21 Nisan 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

21 Nisan 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayla Dünyanin En Zengin Marganez Madeni Johannesburg— Kap müstemle- kesinin Postmats- Seseği burg kısmındaki Afrikada Manganez maden- bulunuyor | yerini asri şartlara göre işletmek — için bugünlerde neticelenecek olan konuşmalara başlanınıştır. Yapılan tetkikler bu havalideki Manganez madenlerinin dünyanın en zenginleri olduğunu ve hemen hamen tükenmez dere- cede bulunduğunu meydana koy- muştar. Anglo - Transvanl kum- panyası işin mall cibetini temin adacektir. * Rio-de- Janelro— Brezilya ziraat bakanlığı tarafın- B".;:fa dan matbuata ve- p;ınn M"" rilen haberlere gö- ozuldu re bu yıl pamuk xokoltesi, — bilhassa Sao - Paulo eyaletinde, Korukera denilen bir böceğin hasarına uğramıştır. Zarar mikdarı yüzde otuzdan fazladır. * Paristen yazıyorlar— Amerika | tcaret işleri müs- Aı;_ırllııı kedürii Bay <Hall eri tarafından Fran- ticaret sızlarla — yapılan anlaşması | (ptidal konuşma- lar takip etmekte oldukları mü- #ait yolda neticelerirse, Fransız ve Amerika hükümetleri arasında resmi olarak bir ticaret anlaş- ması için —konuşmalara bağ- lanacaktır. Bu konuşmaların sonunda bir ticaret anlaşmasına varmak ihti- mali bu yıl kuvvetli görünmekte- dir. Hatırlarda olduğu üzere bu iki memleket arasında — yapılan 1932 yılı konuşmaları hiçbir neti- ceye varmamış ve o vakittenberi iki taraf ta her fırsatta pişman- lıklarını ileri sürmüştü. * Bükreş — Romanya sanayiine R ham madde bul- 'omanya mak meselesi sıkı kontenjan — tatbi- tı karşısında İmkâ: bir. hkal almıştır. Bunun Üzerine maliye nezareti bazı maddelerin - konten> jan barici ithalini karar altına almıştır. Fakat —koşulan — şarta göre bu fazla ithalât bu mü- esseselerce — yapılacak — ihracatı kıymetçe geçemiyecektir. » Revalden yıııyortlıı;—- Heııuo:ı: maddeleri için ç ;:':ı'î,: * | müsait bir. devre g eçirmekte — olan şiyor stonya mensucat sanayiine büyük ehemmiyet ver- meğe böşlamıştır. Yer yer yenl fabrikalar kurulmakta ve eski fabrikalar da - yenilenmektedir. Hükümet, mensucat fabrikaları için getirilecek makineleri konten- jan harici totmuştur. Makine sipa- rişlerinin çoğunu Almanya kar- şılamaktadır. Bir Doktorun Günlük Notlarından (*) Beyin Tümörü Bir «dam bana sinirlerinden şikâ- yet etti. Şiddetli baş ağrılarından muztarip olduğunu söyledi. Ekseri- yetle baş ağrılarından sonra kustu- Ruau ve üdeta taş kesildiğini anlattı. Gözlerini muayene ettim ve şa neticeye — vardımı. Bu adamda beyin tümörü var. Bu hastalık gözde eserini göstermeye başladı- ı zaman ameliyat lâzumdır. Ken- disine bir vperatörle görüşmesini tavsiye ettim, Bt V) Ba notları kesip saklaymız, yahut bir albüme yapıştınp kölleksiyon yapır raz. Sikinti zemanınızda bu notlar bir döktor gibi Imdadımıza yet şebilir. SON POSTA Bir Saatçı İle Konuştum ——— ———0 SaatlerDe İnsan Gibidir. Mevsime Göre Nezlelenirler Divarda asılı duran asma sa- atlerden birl uzun uzun on biri çaldı. Ses, küçük dükkânın içinde bir kurşun ağırlığile çınladı. Sağ- da, solda, masa üstlerinde, raflar« da duran saatle- rin “nabız ,, ları bile yavaşlar gibi oldu. — Tık tıkl. Tıktık!. Tık tıkl.. Saatçi — Ali Rıza, bu, bütün küçük saatcikle- rin yüreklerini oy- natan keskin ba- Zarışlı asma saa- te, — gözlüğünün üzerinden baktı Hiddetli gibiydi. Haklı değil mi ya? Bu dükkân bel- ki bir doktorun laboratuvarından çok daha — kala- balık., — Üzerleri . küçük — sigara, teneke, mukavva kutalarile dolu masalarda, en küçük iğnecikten, en büyük törpüye kadar hepsi var. Köşede, bucakta, duvarlarda, karşı raflarda Gsaat, saat, hep Baat.. Hasşta koğuşlarına yatırılmış biçareler gibi, bunlar da tedavi bekliyorlar. Bazılan ince “ Tık tıkl., ,, larlle öksürüyorlar. Bazı- ları da felce uğramış gibi susu- yorlar. Santçi Ali Rıza, küçük, bir demir — parçasını törpülerken takıldım: — Uzstam hani sizin de dok- torlardan farkımz yok. Yalmız vizitelerde İnsaflısınız galiba !.. Bay Ali Riza yine gözlüğünün Hstünden bakârak güldür — Evet, bir nevi doktorüz ve vizitelerimizde insaf — karışıktır amma, ayrıca İnsaf parası alma- yız. Biz de, doktorlar gibi teşhiş yaparır, ilâç veririz ederiz. Aradaki fark mızın mahlükattan olmamalarıdır. Buna mukabil biz hastalarımıza takma kalp, takma ciğer, takma bağırsak takabilecek kudretteyiz, Değil mi? Hangi doktor takma bir kalb takabildi ?. Eline küçük bir ceb saati almış, yavaş yavaş sökmiye baş- amıştı: — Zaten bizim saatlerimizin hastalıkları, ekseriya farla hassa- Biz, İşte siyetlerindendir. Uzun senelerden beri, asaatçilik yapıyorum, bu zanaatı Londrada öğrenip, tahsil tim. Fakat böyle olduğu halde, elime verdikleri bozuk bir saatin hastalığını bir anda teşhis edemem, uzun uzun araştırmıya, — saatin vasatl 56 parça tutan kısımlarını bir bir gözden geçirmiye ihtiyaç duyarım. Elindeki küçük maşa ile, masa Üstüne koyduğu cep — saatinden mini mini, gözle — görülmiyecek kadar ufak parçalar — çıkarıyor, bakıyor, bir kenara biırakıyordu: — Bunun için de, tıpkı bir doktor gibi, hastamı ameliyat masamın Üzerine yatırırım. Usul usul söker, benzin İçine koyarım. Sonra el #alürmeden temizlerim. Böylece.... Karşı masada duran pertevsiz makinesini önüne çekti. Saatin küçük aletlerinden birini pertev- sizin altıma koydu: — Böylece benim rontkenim ile uzun uzun bakarım, Bakımak ta, yalnız bakmakla kalmaz hal. Eh, her İnsan bakar amma, bir şey göremez. Hiç zanneder misiniz ki, ufak bir toz parçasmı veya minimini bir çatlak saatl bozmuş- tur, İşte ben bu bakmakla bu tozu veya mini mini çatlağı görüveri- rim. İşte bizim teşhisimiz budur. Sonra da tedavi başlar. Duvar- Bu Tedavi Hastaları Ederiz daki saatlerden biri yine “çımni,, diyo haykırıvermişti. — Xcımi veya cahil bir dok- tor nasıl hastayı iyl edemez, büsbütün kötü bir hale sokarsa, acemi bir saatçi de ayni İşl ya- par. Meselâ, eline saatini alır, ötesini berisini törpüler, eğeler, teşhis koyamaz, saatini büsbütün berbat eder, elinize verirli. Sonra “Vay efendim, saatim bozuk çıktı!,, diye santi aldığımız yere çatın!. — Peki ustam, bu saatlerin hastalanma xamanları filân... — Var.. Hastalık mevsimi on- lar da nezleye, öksürüğe yakala- nırlar.. Moselâ Şaz.. Saatler ekse- riya uzun bir gevşeme, tenbellik hastalığına uğrarlar. Öteleri, berl: leri-İnbisat eder, yürüyemez, oy- naşamaz. Geri kalırlar, Kışın da soğuktan kurtulmak için, yaht da koşup kızışmak için... Ha, koşar- lar değil mi?. Ileri giderler!.. Saatçi Âli Rıza Gülüyordu: — Hele yaz sıcağında.. tıpkı sıcaktan — nefes — tıkanıklığına, sektelkalbe uğrar gibi “cartl. ,, diye zemberekleri kırılır, dururlar. Usta, elini masaya uzatmış, binbir. demir parçası İçinde bir Şey arıyordu: — Bizim meslek te takımı taklavatı en fazla olan — bir meslek.. Bir bakarsınız ki, ucu Havadan Sudan Geçinenler Kümil — Sermaye dediğin şey nedir ki bayım? Benim — dünyada bir insanın — parasız kalışına aklım yetmiyor. İnsanın günde iki papel olsun kıvırmaması için iki dirhem akıldan bile mahrum olması lâ- zamdır bence.. Çavuş Meselâ bon.. On para serma- yem yoktur. Bankada değil, ma- balle bakkalında bile yüz paralık itibara sahip değilimdir. Fakat buna rağmen, Allah bereket versin kazancım günde birkaç pâpeli buluyor. Gül gibi geçinip gidiyorum iştel Kâmil çavuş, zeki bakışlarını gözlerime dikti ve pişkin kurnaz bir eda ile sordu: — Ben ne alıp ne satarım bilir misin? Ve bir tahmin — yürütmeme vakit bırakmadan ilâve etti: — Hani şu, hor gördüğün, Ve her gördüğün yerde: * hoşt!,, diye kovduğun uyuz, sıska sokak köpekleri yok mu ? İşte onlardır benim velinimetlerim.. Yani kö- pok ticaretl yaparım ben! Merakla sordum : — Onlara kim metelik ve- rir ki ? O aynı pişkin ve kurnaz gü- Jüşle cevap verdi : — Bayım... satmasını bildin mi köpek değil, haşa huzurdan te- zek bile para eder. Satmasını bilmedin midi; elmas taciri olsan, müşterisizlikten — si- nek avlar, avucunu yalarsın! Her Nisan “21 Kari Mektubları Çî'arşaf, Peçe Ve Yabancı Dil Sık sık tesadüf ettiğim ve Ay- valıkta fena bir manzara teşkil eden bir şeyden şikâyetçiyim!Yüze lerine kalın siyah peçeler, vücut- larına toprağa kadar İnen slyah çarşaflar geçirmiş olan bazı kas dınlar, kasabada yabancı bir dil konuşarak gerziyorlar. Türklüğü bu şekilde acayipleştirmek, başka bir lisanla konuşarak öz ve gü zel Türkçeyi Istihfaf etmek doğ- ru mudur?. Ayvalıkta okuyucularınızdan M. Rüştü Gazeeneranaa A sRaneLASA vaeeuneAnE *0 KaKASERAERESAN AA ŞERARA tertibatlı bir iğne, —bir saatin hayatına değer olur. Eh, ne yapacaksınız?. — Bunların - içinde uğraşmak ta bir nevi zevk amma, erbabına - göre.: Meselâ — şimdi saatçiliğe hiç heves eden mektep* ler yok. İlle de ille kâtip, memu? olacağım diye tatturmuşlar, gidi- yorlar, Bu yüzden de bizim mes- leğe hep okumamışlar geliyor, yapamıyorlar. Diyorum ya, bu iş zihin işidir, birçok saatçiler saat üzerinde çok fena tesir yapacağını bilmez, çalışır. Halbuki küçük bir ter damlası saatin içinde kuruyunçca toz tutar ve İşletmez... Saatçi Ali Riza, bana saatin parçalarını bir bir saymağa baş- Tamıştı : — Tulumba, tabla, rumuyan, maşa, mandal, pandül, çark... — Ustam, müşterilerle aranız nasıl?. Galiba sen de şikâyetcisin?. — Bazılarından, halden anla- mayanlarından.. Meselâ bir gün biri geldi. Bir aaat verdi: “ — Tamir et, kaç kurüş alır* sın?.,, Dedi. Saate baktım. 75 kuruşluk birşey.. Faena bozulmuş. Birçok yırlı:ln’l_ yeniden tıkııuı'k lâzım. 125 kuruş istedim. Gözle- rinl faltaşı gibi açtı: — Yahu, 125 kuruş İstenirt mi?.. Saat 75 kuruşa zaten canıra? — Fakat bilmez ki, 50 liralık bir , saatin tamirinden daha çok bir — zamanımı bu bozuk saate hasres — deceğim. : Sonra müşterilerim — arasında | çok tuhafları var. — Saatlerinden hep şikâyetçi.. Muntazamen beş dakika gerl kalıyor 1.. Diyip du« rurlar. Halbuki ayar — ettikleri saat te beş dakika geridir. Onlar bunun farkında değiller bilel..— »* şeyin olduğu gibi bu köpeklerin- de alıcıları vardır. Yeter ki meraklısını bulasın; vo uyuz kö: ! eği “cins,, diye yutturmasını Eilıılıı. j Mesolâ ben ala sata, bu İşin — erbabı oldum. Cins diye yutturur — labilecek lıbp:îl de; bunü yütas — cak, yutabilecek meraklıyı da göz* lerinden, ğgıp diye tanıyorum, an- — hyorum. 1 Vakıâ hergün bir iş çıkmaz amma, ben, elli Jiraya kadar köpek sattığımı çok hatırlarım. — Elli lirayı cebe indirdim miydi 1 l on gün sırtlstü yatsam da umu” rumda olmaz! Meselâ şu gördüğün köpek.. Ben buna dört kilo su İçirdim miydi, karnı davula döner. zaman da bunu, meraklının en açıkgözüne besli av köpeğli diy? en azı yirmi kâğıda sokarım | Köpeğini sürükleyerek uzak” laşırken güldü : — İşte böyle Bayım.. En — büyük marifet açıkgöz olmaktü — ve iş bilmektedir. Dünyada bü — enayi bolluğu varken para, sef” — maye tasası çekenlerin akıllarınâ şaşayım ben. Enayiden lıh’“ıl Bermaye mi olür açıkgöze 7 ”

Bu sayıdan diğer sayfalar: