1 Aralık 1986 Tarihli Commodore Gazetesi Sayfa 10

1 Aralık 1986 tarihli Commodore Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

re ulaşmak için kullandığımız teknik- ler mi yanlış? Son günlerde Amerika'da yayınlan- mış üç kitap bu kadim sorulara fark- h açılardan işik tutüyor. Beceriksiz Bilgisayarlar Kitaplardan birincisi, ilk kitabını (Bilgisayarlar Ne Yapamaz?) Com- modore'un birinci sayısında tanıttığı- mız felsefeci Hubert Dreyfus'un, mü- hendis kardeşi Stuart Dreyfus'la bir- likte yazdığı Mind over Machine (Zih- nin Makineye Hâkimiyeti). " Kalkış noktaları insan beceri ya da hünerleri. Becerilerin zekânın çok önemli, hatta asli bir bileşeni olduğu- nu veri kabul ediyorlar. Dreyfus'lar herhangi bir beceri söz- konusu olduğunda, beş düzeyden söz edilebileceğini söylüyorlar: Acemilik, başlangıç, yeterlilik, uzmanlık, usta- lık. Acemi, herhangi bir konuda yal- nız temel olguları ve bu olgularla ne yapılacağı hakkındaki, herhangi bir durumdan bağımsız (context-indepen- dent) kuralları bilir. Başlangıç düze- yinde ise belli örneklerden hareketle, özel bazı durumlar için yeni davranış kuralları türetilebiliyor. Yeterlilik dü- zeyinin ayırdedici özelliği ise, kişinin konuya heyecansal katılım derecesinin artması, bütün davranışlarının, her- hangi bir bilinçli düşünce gerekmek- sizin, hedefi tarafından belirlenebil- mesi. Uzman yeni bir durumla karşı- laştığında geçmiş durumları gözünün önüne getirebilen, bunları çözümle- meden iki durum arasında bütünsel karşılaştırmalar yapabilen kişidir. Us- talık katına gelince... O artık beceri- sinin farkında bile olmayan kişidir. Becerisi bütün varlığına sinmiş, ken- disinin bir parçası haline gelmiştir. Us- ta için hüneri, onun dünada varolma tarzıdır. Bu düzeyleri yazma yeteneği ile ör- nekleyebiliriz. Acemi, yazarken, nok- talama için, imlâ için ve hatta üslup için sürekli olarak kitaplardan yarar- lanan kişidir. Bu yüzden, onun için doğru cümle ve paragraflar kurmak, başlı başına bir çaba gerektiren sıkıcı bir iştir. Başlangıç düzeyine varıldığın- da artık kuralların çoğu öğrenilmiştir; yeni kurallar da iyi yazı örnekleri oku- narak türetilebilir. Yeterli bir yazar için ise sözkonusu olan sorun artık ya- zının ayrıntıları değil iletişimdir. Bir- takım kurallar otomatik olarak uygu- lanabilmektedir. Uzmanlık düzeyinde ise hem yazı, hem de iletişim bir soru olmaktan çıkmıştır. Gramer hataları yapılamaz; kişi kendi yazısını redak- te edebileceği gibi, başkalarının üslup- larını da taklit edebilir. Usta da baş- kalarının üslubunu taklit edebilir ama artık kendisinin ayırdedici bir üslubu vardır. Bu yüzden herhangi bir redak- törün en ufak bir müdahalesini der- hal tespit edebilir. O artık bir fikirler dünyasında yaşamaktadır; sürekli ola- rak yeni bir şeyler söylemenin ya da söylemekte olduğunu daha iyi söyle- menin yollarını aramaktadır. Kısaca yazarca yaşamaktadır. Görüldüğü gibi, bu hiyerarşide ol- gu, simge ve kuralların manipülasyo- nu yalnızca aşağı beceriklilik düzey- lerine özgü iş yapma tarzları. Daha yüksek düzeylerde ise bambaşka bir yetenek, soyut ve anlamlı bütünleri, ayrıştırmadan, çözümlemeden gözden geçirebilme, bunları birbirleriyle kar- şılaştırabilme ve bunlardan sonuç çı- karabilme yetenekleri devreye giriyor. Oysa ne kadar gelişkin olurlarsa ol- sunlar, doğaları gereği sayısal bilgisa- yarların yapabileceği tek şey, olgu, simge ve kuralları manipüle etmek. Dolayısıyla, Dreyfus'lara göre zekâ- yı bu aygıtlarla benzetlemeye çalış- mak, kişinin kendisini baştan daha mekânik davranıldığı düşük beceri dü- zeyleriyle yetinmeye mahküm etmek anlamına geliyor. Israrla vurguladıkları şu: Sorun da- ha çok olgu biriktirmek ya da daha hızlı ve daha fazla işlem yapmak de- ğil. Cünkü becerilerin daha zeki diye- bileceğimiz ileri seviyelerinde, bunlar- dan yapısal olarak farklı bir unsur devreye giriyor. Farklı Türden Bir Aygıt: Hologramlar Peki ileri düzeylerin gerektirdiği so- yut, anlamlı ve bütünsel imgeler üze- rinde işlem yapabilecek aygıtlar var mı bugün? Zekâ ilkece mi benzetlenemez, yoksa sayısal bilgisayarlar tarafından mı benzetlenemez? Dreyfus'lara göre bu bağlamda umut vaadeden tek şey, hologramlar. Bu tür aygıtlarda belli bir imgenin ta- mamı belleğin her bölgesinde saklanı- yor. Dolayısıyla depolama, sayısal kodlamayı andırır türden bir çözüm- leme/ayrıştırma gerektirmiyor. Ben- zerlikler ise iki hologramın üzerinden birden bir ışın (genellikle lazer) geçi- recek, bütünsel bir şekilde tespit edi- liyor. Ancak bugün, örüntü bilgisayarla- rı (pattern computers) da denen bu ay- gıtların gerek mimarileri, gerekse iş- levsel özellikleri hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmiyor. Bu yüzden, bu aygıtların insanların imge oluşturma ve imgelerden yeni imgeler türetme ve soyutlama yeteneklerini benzetleyebi- lip benzetleyemeyeceğine karar ver- mek, dolayısıyla da Dreyfus'ların id- dialarını değerlendirmek neredeyse olanaksız. Yine de Dreyfus'ların iddialarını ciddiye almak gerekiyor. Özellikle ya- pay zekâ çalışmalarında bugün yapıl- dığı gibi tamamen sayısal bilgisayar- lara yaslanılmasının doğuracağı sakın- calar hakkındaki uyarıları gözönün- de bulundurulduğunda. Dreyfus'lar yatırım belli bir düzeye ulaştığında, salt iktisadi mantığın sayısal bilgisa- EEREEEEEEEEEESNEN commOdore DN 10

Bu sayıdan diğer sayfalar: