27 Ağustos 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 12

27 Ağustos 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tarihe Bakış Eminsu jbtilali takip eden ilk yazın ortasında bir gece, İstan- bulun askeri valisi General Refik Tulga Maltepe- ye geldi ve o sırada oğlunun evinde bulunan İsmet İnö- nüyü gördü. Basiretli Tulganın üzüntülü ve endişeli bir hali vardı. 27 Mayısın üzerinden geçen üç ay içinde M. B. K. mütevazi halini terketmiş, "Derhal Seçim" parolasını bırakmış, kendisinde başka tarihi misyonlar vehmetmeye başlamıştı. "Karar verdik, icra ettik, bit- ti!" prensibi yavaş yavaş M. B. K. ne hakim oluyor- du. Uzun vadede halledilebilecek büyük memleket dâ- vaları genç bölük ve tabur komutanlarına çocuk oyun- cağı geliyor, çilerinde kudret tuttukları için bir emirle bunların hepsini vatan sathından Bilebileceklerine o ina- nıyorlardı. En çocuğumsuların etrafında, kendilerini bu yola iten menfaatcilerden, tehlikeli meşrep sahip- lerinden, İş takipçilerimden ve kaşarlanmış geçkin sos- yete dilberlerinden müteşekkil bir de sözümona aydın gevre türemişti. İstanbulun tecrübeli valisi, düğü bir durumu önlemesi için İsmet İnönüden şahsi nüfuzunu kullanmasını istedi. Bahsettiği konu, bir sü- redir sözü edilen bir konuydu. M. B. K. Ordu içinde geniş tasfiye hazırlamıştı ve bunu tatbik etmek üze- . Tasfiye için sebep olarak "Gençleştirme o Zaru- ileri sürülüyordu. Fakat tasfiyenin şekli (Ode, muhtemel tatbikatı da bunu sağlayacağa benzemiyor- du. Yapılan ikazlar M. B. K. üzerinde tesir bırakma- . Bilhassa bir grup bunun şampiyonu vaziyetin- i son derece zararlı gör- İsmet İnönü, meseleyi ilk defa duymuyordu. İhti- lalden o yana, İhtilalin başı Orgeneral Gürselle bir kaç temas etmek fırsatını bulmuştu. Memleketin yeni ida- recilerinin, İnönüye karşı, eski idarecilerin aksine say- gılı, ama onlar gibi çekingen ve kompleks dolu bir tutumları vardı. İnönüyle sık görüşürlerse, o kendileri- ni İnönünün idare ettiği yolunda bir zehabın ipi düşünüyorlardı. Halbuki kendilerinde, hiç kimseyle is- tişareye, hiç kimseden akıl danışmaya, hiç Enbe tecrübesinden faydalanmaya lüzum göstermeyen Oo bir deha görüyorlardı. Bilhassa gençler -ki, başlarında Türkeş bulunduğu halde bunlar sonradan "14'ler" ol- muşlardır- Orgeneral Gürsel üzerinde de baskı yapıyor ve kendisini İnönüden ayrı tutmak için ellerinden gelen gayreti esirgemiyorlardı. Bu yüzden seyrek bir kaç sel - İnönü mülakatı daha ziyade İhtilalin başının "her şeyin pek mükemmel gittiği", "her şeyin pek ko- laylıkla halledileceği" yolunda verdiği teminat ve inö- nünün, fırsat bulup yapabildiği bir kaç çekingen ikaz çerçevesi içinde cereyan etmişti. Ordudaki tasfiye düşüncesine de bu çeşit bir hava içinde temas edilmiş, İhtilâlin başı tasfiyenin çapının ve tehlikeli ölçülere varmayacağı, cevabını vermişti. xn "her şeyin iyi olacağı Gerçekte mevcut lüzum urası bir gerçektir ki 27 Mayıs gelip çattığında, D. nin on yıllık iktidarı memiiekelin hemen bü- tün müesseseleri gibi Orduyu da içinden kolay çıkıl- maz meselelerle karşı karşıya bırakmıştı. Bilhassa üst kadrolarda gözle görülen bir şişkinlik vardı. Mavi bon- cuk dağıtmak ve bir kaç omuza fazla yıldız takarak Orduyu elde tutmak hevesi kıtadan çok komutan ya- Davası... ratmıştı. Ordunun, yeniden elden geçirilmesi lüzumu or- tadaydı. Dâvanın üzerine eğilmek şarttı. Bu bakımdan, bir gençleştirme ameliyesinin prensibine itiraz bahis konusu değildi. Ancak bu yapılırken Ordunun kolu- nun, kanadının kırılmaması, hele hususi ve şahsi ölçü- lerin hiç kullanılmaması şartı vardı. İnönü, bu nokta- lara dikkati çekti. Fakat o sıralarda hemen her mese- lede yapıldığı gibi "Peki, peki! Oo, tabii!" denilmekle yetinildi. Maltepeye geldiği o Ağustos ortası gecesi, oGene- ral Refik Tulga İsmet İnönüye hareketin hududunun bütün insaf taşlarını aşmış olduğuna, derhal Ee le edilmediği takdirde telafisi imkansız kayıplara yol açılacağını, M. B. K. nin bir emr-i vaki Ezdi mi söyledi. İstanbulun enerjik valisi, İnönünün elinde hiç bir fili kuvvet olmadığını biliyordu. Ama hemen Gür- selle görüşürse, onu ikna ederse, manevi nüfuzuna kul- lanmak imkânını bulursa belki zarardan dönülebilecek- ti. Ordularda tasfiye zarureti, ilk defa bizim kaşımıza gelen bir hâdise değildi. Meselâ Amerika da bunu yap- mıştı. Ama bunun askerlik ilminde bir yolu, usulü, tarzı, vardı. İşin karakuşi tarafıdır ki İnönüyü de, Tul. gayı da, onlar gibi düşünenleri de ürkütüyordu. Bir büyük kütle tedirgin edilecekti. Boşa çıkan gayretler İpönü, o gece derhal Orgeneral Gürselle temas çaresi aradı. İhtilâlin başı bir ara geldiği İstanbuldan, Ankaraya dönmüştü. İnönü başkentte telefonla, gece yarısına yakın bir saatte Genel Sekreter İsmail Rüştü Aksalı buldu. Ona, ertesi gün için, görüşme sebebini de anlatarak M. B. K. Başkanından kendisi için rande- vu istemesini bildirdi. Sabahki uçakta da, yer ayırttı. Aksal bir süre sonra, cevap verdi. Başkan Gürsel İz- mire gidiyordu. Mülakat ancak İzmir dönüşünde kabil olacaktı. Sonradan Eminsu diye bilinen grup, bu mülakata fırsat verilmeden, ani olarak tasfiye edildi. Tasfiyenin M. B. K. içindeki şampiyonları, aksi istikametteki bir tesirle (o plânlarının suya düşmesinden o endişeliydiler. Halbuki darbeyi bir defa indirirlerse, emr-i vakiyi ka- bul zarureti hasıl olacaktı. Zira İhtilâlin üçüncü ayında bulunuluyordu ve İhtilâlin Güvenliği unsuru diğer pek çok unsurun üstünde tutuluyor, pek çok kimse bu yüz- den susuyor, demarşlar kapalı kapılar arkasında, dos- tane ikazlar şeklinde yapılıyor, zararın neresinden dö- nülebilirce o kâr sayılıyordu. Devlet adamları bu durum- daydılar, Basın bu durumdaydı, Gençlik ve diğer lam kuvvetler bu durumdaydı. oSâdece, bugün A. P. i- çinde yer alan bir ekalliyet ve onun Basınıdır ki M. B. K. nin her hatalı hareketini övdü, onun belirli grubunu tuttu, hatta hatalı hareketler çoğalıp ta açık ikaz Za- ruretleri il çıktığında ikazların sahiplerine o "M- K. Adına" hücum etti. im Davası, işte böyle yaratıldı. Facianın feci tarafı "Pesfiyeye, facia demekte hiç mübalağa yoktur. Genç- leştirme etiketi altında girişilen ameliyede Ordu- nun pek çok genç, dinamik, ehliyetli ve bilgili gözde elemanı saf dışı bırakıldı. Kara, Deniz ve Hava Kuv- vetlerinde her biri pırlanta mesabesinde, emek ve mas- rafla yetiştirilmiş 35-45 yaş arasında yıldız kurmay- lar, teknik elemanlar, jet pilotları emekliye ayrıldılar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: