11 Haziran 1955 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 4

11 Haziran 1955 tarihli Akis Dergisi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER Demokrasi Adnan Menderes Gözler ona çevrik Son şans Geçen haftanın sonunda İstanbulda, Bâbiâlide, valılık makamıma me- şin koltukları rahat bir sakilde yerleşmiş iki kışı hararetli sakilde konuşuyordu. Bunlardan biri Başba- kan Adnan Menderesti, öteki ise, bir Amerikalı.. Misafirin adı Seymour Berkson du. Gazetecıydı Amerikanın ç Büyükler” inden üçüncüsünün u- mum müdürüyd u "Üç büyükler" üç havadis ajansıdır. Birincisi ve en büyüğü Associated Press, ikincisi U- nited Press, üçüncüsü de Internatio- nal News Service.. Seymour Berk- son Turkıyede pek az kalacaktı A- şağı yukarı dnan Menderesle gö- rüşmek üzere gelmişti. İşte şimdi, mülakatını yapmakla meşguldü. Ga- zeteci daha sonra, Türkiye Başbaka- nı hakkındaki ıhtısaslarını şöyle an- latacaktı: Orrta boyda, zamanında tatlı ve sevimli.bir şekilde gülmesini bilen Adnan Menderes kendisine tevcih e- dilen bütün suallere çabuk ve tered- dütsüz cevap vermiştir. Başbakanın üzerinde çizgili bir elbise ve boynun- da da klasik bir kravat vardı.." Amerikalıyı asıl alâkadar eden husus. Türkiyenin dış politikasıydı. Hükümet başkan durumu nasıl go- rüyordu ? Ortada bır k mühim m sele vardı. Belgradda Rus ve Yugos- lav liderler görüşmüşlerdi. Bir "ta- rafsızlık" havası esiyordu. Dört -en büyükler ise toplanmak üzereydiler. Türkiye son derece ehemmiyetli bir. bölgede bulunuyor ve büyük komşusu Rusyadan pervasız davranıyordu. Bu cesareti neye dayanıyor, Türk mille* ti neye güveniyordu? Adnan (NIende- res bütün bu hususlarda Seymou: Berkson'a görüsünü izah etti. Soyle- dikleri, milletin tamamı tarafından tasvip edilen ye desteklenen azimli politikamızın bir defa daha açıklan- masıydı. Türkiye, yalnız kaldığı za- manlarda dahi kendisini kanının son damlasına kadar müdafaa edecekti. Fakat NATO'dan anladığı, hiç bir memleketin mütecavize karşı yalnız bırakılmamasını temin edecek teşkilât olduğuydu. Turkıye bir "ta- rafsızlık polıtıkasına da inanmıyor- di u, bazı devletleri muh- temel mütecavize karşı emniyetsiz duruma düşülüyordu. Dörtlü konfe- rans ve Silâhsızlanma müzakereleri- ne gelınce, her şey Ruslara bağlıydı. ğer a ve samimi davranırlarsa, halledilemiyecek bir mesele yoktu. vrupanın Güney doğusunda Türki- ye, sapasağlam ayakta duruyordu. Milletin hıslerıne tercüman olan bu sözlerin - nitekim Adnan Mende- res de "bu karar bır hükümet kararı değil, Türk milletinin kararıdır" di- yordu - Amerikalı gazeteci üzerinde çok müsbet tesir yarattığı muhak- kaktı. Böyle bir müttefik, ancak memnunluk verirdi. Fakat Başbaka- emokrasimiz hakkındaki fikir- leri tarafsızların, muhaliflerin, hat- tâ pek çok sayıda demokratın hakiki arzusunun ifadesi olmaktan pek u- zaktı. Bunlar daha zıyade, Adnan Menderesın şahsi görüşünü aksetti- riyordu. Yahut Menderes hüküme- tinin görüşünü... Makul ve muvazeneli demokrasi Adnan Menderes, hükümetinin ga- yesini Amerikalı muhatabına şöy- le anlatıyordu: — Şimdi biz, bütün gayretlerimi- zi Türkiyeyi iktisadi bakımdan az ge- lişmiş memleket vaziyetinden kurta- rıp gelişmiş memleket seviyesine u- laştırmak ve Atatürkün memleketin coğrafi vaziyetini, hususiyetlerini ve maruz bulunduğu tehlikeleri göz ö- nünde tutarak tedricen teminini ta- savvur ettiği makul ve muvazeneli mokrasiyi Türkiyede bir daha sarsılmiyacak şekilde yerleştirmek... hususları üzerine teksif etmiş bulu- nuyorum". Mr. Seymour Berkson Amerikalı olduğu ve memleketimizin şu son on yıllık tarihini yakından bılmedığı ı-, lmadı. Ama bunı yıl kadar evvel, şimdi karşısında bu fikri müdafaa eden sevim Türkiye Büyük Millet Meclısının kur- süsünden yaptığı ve zabıtlarda ay- nen mevcut bulunan konuşmaların- dan haberdar olsaydı "bu ne fark?" diye düşünmekten kendisini alamaz- dı. O tarihte de Türkiyede bir Baş- bakan vardı, ama adı. Adnan Men- deres değildi. Adnan Menderes, ateşli bir muhalefet-liderinin ismiydi. Baş- kan - ve onunla beraber pek çok sayıda iktidar mensubu - memleketin coğrafi vaziyetini, hususıyetlennı ve maruz bulunduğu tehlikeleri" ba- his mevzuu yaparak "makul ve mu- vazeneli bir demokrasi" yi hemen ge- tırmeye imkân olmadığım, bu işin “tedricen" yapılması gerektıgını ileri sürerdi. Adnan Menderes ize bunların demokrasiyi geciktirmek için, de- mokrasiyi getirmemek için birer ba- hane olduğu hakikatini onların yüz- lerine haykırırdı. Türk milleti "coğ- rafi vaziyetine, hususiyetlerine ve maruz bulunduğu tehlikelere Tağ- men" demokrasiye ve hürriyete la- yıktı. BİÇ kimsenin vasiliğine muh- taç değildi. Kendi kendisini mükem- melen idare edebilirdi, İş başındakiler demokrasiyi derhal gerçekleştirme- liydiler. Millet konu istiyordu. Mille- tin arzusunun önüne geçmek imkanı yoktu. Demokrasinin makulu, makul olmayanı, muvazenelısı, muvazenesi- i bulunmazdı. Demokrasi demokra- sıydı Temınatlar rejimiydi, İnsan hak ve hürriyetlerine riayet edilen idare- nin adıydı, Hükümet, türlü bahane- lerle bunu bir gayrı muayyen istikba- le atamazdı. Menderesin bu sözlerini gerçekleştirmesi ıçın Türk milleti, ilk serbest seçimde, onun partisini ikti- dara getiriyor; partısı de kendisini icra organının başına tayin edıyordu Artık demokrasi yolunun açıldığı i- nancı yüreklere hakimdi. Halbuki işte, Mr. Seymour Berk- son'un bilmediği o hadiselerden tam on yıl sonra Adnan Menderes şiddetle hücum ettiği bir başbakanın sözleri- ni tekrarlıyor ve bunu hükümetinin görüsü, gayretlerinin hedefi olarak dünyaya ilân ediyordu. Demokr. SÜTUNLAR ARASINDA AKİS, 11 HAZİRAN 1955

Bu sayıdan diğer sayfalar: