15 Eylül 1940 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 13

15 Eylül 1940 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Köylüler hayretle onun yüzüne bakı- yorlardı,. Osman bir anda köylülere döndü: — Haydi, in beraber bu cini tutmağa gelen Kahvenin ta Köşesinde nezleli bir ses duyuldu: — Çarpılırsın Osman elendil vazgeç geni bu işten!., Osman, bu sesi duyar düymaz ilikleri- ne kadar tilredi.. sarı muhtar demek bu- rada idi hal. peki bu bağiran kimdi?,. Bu « Toprak susamıştır!5 diye bağıran kim?.. Osman köylülerin tereddüdünü görün- ce, teklifini tekrarladı; mle gelen 75 mu ?, mezarlığa belimi Zel yok Muhtar köşeden a seslendi : — Şeytanın kahrına yar git uğra, cümle islâmı rahat birak Osman efendi.. anlar yaşamak istiyor Dedenin Osman hiddetle sarı muhtara doğru döndü ve gözleri yanarak baktı. Muhtar başını önüne iğmiş, gözlerini kapa- mıştı, Elindeki tesbihi parmaklıyarak hafif hafif sallanıyardu. oOOsman, biranda bu sari yezidin boğazını yakalamak ve başını taşa vura vura geberimek arzusunu duydu ve vaz geçli.. bunu düşünürken de şim- şek gibi kafasından bir fikir gecti. İt yumuşadı, Ağır, tahammüllü bir — Doğru söylüyorsun Salih ye dedi, em ya hakikaten şeytan ise... Muhtar — Ya, dedi bu öyle bir a renin dir Se önüne dağlar bile e enin Osman göz Aysa Gi ve Hocanın gili EN sö i. — Peki amma, bu mezarlıktaki nedir Salih efendi? şeytan mı,cin mi, peri mi?, gulyabani mi ?.. Salih efendi başını sallıyarak mırıldandır sa Cenabı Bari bilir... oprak susamıştırla ne de banu bah Kiçlan anlayamadım.. Muhtar, başını kaldırdı, göz kâpakla- rini ağır ağır açarak Osmanın yüzüne baktı ve «Acaba?: diye tereddüt etti. * Acaba Osman yolamı gelmeğe başlamış- tı? yoksa Osman cinden, periden kork- maz miydi? dini günahlardan kaçan bi- risi ise, ona ne yapmalı ?, ya biraz evvel, kerata yezitliğe başladı | # demekle, neyi kastetmişti — Osman evlâdım, sen henüz Tanrı- mın €vine girmemiş, camii şerifle vaaz din- lememiş, Allahın mağleretine sığınmamış bir adamsın, tövbe et.. demin <Kerata yasitls diye bir lâf ettindi, tövbe del Osman, saf saf boynunu büktü: — Tövbe Salih efendi, tövbe.. ben günahtan korkarım. şeytanın kahrinden kaçarım, tövbe!.. Muhtarın gözleri parlıyordu : — Ha, şöyle, artık baba sözü, büyük sözü, bahusus ki benim gibi dünyanın mübaşiri bir fakiri dinle, senin zihnine bir şeylan SM — Ah, elendi, şunu nasıl çıkart- sak ?. bana ya günahlar işlelip ahre- timde Mk sana sığınıyorum.. Mu içinden : mene gel domuzl » diye KİA ve devam etli — Allah günahlarını af elsin (Osman, İnk. öylüler bu muhavereyi hayret ve şaş kınlıkla dinliyorlardı. Dedenin Osmana ne olmuştu, neden böyle boynunu bükmüş, muhtarın önünde öyle oturuyordu ?, Neden aptal aplal bakınıyor, kuru yobaza kendi- ni teslim ediyordu ?.. Bu işe genç muallim bile şaşmıştı.. demek artik külün yenilik ve gençlik çöküyordu, Osman, böyle saç- ma sapan bir korkudan kendini kapıp ko- yuvermiş, yuları mollanın eline teslim et- mişti. Sarı muhların yüreği kabarıp kabarıp taşıyardu, Sevincinden yerinde düramıyor, Osmanır birdenbire kucağına düşüp mazlum msz boyun kırışına içinden : — Ha m ha, ha Allahın belâsi seni, şimdicek ben sana yuvanı gösteriri Ha uğursuzun oğlu!.. Diye küfrediyordu. Kahvede çıt çıkmiyordu.. Süleymanın Mehmet bile uzandığı yerden bir Örne bir de sarı muhtara bakıyordu. keler bir an içinde muhtarın kuvvet ve kudretine inanmış, Dedenin oğlunu bakir görmeğe başlamışlardı. zaten Osman şehirde kilise- ye gitmemiş, gâvur olmamış midi ?. nasıl olmuşta anun dediklerine kanmışlar, lâlına, bilgisine boyun iğmirlerdi , Tuh Allah be- lâsim ei elin güvuru köye yormsuzluk sokmuşl Muhtar sağ elini Ösmanın ömüzüna koydu ; sman oğlum, Deden öleli, tamon yıl oldu. Allah toprağında rahmet versin, iyi, hoş adamdı, sen de bizim köyümüz- densin, bizim evlâdımız sayılırsın, şehir den geldin, köyü ilâç kokularına buladın. Toprağın beti bereketi kalmadı. yoldaki çamurlardan sana ne idi a oğlum ?, dere- nin suyunu çevirmeğe. toprağa İrenk bıçağı sokmağa ne sebep vardı ?.. Bak, Cenabı Hak yine gafururahimdir, bunca ettiklerini yine hoş görüp canını. almiyor... sadece Süleymanın Mehmet te gördü ya, değil mi Mehmet ?.. Nasıl hiddetle, gazeble bağır- dılar. Toprağın susadığını nasıl bize ha- ber ilettiler. Sen cahilsin, bilmezsin., top- rakta bet bereket kalmaz, ehli islâm Ce. nabıhakkın verdiklerini bozmağa, kendi aklınca iş görmeğe, işini Allaha bırakma- yıp, İrenk icatlarından medet ummağa başlayınca, toprak susar, bağrı yanar, içi, dışı çatlar, kup kuru, gevrecik oluncada yer kükrer, zelzele olur, evler, âğaçlar, dağlar yıkılır, toprak insanları yutar, içi- ne alıp sıkar, ezer, suyunu emer.. Kahvecinin aptal çırağı birdenbire s0- guk bir sesle bağırdı: iz top- rağın içine şimdiyedek girmiştik bile. <ahvede mırıltılar başlamıştı.. biribiri- yorlardı.. j alani bakam; zayallıyı boğacak gibi olu- vorla AN sözüne devam elli; — Şehirde yaptıkların cümlemizin ma- lâmudur Osman,, olmuş . ne ise, yarın bir icabina si tekrar seni dini mübine avdet eltiririz. Osman önüne iğdiği başını yavaş ya- vaş kaldırdı.. Gözleri yarı kapalı idi. bir türlü muhtarın yüzüne bakamıyordu — Muhtar ağa, artık sana sign sen beni kurtar.. — Korkma Osman seni ben korurum, : Dedenin Gönlü birdenbire saf saf sor. du: m bu gece, © iyi saatte olsun. lar, sababadek e mı dersin ? Mu vi n bal — e? — Er 7 « Toprak süsamıştır) > diye bağırırlar mi ?.. Muhtar içinden; « Hele hele, dur ben seni sabaha kadar Yalana kıvrandıra- yım da, görürsün!» ded — Elbette, elbette,, Günahın büyük Os. man.. iyi saatte olsunlar bu gece sabaha kadar. bağırıp çağrışırlar.. belki de kö öökekiki rl Mi 7 5 erler, ç Sonra köylüye döndü Size söylüyorum., iyi saatte olsunlar bi gece belki köyün içine de girerler, zinhar başınızı pencereden çıkarmayın, yatağınızdan oynaşmayın, sonra karışmam, alimallah çarpılırsınız hal,, İl Dedenin Osman kahveden çıkar çıkmaz, genç muallim arkasından yetişti: — Ne yaptın Osman ? diye kolundan yakaladı. Dedenin Osman şahadet parma- gını dudaklarına bastırarak « Suuus | > diye işaret elli ve sonra, hafif bir sesle miril- dandı : — İş olacağına varacak, kr sen bu gece bana yardım edece — Ne gibi ?. ii — Evvela Mustafaya, Eminin Aliye, korucunun Şabana git, benden söyle: Bu iyi saatte olsunlar oyununu muhtar. la hocanın oğlu, bir de bakkal yapıyor!.. Bu gece onları kıs kıvrak yakalıyacağız, Osman ağalarını severlerse, birkaç arka- daş daha kandırarak, Recep dayının koru. suna gelsinler |. Genç muallim kıs kıs gülüyordu : — Demek senin bu akşamki mazlâm- luğun, mii F. sustu be.. muhtarda amma kar- dı.. yi içinde en tehlikeli adam ben- dim, şimidi beni de «yola getirdim, korkut- 13 zmn ermeni aaa

Bu sayıdan diğer sayfalar: