Yabancı basında okunuklarımız) İ numaralı halk düşmanı Dillingeri ele veren kadın Kahire (1 mayıs) — Şehrin uzak bir mahallesinde bir hastanenin bahçesine giriyoruz: Şezlonglara uzanmış hasta- lar arasında gözlerim, burada bulundu- ğunu haber verdikleri kimseyi arıyor. Fakat gördüğüm kadınların hiç birisi, dünya gazetelerinin bir zamanda birçok kereler güzel ve cazib resmini neşret - tikleri kadına benzemiyor. Uzakta gri saçlı, suratı bıçak yara- ları ile korkunç bir şekilde çetelelen - miş bir ihtiyar kadın bizi görünce kor- kulu bir ürperme - geçirdi. Oturduğu sıra üstünden kalktı ve sık adımlarla uzaklaştı. Beni buraya getiren yanımdaki ar- kadaş yavaşça mırıldandı: — Onu tanımadınız mı? — Nasıl?.. Bu ihtiyar kadın... — Evet.. o ihtiyar kadın Anna So- gen'in ta kendisidir.. Anna Sogen... Kırmızılı kadın... Dilmger'i, Amerikanın 1 numaralı halk düşmanını satan kadın.. Gözlerime ve kulaklarıma inanamıyorum. Ve eğer rehber arkalaşrma itima - dım olmasaydı benimle alay ettiğini sa- nacaktım, Bu iğrenç ihtiyar kadın mas- kesi altında bir zamanlar aylarca Nev - yorkun (gece kulübleri) nin baş tacı ve kıraliçesi olan güzel kadını keşfetmek nasıl kabil olabilirdi? Fakat doğru idi. Peşine düştük. Yanmnma yaklaştık. O zaman bu solmuş ve çeteleye dönmüş ihtiyar kadın suratında parlak bir geç- mişin hayret verici izlerini buldum: Ok gibi saplanan bakışlar... Baştan çı- kartıcı dudaklar ve insan iradesini eri- tecek kadar tesirli bir gülüş... Eski ve güzel eserden bugün kalan yalnız bunlar... Bir felâketin sonu H iç imkânı mı vardı ki felâket gü- zel bir yüzü tarla sürer gibi böy- le hzrab etsin!.. Benim kendi kendime sorduğum bu suale arkadaşım anlamış gibi şu ce - vabı verdi: — Operatörün bıçağı felâketin ha - rab edici tesirlerine yardım edince işte böyle olur.. Anna Sagen bizden tekrar uzak - laşmıştı. < Yandaki-taraçada oynayan küçük bir erkek çocuğu peşi sıra koştu.. — Bu çocuk kim?, dedim. — Küçük John Sagen... Dilmger'in oğlu... Feci bi rmanzara K afamda derhal çok uzak olmıyan bir mazinin feci macerasına aid bütün hatıralar canlandı. 1934 yılında, Şikago'da bir akşam.. Saat 11.. Bir adam, sağında ve solunda şık giyinmiş iki genç kadınla sinemadan çıkıyor... : Kapının önünde bir yaylım ateşi... Adam, delik deşik bir halde yere düşü- Güzel ama tanınmamak için yüzünü param parça ettirdi (Pari Suvar gazetesinin Kahire muhabirinden| Bu adam, John Dilmger'dir. Hay- dudlar kıralı ve 1 numaralı halk düşma- nı Dilmger... Bütün akşam g leri, haydud bu feci âkıbetinin tafsilâtını verirler - ken halkın merak hislerini büsbütün harekete geçirmek için onun metresi tarafından “satılmış,, hükümete haber verilmiş olduğumu da yazıyorlar. Yirmi dört saat içinde Dilmger'i sa- tan kadının adını bütün Amerika öğre- niyor.. Bu, kırmızılı kadındır... Yani Anna Sagen'dir.. Senelerdenberi haydudla karı koca gibi bir hayat yaşıyordu. Kadın onu ta- nıdığı zaman Dilinger namuslu bir adamdı. Hayatını çok güç kazanabili - yor ve ihtiyar anasına, babasına yardım ediyordu. Birgün, çalıştığı yerde bir hırsızlık oldu. Dilinger'in bu hırsızlık- la hiç alâkası yoktu. Fakat onu hırsız sandılar ve mahküm ettiler. Bu haksızlık Dilinger'i isyan ettir- di. Bir ân içinde namuslu insanlar sa - fından haydudlar safına geçti. İşte bir- kaç ay gibi kısa bir zaman içinde Di - linger'i Amerika haydudlarının kıralı ve 1 numaralı halk düşmanı yapacak o - lan cinayetler ve sui kasdler serisi bu tarihten başlar. Mahküm olduktan sonra onu Boston hapisanesine tıkmışlardı. Anna Sagen, dostuna karşı olan büyük sevgisi ile Di- linger çetesinin başına geçti ve onu kur- tarmağa, hapisaneden kaçırmağa çalış- tı. Muvaffak da oldu. Haydud, hapisaneden kaçtıktan son- ra Amerikanın üzerinde yeniden belâ kesildi. Öldürüyor, basıyor, kesiyor, her tarafı kasıp kavuruyordu. Artık lüzumundan fazla zengin ol- muştu. Böyle gürültülü, patırdılı, teh - likeli bir hayatın yorucu çalkantısın - dan usanç getirmişti. Dinlenmek, ra - hat etmek istiyordu. 1930 yılında bu maksadla metresi ve oğlu küçük John ile birlikte Amerikayı terkettiler. Kanada- ya gittiler. Burada, Montreal şehrinde, hiç kimse tarafından tanınmadan birkaç sene sakin bir hayat yaşadılar. Fakat bu çok sürmedi. Eski çete reisinin hay- dudluk ayranı yeniden kabarmıştı. Ve bir sabah, metresini, çocuğunu Kanadada bırakarak Şikagoya döndü. Kıskançlıktan deli gibi olan Anna Sagen de peşini bırakmadı.. O da, ha- bersizce dostunun arkasından Şikago'- ya koştu. Dilinger'i bir akşam başka bir ka - dınla gördü. İşte bu görüş, faciaya te- mel oldu.. Ertesi günü Dilinger sinemadan çı- karken, evvelce kararlaştırılmış olduğu üzere Anna Sagen elindeki çantayı ye - re düşürdü. Bu, beklenen işaretti. Sine- mayı saran sivil polis kuvvetlerinin yaylım ateşi Dilinger'i cansız yere ser- di. < Anna Sagen de, dostunu satmış ol- manın mükâfatı 15.000 doları aldı. Haydudun intikamı D ilinger'in dostları, adamları ve bütün haydudlar yatağı şefleri - nin intikamını almağa andiçiyorlar. Hükümet, Anna Sagen'i bunların elinden kurtarmak için muhakemenin sonuna kadar mevkuf tutmağı uygun görüyor. Anna serbest bırakılınca Şikago'da bir dikiş atelyesi açıyor. Fakat haydud- ların ölüm tehdidleri karşısında, açtığı dikiş atelyesinde dikiş tuturamıyor ve Nevyork'a kaçıyor.. Burada sahte bir ad altında yaşamağa başlıyor. Yaşıyor ama asıl hüviyetinin haydudlar tarafın- dan meydana çıkarılması geç ve güç ol- muyor. Peşi böyle mütemadiyen kova - lanan kadın bu sefer bambaşka bir yol tutuyor. Haydudlara kafa tutmak isti- yor. Adını sanını ortaya koyarak Nev - yorkta bir “gece kulübü,, açıyor. Bu kabare açılışının üçüncü günü haydud- ların hücumuna uğruyor.. Yağma edi - | liyor ve Anna Sagen canını güç kurta- rıyor.. Amerika polisi de artık bu ka- dını haydudların elinden koruyamıya - cağını anlamıştır. En kescirme yoldan gidiliyor ve Anna hudud dışı ediliyor. 1935 yılında terkettiği Amerikaya artık dönemiyecektir. Biraz Macaris - tanda kalıyor, oradan vatanı olan Ro- manya'ya geçiyor. Amerika'da bıraktı- ğı oğlunu da yanına getiriyor, Rahata kavuşmuş mudur acaba.., Hayır... Haydudlar peşini Roman - yada da bırakmıyorlar 1935 yılının bir temmuz akşamı oğlunu çalıyorlar. Güç belâ yavrusunu tekrar ele geçiren Anna felâketin ağır yükünün tesirini yüzün- de ve ruhunda fazlasiyle hissetmiştir. Kafasında sabit bir fikir yer buluyor: Çirkin olmak... İğrenç olmak ve böyle- ce tanımmamak... Haydudların kovala - masından ancak bu suretle kurtulabile- cektir... Bu ümidle Budapeşte'ye koşuyor ve burada, bir hastanede ,operatörün bı - çağına, felâketine rağmen güzel kalmış yüzünün bütün güzellik hatlarını par- çalatıyor. Artık yalnız çirkin değil, kor- kunç ve iğrenç bir ihtiyar suratıma sa - hib olmuştur. Anna ismi zarihe karışmış mıdır? G üzel yüzlü güzel Anna artık yok- tur.. Romanya hükümeti adını resmen değiştirmesini de kabul ettiği Biblografya Taşpınar Afyon halkevi tarafından ayda bir neşredilen bu kültür dergisinin 19 nisan tarihli 54 üncü sayısı elimize gelmiştir. Bu sayıdaki yazılar şunlardır: Zihni Çerçel: Karabük bacaları, Mazhar Aren: 23 nisanım manası, A. Üçok: Köy ve köycülük, Edib Ali Gökpınar: 23 nisan ve çocuklarımıza dair, afyonlu büyük o- zan, Sabahaddin Öz: Köroğlu, Emirdağ- h F. S. Güneşoğlu: Afyon ve Taşpınar uzaklarında, Bekir Sıtkı Sencer: Ada- nalı Ziyadan parçalar; Şehab Akalın: A- nadoluda bahar, Edib Ali Gökpınar; Es- ki zamanlarda Afyonda yaşayış, şehir notları. Fikir hareketleri 8 mayıs tarihli 185 inci sayısında şu yazıları görüyoruz: Georges Guy-Grand: Demokrasi tekâmülünün muhtelif âmil- leri, Felicien Challeye: Sanat ve ahlâk, Hüseyin Cahid Yalçın: Meşrutiyet ha- tıraalrı, Salvador dö Madariaga: Kültür ve efsane, G. Mosca; Prince neden meş- hurdur Francis Delaisi: Müstemlikeci- lik. Lücien Ronicer: yahudi, Hüseyin Cahid Yalçın: Memlekete aid tetkikler, Will Duratn: filezoflar, hayat ve eser- leri. Clavijo: Timurun sarayında bir is- panyol sefiri. Kitablar arasında. Lehde ve aleyhde, vecizeler. Kültür İzmirde çıkan bu fikir ve terbiye mec- muasının 63 üncü sayısında şu yazılar vardır: Saffet Arıkan: Modern Türkiye- de terbiye, Coue: Kendi kendimize nasıl hakim olabiliriz. Receb Bilge: Çalışma birliklerinde öğretmenin rolü. Çocuğa hiti nasıl lr. Asım Kültür: Göz tedavisi, Dostoyevski: Bir maskara adamın ruyası, Teşekkür Kardeşimiz, teyzemiz ve annemiz Ba- yan Hayriyenin ölümü dolayısiyle ilgi ve sevgi gösterenlere, son hizmetlerinde bulunanlara ayrı ayrı teşekküre elemi- j HALKEVLERİI DERGİSİ Mayıs 1937 sayısı çıktı. İçindekiler: Abdülhak Hâmid Tarhan, Hâ- midin el yazısı bir şiir, Hâmide da- ir, Şükrü Kaya, Hâmidin eserlerin- den bir parça ve bir mektubu, Ab- p dülhak Hâmid - İsmail Müştak Ma- yakon, Hâmidin antropolojik tetki- ki - Dr. Şevket Aziz Kansu, Sanat- kâr Hâmid - Vedad Nedim Tör, Ab- dülhak Hâmid hâtıralarından - A. İhsan Tokgöz, Abdülhak Hâmide dair düşünceler - Ali Süha Delibaşı Hâmid gününde (şiir) Behçet Ke- mal Çağlar, eserlerimi nasıl yazardım | - Abdülhak Hâmid, Hâmid ve Mak- ber - Fevziye Abdullah, bir kurulu- şun oönyedinci yıldönümü - Ferid Celâl Güven, natur tarihi - Dr. Şev- ket Aziz Kansu, halkevleri haberle- ri, Hâmidin ölümü, fikir hayatı, bibliyografya. 