15 Eylül 1940 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 12

15 Eylül 1940 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

oğluna yazdığı bir mektupla şehirden kö- ye 25 mektep sırası, dört yazı tahtası, bir- de kürsü getirtmişti.. köylüler bunları hay- retle seyrediyor, Dedenin Osmana karşı büyük bir hayranlıkla, hürmetle bakiyor- lardı. İlk zamanlar, şehirden gelen kininleri kimse yutmak istememişti. Fakat Osmanın anud iradesi, tok ve tunç gibi sesi karşı dönmüştü,, sabahın karanlığından, akşam geç vakitlere kadar oradan oraya koşuyor, kâh dereden köye doğru bir kanal açan köy delikanlılarına, kâh mektepteki mini mini talebelerine, kâh da köy kahvesine uğrıyarak ihtiyarların, köylülerin işlerile uğraşıyordu. geceleri de ayrı işi vardı.. liğe gelen gündelik gazetelerle, ziraat mecmualarını etrafına topladığı köylülere dikkatle okuyor, karışık ve sıkışık yerle- rini de ayrı ayrı izah ediyordu. € kumandan beyin oğlu vasıtasile köye bir doktor gelmişti.. doktor « Har- manlar » köyünün bu değişmiş halini yö- tünce şaşmış, Osmanın yüzüne hayran hayran bakarak : — Ah keşki bütün köylerimizde böyle bir Osman olsal diye onu övmüşlü.. dok- tor köydeki hastalığın yalnız sıtma oldu- Şunu söylemiş ve şehirden bolca kinin göndereceğini vadederek gitmişti.. Osman aradan üç dört ay geçince, köyü hakika- ten tanınmaz bir hale getirmişti, sokaklar, yollar değişmiş, düzgünleşmiş, ortalıkta çamur namına bir tek şey kalmamıştı. Sabahları çocukları okutuyor, akşama doğ- ru da köy kızlarına ders veriyordu. gece- liyin, gazeteleri de okuması bittikten sonra, trafına bütün köy erkeklerini toplıyor, şehrin maarif tahsisatile elde ettiği, alfabe. lerden, kıraatlerden onlara da ayrıca okuyup yazınağı öğretiyordu.. hele içlerinde, saz benizli, Hacı Kâhyanın oğlu, artık gazete. yi de adam akıllı okumağa başlamıştı. Şimdi köye gelen gazeteler hep parça par- ça kesiliyor, hepsi birer parçasını alarak evine okumağa götürüyordu, Kanal da bit mişti, Bir çeyrek uzakta kalan derenin su- yu, şimdi ince, temiz, şırıllılı bir halde köyün yanından geçiyor, köylüler suya gark oluyordu., Bu su köydeki bahçeleri de yeşerimişti. Bağın kütükleri sanki gürleş- miş, elma bahçeleri büsbütün dallanıp bu- daklanmıştı.. Köylüler de dikkat ediyorlardı ki, kö- yün havasında da bir değişiklik vardı. geceleri ince ince şırıltılarla akıp giden berrak suyun kokusile, elma bahçelerinden gelen mis gibi elma kokuları biribirine karışıyor, bütün sokaklar hatta ev içleri bile serin serin, tatlı tatlı esiyordu. Bu sene elma mahsulü de, çok sulu, yumuşak ve kokulu olmuştu. şehre giden ilk parti- © den sonra müşteriler çoğalmış, hatta bir- o gün kahvede oturan Dedenin Osmana ilk müjdeci de koşmuştu : 12 Nefes nefese karşısına dikilen köy de- likanlısış i — Müjde ağam, şehirden elma alıcıla- rı geldi. şimdi bağa gittiler. Bütün mah- sulü kaldırıp götürmek istiyorlar.. dedi. sman az zamanda köylüye tavuğa bakılmak usullerini, çok yumurta almak, tavuk cinsini islah etmek, çarelerini gös- terdi, Artik köylüler Osmanın ağzı içine bakıyorlardı. Osman kumandan beyin ken- disine gönderdiği kitapları dikkatle okuyor, sonra, köylüye anlatıyordu. Tek başına bütün köyü okutmak onu çok yoruyordu.. Dedenin Osman buna da çare buldu ve tığı büyük işi görünce o da onunla el ele verdi. Fakat bu işte memnun olmıyan üç kişi vardı; Sarı muhtar, hocanın oğlu, birde köy bakkalı.. Sarı muhtar, bütün salâhiyetine, çalıp çırpmalarının ve köylüyü elinde istediği gibi oynatmalarının tükendiğini gördükçe küplere biniyordu, Hocanın oğlu da onun- la beraberdi. çünkü Dedenin Osman artık köylüyü faizle soyan bu adamın işlerine nihayet vermiş, bir kenara çekerek kula: ğını bükmüştü, Hocanın oğlu vik edemi- yordu.. Bakkal da artık tartılarında hile yapamıyor, fiyatlarda fazlalık alamıyordu. il Dedenin Osman bir akşam eve dönün- ce, annesinin garip garip yüzüne baktığını gördü ve hayret elli; —Ne o ana, ağlayacak mısın ?, ne ol- dü sana P.. Dedi., ihtiyar kadının üst dudağı ttri- yordu: — Bugün fena bir şey işittim oğlum, az kaldı öleyazdım.. — Ne imiş o, ne fena şeyi.. birisi mi öldü P, İhtiyar kadın birdenbire ciddileşerek, kaşlarını çatlı ve buruşuk parmaklarını oğlunun koluna geçirdi: bak Osman | dedi. — Söyle! — Sen şehirde gâvur olmuşsun diyor- lar, doğru mu?.. — Kiliseye gitmiş, papaslan put almış- sın, diye duydum.. Osmanın gözleri hayretle açılmıştı : — Gâvur mu olmuşum ?. Kim dedi — Muhtarın karısı, Ümmünün Gülsüme söylemiş. o da bana dedi. Dedenin Osman bu aptalca uydurulmuş yalana güldü : — Elbette der, çünkü sarı muhtar köy- lüyü soyamıyor artık. İhtiyar kadin geniş bir nefes aldı! — Ben de inanmamıştım' amma, ek dünya hali,. olmaz olmaz oğlum.. şeytana uyar yaparsın, diye kuşkulanmıştım, bö a) yaman çıktı, bak şehirden alıcılar ko- Şuyarl. — Ya üzümler? geniş bir sesle bağırdı. — Muhtarın daha çok uyduracakları var.. dur hele, daha neler uydurur dinle, İhtiyar kadın yine merakla dirildi; — Osman, toprak susayınca ne yapar?, — Nasıl süsayınca P, — Muhtar karısına demiş ki: Toprak susadı.. göreceksin ki, bu Osman köye müsibet soktu, toprak hepimizi yudacak|,> diyormuş .. Osman anasının saf şaşkın gözlerle an. laltığı bu söze katıla katıla güldü.. yi Bir akşam kahvede oturuyarlardı.. bir- denbire. camlı kapı gürültü ile açıldı ve Süleymanın Mehmet, hızla içeri girdi.. Neles nefese idi.. yüzü sap sarı kesilmişti. Gözleri fal taşı gibi açılmış, vücut pelte gibi sarkmıştı. Tir tir titriyordu. bir kahvenin ortasına kadar yürüdü ve birden bire bir dal gibi yere yuvarlandı. Etraftan koşuştular, cılız kuru ve has- ta Mehmedi derhal peykelerden birine çektiler. Osman, kahvenin üst raflarından birine koyduğu büyücek bir kutudan bir şişe çıkardı ve Mehmedin burnuna tutlu.. yüzüne başına su serpti, bileklerini oğdu ve Mehmet ağır ağır gözlerini açtı; Dedenin Osman, onu usulca, kaldırarak sırtını duvara dayadı ve sordu: — Ne var, ne oldun Mehmet? Mehmet şaşkın şaşkın etrafa bakıyordu. gözlerini genç adamın yüzüne çevirdi ve: — Ağam|. diye inledi, — Söylesene, ne oldun? bir şey mi var? Mehmedin cılız vücudu tekrar titreme- ğe başlamıştı. Zavallı çocuk dişleri zan- gırdayarak mırıldandı ; — Mezarlıkta biri var! dedi., Köylüler merakla dikildiler. Mehmet devam etli; diye ihtiyar kadın — Pınarlıdan geliyordum.. tam mezar- lığın önünden geçerken birdenbire taşların arasından, boğuk bir ses karışık bir şey- ler okumağa, bağırmağa başladı.. ayakla- rimin dizi tutuldu, olduğum yere saplanıp kaldım. bu sırada o anlıyamadığım bağır- tlar kesildi. teneke gürültüleri, < Allah Allah, illallahlz sesleri arasında biri! « Toprak susamıştır 1.» diye haykırdı. Dedenin Osman, bu son cümleyi duyar duymaz; , — Hal diye yerinden sıçradı. kerata yezitliğe başladı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: