30 Temmuz 1955 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 13

30 Temmuz 1955 tarihli Akis Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

yat pahası bir zamandan beri alıp yürümüş ve fakat ücretleri bu gidişe ayak uyduramamıştı. Kendilerine iş veren müteahhitten memnun değil- lerdi, ilk iş olarak bunun oradan çe- kilmesini istiyorlardı. İzmir liman iş- çileri bugün ikinci defadır 1steklerın1 kabul ettirmiş ve bu çok mühim prob- lem üzerinde yeniden düşünmek vesi- lesini yaratmış bulunuyorlar. Bu ve- sile ile Türkiye sosyal siyaset tari- hinde müstesna bir yer alacaklarını söylemek mübalâğa etmek olmıya- caktır. Bugün işçiler kendileri ile Denizcilik Bankası arasındaki muta- vassıtı bertaraf etmişler ve doğrudan doğruya banka hesabına çalışmaya başlamışlardır. Grev neticesinde üc- retlerinde bir artma meydana gelip gelmediğini bilmiyoruz. Çünkü gaze- telerden öğrendiğimize göre, grevin başlıca saiki her şeyden evvel işçile- rin emrinde çalışmak istemedikleri müteahhidin aradan çıkarılması idi. Bunun altında asıl saikin ücretlerin yükseltilmesi isteği olduğu muhak- kaktır. Hareket ilk noktada tam mâ- nası ile muvaffak olmuştur denile- bilir. İşçiler bu defa her hangi bir takibata da maruz , kalmamışlardır. İşte işin tam bu noktasında üzerinde durulması gereken iki mesele karşı- sında kalıyoruz: Bir defa işçilerin iş şartları ve ücret seviyeleri o kadar düşük olmalı ve istismar edıldıkle— rine dair kanaatleri o derece kuvvet- li bulunmalı ki, henüz geçen seneki rev macerasının müsebbibleri diye bazı kimselerin muhakemeleri devam ettiği bir sırada bu türlü rizikolu bir fiile atılmaktan — çekinmemişlerdir. Burada önemle İşaret edilmesi lâzım gelen bir husus da sendikacılığın biz- de grevleri takviye edebilecek bir du- rumdan henüz çok uzak olduğudur. Buna ragmen kanunun yasaklama- sına rağmen grev yapılmaktadır. Bu kadar rizikolu bir teşebbüse girişm nin sebebini izah, bazı bilgilerin ışıgı altında zor olmamaktadır. h yet muhabirinin bildirdiğine gore greve katılan işçilerden bazıları bu- günkü şartlar içinde karılarından bo- -andıklarını ve çocuk yapmamak için karılarından uzak bulunduklarını bil- dirmişlerdir.. Bundan başka şu da söylenebilir ki bu insanların çalış- makla —elde edecekleri hayat şartları ile çalışmadan hapishanede içinde bu- lunacakları şartlar mukayese edildi- ğinde arada belki de büyük bir fark görülmiyecektir Hükümetin — tutumu dolayısiyle karşılaştığımız i- kinci mesele de hükümetin davra- . Hükümet Çalışma Bakanının ağzından bu bir günlük iş terkini grev telâkki etmediğini ilân etmiştir. Halbuki, hadise bütün unsurları ile tam bir grev mahiyetindedir. Bir ta- kım istekleri temin etmek için iş toplu olarak bırakılmış, bu istekler- den bir kısmının kabulünü tazammun eden bir anlaşma ile nihayet bulmuş- tur. Grevin grev sayılabılmesı için de- vam müddetinin şu veya bu 'kadar o- AKİS, 30 TEMMUZ 1955 lacağı hakkında bir kaide veya Ölçü mevcut bulunmadığı gibi ilimde ve tatbikatta adı belli olan bir hadisenin resmi dahi olsa bir beyanla başka bir kılıkta gösterilmesi kabil — değildir. Hükümetin bu davranışını memleket- te grev istemediği ve grev hak ve hürriyetinin bizde de vücuda getiril- mesi kabil değildir. Hükümetin bu davranışını memlekette grev görmek istemediği ve grev hak ve hürriyeti- nin bizde de vücuda getirilmesi yo- lunda bir temayüle sahip olmadığı seklinde tefsir edebiliriz. Grevin yu- karıda kısaca temas ettiğimiz fayda- ları haiz olması bir tarafa, Demokrat Parti muhalefet yıllarında grev hak- kının başlıca müdafiliğini yapmıştı. Parti iktidara geldikten sonra kuru- lan ilk hükümetin beyannamesinde de grev hakkının tanınacağı beyan e- dilmekte idi. Bugün memleket ayni memleket, insanlar ayni insanlar, şartlar ayni şartlar olduğu ve hattâ iş hayatının o gün bu tarafa bir miktar daha gelışmış olacağı kabul edilebileceği halde iş başındaki parti ahiste müsbet bir vaziyet almaya arzulu görünmemek- tedir. Halbuki geçici ve günlük ted- birlerin meselenin hallinde — müessir olamadıkları temadi eden hadiseler- le ortaya çıkmaktadır. Memleketimi- zi ulaşmıya çalıştığımız medeni â- lemden uzaklaştıran grev hakkını ta- nımama meselesi üzerinde ciddi su- rette kafa yormanın ve bunu müsbet bir neticeye bağlamanın günü artık gelmiş olmalıdır. Kalkınma Fedakârlığın derecesi Fedakârlık — kelimesi, bu fiilde bu- kimse veya kimselerini ya- pabilecekleri ve yapmak istedikleri İKTİSADİ VE MALİ SAHADA her hangi bir şeyden, kendi istekle- riyle vaz geçmelerini ifade eder. Ta- bii yapmak istemedikleri ve yapmak mecburiyetinde bulunmadıkları bir 1- şi yapmalarındaki vaziyet de aynidir. Demek ki fedakârlıkta esas olan fert- lerin bir şeyi kendi istekleriyle yap- maları veya yapmamalarıdır. Yani fe- dakârlık ahlâki bır esasa dayanmalı e otonom - kendi kendine vazedilen - malıdır. Zorakilik vasfı ile fedakâr- lık fiili birleşemez. Bu sözleri söyle- mekten maksadımız fedakârlık keli- meşinin mâna ve mahiyeti hakkında bir spekülasyon yapmak değildir. Sa- dece bugün Türk müstehlikinin içinde bulunduğu vaziyeti nasıl isimlendir- memiz lazım geldiğini araştırmak is- tiyoruz. Bildiğimiz gibi bütün vatan- daşlar fedakârlığa davet edilmekte, ve fakat davete ister icabet etsin, is- terse etmesin kemerini sıkmaya mec- bur vaziyette bulunmaktadır. kemerleri biraz daha sıkma hareke- tine milletçe hep bir arada seve seve katlanırsak fedakârlıktan bahsedile- bilir. Aksi halde muhakkak ki ha- yır... Vaziyete başka bir isim bul- mak icap eder. Fedakârlığa davetteki esbabı mu- cibe kalkınmadır. Kalkınma, feda- kârlık v.s. netice itibariyle bir tek noktaya müteveccihtir; iktisadi is- tikrara ulaşmak ve memleketteki re- fah seviyesini yükseltmek. Ye tabii refahtaki artışın demokratik pren- siplerin icaplarına uygun olarak, en âdil şekilde 1nkısam1n1 temin etmek. Bundan başka bir sebep aramanın yersiz ve boş olduğunu söylemek da- hi fazla Kalkınmanın fedakarlık icap et- nakaşaları eski sayılarımızdan birin- de hülâsa etmeye çalışmıştık. Burada Kalkınmak içirr lzullanılmıyâcz;k malzeme. Asıl mesele: döviz yokluğu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: