March 10, 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

March 10, 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ZA ITA-NUV EL! İnanınız, ben katilim çakçılık şebekesini meydana çıkar- dıktan sonra, neşeli neşeli İstanbula dönüyordu. Vapurda birşey dikkatini celbetti. Zaten İstanbul'da yeniden göz aşina- #ı olduğu genç bir bayan, birlikle se- yahat ettiği ihtiyar bir adamın âdeta Korkusu altında, ürkek bir halde, sa- ğa sola bakmadan bir köşeye büzül- | Müş oturuyordu. Ağır bir manevi yü- kün tesirile ezilmiş gibiydi. Bu man- zara Yılmaz Alinin neşesini kaçırdı. Zihninde uzun uzadıya hsyaller kur- du: — Benim bildiğim, bu kız, Adada oturur. İsmi de sanırım Neclâ, Hümey- Ta, Semra tarzında birşeydir... Sürdü- Bü hayata bakıp onu şahsen zengin sanıyordum. Çünkü annesiz, babasız Ye akrabasızdır diye kulağıma çalın- muştı. Yoksa hafızamda yanılıyor mı- yım? Yanındaki bu ihtiyar erkek kim? Kızın serveti, onunla münasebe- tinden mi ileri geliyor? Bu adam ve bu kız! biribirlerine hiç de uymuyor. Tar... Ve zihnindeki romanı tamamlıyor- du: — Yoksa bu ihtiyar müstebid âşığın biri mi?.. Kız neden perişan bir hal- de?.. Sağa sola bile bakmıyor... Dur hele, birşey yapayım! Stilosunu çıkardı, Okuduğu kitabın. başı tarafındaki boş sahifeye iri barf- lerle şu sözleri yazdı: «Bir derdiniz varsa size yardıma ha- arm İsmini, adresini ve telefon numa» rasını da ilâve etti ve kitabı kızın oku- yabileceği bir şekilde tuttu. Genç kadın yahud kız, karşısında beliren bu yazıyı gayri ihtiyari oku- yunca hayretle gözlerini Yılmaz Ali'ye kaldırdı ve genç, sevimli, itimad veri- €i, azımkâr bir erkeğin muhatabı ol- duğunu görünce gülümsedi. Başile, teşekkiir mânası ifade eden bir hareket yaptı. —2— W'nin telefonu çalındı: — Orası, Yılmaz Ali beyin evi mi? Bu, helecanalı, boğuk bir kadın se- siydi. Genç adam cevap verdi: — Evet... Bana telefon edenin de kim olduğunu ahladım sanırım... Se- Yahat arkadaşım, değil mi — İyi anladınız... Ben Hümeyra'- yım... Ah, ah! Pek feci bir şey oldu... Yanımdaki ihtiyarı hatırlıyorsunuz, değil mi?... Bu gece, otelde öldü... Öl dürdüler... Yılmaz Ali'nin kaşları çatıldı. Zira 0, ihtiyarın feci bir vaziyet ihdas ede- ceğini tahmin ediyordu, bizzat bir ci- | mayete kurbân gideceğini değil... Kızın otel adresini aldı: — Şimdi geliyorum!- diye telefonu Kapattı. Otele gittiği zaman, bütün mü riler ve hizmetçiler heyecan içind diler. Koridorda, tam H dasının kapısı öntinde Şeri? beyin ce- #edi boylu boyunca yatmış olarak bu- Yanmuş Hümeyra, diyordu ki: — Gece, kapım kurcalandı. Kork- tum, «Kimdir?» diye seslendiğim 22- Man, kapinın önünde kısa bir boğaz- a oldu. «Of; diye boğuk bir inil- ti ile bir vücudün düştüğünü hisset- İtm. Hemen odamdaki telefona koşa- Tak otel müdüriyetine haber verdim, — Şerif bey sizin menizdi? - diye Pnin sorması üzerine, Hümeyra şu İzahatı verdi: — Amca gibi sevdiğim bir zattı, Al- İah rahmet eylesin. Ailemizin en eski ındandır, Beni evlâdı. gibi se- Verdi. Hattâ eminim bu sefer de bana ban gitti. Zaten tehdide uğradı- h için beni seyahate götürmüştü. Ylmaz Al bu sözlerden birşey an- ayordu. İz İsteği — Tehdld ye sordu. di? — Bir tehdid mektubu ile fululah- yolladılar | kabilelerin âdetleri imiş. Yuümez Ali, ha; le güzlerini açtı; er» mi? O da ne de- —O da ne öyle? — Musul taraflarındaki bazı bedevi Bir insanı ölüme mahküm ederlerse çadırının yar hud kulübesinin önüne kırmızı bakla dökerlermiş. Fakat bunu dökdükten sonra da artık sözünden dönmek yok: ya öldürecek; yahud kendi ölecek. Böyle bir âdetmiş... — Kim anlattı size bunları? — Komşumuz Abdülmüttalip bey. gm bdülmuttalib bey, beyaz sakallı, güler yüzlü, mübarek bir zattı. Şerif beyin ölümünden samimi suret- te müteessir olmuştu. Hafif bir arab şivesile, «han ları ağzında yumuşata- rak: — Allah rahmet eylesin! - dedik- ten sonra Yılmaz Ali'nin sorduğu su- ailere karşılık şu izahatı verdi: — Etendim, Humeyra hanımın pe- deri benim eziz ahbabımdı. Daha doğ- rusu bugünkü vaziyetimi ona medyu- num... Hoş, isterseniz tamamile aksi- ni de telâkki edebilirsiniz. Çünkü Mu- sul'da benim arazim vardı. Bundan otuz beş sene evvel pek cüzi bir fiatle Humeyra'nın babası Galib beye sat- tam. Sonra biribirimizi gözden kaybet- tik. Ben muhtelif kaymakamlıklarda dolaştım. Bir gün gene Musul'a avde- timde, Galib beyin fevkalâde zengin olduğunu gördüm. Diyebilirim ki, bü- tün civarın en büyük servetine sahib... Sebebini kendisi bana minnetle izah etti: Meğer benden satın aldığı arazi, petrollerin tam merkezi imiş... Kendi- si çok dindar, insaniyetli, vicdanlı adamdı. oŞayed böyle tesadüfen kar şılaşmasaydık, ben sizi mutlaka arâ- tap bulduracaktım ve ömrünüzün-s0- muna kadar deruhde edecektim.» dedi, ve o günden itibarendir, itirazlarıma Tağmen, bana maaş bağladı. Ayda yüz İngilizi senelerdenberi alıyorum. Ge- b bey merhum kızma da vasiyet et- miş: Humeyra hanım parayı kesmedi. Hattâ babasının tavsiyesi şudur ki, şayed onun hayatı benimkinden - Al lah göstermesin - kısa olursa, servetin büyük kısmı bana gelecek... Ne fena vaziyette olduğumu görüyorsunuz ya... Ben sizin yerinizde olsaydım, beni tevkif ederdim. Al güldü. Omuzunu silkerek: — Her şeyin sırası var! - dedi, - Ab- dülmuttalib bey, siz şu kırmızı bakia- lar hakkında malömat verin... İstan- bul'da böyle şey mevcud değildir, ne- reden çıktı? İhtiyar bir müddet“ önüne bakıp düşündü, Kısa bir tereddüdden sonra: — Humeyra hanım, böyle bir şey- den katiyyen bahsetmememi tembih etm Fakat düşünüyorum, polisten en ufak bir şeyi gizlememek lâzımdır. Sizin de geniş fikirli, mrunsif bir adam olduğunuzu konuşmanızdan anladım. Ben bildiği anlatayım, Siz de ona göre hareket edersiniz. Ve anlattı: Kırmızı baklaları, antika gibi, sa- İ lonunda bir kutu içinde sakladığını; İ bu hâdise olur olmaz, kutuya bakıp anları erir: bulamayınca telâşa düştüğünü söyledi. Genç kıza mesele- yi bildirmiş. eyra da, böyle bir şey kendisini Tekeliyeceğinden polise bahsetmemesini tembih etmiş. Peki, kırmızı baklalarin mânası- len başka kim biliyord bilip bilmediğinden k, Fakat ihtimii arada si- anlatirken mu- nı — Kimsenin haberim rada hik hitte du; ışlardır. Yılmaz Al, keskin nazarlarile ihti- yarı süzdü. Acaba bu saf ve temiz ifa- denin arkasında bir miydi? melânet gizli mej künde muhtelif bahç hizmetçiler, uşaklar v kz hiç birile atâkadar p Nakleden: (Vâ - No) | bir şeye müsaiddi. Hepsi de > temiz insanlardı. Hümeyra'nın yaşa- ması menfaatleri iktizasıydı. Genç kız kimseyi gücendirmediği için intikam falan da mevzuu bahis değildi. Cüm- lesi kızı muhabbetle anıyorlardı. Evde yarı kâhya kadın, yarı dadı, yarı anne vaziyetinde bir Mükaddes banım vardı: Hümeyra henüz pek | küçükken Galib beyin maiyetine gel- | miş ve öksüz kalan kızı, evlâd gibi büyütmüş... Beyaz başörtülü, sofu, | güler yüzlü bir kadın... Yılmaz Ali onu isticvab etti: — Ben Hümeyra hanıma sordum. O İstanbul'a geldiğini bir mektupla ancak size bildirmiş. «Vapur geç kalır- sa, merak etmeyin. Otelde yataca- ğıml» demiş. Siz de onun lodoslu gün- | lerde yahud tiyatro ve sinema için in- diği vakit hangi otelde kaldığını bilir- mi k — Yalnız ben değil, bütün ev halkı bilirdi. Mukaddes hanım düşündü: — Hiç kimseye. Köşkün metruk bodrum merdiveninden Tâmbasile indi — İyi düşünün. | İhtiyar kadın, kimseye birşey söy-“| lemediğinde ısrar etti. | — O gece evden kim ayrıldı? Kimse ayrılmadı Bu ifadeyi bütün ev halkı tasdik etti Yılmaz, kâhya kadına bir susl da- ha sordu: — Bu evde daktilo makinesi var mı? — Ne münasebet, efendim? - diye ihtiyar kadın güldü. Bu muhavere böyle devam ederken, Hümeyra, heyecanla geldi: Bir bakla daha gönderdiler. Ayni zamanda, bir de mektup: «Ne- reye kaçarsan kaç, bu akşam elimiz- den kurtulamıyacaksın!» İhtiyar kadın, gözleri dolarak, geriç kıza sarıldı. - Git bu evden Hümeyracığım, A)- | lah aşkına git... — 'Türkiye'den (dışarı bile çıktım, Ne faydası dokundu? — Ah, git... Korkuyorum... Yarab- | bi... Yarabbi bizi sıyanet et... O derece ağladı ve İspazmozlerin sarsıldı ki üzerine bir bay i Asabi takallüslerle santlerce bütün azası zonk zonk altı. Ev halkı, artık kendi derdini unutarak o) meş- i yerl - | gul oldu. İhtiyar kadını yatağa yatır- | dılar. Doktor getirdiler ve doktor Mu- | kaddes kalfanın uzun zaman istiraha- | te ihtiyacı olacak derecede sarsılmış | rr söyledi AH o geceden itibaren evde araştır- | malar yaptı. Tavan arasından başlıya- rak, bütün odaları birer birer. zemin katına kadar yoklamağı aklına koy- muştu. Tam orta kata iniyordu ki, hiz- metçilerden biri: — Bahçıvanbaşı sizi örmek isti- Yilmaz, aşağıya indi ve kapının | önünde, ihtiyar bahçıvanla karşılaştı. — Beyim, sizi rahatsız ettim. Hem de ihtimal saçma bir şev için... Ku- sura bakmayınız... İ Kasım size bunu söylememin mana- sızlığını haber verdi... Atama, ne oltir- sa olsun... — Kasım dediğin kim?... Evdeki uşaklardan olan şu genç mi? Hsni Mukaddes hanımın akrabasındanrmış? — Evet, o... Ben, kulüberde yat- mağa gidiyordum. Bahçede bir fışırı işittim. Bir de ne bakayım? Hasta bi diğimiz Mukaddes hanım... Kucağın- da bir paketle metruk selâmlık daire- sine girdi. Bodrum merdiveninden aşağı karanlıkta indi. Bekledim. Yu- karı çıktığı vakit, kucağında o paket yoktu. Korkarak etrâfına o baktı. Sonra gene köp ke dördü. Biliyo- Tum ki, Mukaddes hanım çok iyi ah- Aklı ve namuskâr- dır. Fakat bu ha- reketlerine bir ma- na veremedim. Siz, benim bahçıvan ol duğuma bakma yın, efendim; ber çok tecrübeli bir insanım, Kasım'ın ise itirazını haklı bulmalısınız: Me- Jüm ya, akrabası. Ali, ihtiyara te- gekkür ettikten sonra (o bahçeeye çıktı. Bir cep lâm- basile, bahsedilen bodrum merdive- ninden indi ve bu- Tada bir sarnıç ol- duğunu © gördü. Sonra, doğruca Mukaddes ham- mun odasına gitti Kapıdan dinledi: Kadn uyuyamı. yor, bir taraftan bir tarafa asabi- yetle dönüyordu; olluyor, pufluyor- du, aşağıya, elektrik Yılmaz Ali, müsaade istiyerek oda- ya'girdi. Hatırını sormak bahanesile kadının elini tuttu: — Nasılsınız bakayım? Hayır, kendini hasta göstermek su- retile rol yapmıyor, hakikaten ateş içinde cayır cayır yanıyor. Peki amma, Mukaddes hanım, niçin bu haldeyken bahçeye çıktınız? — Ben mi?... Hayır... Çıkmadım... - diye, ihtiyar kadın şaşa'ladı. | — İnkâr etmeyiniz..: Çıktınız ve s€- | lâmlık dairesine gittiniz... Oradaki merdivenden aşağı İnip sarnıcın yar yaklaştınız... Hatti... Kapağı açarak... İçine... Elinizdeki paketi at- tınız... Pakette de... Devam edeyim mi, hepsini söyliyeyim mi?,.. Fakat ! unutmayın Xi, itiraf ederseniz, suçu nuz azalacaktır... Ne vardı pukette?... Sarnıca ne attınız?... Kendiniz söyle- yin bakayım Kadın ağlamağa başladı: — Yazı makinesi... Sarıca attım .. Yokelmek İstedim... Zira bulacağınız- dan korkmuştum... — Ya... Gördünüz m yin... Hepsini anlatı Söyle- Ben sizi kur- tarmağa çalışacağı Kadın çırpındı: — Ben kurtulmak istemiyorur Ben yaptım bütün bu işleri... Cezer da görmeliyim...'Zaten müstehak ol- duğuln ölüme kavuşacağım... Ben kas bahatliyim: Hanımıma kıyacaktım... Zira, o, mirasıfidan beş bin lirayı ba- na vasiyet etmişti... Bunn tamah et- tim... Fakat doğrudan doğruya öldü- rürsem, şüpheler üzerime gelir diye çekindiğim için, delilleri Abdülmut- talib beyin aleyhinde tertipledim. Hanımımı öldürmeğe gittim, Kapıd Şerif beyle karşılaşınca ona kıydım... Ve hüngür hüngür ağlsmağa baş- dadı, Yılmaz, hayretle bakıyordu: Bu beyaz baş örtülü, sofu ve âciz kadın mi bütün bu'işleri yapmıştı? İmkânı mu var?... — Yalan söylüyorsunuz... Kendini- 2i başkası namina feda etmek istiyor- sunuz... - dedi, - Ecsasen siz makiney- le yazı yazmasını da beceremezsiniz... Nafile saklamayınız... Saklasanız bile ben, o başkasının da kim olduğunu biliyorum... Kadın, şaşkın şaşkın: — Kasım mı? Biliyorsunuz de- mek! Ah, evlâdım... Evlâdım.. Mahvoldu,.. O da babası gibi idamlık! - diye bir baygınlık daha geçirdi. Ga) şel da karâkolunda, elinde kelep- , Kasım duruyordu ve ağir yordu. Her hâlde öldürdüğü Şerif bey için değil; ölümüne sebebiyet verdiği annesi için de değil... Kendi âkıbetini düşünerek göz yaşları düküyordu... Bir masanın başında, Ali oturmuş, Taporunun son cümlelerini yazmak- taydı ve komiserle polisler, bu usta arkadaşlarının vardığı neticeyi merak- Ja bekliyorlardı: «...Bayan Mukaddes'in Kocası idam edilmiş olduğu için, bu kadın, Galip beylere kapılandığı vakit böyle bir kocadan ve ondan olmuş evlâdindan bahsetmemiştir. Oğlu, İzmirde akra- bası yanmdez' büyüdükten sonra, İs- tanbula gelmiş, ötede beride serserili- ğe başlamıştır. Bayan Mukaddes an- ne şefkatile, oğlunu kurtaracağını düşünmüş, namuskâr bir insan diye göstererek yanma almıştır. Fakat Ka- sım, mütemadiyen ondan para sizdiri- yordu, Annesi, oğlunun ayıplarını ka- pamak için çabalıyordu. Haylaz oğlan, beş bin liralık miras meselesini “de duyduğu için, bu cinayeti tasmim et- miş ve şüphöleri başkasına atmanın yolunu da aramıştır. Hümeyra'nın İs- tanbul'a döndüğünü öğrenince, o ge ce, odasına çekilir gibi yapmış, halbu- ki hakikatte kayıkla Kartala geçmis, oradan da İstanbul'a inmiş, Fakat otelde Hümeyra'yı öldürmek ve cina- yete esararengiz bir renk vermek İs- terken, bay Şerif'le karşılaşarak onu vurmuş ve çıkah gürültü üzerine yaka- lanacağını ânlıyarak asıl maksadını yapamadan Kağmiştir; tekrar kayıkla Adaya dönmüş ve kendini buradan ayrılmamış gibi göstermiştir. Annesi, tahkikat esnasında, oğlunün mücrim olduğunu ve yaklanacağını anlfmu; evlâdırı kurtarmak için çalışmış, ha! tâ kabahati bile üzerine almak İste- miştir; fakat bu derece ağır bir yük altında ezilerek kalb sektesinden öl- müştüra — SON — Bü akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Kurtuluş caddesinde Necdet Ekrem, Taksim: Nizameddin, Beyoğ- lu: Kanzuk, Yenişehirde Baronakyan, Bostanbaşında itimad, Gel Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy lunda Barbut, Eminönü: sa cati, Fatih: Hamdi, Karagümrük Ahmed Suad, Bakırköy: İstanbul, Sarıyer: Nuri, Aksaray: Etem Perter, Beşiktaş: Süleyman Receb, Fener; Emilyadi, Kumkapı: Belkis, Küçük- pazar: Yorgi, Samatya: Kecamusia- Tapaşada Rıdvan, Alemdar: Divatiyo- handa Esad. Şehremini: Topkapıda Nâzım, Kadiköy» Pazaryolunda Rifat Muhtar, Modada Alânddin, Üsküdar. İskelebaşmda Merker, | Heybeliad: Halk, Büyükneda: Şinasi Rıza, Mer gece açık eczaneler! Tarabya Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- taköş, Arnavutköy, Bebek, Beykoz, Paş bahçe ve Anadoluhisarındak! &e- m her gece açıktır. of ml Şa bağ NDAN amana İNİMMEMENL LALA Ren aa rami e ik y

Bu sayıdan diğer sayfalar: