16 Ağustos 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

16 Ağustos 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

-Sahife 8 AKŞAM 16 Ağusto 11934 Bir doktor tedavi ett ... ıgı hastaya doğruyu söylemeli mi ? Kanserden ölüme mahküm bir hasta, vaktile bana haber vermedi ki ilk ona göre değmek yım diye kendine bakan doktorun aleyhine bir zarar ve ziyan davası olduğunu sinde hisset- öi ağrılar için doktor Zweige mü- racant etmiş. Mis. Wollie Claus. ABir ope- ser ismindeki bir ratör olan ar- Amerikalı kadına, kadaşı / pro- <doktoru bir kaç desör Fine aylık hayatı kal- tererle bera- diğini söyleyince ber konsul kadının ilk işi sev- tasyon yap gilisini öldürmek maşlar... Uzun olma. nü na ka şa- i Bir adamın bir lardan sonra işi zuhur eder de adama eid Bir avukata dan di bir şeyi ğe ber bek Nev Yorkun anınmış simaların. olmadığım ve İ Kaka Mdugl dan G. Zimmerman ise mi küçük o bir akiketi «olduğu #anserindan o ölüme mahküm ameliyatla es- | gibi olduğunu haber alınca bütün kisinden da- dostlarına | ziyafetler çekmeğe, ba | sağlı r iyiye isler © yiyip içmeğe, zevk ve safa olacağını İ fenaya çıkacak ol. sürmeğe başlamış.. lemişler., O sun avukat, olup bitecek hakkın- düşüncelerini kadar dosdoğ- ru söylemekle mükelleftir. Bir müşteri kendisine avukatının bile bile yalan söylediğini, kanun na: haklı olmldığı. halde kendisine sen haklısın dediğini isbat edecek olursa ondan zarar ve ziyan istiyebilir. Hattâ böyle avukat barodan bile çıkarılır, bü. tün haysiyet ve itibarını kayhe- der. Fakat hastasının o mahvoldu. ğunu, yaşaması ihtimali bulun. madığını bilen bir doktor, müş terisine kendisini “ bekliyen aki- beti olanca çıplakhığile bildirmek hakkına malik midir?... Bir dok. tor hastasına doğru söylemeli mi söylememeli mi?..: Bu hafta ge- len Avrupa gazetelerinde oku duğumuza göre | Viyanada me mahküm bir hasta kendisine bakan Viyana üniversitesi pro- fesörlerinden Walter Zweig ve Hans Finsterer isminde iki te inmiş mütehassıs aleyhinde 41000 şilinlik bir zarar ve ziyan davası açmış, fakat muhakeme neticesinde davayı kaybetmiş. Bu hasta Franz Buehtenkiret is- minde Viyanalı bir mühendistir. da habere tabii çok sevinmiş. Halbuki işin doğrusu, dekto- un her ikisi de hastada bir - Fakat kati- yetle anlıyamadıkları nokta ame- İiyatta geç kalıp kalınmamış ol duğu imi Ne ise hastayı hastaneye yatır- mışlar, operatör vaziyeti anlı mak için teşhisi küçük bir ameli- ye yapmış, bakmış ki kanser, ö İe ameliyatla çıkarılabilecek gi bi değil, hastalık çok bir vaziyette... Operatör hası in karnını dikmiş ve bir şeyin kalmadı, yalnız bir iki radyom tedavisi yapmalısınız... demiş amma asistanlardan biri bilme- den hastalığının tedavisine im- kân kalmamış bir kanser oldu- Bunu ağzından kaçırıvermiş. Muhakeme — esni diğine göre böyle küm olduğu haberi bazısı bu fena haberi süküt karşılıyor, bazısı bayılıyor, bazı s1 da isteri alâmetleri gösteriyor veya fena halde hiddetleniyor. muş... Kimi koşup gider, elinde avucunda kalan paraları yiyip bitirmeğe, vur patlasın çal oyna- sin zevk etmeğe başlarmış. Ba- 7151 ölümün gelmesini beklemek Hakikt hayat facialarından lâvha meşhur rassam John Collierin bir tablosu- dur. Ressam Bu tablosuna “ İdam kararı , ismini vermiş, bir doktorun hastasına ömrünün pek kısa istemez, kimi gider ötedenberi irini tasvir eden bu bildirmesini tasvir ediyor tasarladığı bir cinayeti akibet den korkup çekinmeksizin işleyi- verirmiş... Viyanalı mühendis bunlardan hiç birini yapmamış. Beni aldat- tılar hal diyerek fena halde hid- detlenmiş ve ölmeden intikamımi alayım diye bu meşhur doktorlar aleyhine bu davayı açmış. Dava- cı ölüme mahküm bir adam ol mak itibarile mahkeme de her işi bırakarak en evel bu davaya bakmış. Davacının iddiası şu, ben diyor, doktorların artık iyileştin sözlerine inandım, bütün serveti- mi mühim bir işe yatırdım. Ben ölürsem bu iş yürümez, ve karı- mın eline bir paralar geçmez, se- falet içinde kalır. Bütün bunların sebebi doktorların bana doğruyu söylememeleridi Doktorlar ise: Evet biliyoruz, yalan söyledik, Fakat hangi has- taya hakikat söylenir, hangisine lenmemelidir. Bunun tayini doktora ait bir haktır. Bazan adam olur ki hakikati bilmediği için, son nefesine kadar daha iki üç sene mesut yaşar... Onun bu sandetini elinden alamayız. Or ları zihnen sukutu hayale dü rerek bedenen zayıf düşmeleri- Bu- isnaları olabilir. İşi ik, bir çok öileleri de alâkadar eden mühim müessese sahipleri bu vaziyette olurlarsa onlara doğruyu söylemeği bir borç bi rını yapmışla, Bunun üzerine davacının avu- bu katı: «Benim müekkilimin müstesna şahsiyetlerden olm. ğina nasıl © hükmettimiz?. sormuş ve doktorlar da: «Bu zat bize parası olmadığından bahset- ti, hattâ ameliyatı da meccanen yaptık, Şu halde asıl bizi alda- tan, bize yalan söyliyen odur...» demişler. Bunun üzerine hâkimler doktorları haklı görmüşler ve be- raetlerine karar vermişler. Bu vakayı hikâye eden gazete, doktorlar için müşterilerine ha- kikati söylemek mecburiyeti ol- yıadığı şeklindeki kanaatin bu su- etle teyit edilmiş olduğunu ilâve ediyor ve diyor ki: Doktorlar, (Devamı 10 uncu sahifede) Tefrika No. 28 Bunlara göre Sarrail ceneraldır. Yani en im poli 'kacıların o kendisine (iman et- #ikleri bir kumandandır. Hal buki yüksek zarında «meyhaneciler ve rimler ile dost olmak poli Ile ahbap olmaktan daha iyidi Fransız karargâhı umumisine göre ceneral Sarrail Alman cene- ralı von Klucktan daha tehlikeli bir düşmandır. Karargâhı umumi- nin gözünde olmıyan bir cenera- in yükselmesi ve büyük iş başına gelmesi ihtimali, fırka liderini yahut inzibat rüesasının gözdesi olmıyan politikacınınki kadar az- dır, Ben Romada ceneral Sarrail ile görüşmezden evvel bu zat hak- kında resmi menabiden aldığım edin. miştim. Sarrail hakkında M. bert Thomas ve M. Painlevs bir çok methüsenada bulundukların- dan ehliyetine kani olmuştum. M. Thomas insanları ve takdir ve muhakemede mahir bir mümeyyiz olduğundan Sarrailin öyle dedikleri gibi siyasiyat tabi- yelerine tâbi Taperest dum, Lâkin Roma konferansında ta- nıdığım adamın cazip ve mıkna- tsi nüfuz ve tesir sahibi bir şab- siyet olacağını hiç te bekleme- miştim. Sarrailin Yunanistana hücum tasavvuru, .Ceneral fevkalâde yakışıklı bir. adamdı. Yüksek alnı, parıldıyan mavi gözleri, münis tavrü hare- keti, Selâniğe dair sorduğum su- allerin cümlesine doğru, anlayışlı ve asude bir tavırla verdiği ce- .vaplar üzerimde iyi intibalar bı- Taktı. - Ceneral, Yunanistanın mütte- fikler aleyhine bir harekette bu- lunması muhtemel olduğunu ve bu ihtimali bertaraf için Yuna- nistanın kraliyet ordusuna hücum siy askerlerin üheykel bir mace- beklemiyor. olacağını edilmesi ve Yunanistanın istilâ olunması için kendisine salâhiyet ve serbesti verilmesini — istedi Fransiz ceneralınin bu talebine İngiltere hükümeti namına mu- vafakat edemiyeceğimi bildirdim. Şimdiye kadar alelümum mütte- iklere karşı dostane tavır ve ha- reket gösteren Yunan halkının busumetini celbedecek bir hare- kete müsaade. etmekliğime im- kân yoktu. Bundan başka Yuna- nistâna yapılacak böyle bir te- cavüzi hareket Almanların Bel- çikaya reva gördükleri muame- leye benziyeceğinden hariçte fe- na tesir yapabilirdi. Maahaza Selânikteki askeri kuvvetlerimizin yanlarına nagiha- ni bir hücum yapılması ihtimali- ne karşı her türlü tedbirleri itti- haz etmekte haklı idik. Binsena- leyh 1 kânünmevvel hadiselerin. den sonra Yunanistana karşı şid- detli abluka tesis ettik. Yunanistan kralı vaziyetini ta- mamile tenvir ve izah edinciye kadar bu ablukayı devam ettirme- ğe karar verdik. Sarraili Ceneral temin ve tatmin için elimden geleni yap- tum, Buna mukabil cöneraldan evvelâ benimle muhabere etme- dikçe Yunanistana karşı bir ha- rekette bulunmıyacağı hakkında vait aldım. “Ablukamızın tesir ve tazyiki ile LoydCorcun harphatıratı Umumi harbin esrarı Yunan hükümetinin yavaş yavaş ve istemiyerek olsa da bizim şe- raiti kabul edeceği oldukça mu- hakkak görünüyordu. Roma konferansında ceneral gördüm. Amirleri olan cenerallardan gikâ- yet elmedi. Halbuki harpte hiç bir .ceneral kendisi kadar saygısız- lığa uğramamış olduğundan pekâlâ şikâyet edebilirdi. Cene- ral Sarraile öyle bir vazife ve- İmişti ki elinde zengin menabi olsa bile muvaffakiyet ihtimali azdı. Halbuki maiyetinde kudret ve ehliyet sahibi erkânı harbi. yesi yoktu. Techizatı gerek silâh, gerek vesaiti nakliye le pek berbat idi. Kumandasındaki Fransız kıtaa- tı orta derecedeki bir Fransız or- dusunun çok aşağısında idi. Bum- dan başka bunların mevcudu da azdı, Ceneralın berbat bir halde bulunan ağır toplar ve az bir mü- Sarraili bir çok defa himmat ile düşmanın mükemmel siperlerde yerleşmiş olduğu yüke sek geçitlere hücum etmesi bek- leniyordu. Beraberindeki İngiliz ordusu da yardım edemiyecek bir vazi- yette idi, Ordusu böyle bir perişanlık de iken ceneral Sarrailin bi- zimle şen ve şatır görüştüğüne hayret ettim. Şüphesiz ıztırap ve infialini gizliyordu. Kendisine ve ordusuna bu kadar hisset ve ih- mal gösteril, halde bir defa bile ağzını açıp şikâyet etmedi. il, benim üzerimde biraktı- ğı intibaları, konferansa eden diğer mümessiller dahi husule getirmiştir. il iki ik cephesinde bir şey yapa- mamış ise bu, kendisine bir sey yaptırmak istemediklerinden ileri gelmiştir. Gerek Fransadaki, ge- rek İngilteredeki askeri junta ni mahdut askeri ümera heyeti, bu cesur ve atılgan ve lâkin gö ze girmiyen cenerala bir iş yap- mağa kudret ve şevk verecek bir şey yapmamıştı. Roma konferansının cephesi hakkında verdiği netice $u suretle tasvir olunabilir: Yu- nan hükümeti müttefiklerin ültie matomu çeraitini ifa etmemek are zusunda bulunmakla beraber bu şeraite tedricen riayet etmek mece buriyetinde kalmıştır. Briandın natıkaperdazlık zaferi Lâkin Selânik cephesinin yeni- den takviyesi meselesi hakkında bir karara gelinmemiştir. Kon- feransın ikinci gününün sonunda Fransa başvekili M, Briand parlalg bir nutuk irat ederek yeniden Se- lâniğe iki fırka asker gönderilmen için müheyyiç bir lisanla biz niyaz ve istirhamda bulundu. Ömrümde hiç bir konferansta hi- tabetin bu kadar ekmel bir nü- i İşitmemiştim. Selânik gük bir odada ve on iki kiş de söylendi. M. Briand oturduğu yerde nut- 'kunu söyledi. Sesi, evza ve hare- kâtı, tavırları mebusan meclisin- de söylenen bir nutukta olduğu gibi hitabet kudretinin bütün şe- rail ve evsafını haizdi. Dramatik bir kuvvetle nutkunu söyledi. Böy- le olduğu halde nutku gizli içti- malarda söz söylemek için cari olan usullere muhalif değildi (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: