16 Temmuz 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 5

16 Temmuz 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haftanın İçinden İkinci İhtilâl Meselesi Türkiye, Ne zun bekleyiş devresi geçirdi. Her çeşit dinde — boğazına kadar sıkıntıya gömülen Türkler önce, Menlererin iktidardan ayrılmasıyla her şeyin dü- zeleceği inancı içinde beklediler. Menderesin, iktidarı seçimle vermemeyi kararlaştırdığı ve bunu gerçekleş- tirmek için kati adımları atmaya başladığı ana kadar bir ihtilâl, bir isyan, bir darbe sadece platonik hevesler olarak kaldı. 27 Mayıstan sonra yapılan açıklamalarda, herkesin hayal kuvveti nsibetinde, Ordu içindeki ihtilâl- ci gruplardan bahsedilmekte ve bunların kökleri yok 1659'a, yok 1957'e, yok 1056ya kadar uzatılmaktadır. Bu iddia sahiplerinden en cakalıları, kendilerinin, 1940'- larda 27 Mayıs 196ö'm tohumunu, omuzlarında teğmen rütbesini taşırlarken attıklarını ciddi ciddi o anlatmış- lar, yazmışlar, yazdırtmışlardır. Bunlar, bir esasa hiç dayanmıyor değildir. Her de- virde, hu çeşit sözler her yerde konuşulmuştur. Şimdi üç arkadaşıyla İktidardan ve Hükümetten vaktiyle şi- kâyet yollu konuşup bu gidişe bir son verilmesi gerekti- ğini söylemiş olduğunu hatırlayanlar başarılı bir ope- rasyonun temelinde kendilerini görmektedirler. Eğer as- kerlere yakında siviller de katılırsa ve ilk ihtilâl fikri- nin kendilerinden çıktığını aynı tarz delillere dayanarak iddiaya başlarlarsa zincirin Nuha kadar uzamasını, hal- kalarının miktarının da milyonu aşmasını beklemek lâ- zımdır. Zira, Menderesin zulüm idaresi baskısını arttır- dıkça bundan bir an evvel kurtulma yolları her yerde gittikçe daha fazla konuşmanın konusu olmuştur. Bir arkadaşımın, Menderesi metresinin evinde bir avuç fe- daiyle bastırıp yakalama, hemen iktidarı ele geçirme ve sonra, rezil edilmiş diktatör bozuntusunu Yüce Divana sevketme plânını defalarca ve teferruatıyla dinlemişim- dir. Bir başkası, adamı. Çankaya sırtlarında dolaşırken uzaktan, dürbünlü tüfekle vurmayı düşünürdü. Diğer bir plân ise Menderesi kaçırmak, bir hafta kapalı tut- mak, sonra, Meclisin bir celsesine elleri arkasına bağlı, saçları sıfır numarayla traş edilmiş halde getirmek ve ondan Allah gibi korkan D. P. milletvekillerine göstere- rek "İşte. buna uşaklık ediyorsunuz! Adam değil misi niz, Siz ?" diye haykırmaktı. Herkesin bıçak kemiğe dar yandığında, muhayyele kuvveti ve mizansen merakı ne kadarına müsaade ediyorsa o nisbette bir fantezist dü- şünceye kendini cömertçe verdiği günler bu memlekette yaşanmıştır. Ama bu memlekette ihtilâl, seçim yolu fiilen kapat tıldıktan ve bu gerçek Büyük Meclisin kürsüsünde mil- letin o tarihte mihrakı haline gelmiş bulunan İnönü tara- fından açılıca ifade edildikten sonra yapıldı. Demokratik idarenin bir darbeye lüzum kalmaksızın normal iktidar rotasyonunu temin edilebileceği hususunda en karamsar- larda dahi bir nebze iyimserlik mevcut kaldığı müddetçe Türkiyede hiç kimse kıpırdamadı. Bu bakımdan, asıl ihtilâl nüvesi Menderesin ta kendisidir. Madanoğlunun ihtilâlinden sonra, bir hasbıhalde "Menderesi bir tek sebep- ten asarım: Bizi, ihtilâl yapmaya mecbur bıraktı!" di- ye samimi ve ileri görüşlü tarzda dert yanmasının te- melinde bu vardır. Beklenilen olmadı. Menderesin devrilmesiyle, sıkın tılar bir sihirli değnek dokunmuşcasına kaybolmadı, Kaybolmasına imkân yoktu, kaybolmadı. Kaybolması, AKİS, 16 TEMMUZ 1962 Metin TOKER uzatılan intikal idaresince kolaylaştırılmadı, onun için kaybolmadı. Pek kısa süren bir sevinç, ferahlık ve ra- hatlık devresinden sonra yeniden bekleyiş başladı. Se- çim yapılacaktı, askeri rejim son bulacaktı, demokra- tik sivil idare dertleri halledecekti. O günlerde, kimin- le konuşulsa şöyle denildiği işitiliyordu: "Hele bir se- çim olsun da.." Tüccar bekliyordu, işçi bekliyordu, şe- hirli bekliyordu, köylü bekliyordu.. İkinci bekleyiş de netice vermedi. Sıkıntılar son bulmadı. Seçimlerde kü- çük hesaplar büyük hesapların üstüne çıktı, ondan ka- rışıklık bitmedi. Seçimlerden sonra kurulan Hükümet güçlükleri yenemedi, dertler ortada kaldı. Bugün ge- ne, herkesin kafasındaki sual "Ne yapacağız?" dır. Zira memleketin meselesi, vatandaşın kendi hayatında her gün hissettiği meseledir ve bütün düşünürler o bu- nun kuvvetli, cesaretli, devrimci ve ilerici, aynı zaman- da da tecrübeli, realist ve ilmin ışığına saygılı bir hükü- met kolları sıvamayınca halledilemiyeceğinde mütte- fiktir. Şikâyet müşterektir, hedef aynıdır. Sivili böyle düşünüyor, askeri böyle düşünüyor, aydını böyle dttştt- nüyor, cahili böyle düşünüyor. Bu arzuyla Kir aydın diktası kurma hevesi arasın- daki fark, akla kara arasındaki farktan önemsiz değil- dir. Çoğu arka niyetli ve şahsi çıkar peşinde, ihtirasının ya da komplekslerinin kurbanı, pek azı gerçekten iyi niyetli ama basiretsiz ve ihtiyatsız bir takım, itiraf etmek lâzımdır ki faaliyet halindedir. Bunlar, umumi- yetle umumi efkârı, hususi itinayla Silâhlı Kuvvetleri kendi cephelerine almanın çabası içindedirler. Bu gay- ret, haklı olmasa da makuldur. Zira Türkiyede, Ordu tek organize kuvvettir ve ona dayanmayan Ur darbe daha başlangıçta perişanlığa mahkümdur. Ama bu Or- du, bir milli ordudur. O bakımdan, umumi efkârın dü- şünce istikametinden ayrı bir istikamette harekete geç- mesi bahis konusu değildir. Dikta aşıkları, umumi efkârda o iki defa hüsranla neticelenmiş bekleyişin doğurduğu hayal kırıklığına güvenmektedirler. Orduya gelince, onun Ur defa politi- kaya karışmış olması yeniden aynı maceraya taraftar- ların çıkacağı ümidini doğurmaktadır. Bunların kuvvet- siz faktörler olduğunu iddia etmek kuma baş gömmek- ten farksızdır. Gerçek şudur ki bugün, bir mücadele Türkiyede devam ediyor. Bu mücadeleyi demokratik rejimin le- binde neticelendirmenin yolu kısır tartışmaların hepsi- -i bir kenara itenek Hükümetin ve Parlamentonun memlekette bir hareket ve bereket devrini açmasıdır. O devrin kapısı bir defa aralandı mı, umumi efkâr da, Ordu da tabii temayüllerinin istikametini kendiliğinden alacaktır. Menderesten evvel ve Menderesten sonra, bir dikta idaresini hep reddetmiş olan çevrelerin şimdi gö- nül hoşluğu içinde buna benzer bir idareyi destekleme- leri bahis bile değildir. Son ümit dağın arka- sında olsa dahi, dağın aşılıp ümide kavuşulması ta- raftarları Türkiyede ekseriyette olacaktır. Bugünkü şartlar altında bir İkinci İhtilâl Türki- yeye henüz Merih kadar uzaktır. O halde şartları bizi oraya yaklaştıracak değil, uzaklaştıracak şekilde dü- zenlemenin tam zamanıdır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: