30 Temmuz 1955 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

30 Temmuz 1955 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

haberleri her ay gazetede bir kafi de- fa yer almaktadır »LAL teşkılatmın üst kademe- lerinin, çalışmasında aşırı bir lâuba- lilik vard Şurası muhakkaktır ki, teşkilâtın mensupları bilhassa tevzi- atı yapan insanlar "fedakârlık" çer- çevesinin üzerindedirler. Mektupların muntazaman gitmesi için dağıtıcıdan başka dakik olan kimseyi göstermek imkansız gibidir. Zamanında verilen bir mektubun, hele hususi servislere, ücretlere tâbi tutulan mektubun, bir postahanenin bir kutusunda, bır kö- ede kalmasının sebebini kımse ko- layca izah edemez Zam K Ikınmamızın kuv- veden fîıle çıkması için zam ve ke- merlerin sıkılması.. Bütün bunlara pe- ki.. Fakat sinirlerimizin kemerleri- miz gibi daha fasla bir sıkmaya tâbi tutulamıyacagım bilerek zam. UÜUcre- tini - yüksek ücret ödediği- miz işlerin zamanında usulünde ya- pılmasını temin ettikten sonra, böy- le bir talep haklı olacak. Yoksa her bakımdan, herkesi kendinizden uzak- laştıracaksınız. T. idaresinin bütün bu aksak- lıklarından sonra yapılan zamlarla durumu düzeltebilmenin — imkânları mevcut mudur hiç ihtimal vermiyo- ruz. Tine eskiden olduğu gibi şehir- ler arası konuşmak bir mesele, mek- tupların geç de olsa yerine varması bir lütuf, telgrafların — ifadeleri bo- zulmadan sahibini bulması bir muci- ze halinde devam edip gidecek. Ve idarede bir zihniyet değişikliği yapıl- madıkça, amme hizmeti gördüğüne inanmıyarak çalışıldıkça, bütün iç- ler adım adım ileriye değil, gidecektir. Temenni edilir ki işlerine daha rasyonel bir hale geti- recek imkânlar hemen bulalım. A- merikalı mütehassısların bundan bir aç sene evvel verdikleri raporlardan faydalanalım. Sizin gibi a Türkiyede bin- lerce insan her “hafta AKİS'i bir baştan öte- : kine okuyor İ Malınızı satmak, firmanızı ta- nıtmak, isminizi duyurmak için siz de A KİS'e ilân veriniz. Müracaat: AKİS ilân Servisi P. K. 582 — Ankara AKİS, 30 TEMMUZ 1955 RADYO Proğram Keyfi hareketler Geçen Salı günü Ankara Radyoe- vinin kapısı önünden geçenler, el- lerinde sazları, başları önde ve öfkeli üç insan gorduler Saat 12,30 idi ve radyonun öğle neşriyatı yarım saat- tenberi devam ediyordu. Bu üç in- san, radyoevinin Türk musikisi fas- lında ziyadesiyle isim yapmış, mu- vaffak olmuş kimselerdi. Üzüntülü olmakta, radyo idaresi- ne kısmakta yerden göğe kadar hak- h idiler. Çünkü günlerce'evvel tayin ve tesbit edilmiş resmi bir program gereğince işlerine gelmişlerdi. O salı günü, radyo evinin içinde derin bir sessizlik vardı. O Üç sanatkâr pro- valarını yapmak için stüdyoya geçer- lerken saat 12,30 da programda yer almış sanatkârın, Sevım Tanürek'in şarkılar programının kaldırıldıgını ayni günün saat 14 üne atıldığını öğ- rendiler. Bugüne kadar radyoevinde bir takım karışıklıklar olmuş, bir ta- kttı garip hadiseler cereyan etmişti ama, bu derecesine rastlanılmamıştı. Resmi bir programın ilga edilmesi hadisesi ile karşılaşılmamıştı. Prog- ramın hangi sebepten dolayı ilga e- dilmiş olduğunu sordular, gayet ba- sit bir ifade ile verilen bir cevap ile karşılaştılar: "Münir Nurettin Sel- çuk Ankaraya bir bahçede şarkı oku- mak için gelmişti. Ustadı âzami rad- yoya getirmek lâzımdı ve şarkı söy- liyecekti. Fakat üstadın şarkı söyle- mesi diye artık mühimsenecek bir hadise yoktu. Çünkü, Münir Nuret- tin Selçuk, ses itibariyle eski klâsın- dan çok fazla kaybetmişti. Bu sebep- ten daima yanına bazı genç sesleri a- lıyordu, bunların koro halindeki refa- katinden bol bol İstifade ederek, sa- natını devam ettiriyordu. Nitekim Salı günü 12,30 da rad- yolarını açanlar Münir Nurettin kon- seri ile karşılaştılar ama, dinledikten onra da "ne konser, ne konser" de- mekten kendilerini alamadılar. Esas üzerinde durulacak hâdise, bir emir- le programların altüst edilmesi ve keyfi bir tarz ile muayyen şekillere birden son verilmesi idi. Bu kimin hareketi, nasıl bir hareket idi. bir tahkikat gösterdi ki, programla- rın o gün bu şekle sokulmasında ne radyo vekilinin, ne de diğer ilgili bir şahsın alâkası vardır. Refik Ahmet Sevengil radyolar müşaviri - sabah ağır adımlarla radyoya gelmiş, u- mum müdüre tahsis edilen odaya yer- leşmiş, müdürü çağırtmış ve emri verdirmişti: Münir Nurettin Selçuk radyoda söyliyecekti. Program de- ğiştirilmiş, Sevim Tanürek'in prog- mı 14 e bırakılmıştı. Fakat hadise ayni gün bu kadar- la da kalmadı. Saat 19,20 de Muzaf- fer ilkar'ın şarkılar programı vardı. Resmi program böyle gösteriyordu, ancak radyolarını açanlar hayretle müşahede ettiler ki, gene program- lar değişmiş, bir acemi ses radyoya gelip şarkı söylemeğe başlamıştı. Bunlar keyfi hareketler idi. Refik Ahmet Sevengil'in radyo programla- rını bu şekilde keyfi bir tasarrufa sokmağa ne kadar hakkı yoksa, Mu- zaffer İlkar'ın da bagışlarcasına ken- di saatini başka birisine vermeğe yet- isi bulunmamalı idi. 'in geçen sayısında da işaret edildiği gibi, rad- yo programlarını tanzim edecek res- mi ve mesul bir makam yokta. Mu- zaffer İlkar, sadece bir Türk musi- kisini tedvir ile vazifeli bir kimse i- di. Radyo programlarını tanzim ve tesbit etmek gibi mühim ve hakika- ten ihtisas işi olan bir meseleyi ele almamalı, bundan kaçınmalı, bu va- zife verildiği sırada bir kocaman "red" cevabı vermeli idi. Halbuki Mu- zaffer İlkar ihtisası ile hiç bir ilgisi olmayan program meselesini üzerine almıştı, radyo müdür vekilinin habe- ri olmadan istenildiği şekilde program tertip etmek yoluna gitmişti. Suphi Ziyalar, Ruşen Kamlar ile birlikte, keyfi bir takdir hakkı kullanılarak istenilen sanatkâra istediği saat verı— liyordu. Nitekim Salı günü 19.20 d olan hadise, Muzaffer İlkar'ın yerıne Fikret Kozanoglu isminde tanınma- mış bir sesin mikrofona getirilmesi programların ciddi bir mesaiye tabi tutulmadığını gösteriyordu. Günden güne radyoevinde huzursuzluk çoğa- lıyor, programların bu şekil bir tan- zime tabi tutulması, bazı sanatkâr- ları üzüyor, hattâ en değerlilerini iş- ten çekilmek yoluna sevkediyordu. Meselâ, Zeki Duygulu iyi bir sanat- kârdı, 'fakat iyi bir sanatkâr olması, radyo programlarında üçüncü sınıf bir adam haline sokulmasını önliye- mezdi. Sessiz ve kymetlermın her saman takdir edileceğini bilen insan- ların sabrı ile Zeki Duygulu hareket ettikçe, programlarda birinci sınıf bir sanatkâr olmasına imkân ve ihtimal yoktu. Hadi diyelim ki, radyoevi ça- lışmasından pek o kadar faydalan- mak istemiyordu, bunun da şu veya bu sebebi Vardı. Fakat muhakkak o- lan bir no varsa, Zeki Duygulu halk tarafmdan sevilen bir bestekâr- ı. Hiç değilse bestelerine yer veril- mesinden çekinilmemeli idi. İkinci bir misal vermek icap ederse, Sadettin Kaynak ön plana alınabılırdı Her ne- dense, radyon "üçüncü adam" Refik Ahmet Sevengıl Sadettin Kay- nak'ın eserlerinin radyoda çalınma- masını emretmişti. Refik Ahmet Se- vengil'in bir bestekârın eserlerine radyoda yer verilmemesini emretme- ğe, hakkı yoktu. Çünkü, bu sanatkâr bir nata yapmış olabilirdi, hattâ eser- lerinin radyoda şu veya bu ses sanat- kârı tarafından söylenmemesini iste- miş de olabilirdi. Ancak bu demek değildir ki, Refik Ahmet Sevengıhn bir dakikalık öfkesi için on binlerce vatandaş o bestekârın eserlerinden mahrum edilsin. Bu olamazdı. Olma- ması lâzımdı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: