iş. yordu." Aynı günler, İsmet Paşaya karşı bir suikastin hazırlandığı ihbarlari başla dı. Bunları en fazla bana bildiviyorlardı. “Hiç unutmam, büv gece başucumdaki tele- fon çaldı. Heyecanlı bir kadın sesiydi, Er- tesi sabah İsmet Paşanın evinin havaya alacağın haber verdi. “Nasıl uğura- caklarmış?” diye sordum. Anlattı. Bir kömür kamyonuna dinamit dolduracaklar- mış. “Bu kamyon sokakta manevra yapı- . yormuş gibi İsmet Paşanın evine çarpa cakmış: Hepimiz havaya uçacakmışız. Bu ihbarları C.H.P. Merkezi ciddiye aldı ve akşamları eli silah tutan, gözü pek milletvekillerinin İsmet Paşanın (evinde nöbet tutmalarını kararlaştırdı. Bunlar ilk.akşamlar belki ciddiyetle beklemişler- dir. Uyku saati geldiğinde İsmet Paşayla kayımvaldem yukarıya, odalarına çıkıyor- lar, milletvekilleri aşağıda, kendi başları- na kalıyorlardı, O zâman rakı veyâ votka şişeleri açılıyor, koyu sohbet başlıyordu. Ben yandaki evde bir gece, sokaktan .geçen 'süvarilerin 'gürültüsüyle uyandım. Pencereden baktım. Küçük bir süvari bir- liği, erleri silahlı olarak önümüzden gi- “ diyordu. Ertesi sabah nöbetçi milletvekil- lerinden birine bunun ne », olduğunu sor- dum; . *— Ne:süvarisi ?” dedi. “Beni uykumdan uyandıran gürültü- yü, İsmet Paşanın gönüllü nöbetçileri di bile! Zaten bir süre son- ra kayınvaldem nöbete ihtiyaç: bulunma-. | dığı hususunda C.H.P.lileri ikna etti ve Mayısın sonuna doğru nöbet usulü kalk- ti. İstanbulda NATO konferansının ya- pıldığı 2 Mayısı, 555 K'yı, Harbiyenin yü- rüyüşünü hep böyle geçirdik, Yabancı - gazeteciler artık Türkiye başkentinin de- vamlı müşterileriydi. Bunlar İsmet Pa- sayla mülakatlar yapıyorlar, İsmet Paşa partide basın toplantıları otertipliyordu. Söylediklerini Türkiye vadyolardan dinliyebiliyordu. Bu gazete- tilerden bir heyetle ben, 26 Mayıs günü Leylâ Çambelin evindeki bir partide kar- şılaştım. Gazeteciler fransızdı. O gün kendilerini Zorlu kabul etmiş, hadiselerin bir avuc çocuğun marifeti olduğunu söy- lemiş, Hükümetin duruma tamamen hâ- kim bulunduğunu bildirmiş. Gazetecilere gehri gezdirmişler. Benim konuştuğum . sakallı radyocu: ancak yabancı “— Sahiden, her yer sâkindi” dedi. ei ki: *— 13 Temmuz günü Bağdatta do- isiyalmE: sanki Pe sâkin bulma- yacak mıydınız?” O gece ihtilâl oldu. Sakallı ertesi sabah, bütün barikatları kapımdaydı, fransız yarmış, “--— Siz'ihtilâlin olacağını biliyordu- nuz, bana çitlattınız, Şimdi, bana - bunun nasıl hazırlandığını anlatınız” diye tuttur- du. Güldüm ve Kemal Aygünü hatır- ladım, Biz ismet Ky ihtilâli o günler konuşurduk. İsmet Paşa “Ordu kaynıyor” diyordu. İsmet Paşanın askerle bir tema- sı yoktu ama, bir çok C.H.P, milletvekili ceşitli kanallar vasıtasıyla ihtilâlcilerden haber alıyorlar, bunu İsmet Paşaya ulaş- tırıyorlardı, Mesela bunlardan biri, Sup- hi Baykamdı. Fikret Ekinci ona Ordunun durumunu anlatıyordu. Bir akşam, Suphi Baykam ; “telefon etti. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgene- ral Cemal Gürsel izinli çıkmıştı. Bunu ya- parken Ethem Menderese bir mektup yaz- mış, Karâ Kuvvetlerine hitaben de bir mesaj yayınlamıştı. Mesâjın methini Suphi bana yazdırttı. İsmet Paşaya göstev- dim, Mektubha gelince, ihtilâlden sonra ilan edilen metin, mektubun aslının met- ni; değildir. Gürsel, mektubunda, fenalık- ların asıl sebebi olarak Celâl Bayarı gös- teriyor, fakat Adnan Menderesi tutan ve- ya ona güvenen bir ifade Her halde İhtilâlden sonra, Menderesi metheden cümlelerin Gürselin ağızından söylenmiş olduğunun açıklanmasını ihti- lâlciler mahzurlu görmüşlerdir. ismet Paşa bir gün, dalgın, söyle de- di: “.— Asker ihtilâl hazırlıyor. Bunu görmemek imkânsız. Fakat hareketi Meh- metgiği kullanmadan yapmak lâzım Ba- kalım, onu nasıl tertipleyecekler..” ihtilâlciler de bana aynı şeyi söylemişlerdir. Demek» ki askerler birbirlerini daha iyi anlıyorlar. Mehmet- çik kullanmadan ihtilâl, Harp Okulu — rüd klan. i mkân dahiline girdi, O gün İsmet Paşa, Hindistan Büyük Elçili- gine davetliydi. Beraber gittik, 21 Mayis- Sonradan, kullanıyordu. .