4 Bu sayıda kuşe kâğıdına basıl- mış Hâmide aid resimler vardır. Heryerde 25 kuruştur. p « « « 4 4 « İ « « A « « 4 « 4 4 4 : « « « * AAA ULUS'un Tercümı'a' : Kitabları Seri halindeki satışlarda aşağıdaki fiatlardan dörtte bir indirilecektir. Büyük sayfa Kuruş Amerikada bir : 42 25 konferans Bernar Şov İnsanlığın Hâli 302 75 Andre Malro Cihan Şampiyonları 162 60 Pol Moran Orta sayfı Evlilik ve Ötesi 340 75 Jak Şardon Kırmızı Zambak 372 75 Anatol Frans Levis ve İren 139 30 Pol Moran San Mişele'nin Kitabı 408 100 Aksel Munte Seri kitablar Basımevi gişelerimizdedir. miz mani olduğundan asyın g; tavassut buyurmasını dileriz. Kardeşi Bedriye Cavit Kezer, yeğeni Kâmile Cemal Esner, yeğeni Hadiye Nu- rettin Tokköz kızı Edibe Süheyp Derbil gelini Sara Ali Berkman, oğlu Osman Ali Berkman, Damadı Süheyp Derbil. için Anna ismi de tarihe karışmıştır. 33 yaşında bu gönüllü ihtiyar kadın için artık bütün hayat, bütün saadet yavrusu, yavrusunun korunması, yaşa- masıdır. Bunu daha emniyetle temin için Mı- sıra kaçıyor. Kahirede yerleşiyor.... Bir akşam Kahire'de, suratının ke - sik ve tanınmıyacak şekli altında gene tanınıyor.. Haydudlar, şeflerinin inti - kamını sonuna kadar almağa andiçmiş - lerdir ve Anna'yı nerede ve ne şekilde olursa olsun keşfedeceklerdir. Zavallı kadın Kahirede bir hastane- ye baş vuruyor. v suratının tamamen tanınmıyacak bir hale getirilmesini is - tiyor. İşte onu, bu istekle baş vurduğu hastanede görmüştüm. Birkaç gün son- ra bu hastaneye tekrar gittiğim zaman Anna ile oğlunun ortadan kaybolmuş olduklarını öğrendim. TT TOPYEKÜN HARB Yazan : (General Ludendorf Çeviren: Hikmet Tuna n İki yıldanberi akisleri hâlâ de- vam eden bu eseri muhakkak oku- yunuz. ULUS her sabah tayyare ile İstan- bula gönderiliyor. Öğleyin İstanbulda satışın yapıldığı yerler: KÖPRÜ: Kadıköy -iskelesi BEYOĞLU: Haşet şubeleri BEYAZİT: Tütüncü Hamdi SULTANAHMED: Tütüncü Kâmil Şekspirden Hikâyeler Yazanlar: Çeviren: Mary ve Charles Lamb Nurettin ARTAM Boşuboşuna yaygara - Klaudio, bir defa büyük bir söz vermiş ol- duğu için bu tanımadığı.kadın, bir habeş bi- le olsa, onunla evleneceği cevabını verdi. Fa- kat yüreği kederlerle dolup taşıyordu. O ge- ceyi Leonato'nun Hero için yaptırdığı meza- rın yanında ağlayarak, sızlayarak geçirdi. Sabah olur olmaz Klaudio, prensle birlik- te kiliseye gitti. Leonato, yeğeni, iyi kalbli papas, hepsi ikinci bir nikâh törenini kutla - mak üzere orada idiler. Leonato'nun orada Klaudio'ya takdim ettiği gelin, tanınmamak için yüzüne bir maske takmıştı. Klaudio, bu maskeli kadına şu sözleri söyledi: — Bu kütsal papasın önünde elinizi bana veriniz; eğer benimle evlenmeği kabul eder- seniz sizin kocanız olacağım. Meçhul kadında şu cevabı verdi: — Yaşadığım müddetçe sizin karımnız olacağım. Bundan sonra yüzündeki maskeyi kaldı - rınca onun Leonato'nun söylediği gibi yeğe- ğeni değil, öz kızı Leonato olduğu meydana çıkmıştı. Bu, Hero'nun öldüğüne inanmış olan Klaudio için beklenmiyen bir sürpriz olmuş- “tu. O kadar ki sevincinin şiddetniden gözle- rine inanamıyordu. Prens de gördüğü man- zara karşısında şaşırıp kalmıştı. — Bu Hero değil mi, ölen Hero değil mi? diye sordu. Leonato cevab verdi: — O, kendisine atılan iftira yaşadığı müddetçe ölmüştü. Papas, gördükleri mucizenin nasıl vuku- bulduğunu törenin tamamlanmasından son- ra anlatacağını vadetti. 'Törene bu suretle devam edilirken, Bene- dik atıldı ve aynı zamanda kendisiyle Beat- rice'in nikâhının kıyılmasını da rica etti. İ- kisi de kendilerine oyun olarak ortaya atıl- mış olan karşılıklı sevgi hikâyelerine inan - mışlar, neticede bu şaka, gerçekten sevgi ha- lini almıştı. Bunlar biribirlerine içlerini aç - mışlardı. Beuedik, Beatrice'e kendisini ölesi- ye sevdiğini duyduğu için merhametinden onunla evleneceğini söylemişti. Beatrice bunu protestc etmiş, bilâkis ona Benedik'in çıldırasıya âşık olduğunu karşılık göstermi- yecek olursa verem olup öleceğini söyledik - leri için kendisine yüz verdiğini söylemişti. Fakat iş çok geçmeden yatıştı. Hikâyeyi tamamlamak için şunu d:. söy - livelim: düzenbaz Don Jon, kaçarken yaka - lanmış, ve gerisi geriye Messia'ya getiril - mişti. Bu kötü ruhlu adama münasib görülen ceza, Messina sarayınaa büvük bir neşe için- de vanıları düğün alavını göstermek oldu. Nasıl hoşlanırsınız? Fransanın eyaletlere (yahud o zaman de- nildiği gibi dükalıklara) ayrılmış bulunduğu sıralarda bu dükalıklardan birisinde ağabe - yisini zorla dükalıktan indirip me.nleketten atan bir zorba hüküm sürüyordu. Kendi memleketinden zorla atılan dük, kendisine sadık olan bir kaç kişi ile birli te Arden ormanlarına çekilmişti. Pursda bu udamlar, dükü sevdiklerinden dolayı kendi- lerini kendi istekleriyle sürgün haline koy- muşlar, bütün malarını, servetlerini de zor- banm eline bırakmışlardı. Zaman geçtikçe burdaki kayıdsız, serbest ve tekellüfsüz hayat saraylarda geçirdikleri sıkıcı hayattan daha iyi, daha rahat gelmeğe . başlamıştı. Onlar burada İngilterenin Robin Hood'u gibi yaşı- yorlar ve birçok asil gençler saraydan kaçıp buraya geliyordu. Burada bir altım çağı ha- yatı sürülüyordu. 4 Yazın ağaçların gölgeleri altında serilip yatıyor ve yabancı geyiklerin sıçrayıp oyna- masından doyulmaz bir zevk düyuyorlar, fakat karınlarını duyurmak için ormanın bu yerli mahlüklarını öldürmek mecburiyetin « de kalınca çok üzülüyorlardı. ; Kışın soğuk rüzgârları esip düka vaziye- ti değiştirmek lâzım geldiğini ihtar edince a büyük bir sabır ve tahammülle diyordu ki: — Vücudumun üzerinden esip geçen bu ayaz rüzgârları benim gerçek danışmanla - rımdır. Bunlar bana dalkavukluk etmiyorlar; hakikatte vaziyetim ne ise onu düpedüz söy- lüyorlar. Bunlar. her ne kadar, insanı acı âCI (8- var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: