24 Mart 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

24 Mart 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

idi. Temsilin memnuniyet verici diğer bir tarafı, daha bu yıl Konservatuar- dan mezun olmuş genç bir tenorun gösterdiği mevcudiyetti. Bu operanın sağlayabildiği dar hudutlu saha için- e bile imkânlarım gösteren bu te- or, berrak sesi, müzikalitesi ve sah- ne şahsiyetiyle, tenor buhranı içinde kıvranan operamıza hızır gibi yetiş- miştir. İsmi: İsmet Kurt. e umu- yoruz ki ilerde bu isimden çok bah- sedilecek. Keza, zengin sesli bir bas- so, İhsan Şenol, Devlet Operası stra- tejlerinin en tehlikeli mevkilerde bi- le kullanmayı düşünebilecekleri bir unsur olarak parladı. Küçük ocak süpürgecisi rolünde Alev Sezer'in hem tiyatro istidadı, hem de mükem- mel bir oğlan-soprano sesi var. körpe kaabiliyet eğer bu sahada ye- tiştirilmiyorsa, çok yazıktır. Uçnncu Tiyatro idaresi gelecek mevsim me- selâ Menotti'nin "Amahl ve Gece Zi- yaretçileri" adlı operasını repertua- ra alabılır ve başrolü Alev Sezer'e verebili Orkestra Tekke Salon yarı yarıya bostu. Halbuki konserin biletlerinin tamamen sa- tılması beklenirdi. Önemi olan bir musiki olayı cereyan edecekti Yü- züncü ölüm yıldönümünde bir beste- kâr anılıyordu. Ustelık bu bestekar bir yirminci asır "canavarı" ğil, herkesin pek lâtif bulduğu ruh Robert Schumann'dı. Orkestra- yı, geçen yılki konseri pek başarılı olan Pertev Apaydın idare edecekti. Hem, bu genç sanatkar iki üç yıl ön- ce şef değneğim eline aldığı günden beri hadise yaratan bir isim olmuş, “dahi"” " gibisin- den laflar edilmiş, Fransa'da yapılan bir amatör şefler müsabakasında e- rıştıgı netice dolayısıyle kopan — bir münakaşa isminin etrafındaki rO- paganda halesini daha da genışlet— mişti. Sonra, geçen yılın en önemsiz orkestra konserleri bile çok defa ta- mamen dolu salonla verilirdi. Öyley- se neydi bu alâkasızlığın sebebi? Ni- çin konsere pek az kişi gelmıştı" ecen Cumartesi günü bir başkanlığı Filarmoni Orkestrası is- miyle anılan insan topluluğuydu. Hal kı iten, bu orkestranın bütün ölçüle- re göre - ve kelimenin tam mana- iyle - "kotu" bir orkestra — olması degıldı Herkes buna alışmıştı. Fa- kat, geçen yıla kadar onbeş günde bir Opera salonunda mutad senfonik konserler vermek suretiyle halkta bir konser itiyadı doğmasına ımkan sağ- layan, böylece vazifesini - doğrudan oğruya musiki bakımından değilse bile - hiç olmazsa içtimai bakımdan yerine getıren Cumhurbaşkanlı“ Or- kestrası bu yıl resmi konser mevsi- Mart — ayının sonlarına yak- laştığımız bu günlerde daha henuz açmamıştı. Arada bir tesadüfi kon- serler verilmiyor değildi. Fakat or AKİS, 24 MART 1956 Kapaktaki Sanatkâr MUSİKİ Pertev Apaydın içinde ve dışında söz- güvendiğim — kimseler, bana muvaffak olduğumu — söyle- diler. Farklı şahısların ve görüşle- rin ekseriyetle bu noktada bir- leşmeleri acaba tesadüf eseri mi? bilmem, belki de farkında ol- madan herkesi aldatıyornm Yal- nız bildiğim bırşe Y, endimi al- datmadığımdır." Bu sozlerı Pertev Apaydın söylüyordu. Amatör viyolonistler, piyanist- ler, hatta bestekârlar az değildir. Fakat, amatör bir orkestra şefi?! Bu nasıl olabilir T Bir şef kendini nasıl — yetiştirebilir? Amatör bir musikişinas nasıl şeflik yapma du- rumuna varabilir? Bır orkestra şefinin muhakkak "mektepten" mi olması lâzımdır? "Alaylı" bir şef de muvaffak" olabilir mi? A- dın, bu meseleler — ve sualler karşısındaki görüşlerini açıklıyor- du. Bir de örnek verdi: "Amatör şef hiç mi duymadık? Danimarka kralı var meselâ Hem, bir partisyonu incelemek, analizini ve sentezini yapmak, saglam kom- pozisyon ve musiki bilgisi olan herkesin başaracağı bir iştir. Pertev Apaydın'ın —musiki ve kompozisyon bilgisi, pek küçük yaşlarında başlayan bir eğitimden kuvvetini alır. 1929 yılında İstan- ul'da doğmuş, ilk musiki dersleri- ni alaturkacı bir musikişinas olan annesinden (Bn. Fulya Apaydın) almış, Kadıköy Halkevi — korosu- nun çalışmalarıma — katılmış, Hu- lusi Öktem'den solfej ogrenmış, daha sonra da bir taraftan St. seph lisesine devam ederken dıger taraftan da Cemal Reşit Bey ile armoni, kontrpnan ve füg çalış- mıştır. "Resmi" tahsili, musikiye karşı derin sevgisinden hız alan kendi kendini yetiştirme gayretiy- le desteklenmiştir. Memleket kestranın faaliyetinin muntazam bir programa bağlı olmaması, konserle- rin belirli aralıklarla verılmemesı, cumartesi konserlerinin müdavimle- rini yeniden konser salonundan uzak laştırmıştı Bu yüzden "manfred uvertürü" tam bir kaos halinde icra edildi. Hele kon- sertoda esasen viyolonseliyle müca- dele halinde bulunan Feyha Talaya orkestranın silik refakatine ne de- meliydi Pertev Apaydın tecrübesi kıt bir şeftir. Bu başarısız konserin mesuli- yetini tamamen orkestraya yükleme- mek için bazı aksamalarda - mesela tereddütlü ve gecikmeli ataklar - se- ri kabahatli görebiliriz. Fakat şup- hesiz bulunan — birsey. — Apaydın" Ama şeflik yapma durumuna nasıl ulaşmıştır? Zihinleri işgal e- den sual dur. "Başlangıçta orkestra şefliği yapmak aklımdan geçmiyordu. Kompozisyon çalışmıştım. Orkest- ra için bir eser yazma sırası gelin- ce, orkestrasyon bilgimden başka işin pratik tarafım da goz önünde tutmak gerekti. Amatör bir musi- kişinas, hele kompozisyon çalışan biri, müşterek musiki yapma ihti- yacını duyar. Bu, bir partisyona gerçekleştirmek, onun ihtiva ettiği idealin tahakkukuna katılmak ar- zusudur. Maalesef bizde oda mu- sikisi yapacak iyi amatör de necek kadar azdır. Profesyoneller ise ilgilenmiyorlar bile bu işle. Hal- buki, Cemal Reşit Rey ile şeflik de çalışmış, çok faydalanmış, çok şey öğrenmiştim. İdare edebilece- ğini bir orkestra da vardı. - İstan- bul Orkestrası - Böylece küçük çapta, oda musikisi çapında tat- min edemediğim bir arzuyu, bü- yük çapta, orkestra idaresi yoluy- la tatmin ediyorum. Orkestra ida- re ederken, meselâ bir kuartette viyola çalarken duyacağım zevki alıyoru! Pertev Apaydın kendine hiç çe- kinmeden "amatör" diyen ve bun- dan da gurur duyan bir musikişi- nastır. Bu bakımdan, sanatkârlar arasında nesli maalesef tükenmiş gibi görünen bir tipi temsil ediyor. Münakaşa kabul etmeyen bir husus, Pertev Apaydın'ın ne ken- dini, ne de başkalarını aldattı- ğıdır. Başarılarının derecesi hak- kında hatana aynı fikirde olma- yabilir. Fakat Pertev Apaydın gi- bi samimi, yetkili, geniş kulturln ve herhalde büyük sanatkârların amurundan olan bir musikişinas- tan, çorak musiki hayatımızın a- zami derecede istifade etmesi bek- duygulu ve duşuncelı bir musikişi- nas, partisyonunu — inceden inceye tetkık etmeden idare tekniğine mü- teallik noktaları ve tefsire ait fikir- lerini — sağlamlaştırmadan kürsüye çıkmayan bir şef olduğudur. Düşün- celerinin ve telkınlerının orkestraya intikal edebilen nisbeti, Apaydın'ın programdaki bütün eserleri anlamış ve anlatmaya azmetmiş bulunduğu- nu gösteriyordu. Eğer degnegının altında asgari profesyonel seviyeyi haiz bir orkestra olsaydı, herhalde daha başka bir konser dinlerdik. Ne yazık ki Cumhurbaşkanlığı Filarmo- ni Orkestrası ancak, saz çalmaya yeni başlayanların kurduğu bir or- kestra sesini veriyor. Bir eksiğiyle: sanat heyecanı... 31

Bu sayıdan diğer sayfalar: