19 Haziran 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

19 Haziran 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYATRO İstanbul Sanat festivali ga Mayıs ayını kaplayan Sanat Festivali, İstanbulda ilk sıcaklarla sona ermiş olan tiyatro mevsimini sini bir "uzayış"la. kapattı. Hazırlık- sız, birdenbire girişilmiş olan bu te- şebbüsün, müzik ve sinemadan yana olduğu gibi, tatmin edici bir neticeye ulaştığını söylemek güçtür. İki kıtayı, iki medeniyeti birbiri- ne bağlayan İstanbul gibi eski ve bü- yük bir kültür merkezinin çoktandır özlediği böyle bir o festivalin elbette daha itinalı, daha ciddi bir şeklide ha- i. Mevsim kapan- zırlıklar yapılmadan, hatta muayyen bir hedef güdülmeden ortaya atılan ve hemen tatbikatına geçilen bu "fes- tival" teşebbüsü, 'yeni ağıza eski ta- am" kabilinden, tahsisatlı ve özel ti- eserlerin tekrarından öteye gidemedi. Sanat hayatı yıldan yıla zenginle- şen, seyirci sayısı kadar ziyaretçi sa- yısı da yıldan yıla artan İstanbulda bir değil, birçok festival tertiplense yeridir. Ama elbette böylesi değil... Bir sanat festivali, oherşeyden önce, bir çeşit sanat yarışmasıdır. Festiva- le katılan her topluluk dağarcığında en yeni, en güzel, en üstün ne varsa onu ortaya koyar, böylelikle başarı kazanmak ister. Halbuki İstanbul Sa- nat Festivalinin daha ilk yılında, ti- yatro bakımından, böyle bir endişe güdülmediği belliydi. Başta Festivali tertipleyen Belediyenin kendi tiyatro- su olan Şehir sahneleri evvelce çıkar- mış oldukları piyesleri - o da en seç- kinlerini değil- tekrarlamakla yetin- diler. Belediyenin okendi tiyatroları böyle yapınca. Festivale katılan res- mi, hususi öbür topluluklar da aynı kolaylığa kaçtılar. Devlet Tiyatrosu, repertuvarında yer almış operalardan birkaçını, hususi tiyatrolar da afişle- rindeki piyesleri bir akşam da Tepe- başı sahnesinde oynamakla Festivale katılmış oldular. Bunun tek istisnası, Haldun Dormen topluluğunun ilk defa Festival oçerçevesi içinde (oynadığı 'Sokak Kızı İrma' oldu. O da tesadü- fen, mevsim sonu için hazırlanmış o- lan bu müzikal komedinin prömiyeri Festivalin ilk günlerine. rastladığı için... İstanbul Sanat Festivalinin prog- ramı, önümüzdeki yıllarda da gene görülmüş. şeyleri tekrar göstermek- ten ibaret kalacaksa. hu Festival bir özenti olmaktan İleri gidemiyecektir, 30 Vasfi Rıza Zobu Başarının dumanı 'Sabır ve Sebat" yem tek faydası, mevsimin son eserlerini görememiş olanlara, on- ları görmek fırsatını oOvermesi oldu. Yeni açılan Üsküdar Tiyatrosunda ilk eser olarak sahneye konulmuş o- lan "Sabır ve Sebat"ı Tepebaşı sah- nesinde görenler, Abdülhak Hâmidin bu çok kişili -50 den fazla-, çok me- kânlı ve bir hayli dağınık eserini Se- limi izzet Sedesin anlaşılır bir dille yaptığı yeni sahne adaptasyonundan dinlemek ve Avni Dilligilin canlı, ha- reketli rejisinden seyretmek zevkiyle yetinmişlerdir. Çünkü "Şâir-i Azanı"- ın "Sabır ve Sebaf'ı, aslında, incir çe- kirdeğini doldurmayan bir "Küçük- beyle vefakâr Cariye"nin aşk hikâye- sinden öteye gitmemektedir. Hem ne hikâye!.. Küçükbey Cariyenin aşkın- dan delidivane olmuştur. Bu yüzden Paşa amcasının, kendisine gönül ver- miş olan kızıyla evlenmeyi reddeder. Bu yüzden konaktan kovulur, babası da onu evlâtlıktan reddeder, İşi der- vişliğe vurup, Aşık Garip gibi yollara düzülür. Bir Mevlevi dedesinin yanı- na sığınır, ona evlad olur. Derken alafranga bir kılık ve kıyafet içinde Paris sosyetesinde arz-ı endam eder. Sonra tekrar yurda ve dervişliğe dö- ner. Ölüm halindeki babasıyla son ne- fesinde karşılaşır. Hâlâ unutamadığı cariye de oradadır. Babasının bütün ısrarlarına, 'rica hattâ tehditlerine rağmen, zindana atılmayı göze almış, ama ihtiyar efendisine râmolmamış- tır. o Âşık ile maşuka nihayet birle- -irler. Onlar ermiş muradına... Sahnedeki oyun. bır sanat memnuyeti iyi oy- nandı. Bellibaşlı rollerden Rume- li Paşasında Kemal Ergüvenç Ha- nımında Samiye Hün, Mehmette E. Gemicioğlu, Topal Hüseyinde -aşırı- lıklarına rağmen- Feridun Karakaya. Münim Efendide Reşit Baran, Mat- mazel Sertikofda Leyla Altın, geç- miş bir çağın havasını getiren kompo- zisyonlarıyla inandırıcı tipler (o can- landırdılar. Yazıldığı devrin dil ve ifada ö- zelliklerinden sıyrılınca bütün güzel- liğini okaybedeceğini sananlara Ab- dülhak Hamidin piyesini görmelerini tavsiye etmek yerinde olur. oOAma mevsimin bitimine on gün kala sah- neye konulan "Sabır ve Sebat" Iı nerede, nasıl görsünler? Üsküdar Ti- yatrosunun geciken açılışı mi aylarca afişte kalabilecek bir tem lin mevsimin son haftalarına sıkış. tırılması iyi olmamıştır. Bu haksız- lığın önümüzdeki mevsim başında telâfi edileceği umulur. "Saman Yolu" ya Dormen topluluğu, küçük ti- yatrolarının yanıbaşındaki Atlas sineması sahnesinde ilk müzikal ko- medi denemesini "Sokak Kızı İrma" ile gerçekleştirirken, aynı topluluk- tan iki sanatçı Karl Wittlinger'in "Saman Yolu" ile Küçük .Sahnede perdeyi Mayıs sonuna kadar açık tut- tular. Festivalde yer almış olan "Saman Yalu" birkaç mevsim önce Ankara - daki Oda Tiyatrosunun seyircimize tanıttığı, sonra İstanbulda da sayılı birkaç temsilini verdiği, kendi tarzın- da güzel bir eserdir. "Saman Yolu"nun özelliği, iki ki- şilik bir sanatçı kadrosuyla beş-altı kişilik piyes oynamanın tekniğini ba- şarıyla gerçekleştirmesi, seyirciyi de tatlı tatlı güldürürken acı acı düşün- düren bir insanlık dramının buruk- . Deli diye tımar- nın, "ölü" yıtlar üzerinde bir kere yedikten son- ra, nişanlısını, malını, mülkünü değil doğup büyüdüğü topraklar Üzerinde yaşamak hakkını bile topluma ve çev- resine kabul ettiremeyen bir talihsizin başından geçenleri dinler ve seyreder- ken insanın, insanlığın halinden umu- dunu keseceği gelmektedir. Sahnedeki oyun “giman Yolu". Yılmaz -Doktor- ile Turgut Boralı -Adam- arasında, mükemmel bir ahenk, bir anlaşma ve cempo ile oynandı, İki sanatçı da va- kanın gerektirdiği çok değişik sahne- lerin havasını rahatça verdiler çeşit- li tipleri isabetli o kompozisyonlarla Saim Alpagonun unutulmaz Turgut Boralı sıcak ve tesirli bir o- yunla yaşatmıya devam etti. AKİS, 19 HAZİRAN 1961

Bu sayıdan diğer sayfalar: