15 Eylül 1940 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 14

15 Eylül 1940 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

dum> diye bu gece köye cin, peri baskını yapacak budala.. köylüleri korkutacak, beni köyden altıracak.. Sonra, bozan oğ- lile, bakkalla; ali, kiran baş kes Ha, nasıl muhtarın plânı — go N — çoçukları iyice kandır, getir.. a cahildir, baksana, kahvede ben- den yana çıkan madı, — Şaşlım sana dili Osman !, köy- lüler yüzüne düşman düşman bakıyorlardı. — Aldırma! bu gece her şey, olaca: y varacak. elem kökünü kurutmalı, kurtuluş çaresi bul, — Ha ydi iy in Osman, bir saat e Recep dayının korusundayız değil mi?.. — Recep dayının korusundayız.. hay- Si in © yarısı,, köy ova, bayırlar ve bü- » bağlar uyuyor. Recep dayının köru- e birleşen, sekiz gölgeden biri hafifce seslendi : — Tamamiz değil mi çocuklar”, — Tümamız Osman ağa, — Oyun başlıyor.. Sakın korkayım, hele kaçayım demeyin.. pek ayıp olur, erkekliğinize yakışmaz.. göreceksiniz, sari muhtarla, A e, ve bakkalı avu- cumuz içinde yakalıyacağız.. yürüyün şimdi Dedenin Osman, peşine laktığı yedi arkadaşile, korudan yola ve bahçeler ara- sina atla ii — Aşı erden sürüne sürüne yü- rüyün, ie "belli et meyin, Hacı Kâhyanın kağ geçliklen sonra dik bir bayir inmeğe başladılar. Dedenin Osman, buradan şehir yoluna inmek, san- ra mezarlık önüne çıkmak istiyordu, Ay vardı., ta uzaklardaki incir ağaçlarının ka- ra gölgeleri görünüyor, derenin tahta köp- duruyordu. birinde ufak bir ışık yanıyordu. Hacı Kâh- yanın meczup çobanı yine ateş başında - kaval çalıyor, yine kuzular, sert kayalık- lar ve ikenleri elen meleye me- leye uyukluyorlardı. Dedenin Osman son bir Aran. sonra şehir ölima çıktı. ve ve arkasına döndü: — Şimdi bisi yavaş yavaş mezar- Liz sürüneceğiz. . biribirimizden açılalım. ür işaret vermeden öynaşmayın.. Ne yaparsam, ne söylersem, onu taklit edin. haydi bakalim Sekiz gölge, beşer adım mesafeile bi- ribirinden —ayrıldılar.. kâh tarlalar arasın- dan, kâh, yol kenarından mezar ığa yak- seller koyu eek yine bu rkunçtu., ince bir rüzgâr esi- yâr mezar azli sanki hafif hafif salla- niyordu. Mn tam karşısına gelen Dedenin Osman, hafif bir sesle seslendi: — Şimdi hepiniz burada bekliyeceksi- niz, biraz sonra, sarı muhtar yine bağır- mağa, gürüllü yapmağa başlıyacak.. sakın tabansızlık etmeyin, hiç aldırmayın, köye doğru yürürlerse arkalarından gideceğiz; 1d Me tam meydanlığın orada haklarından geliriz., bekleyin bakalım Köy uyuyordu. ralnız uzaklardan, avlamaları iiştiliyor edenin Osman içinden düşünüyordu : — Toprak susamış hal. dur bak top- rak Til susar, görürsün sarı muhlar senin gibi yobazlar bu memleketi pi yuvasına döndürür, evvela seni kurutmalı, sonra sana lal Dur hele, dur hele., diy. Ve Sildi ki, bu köyde sarı muhtar ne zarar gördü?. Soygunculuğu al kıran baş kesenliği Resimi yek oldi bu zaten onun hakkı değildi, Köylüyü soymak yünah değildi de, köyü temizle- mek, hastalığı yok etmek, zavallı köy sa- kinlerini okutup öğretmek mi günahtı?, Bu yobaz osersem aklı, yılan kafasile bu- nu böyle mi düşünüyordu ?.. Hâlâ mı bu adamlardan kurtulamıyacağız, hâlâ mı bu adamlar sırtımızda, kanımızı emen birer bit, kafamıza çöken birer baykuş gibi du- racaklar ?.. derin sessizlik arasında kesik kesik köpek Mi, Dedenin Osman, birdenbire olduğu yerden doğruldu ve mırıldandı : — Dikkat, geliyorlar!, bakin mezar» lıkta iki gölge, nah üç oldu. duyuyormu- sunuz ?. Hakikaten taş meli arasında üç gölge yan yana yürüyorlardı... Mezar- lığın ucuna gelince, içlerinden biri elin deki büyük bir şeyi havaya kaldırdı ve arkasından gök gürültüsünü andıran boğuk bir ses çıktı: Güm, güm, güm!, Gürül tüler birdenbire çoğalmıştı., teneke ve tah- talara çarpan, ev yıkılmaları, toprak çök- meleri ve boğuk hayvan ve insan sesleri gibi bir gürültü bütün ovaya yayılmış, mütemadiyen uzayıp, uzayıp yaklaşıyordu., bir aral hk, boğuk ğ e mütbi li w — Top...rak.. Susa, eş dar Top.. rak.. Susa. .mış. mir diye gürledi. Osmanın . yanı başında yere uzanmış olan korucunun Şaban, çeneleri ütriyerek mırıldandı ; e ödüm kopuyo |. bunla ecin- ler be ağam! — Budala, Muhtarın sesinden korkar mini bak dikkat et muhtarın sesi değil bu?., Ses yine ayni er. iki; müthiş bir gürültü ile bağırıyord — Top..rak.. Susa,..mış..dınr|, rak.. Sizi.. Yudacaaak|, Korucunun Şaban birdenbire sevinçle dirildi : — Ulan, muhtar bu bel. muhtarın se Top.. sil, « Yüdacak!3 diyor. Köyde ondan gayri kimse « Yudacak > demez. vay do- muzun yobazı , Ulen bizi kandırıyor bel, Ap WE dayanın, tutalım şu herif- Dedenin ay gülerek fısıldadı ; — Yavaş... Acele yok Şaban.. yavaş yavaş... Mezarlıktan yola inen gölgeler artık adam akıllı görünüyordu. üçü de beyaz kelenlere sarınmışlardı. Üçü de ay vi görünüyordu... Köye doğru yürürlerken işte üçü de belli oluyordu. Bakkalın ayağı hafif hafif aksıyor, Hocanın oğlu, iki tarafa sallana sallana yürüyordu. Muhtar, ikisinin önünde gittiği için, iyice görünmiyordu.. yine , tahta, ev yıkılmalarını ve çöküntüleri andıran ses- ler devam ediyor, sarı muhlar, sesini bo- Zup, » ikleşirerek, bağırıyordu : op. .rak.. Susa...mış...dımrl, Top. « Yuda önanaaak|.. Dedenin Osman uzandığı yerden; — Haydi! diye mırıldandı, Sekiz göl. ge ağır ağır sürünerek, beyaz, kefenli üç cini takibe başladılar, Üç gölge, köye gir. mişler, yine eyni gürültüler, ayni bağırış- lar arasında köyün meydanlığına yaklaşı- yörlardı.. vaziyetlerinden o kadar emindi- ler ki, dönüp arkaya bile bakmıyorlardı. genç köylüler kâh yerde sürünüp, duvar» lara sokularak, kâh köşe başlarına sakla- narak onları takip ediyor, ara sıra suntur- lu küfürler savuruyorlardı.. Dedenin Os man, iz ii kat |. diye seslendi. dikkat edin.. ilmi saracağız|.. yayılın, sokak baş- larını tutun |, Üç gölge artık köy meydanlığına gir- mişti, Ağır ağır yürüyerek büyük kuyunun yanına. yaklaşmış durmuşlardı,. sesler. ve gürültüler yine devam ediyordü.. seri muh tar, yine korkunç kolkunç haykırıyordu : — Tap.rak,. Susa,.mış.dır!.. Top.rak.. Sizi... Yuda, Birdenbire dö taraftan çıkan sekiz gölge hızla koşarak kuyuya, gölgelere doğ- ru hücum etti ve Osmanın gür sesi patladı : ynaşmayın, kıpırdamayınl.. Ya- — Oyn narşınız |, ve sekiz gölge, bir lâstik gibi “ bir anda büzülerek beyaz kefenli gölgeleri ortalarına aldılar.. Sarı Muhtar: — Vay anam! . Diye boğuk bir çığlık kopardı ve önüne gelen köy delikanlısını bir yamrukta devirerek, hızla, köyün yo- kuşundan aşağı doğru kaçmağa başladı. Dedenin Osman; açma yobaz!, diye al eağikap far. iel fakat sarı Muhtar henüz on beş yirmi adım koşmuşken hep yere kapak- landı ve başı sivri taşlardan birine çarpa- rak, olduğu yerde büzülüp kaldı.. Hoca- nn oğlu ile Bakkal, beyaz kefenlerile, kuyunun kenarına çökmüş, yüzlerini. ka- İN 1, n Osman, sarı Muhtara yaklaş- ti, İt ve kapaklanan vücudunu ya- vaşca çevirdi ve ay ışıklarında şunu gördü : Muhtarın tam, şakağından koyu bi kan sızıyor ve gözleri köyün yıldızla dolu gök yüzüne dikili, cansız ve hareketsiz duruyordu.. BİTTİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: