26 Mart 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 4

26 Mart 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

»fe 4 Edeb ı—— İ Kalbe kaip Zavallı Solmaz işte gene her günkü şezlonguna —uzanmış sar bah güneşinin yapraklar arasın- dan süzülerek gelen ilk ışıkla- rile avunuyor. Yapraklar titreşip kıvrılarak — yüzümde kararsız gölgeler yapıyorlar. Gene dalgın, gene - gözleri yaşlı ve hergün nefti çamlıkta, orada Nihadın yattığını biliyor, hasretle ve o çamlığa kavuşar mamak endişesile hergün|) biraz daba soluyor. Gözleri ölimü daha yakından gördüğü anlar haddinden farzla açılıyor, tekrar kapandığı vakit tabiatın müstehzi neşesi birer damla yaş balinde yanakların dan yuvarlanıyor, gene göz yaşı, hıçkırık, ve ciğerlerden kopan bir parça, ah bu sevgi.. Ah ba ölüm... O çamlıklara gezmek için be- raber gittikleri akşamlar, çimen ve kır çiçekleri içinde akşamın hafif serinliğinde tabiatın bir tüle büründüğü zaman denizi, kaybolan beyaz yelkenleri, yu- valarına dönen kuşları, çam- ların muttarit sallanarak çıkar- dıkları ses ve reçine kokularını dinliyerek biribirine - sarılırlar, sevgi ve aşklarını anlatmak için kelime bulamazlardı... —Nibhat beni seviyorsun de- gil mi? O ateş dudaklar bir an bu- huşurlar, sonra Solmazın kum- rel başı ve kadın omuzlarında hafif akşam rüzgâriyle Faroz- lanan kumral teller Nihadın yü- zünü okşıyarak sıyrılırlardı. Böy- lece tabiatın güzelliklerini sey- rederek dalarlardı. — Solmaz ne o.. Ağlıyor musun Solmaz.. — Hayır Nihat o kadar mes- udum ki ve bu saadetten o kadar eminim ki, fakat gene içimde bir korku var, demin aklıma birşey geldi. Ya bu sa- adetimi kıskanırlarsa yahut ay- rılırsak, Ah Nihat söyle o za- man ne yaparım söyle,. — Kendini üzme Solmarz. Saadetimize tabiat bile yardım ediyor. Bâk, şu serinlik kalbin- deki endişeleri sen - farkında olmadan alıp götürecek, o za- gman bana inanacaksın, o za- man sen de kanaat çetirecek- sin ki tabiatın yarattığı aşk çö- zülmez ve kopmaz. — Nihat vakit geç oldu.. Solmaz, Nihadin boynuna sa- rılarak yalyardı; Nihat banâ darılma emi, yarın gene gelirim şimdi bile' evdekilerin hepsi merak ederler. Nihadın kaşları çatık, bu tâtlı hulyadan ayrılmak ona kimbi- lir ne kadar üzücü geliyor, fa- kat boynuna dolanan beyaz kol lar ve Solmazın tatlı sesi. — Nihat, bana darıldın de- ğil mi? Aalıyorum. Ah elimde olsa seni hiç üzmem. Söyle beni affetmen için ne yapayım. Herşeyi affettiren masum ve biraz kıvrık dudaklâr Nihada yaklaşıyor, kıvrılışında bir yak varış var. İşta gene birleşiyor ve ayrılıyorlar. Seven, hassas, ince duygulu kalplerin uzaklaş- ması, seven hissiz kalplerin ay- rılışından daha acı. Hissiz kalp sever mi? Belki... Fakat bu sevgi sathidir ve her an küçük bir hâdiseyle istikametini de- ğiştirir ve en nihayet unutulur. . .. Nihat geldiğinin üçüncü günü, göz yaş'ariyle biribirlerinin ya- naklarını ıslatarak annesine yak vanyordu: — Anneciğim; bahtsız aşkı- | | î *ı o yeşil çamdıkta başladı. Solmaz birşey söylemeden beni zitina mız gene — oraya bırakın, râkla örtün. O ağaç dibine ge- lecek bizim gibi tabiatın güzek liklerini - seyreden — sevgililere mani olmayın. Gene gelip oruda kumral başlar buluşsun. Fakat mesud olsunlar... Benim sevgim gibi orada nihayet bulmasınlar. Sessiz bir ökşürük, uçan son neles, ve işte son sözler. Sok maz bu baberi aldiğı gün deli gibi o çamlığa, o iri çamın ak tina yeni kazılmış topraklar üstüne atıldı, ellerile, trnaklar rile toprakları kazmıya çalıştı. Heyhat! Yoruluncya kadar aa cak küçük bir çukur açabildi, yüzü koyun kapanarak hıçkırık- larının sesini ona işittirmiye çalı ştı. — Nihet, Nihateğım. Beni niçin bıraktın. Çamlar bile ağs hlyor, onlar bile ba: öyledik. lerini biliyorlar. Hani beni be rakmıyacaktın. Ah Nihat. Hiç: kırıklar. Göz yaşlarile ıslanan toprak: lar yüzüne yapışıyorlardı, tek- rar çağlıyan göz yaşları bu ça murların etrafından sıziyordu. Rüzgârlı karışan ince ses ge- ne inliyor: — Vefasız. Beni bırakan sev- gili, beni hiç düşünmeden gi den sevgili... Gözlerinde yaş bitinceye kar dar ağladı. Zalim tabiat işte gene onunla alay ediyor, herşey, yerli yerinde. Kazdığı toprak- lar bile... Nihat mademki orada yatıyor onu tutmak, kolları ara' sında sıkmak, onu son bir defa daha görmek için ne yaptığını bilmeden toprakları kazıyor fa- kat kuvvets z bir halde nihayet kabria üzerine baygın düşüyor. İşte o gündenberi gözler dal- gin ve her zaman nelti bir kü- me halinde duran çamlar içim den ©o iri çamı Nihadın altında yattığı çarmı seçmek için hep ayni istikâmette.. iri çamın | sadece üzerimi u»p-ı | .. Ah bu mel'un hastalıkl. — İki sevgili gene ©o çamın dibinde fakat bu sefer üstünde - değil altında birleştiler. Solmaz annesine yalvarıyordu: — Anneciğim bahtsız aşkımız Nihadın yattığı çamın altında başladı. Gene orada buluşalım beni taa... oraya Nibadın ya- nına o koyu nefti çamlığa bı- rakın. Benim saçlarımı farozlan- dıran çamları sallıyan o tatlı rüzgür her zaman üstümüzde essin, temiz aşkımızı her zaman yıkasın. İşte kesik bir öksürük, son nefes ve son söz. Zavallı Solmaz, zavallı Ni hat.. Hayır onlar zavallı değil; bilâkis dünyanın en bahtiyar sevgilileri, onlara ne mutlu ki aşkları bir zambak kadar te- miz ve lekesizken onu kalble- rinde götürdüler. Ebediyete ka- dar ölmiyecek bir aşk. Yan. yana kalp kalbe. Tarık Oze Bir rica Edebiyat sahifesi için gönde- rilen yazılardan bir kısmı, ya çok uzun oluyor, yahut ta yazi- ları okunulmıyacak kadâr kar şık hazırlanıyor. ve bu vaziyet yanlışlıklara da yol açıyor. Sah'femize yazı verecek genç ve hevesküârların, mümkünse ya* makineden geçirme'e- zılarını ide Bini, yabut ta okunaklı bir şekil, yazmaalarını rica ederiz. ya t Ve—_—G e ” U ANADOLU Gazel “Gönüllüye,, Ağlarım her gece yarı düşünüp tabeseher Sorarım badı sabaye ne haber var? Ne haber Came habında uzanmış yatıyorken canan Okşadınsa saçılan kâkülü sessizce eğer Koklat Alah için olsun, beni dilşad eyle Anberi zültü siyah famı ki rubumda tüter, İstemem sünbülü nerkisle menekşe kokusu Bana simin bedenin buyu mutrası yeter Akifin nalesini dinle sedayı neyden O gül endama bakıp bülbül şeydası öter. Akif Salı d Semai Büu dil harap, derun mahzun, Düşünürüm uzun, uzun Acap bir gün yolumuzun Sonu vısal olür mu ki..? Ne bir ümit, ne bir emel, Istırabım sanki temel Gözlerimden akan yaş sel Bana bir hal olur mu ki...? Diyanda el bağladığım, Sevda ile çağladığım, O yar için ağladığım Acap vebal olur mu ki.. Der (Gazanfer) artık bitti, Boş lâfların ile yetti Şu ömrünün nihayeti Bir gün hayal olur mu ki..? Gazanfer $. Özcan Vatan Kalbime her zaman ok gibi batan Memleket kaygusu, vantandır vatan Gönlümde yer edip sevgiyle yatan Senin varlığıddır ey Yüce valan Uğrunda öldürüm düşünmem bir an Seni mâahzun görsem içim kan ağlar. Kalbimde yaşıyan derin bir iman. Beni sana herdem saygile bağlar. Değişmem cihana bir tek taşını Sana kalkan eli kırmak isterim. Eğiltmem kimseye yüksek başını Saldıran kurtları dişimle yerim.. Balya: İbrahim Rona ——— — — .. * . Gözlerin adesesinden —Kâdâzım Ozaner—e Güzellik alev oldu; yaktı, kül etti beni, Süzülüp demet demet o göz adesesindenli İçtim kanlı şarabı al dudak kâsesinden, Sevinç, (İr:s), © çamlar bırakıp gitti benil Ben, bir engin denizim, sen üstümde fırtına, Benliğin her kayaya çarpıyor şwak şırak.. Bu çı'gın dalgalarla derinleşiyor toprak Bir gün mezar olacak o gözler, sevmek banal! 12 Sabat 938 — Ismail Tancan ——— — Ayşeye Ezgiler Çok benziyor inan ki, Yüzün güneşe Ayst- Güzel gözlerin sanki, Bir çift menekşe Âyşe O'sam gönül yaldaşın Göğsümde dursa başın Fakat girmedi yüşın Henüz on beşe Ayşe S. N. Özerdim — Istanbul d n ARONCIR Lürük ğar, çaka” Gelken biz Hü Yabolüyaş tRş bir ele gülüyordu; Yi , ü karşımda şah'anan bir san'atın Stan bir heyke', gözleri birer kordu, Baktım, Be Ne bir efe Şimdi Yülar; Nerde may Zdağ ağarmış, b mbeyaz bütün dağlar Sesi var, ne —Ayşenin türküsü; ? dağ arda duryun aşmş br ses var dağların süsü?, 17-2-938 Ödemiy İzmir Körm Fezzi Ozarer 1 çepkenler. aerd. Nİ nçil Serenat — Zaerrin Merice — “Sevgim bir pınarın berrak suyudur Gel tasını doldur iç kana kana, Adnan Önelçin Bu gece mehtap ne kadar güzel, rüzgür ne kadar tatlı esiyor. İster misin seninle sar bilde gezintiye çıkalım. Dalga- ların melodisini dinliyelim. Su- larda mehtabın yıkanışımı sey- redelim mi? Esen rüzgâr; siyah, ipek saçlarını tararken, sana yıllar süören bir gönül —masalı anlatayım. Gönüllerimizin sırrını gözle- rimiz biribirine söylesi: daklarımız biribirini arasın. Ve öylece — dalgaların melodisini dialiyelim. Sularda mehtabın yakanışını seyredelim. , Baharın bu en güzel gecesin de papatya gözlü genç kızla başbaşayım. O, baharda yeşe- ren ağaçlardan daha taze... Bahar çiçeklerinden daha ca- zip... Daha kokulu... Ben onun bu güzelliği karşısında mest olarak ona birşeyler istiyorum. Yüzüm alev alev ya- niyor. Nihayet söylüyorum: —Sevgin bir pınarın berrak suyudur. sevgili.. Çekinme ka- na kana iç sevgili.. Ba su, senin içia böyle temiz, böyle berrak çağladı, aktı. Çekinme kana kana iç sevgi'i... Göztepe: A. Önelçin . - Siyah gözler Karanlık, simsiyah bir geöte; odamda yalnızça oturuyor, bu korkunç ve sessiz siyahlığı, tur haf hislerle başbaşa kalmış sey- rediyorum. Her taraf o kadar siyah kı insan- görlesinin açık olduğuna âdeta inanamıyor. Ba- zan derinden derine duyulan birkaç köpek sesi bu sükütu yırtıyor ve beni bir an için daldığım — âlemden — uzaklaş- tırıyor. Bu sesler de duyulmasa ne kadar haygllerime dahp, başka âlemlere- gideceğim. Ve orada herşey düşündüğüm gibi tatlı ve cazipl. Bütün bu siyahlık bana vahşi bir zevk veriyor. Çünkü o si> yahlıkta yalnız benim gördü- ğüm tek birşey var. İşte o şey de beni bu Jyı'ınyıdıı ayınıyor ve muhayyelemin çizdiği geniş yaldızlı bir Ççerçeve içindeki kalbimin dünyasına götürüyor. Beni bu derece saran, başka âlemlere sürükliyen ©o meçbul şey; bir çilt siyah gözl.. Büyük bir fırtına ve devamlı bir yağmurdan sonra açılan bir Sonbahar günündeydi; her taraf yıkanmış işil işil yanıyor; ağaç lar yarı çıplak ve sararmış, şur burada toplanan — su biri: ilerinde guruba yaklaşan üneşin kızıllığı var. İşte böyle E günde, o anda ruhumda kopan fırtına tabiatın fırtınala- rından daha müthiş ol muştu. Ö siyahlıklar içinde eri- dim, yok oldum. Bu ani firte nadan sonra kendime gelebil- diğim zaman hafızamda yalnız tek birşey kalmıştı.. Bir çift siyah göz. Şüphes z s yah rengin hemen herkeste maküs bir tesri var- dır. Halbuki beadeki tesiri ta- mamile başka. Siyahlıklar içinde daima ken- dimi kaybediyorum, başka âlem- lere dalıyorum. Orada — şimdi beni daima meşgu! eden $ Yah gözlerle buluşuyorum. Ümü; kuvvetli fakat ne boş br te- seili. Böye ıstırap çekmek ne hoş şeyl.... Kı İ'ses Pünhan İ l xxj C CAND Yazan: M. N. G. Bir yez sâbahı şalak ağar- makta. Hafil bir rüzgâr etrafın kokusunu uzaklara — sürüklüyor. Ağaçlar arasında ilerliyern | bülbüllerle berab | kasını çalıyor. Uzaklardan gelen kayvan sesleri, bu sabah şarkıe sile armonik teşkil ediyor. Derenin karşı tarafındaki bü- yük ağacın dibinde iki çift tabiatın güzelliğine, aşkın kuvs vetine dalmışlar.. Ortalık gitlikçe ağanyor, gü- neş köyün balanduğu tepeden altın rengile etrafı aydınlatma- ga çalışıyor... Çiltler hâlâ dak ga.. Tabiatın güzelliğine, gönül yolcularına dâlmışım; ne kadar daldım bilmiyarum. Onlar aya- ga kaiktılar, ben kend mi top- ladım. Oolardüân ancak şu kes limeleri işitebildim: — Ahd içerim Durmuş, ew leneceğiz. — Obl. Set benimsin ber.. İsteksiz ayrıldılar, aksi — isti. kamette gittiler. Dil: “. Bugüo gene dekor, aymi sev- gililer ve ayni hareketler. Far kat ayrılış gayri tabü. Uzaktan güçlükle farkediyorum ki Dur- muş ağlıyor, — şunları söylüyor: — Ahi. Baban beni haş gör- medi. — Merak etme; ben seninim Durmuş. Uzun, uzün — bakışitıar, - biri- birlerinin göz yaşlarını sildiler, * " ** is Yazık; bugün neşeleri yerle- rinde değil; meskenlerine uğ- ramadılar. Yollarına deyam #ler Valmr çeş.Ceynedildirmı — Yarın akşam saat onikide, Acaba bu randevu “nçrede ve niçindi? .. Kapım sert, sert vuruldu... — Bay doktor, doktor.. — Sonu 8 nci sahifede — ——— Aşk ve hayat Sevgim, kızıl'bir lâlenin kızıl gölgesinde, yeşil otlar arasın- dan şırıldıyarak akan küçük bir kaynağın, beyaz çakıllı temiz mecrası gibidir. Bu küçük kay- mak zaman zaman içten gelen kuvvetli! sarsıntılara mukavemet edemeyip mecrasını geniğletir. Berrak sular etraftaki yeşil ot- ları boğmağa çalışır. İşte'o an kaynağın kenarındaki kızil lâle dalında yavaş yâvaş bükülür, İnce boynunu biraz yana! np çılgınca akan sulara mah» zun mahzun bakar. Ve o kızar. mış dudaklarile suların dalgalı yüzünü Okşar. Sular durgunlaşır.. Kaynak gene muntazam akı- şına devğim eder. Sular yeşil otlar arasında meçhul ufukların kâranlık müp: hemiyeti içinde kaybolur.. S- linir gider. Hayat nedir ki? Heyecan, ümid ve unutımı e okadar.. Viktor Hügo: Hulya: İşte saadet. İntizar: İşte hayat. Ded kten sonra Ben nasıl iddia edebi ir m? İşte, sevgi d* budar, aşk da budur. z İçimizde dit yecek br kay- nak, höâyatımız müddet nce b ze sevgi munacak, öşk sun cak ve damarlarımızda gçençik h sl-- rın.n zaman Züman levend- h gni hissetlirec < r.. Zzrin İneriç aksidi

Bu sayıdan diğer sayfalar: