6 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İran - Trabzon transit ydlu İstanbuldan Tahrana günde 6 gidilecek (Baş tarafı 1 inci sayjfada) Hüsnü heyetinin İranlılarla yaptığı mü- zakerat her iki tarafın da menfaatine hiz- met eder surette tam bir muvaffakıyetle neticelenmiştir. Bu müzakerat arasında ise, senelerden beri düşünülen meşhur İran - Trabzon transit yolu vardır. Bu yol inşa edilip bit- ; tiği ve üzerinde otobüsler işlemeğe baş- ça ladığı vakit İstanbuldan Tahrana doğru bir tarik ile altı gün, nihayet bir haftada Ş gidilebilecek ve İranın Avrupa ile iktısa- B” di muvasala da keza bir haftaya inmiş : olacaktır. İranın bugün Avrupa ile ticaret yolu Basra körfezinden, Aman denizinden, Hint Okyanusundan, Kızıl Denizden ve Akdenizden geçen deniz yoludur. Bu yolu ise alelâde ticaret vapurları bir ayda ka- J tederler. Bu vapurlar ayni zamanda (Sü e veyş) kanalından geçetek bir de kanal resmi verdiklerinden bu da ayrıca nakil masrafını arttırır. Buna mukabil, Türkiyeden geçen tran sit yolu açıldığı zaman, yolün en mühim kısımları karadan geçmek üzere bu bir Ş aylık muvasala dediğimiz gibi azami bir —. haftaya inecektir. Hele Erzurum - Sivas | şimendiferi bittiği vakit İstanbuldan T- rana kadar karadan ve belki de daha kı- sa bir müddette gitmek kabil olabilecek- Xe -tir ki, bunun da, deniz yolculuğunu sev- e miyenler için ne kadar makbul_e geçece- - ğini izaha hacet yoktur. eLİ Trabzon transit yolu bu suretle İran için başlıca ve en mühim bir mahreç yolu olacak, İran, Garbe her türlü ihracatını bu yol vasıtasile kolaylıkla yapacak ve - bilmukabele Avrupadan getirteceği em - vali ticariyeyi de © suretle cok seri ve çok emin bir tarzda memlekefine sokmuş bu- © - hmacaktır. İ Yol, bu suretle İran iktısadiyatı üzerin de mühim rol oynayacağı gibi, bizim memleketimizden geçmek itibarile güzer Ç gâhında bulunan muhitlerde hem iktısat cihetile, hem de ümran noktai nazarın- ' dan müstefit olacaklar, bu sayede Şark A vilâyetlerimizin birkaçı az zamanda te- i rakki etmek esbabına malik olmuş bulu- nacaklardır. Transit yolu İranın bizim hududa ya - km olan (Maku) şehrinden başlayarak Bis Beyazıt, Erzurum, Gümüşhane vilâyetle rinden geçip Trabzona müntehi olacak - tır. Vâkıa bu güzergâhın henüz kat'i su- “rette tayin edilmiş olduğunu zannetmi- yorsak ta, herhalde bu güzergâh aşağı yukarı haritamızda gösterilen hattan i- baret olmak lâzımdır. Cemal Hüsnü bir taraftan İranla mü- zakeratta bulunurken diğer taraftan Na- | # k fia Vekâletimiz de transit yolunun bir B an evvel inşa ve itmamı esbabına teves- $ sül eylemiştir. Nafia Vekili Ali Çetinka- 4 yanın ise azim ve himmeti ve başladıfğnı | (Baştarafı 9uncu sayfada) işlere memleketin menafiine en muvaf- fak surette intaç etmekteki hamiyet ve muvaffakıyeti malüm olduğundan müşa- rünileyhin sevk ve idaresile bu yolun ça- buk biteceğinde de hiç şüphe edilemez. Harita üzerinde takribi olarak çizdiği- miz hatta nazaran, transit yolunun tulü 550 kilometre kadardır. Bu kadar uzun bir yolu, mükemmel şose olarak yapmak tabif kolay bir iş değildir. Fakat bu işe yolun geçeceği dört vilâyetten herbirinde ayrı ayrı başlanacak ve her vilâye buna azami gayretini sarfedecek olursa dediği- miz gibi yolun inşa ve tamamı çok gecik- miş olmaz. Yol bittikten sonra en mühim mesele ü- .zerinde işleyecek olan ve Trabzonla İran muvasalesini yapacak bulunan otobüs me selesidir. Avrupa memleketleri böyle u- zun müddetli seyahatler ıçin çok mükem mel ve âdeta bir sür'at katarı vagonu ka dar rahat otobüsler imal ve istimal et- mektedirler. Meselâ İngilizlerin Hayfa- dan Bağdada işlettikleri otobüslerin mü- kemmeliyeti pek çok takdiri celbeyle - mektedir. Bağdada giden otobüslerin yüz lerce kilametre kum çöllerinden geçtik- leri düşünülürse, yolcuları memnun et- mek için bunların ne kadar mükemmel olduklarını anlamakta güçlük çekilmez. Bizim fikrimizce — Nafia Vekâletimiz, transit yolunun otobüslerini tamamile si pariş etmeden evvel gerek İngilizlerin bu Bağdat yolu otobüslerini, gerek te | Fransızların Afrika çöllerinde işlettikle- ri otobüsleri tetkik ettirmeli ve onlar - dan alınacak fikre göre ilk otobüsler 1s- marlanıp tecrübe edilmelidir. Tecrübe- lerde muvaffakıyet elde edilirse mütea- kıp otobüslerin (Karoseri) denilen araba kısımlarını memlekette te yapmak kabil olabilir. Avrupadan motör ve (chasi) kıs mı celbedildikten sonra İstanbulda, üst kısımlarını yapmak pek mümkündür. Her halde bu transit yolu, memleketimiz için çok müfit olacak, çok kıymetli teşeb büslerdendir. Bir taraftan Irak şimendiferlerile ilti- sakını temine uğraşırken, diğer taraftan İran transit yolunun da itmamı temin e- dilmiş olması Cumhuriyet hükümeti için şayanı tebrik muvaffakıyetlerdendir. Bugünkü medeniyetin müsbet ve haklı delillerinden biri bilhassa şimendiferler- | le yollardır. Şimendiferi ve yolu çok olan memleketler hem medeniyette ilerilemiş addolunur, hem de o nisbette maddeten ve mânep kesbi servet etmiş bulunur. Yol, zaten tarihin en eski devirlerinden beri hem memleket ve millet için itilâ vasıtası olmuştur. Bu hakikati ne kadar (iyi takdir eder ve esbabnfa ne kadar him metle tevesşül eylersek, memleketi de o ikadar çabuk yükseltmiş ve zenginleştir- miş oluruz. A İstanbuldan Tahrana Yazı makinelerinin seslerini dinleyiniz. dikal çarşaf inkilâbi ile İran kadını çar-| Bunları nazik kadın ellerinin çıkardığını v şafı attı. Tufeylilikten, esaretten kurtul- ş du ve erkeğinin yanıbaşında yer aldı. * Çok değil, daha bir yıldır ki çarşafsız İran kadını muhitinde dev adımlarile B ilerliyen, ve kendisini yeni durumunun icaplarına bütün kıvraklığı, becerikliliği ile uyduran bir varlık oldu. Kuvafürüne, makyajına ve elbisesine itina eden çar- Ü gafsız İran kadınının yüzünden Tahran "iğm hiyabanlarında sayısız berber, terzi dük- kânları, tuvalet eşyası, şapka satan ma - * ğazalar açıldı ve bu hengâmede gene Be- ni İsrail dostlarımızın cepleri doldu. Daha dün şapkayı garip bir nesne ola- K rak tanıyan bugünkü İranlı, bilhassa Tahran kadını, en son modeları, günü gü- nüne takip ediyor. En pahalı kumaşları giyiyor, pahalı çoraplara para vermekten çekinmiyor. Rujunu eksik etmiyor. Ber- Z. berinin randevusuna (kadının söz ver - — Giği saatte gelmesi imkânsız olmakla be- ö raber) dakikası, dakikasına gidiyor. Geçen mektuplarımdan birinde de yaz- | dığım gibi, kadın eşyası satan mağaza - - " ların bulunduğu Lâlezar caddesi her gün , muhakkak surette öteberi arıyan, elinde paketlerle Doroşkeye neşeli neşeli atlı -| 2 yan Hanom (bayan) larle dolar. Ve bu Z görülmeğe değer bir âlemdir. Süsüne meclüp, sösyete kadınınım âlemidir. Bugünkü İran kadını, ayni zamanda çalışan, evine bakan, kültürile uğrasan kadındır. Bankalara, şirketlere gidiniz. u - anlarsınız. Şu şirketin en ağır hesap İş- *|lerini, işte kolunda evrak çantası öğle paydosuna çıkan genç kız görüyor. Bu mavi üniformalı genç kız, izci ve kadın spor teşkilâtının reisidir. İleride sade gi- yinişli, beyaz düğmeli bayanlar muhtelif: rmekteplerin hocalarıdır. Maarif nezare - tinden dönen bu bayan ise, daha geçen- lerde Londrada edebiyat doktorasını yap- mış olan ilk İranlı bayandır. * Yolda, arabada, otomobilde, sinemada, bir kelime ile cemiyetin her köşesinde er- kekle beraber olan ve hakiki yerini bu - lan İran kadınının konuşması, ruha do- lan, bütün varlığı saran, tatlı, akıcı bir musikidir. Kendisine hâs jestler, ve mev- zuunun ehemmiyetine göre yükselen, al- çalan tonile İran kadımı öyle neşeli, öyle heyecanla konuşur ki, ihtiyarsız kulak misafiri olur, ve onların ne Arabın bo - ğazdan çıkan sadasını, ne Avrupalının dudak ucundan mırıldanmasını andırmı- yan bambaşka ahenkli, güzel seslerine kapılırsınız. Çoğunun sesi davudidir. O- unun içindir ki en meşhur kadın okuyucu- larından Mülük ve —Kamerilmülük, Zehra Siyah âdeta —kalınca lâ - kin müessir seslerile bütün İran halkını kendilerine bağlamışlardır. diyebilirim. Çarşafı atan, kılığını, kafasımı değişti - ren, Âvrupalılaştıran, evinin, yuvasının hakiki manasını kavrıyan bugünkü İran kadını yalnız yürümesini değiştirmemiş- - D düz di düne üüÜi B — AAA D [ Başvekil ç Londra yolunda — (Baş tarafı 1 inci sayfada) lunan mebuslar, İstanbul Cumhuriyet Mmüddeilumumisi Hikmet Onat, vali Mu- hittin, rektör Cemil, Romanya konsolosu ve daha birçok yüksek rütbeli askeri ze- vat, teşyie gelmiş bulunuyorlardı. Bu me yanda Başvekilimize Parise kadar refa- kat edecek olan Bayan İsmet İnönüne müteaddit buketler takdim edildi. Buket miştir. imzalatıyor Türk heyetinin Londra ziyaretini tari- hi bir vak'a olarak tesbit etmek isteyen Leydi Loren beraberinde bir hâtıra def- teri getirmişti. Bu deftere Başvekilimizin bu tarihi günü imzasile tesbit etmesini rica etti. İsmet İnönü ve heyetin diğer azaları hâtıra defterini imzaladılar. Başvekilin beyanatı İstasyona gelmiş olan Royter Ajansının Muharririne Başvekilimiz aşağıdaki söz- leri söylemiştir: «— Londraya Majeste Kralın taç giy- n —ai n ddi İ Başvekil General Kâzım ile konuşurken me merasimi dolayısile ilk seyahatimi yapıyorum. Bu gidişi fali hayır telâkki ediyorum.> «Bana merasimi anlatırsınız» Bundan sonra Başvekilimiz Leydi Lo- ren ile görüşmeğe başladı. Ledi Başvekilimize ayın on yedisinde rasimi göremiyeceğini söyledi ve Başve- kilimize Londrada ne zamana kadar ka- lacağını sordu. Misafiretin Mayısın 18 ve ya on dokuzuna kadar uzayacağını öğre- nince: — Öyle ise dedi. Ekselansınız, bana me rasimin bütün teferrüatını anlatırlar. Başvekilimiz vadettiler ve gülüştüler. O sırada İngiliz sefiri, refikalarına he- yetimiz azasını takdim etti. Âmiral Şük- rü Okanı tanıtırken: — Türk donanması ile beraber Malta- ya da gelmişlerdi, dedi. Şükrü Okan da bu munasebetle, Mal- tada Türk donanmasına karşı gösterilen müuhabbet ve hüsnü kabulden dolayı çok mütehassis olduğunu bildirdi. Başvekilimiz daima şen ve mütebes « sim çehrelerile kendisiniı uğurlamağa ge- lenlerin ellerini ayrı ayrı sıkarak köm - partımanlarına bindiler. Tren ağır ağır kalkarken, alkış ve yaşa sesleri, istasyonu dolduruyordu. Herkes uğurlu Başvekile uğurlu yolcu luk temenni ediyordu. Yola çıkmadan önce Başvekil hareketinden evvel İngiliz büyük elçisi Sir Perey J-oraini kabul et- miş ve bir saatten fazla kendisile görüş- müştür. Evvelce de yazıldığı gibi, Başvekilimiz Londradan dönüşünde Parise uğrayacak ve bazı Fransız ricalile temaslarda bulu- nacaktır. İsmet İnönü, Mayısın son haftasında Ankaraya avdet etmiş olacaktır. bt tir. Umumiyet itibarile kalın baldırları - nın adalelerini şişire şişire gene acele yürür, sanki ulaşacağı uğrağa geç kal - mış insanlar gibi koşar, Bu hususta İs - tanbul kadını, İranlı hemşirelerinin ya - nında yaya kalır dersem suç mu işlemiş olurum, bilmem?. Dünkü İran kadını nasıl matemin, esa- retin, tufeyliliğin sembolü idise, bugün- kü İran kadını da, lideri Sehinşahı Peh- velinin irşadile, hür olarak yaşama zev- kini tadan varlığın, erkeği ile ayni mev- ki ve çapta olmanın ve nihayet hakiki lerden biri Leydi Loren tarafından veril- Londrada bulunacağını ve maalesef me- | Anadoludan | yT T e eai Kars günden güne inkişaf eden bir yurt parçasıdır Şehir, on beş yıl evveline nazaran 15 defa daha parldk ve ileride, kültürel sahalarda da Çaarlık devri ile mukayese edilmiyecek derecede yol almıştır Karstan bir manzara da Türkiyede ikinci gelen 1760 metre- takvimin kapağında İstanbulla diğer gösteren tabloda dahi Kars'ın adı geç- memiştir. Sanki Karsda oturanların böyle bir bilgiye ihtiyaçları yokmuş gibi, bir kük tür dergisi de Karsı unutursa, bu beb denin niçin tanınmamış olduğu, garp - tan ve bilhassa İstanbuldan buraya gel- mek ıztırarında bulunanların, uzak bir menfaya, âdeta Siberyaya gider gibi ni- çin ürperdikleri açıkça anlaşılmış o - lur. Ana vatana son iltihak 93 harbinden itibaren 44 yıl Çarlı- ğın istilâsında kalan Kars ili, Rus ihti- lâlini müteakip, 30-10-920 günü kat'i olarak ana vatana iltihak etmiş bulun- du. Düşman kaçarken en değerli bina - ları yakmış,: 40,000 nüfusluk koca şe - hir birdenbire boşalıvermişti. Kasaba içinde Karsın kadim yerlilerinden ve Kafkasyalı Türklerden 2-3 bin insan ancak kalmıştı. Köylere gelince; Har- bi ümumide ordunun ric'atine uyarak Sivasa kadar hicret etmiş olanlar, ya- vaş yavaş yerlerine dönüp sönmüş o - caklarını tüttürmeğe çabalıyorlardı. Ordu, bir taraftan hudutların tak - viyesile uğraşırken, diğer taraftan aç ve yoksul halkı müstahsil vaziyete ge- tirmeğe, ayni zamanda mülki idareyi teşkile çabalıyordu. Yepyeni bir hayatın arifesinde olan kars, bu hayatı kuracak olan unsurdan maalesef mahrumdu. Bir duvar yanptı- racaksın, usta yok. Atını nallatmak için nalbant bulamazsın.. Demirci yok, ma- rangoz yok, terzi, kunduracı ve hattâ boyacı dahi yoktu. Eğer askeri gaye- lerle yapılmış bir takım yollar ve bi - nalar da olmasa, medeniyet iddiasında bulunanların, bu memlekette 44 — yıl hükümran olduklarına kimse inana - mazdı. İşte, vatanın bu güzel parçasını ele alan Türk gücü, yukarıda gösterilmiş olan ağır şerait altında didinmeğe baş- lamıştı. bi Yıllar geçtikçe dahilden ve hariçten gelen Türklerle nüfus artıyordu. Yeni bir yaşayışa giren her memlekette ol - duğu gibi, burada da başdöndürücü ha- rici ve dahili bir ticaret müvazenesiz - Niği aldı yürüdü. Karadeniz sahilinden başlıyarak Gümüşhane, Bayburt, Er - zurum, Van ve saireden, bu müvaze - nesizliği duyanlar ceplerine bir kaç yüz Hra sıkıştırdıkları gibi Karsın yo - lunu tutuyorlardı. Ve bu suüretle, 2 ö- | küz bedeli sermaye ile başlanan işler bir iki sene içinde sahibine on binlerce Tiralık dünyalık temin etti. Karsın nüfuzunu biraz da memur kadroları kabarttı. Kars, ana vatana kavuştuğu günden 935 yılına kadar - içlerinde şüphesiz pek değerli insanların da bulunduğu - bu kadronun elinde, büyüklerimizin teessürünü çekecek derecede «ihmal» SALGERN NG OLAĞ YÜG ir Gi Gf Ş AŞ YAK cemiyet terakkisinin öz motifidir. 24-4-937: Tahran İbrahim Hoyi Bununla beraber derhal izah etme * liyim ki, bu geri kalış, Türkiyenin dir ğer vilâyetlerine göre aıçüıımıştuf: Yoksa Karsın, bilhassa bu günkü va ziyeti Çarlık devri ile mukayese ka" bul etmiyecek derecede kültürel ve | yıl evvelkine nazaran 15 defa dahâ parlak ve ileridir. Kars, Kemalist re * jimin lezzetini tadmış ve onu tamamil€ hazmetmiş bir halkın yurdudur. Bugüf idaresi çok dğerli ellerde bulunan bt memleket yakın bir istikbalde Türki * yemizin şarkında bir yıldız gibi parl” yacaktır. Fuat Araslı Halit Ziya gecesi Eminönü Halkevinin tertip ettiği Ha” lid Ziya gecesi dün gece canlı bir suret” te tes'it edilmiştir. En evvel kürsüye çıkan Agâh Sırrı LE” vend, Serveti Fünun edebiyatı, muakkiğ’ leri, o edebiyatın canlandığı devir, Hali Ziya Uşaklıgil ve eserleri hakkında de“ rin bir tetkikin neticesi olduğu belli olal bir etüdün ana hatlarını temiz bir lisanlâ anlattı. Bundan sonra konser verildi. E'.ı:m!'eri müteakıp te Hüseyin Siret. Halid Ziyay? dair bazı edebi hâtıralardan bahsetti. Üçüncü olarak kürsüye çıkan İzzet Me- lih, Halit Ziyayi nasıl tanıdığını, ona Dİ” çin üstadt dediğini ve Halid Ziyanın ed€” bi ve şahsi yüksekliğini misallerle car” landırdı. Ali Kâmi Akyüz Halid Ziya hakkında” ki'düşüncelerini anlatırken: Halid Ziy#” nın edebi şahsiyetiyle resmi şahsiyetin “ den, eserlerinin üzerinde bıraktığı t lerden, söz açtıktan sonra Halid Ziyadan bir parça okudu ve Halid Ziyanın kabiliyetinde gösterdiği kudreti izah etf Muvaffak Benderler Halid Ziyadan bâ zı parçalar okudu. Son olarak kürsüye © kan Meliha Avni Sözen de gecenin terti sebebini söyledikten sonra büyük üstadâ bir buket verdi. Ve elini öpüp bu zam#” na kadar herkesin onu dinlemek için bek lemiş olduğunu ilâve etti. Bu davet üzerine alkışlar arasında küf süye çıkan Halid Ziya Uşaklıgil, «bu tüf ni belirterek, çok içten, çok samimi biâ |tarzda tahassüsünü, teşekkürünü ? ve sözlerini şu cümlelerle bağladı: — Şimdi size bir hayalden 'ğim. Tâ şu köşeden karanlığın içind? bir gölge koşarak bana doğru geliyor- ; 4 16 yaşında bir mektep çocuğu. Bu w;ie O, bugünkü gençliğin timsali. Bir elif bir kâse, bir elinde de bir taç var: î':; «beni tanımadınız mı?» diyor. «Ben, Ve o 15 - 16 yaşındaki Halid Ziyayım-* z bana soruyor: «Siz 50 sene mi çalıştif? demek öyle, ha! Pek yorgun Wâ: sizi. Şu kâsedeki serin şerbeti içiniz n ciğerleriniz tazelensin. Su sevgiyle P* lanmış tacı da başınıza koyayım.» Ve ben, şimdi bu serin şerbeti içî; Ciğerlerim tazelendi. Bu tacı gert tünde taşıyarak, artık dinlenmek ü Te yatabilirim, Mes'ut ve rahat olarak; kat, mes'ut ve mesrur!»* , SİK Büyük üstad, şiddetli ve sürekli & p lar arasında kürsüden indi. Bundan * ra davetlilere büfede ikram edildi. Çankırıda zelzele a Çankırı, 5 (A.A.) — Bu ge€ 23 de hafifce iki zelzele oldu. tif karşısında büyük heyecan geçirdiği” BU

Bu sayıdan diğer sayfalar: