6 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tatör, profesör, şehir E_ bi ll: İstanbulu nasıl imar etmeli? _O”PEI'atör Cemili' Gülhane parkındaki aslan heykelinin sır- tında buldum. — Ben Son Posta Müuharriri, — Ben doktor, öpe — ! — A e) ASA çef ça -) Cilik Mütehassisı, Parklar bânisi, köprü böyatan Cemıl — Müşerref ol- dum, — O şeref bana, ve olayısile — İstanbul ine aittir. — Sebebi ziyareti- İ in Ca anlatayım. z Hayır; — Ta ne? b Zatıâlinizle bir *Ö20 görüşmek is - t y İ — Niye ait, hastalığın nerende, apan - isitin mi var, yoksa fıtık mı? — ÖOnlar da var amma, ben sizi başka İu— SEY için rahatsız etmiştim. Hani şu stanbul hakkında çıkan yeni eseriniz Yok mu? — Evet var.. Ondan mı istiyorsunuz? Kî“ç tane lâzım, beş yüz mü, bin mi? Elli in Mi? — Hayır o kadar değil! Et—— Anladım. Başka Hsanlara tercüme Mek Hakkını istiyorsun. Hangi İisana mancayaedeceksm İransızcaya mı? Al - mi? Han mı? I“gılfzce;"e mı" Çmceîye konacakvgı üniversitenin kütüphanesine — © da değil, yani bu eserinizi ben.. Ka OkUdunuz, ezberlediniz., — Maatteesüf henüz okumadım da, ©- mîzıaktansa eserde yazılı olanları bizzat n dinlemek istedim. — Mükemmel! Otur karşıma! — Nereye oturayım. — Şöyle yere oturuver. Bu Gülhane âr.çîînoîpmğı gül :vaıııra-ğ.ma ben_ : runca kendini gül yaprağı ha Oturmuş zannedersin. — Peki amma, siz niye yere oturmadı- hız? — Ben bugünlerde biraz aslanlaşmak iğim için aslan heykelini daha mü - Nasip buldum. — Fekâlâ şimdi sizi dinliyorum. — Evvelâ bütün İstanbul şehrini şu Gülhane parkında toplıyacağım. — Anlamadım; yani koskoca şehir bu- Taya girer mi? g Girer, girmez; orasını bilmem. Gir- Miyenler kapının önünde sıra beklerler. — Peki şehrin halkı mı boşalacak? — Ne münasebet, apartımanları, evle- ri, dükkânları hep buraya getirilecek. — Şehir boş mu kalacak? — Hayır; şehri, bütün şehri bir park -haline getireceğim. Halk erada istediği Bibi gezsin, tozsun, akşam oldu mu dâ buradaki evlerine gelsinler. — Bunu eseriniz de yazdmız mı? — Bilmem hatırlamıyorum. Fakat yaz- Miş olabilirim. : ti; Bir şey daha soracağım, merak &et- Burası İstanbul şehrindeki binala - Tın binde birini bile almaz. — Âlır.. Üstüste konulunca niye al - Masın? Meselâ sekiz öon apartıman üstüs- te konulur. Hem bu çok eğlenceli bir şey olur.. Meselâ on tane apartıman üstüste Çyasr UNT Y” Piz .“ııılwıııııuuuıı[ las—; Anladnn, ben e- i N: — Yaptırdığım yi Parkı dolaşıp biraz D ; Defes almak değil mi? Yazan : İsmet Hulüsi - G ““lll T |“|Hıı ||ı|||IlI|||| konulmuş değil mi? Alttakini çekiveri - yorlar. Seyreyle sen gümbürtüyü. — Buna eğlence mi dıvorsunuz? — Tabit eğlence. Eğlencenin böylesi- ne bayılırım, — İstanbulda bir alay eski eserler var.. Onlar da bu Gülhane parkına mı getiri- lecekler? — Hayır onlar dışarıda kalacak.. Fa - kat bazı tadilât ve ilâveler yapılacak. — Meselâ ne gibi? — Bir kere hepsinin yerlerini değişti - receğim., Sultanahmette iki tane dikili taş var. İkisinden birini Galataya naklet- Bir kaç fıkra Kocasının kafasında kırılmış Misafir bayan kapıyı çaldı, evin baya- nı açtı.. Evin bayanının sinirli olduğu yü- zünden belli idi; misafir bayan sordu: — Ne var, ne oldu, bu ne hal? — BSalondaki en kıymetli vazoyu Kır- dim. — Kocan gelirse kimbilir ne diyecek- tir? — O salanda.. Fakat kendine gelirse, ne diyeceğini ben de merak ediyorum. Bilâkis Doktorun telefonu çaldı. Doktor tele- fonu açtı. — Doktor, karımın çenesi çıktı, konu- şamıyor. — Tedavisi kolaydır. Şimdi geleyim mi? — Yok, yok, birkaç gün sonra boş va- kit bulursanız gelin; tedavisinin biraz gecikmesinde bir mahzur yoktur; bilâ - Yanlış — 4«Kadınlar tabiatile erkekten daha çok güzeldirler.. Bu cümlede bir yanlış var mı? — Var bayım.. — Doğrusunu söyle. — «Kadınlar sun'i olarak erkeklerden daha çok güzeldirler, Al-ştırıyorum Erhan küçük kardeşinin yüzüne süpür- ge sürüyordu; annesi gördü: — Ne yapıyorsun! Dedi, Erhan cevap verdi: — Akşama sakallı amca gelecek, kar- deşimi okşayıp öpecektir. Onun için şim- diden alıştırıyorum. Bin kilometrede Otomobilin mesafe saati 1200 kilomet- re yol gidilmiş olduğunu gösteriyordu. Otomobili kullanan, otomobili durdurdu. Geri geri gitmeye başladı: otomobildeki- ler sordular; cevap verdi: — Bin kilometre gidince makinenin ya ğını değiştir demişlerdi. İkiyüz kilomet- re fazla gitmişim. İkiyüz kilometre geri tirmek lâzım. Ondan başka Beyazıt kule- sini tepeaşağı getirt- meli. — Neden?. — Üst — sahanlığa çıkmak 0 zaman da- z ha kolay olur. GAĞT i bu kad n TU '.';.._,: KA — Hepsi adar ei ü '-"',f_u'ı q.-.mı'ı '..m,...'ı.nu' LAĞ mı? —— Hayır daha var. Çemberlitaşın çem - berleri sökülüp çe - virmeleri için çocuk- lara dağıtılmalı! — Ayasofya hak - kındaki düşünceniz ? — Asil mühimmi o ya! Ayasofyaya es- kimemesi için bir kı- hf yapmalı! Ve de- nize indirip yüzdür - meli! — Galata köprü - sü ? — Boyatacağım. — Boyanır, biter? — Tekrar boyatırım. Tekrar boyatı - rım, tekrar boyatırım. Böylece boyan - ması ilânihaye devam eder. — Başka bir köprü yaptırmak niyetin- de misiniz? i 000 oDoUu GUU TTT — Dikili taşlar arasına uzun bir asma köprü, gene Süleymaniyenin minaresin- den Üsküdara da bir asma köprü yaptı - racağım. Sonra bu iki köprüyü birbirine ayrı bir köprü ile raptettireceğim. Bun- lardan başka da . Galata kulesinden Pa - risteki Eyfel kulesine hepsinden daha başka bir sistemde bir köprü kurdurmayı düşünüyorum. Bu köprüler, şehrin en esaslı varidat membal olacaktır. — Ne gibi? — Köprü parası alınacak. — Köprü parası gene eskisi gibi bir kuruş mu olacak? — Bü sefer en para.. On para alınırsa daha kârlı oluyor. — On para bir kuruştan daha mı faz- ladır? — Daha fazla değildir amma, on para zannile 25 kuruş verecekler de olacaktır. İ Köprü tahsildarlığına kimleri ala - caksınız? — İsimlerini şimdiden tesbit ettim., Ço- ban Mehmet, Urfalı Salih. Dinarlı Meh- met, Tekirdağlı Hüseyin, bunlardan baş- ka da Adanadan getirteceğim, — Adanadan köprü tahsildarı mı? — Evet Adanada kaçak yakalamakta mahir olanlar var. Onları getirtip bura- da köprü tahsildarı yâpmalı. Kuş uçurt- mazlar. — Çöp hakkında, ne düşünüyorsunuz? — Benden çerçöp. Artık soracağım kalmamıştı. Kendisi - ne teşekkür ettim. Ayrilırken: — Siz Son Postadan geliyorsunuz de- ğil mi? Dedi. — Eveti — Selâmi İzzet Sedes size bir yazı yaz- mış. — Yazdı, sizin şehircilik hakkındaki mütalealarınızdan bahsetti. — Sen ona söyle, — Ne söyliyeyim: — Benim operatör olduğumu — söyle. Kafamı kızdırmasın, karaciğerini keser, akciğerinin olduğu yere dikerim, karnını yarar, barsaklarını çıkarır; yerine sine- ma şeridi koyarım. Burnunu keser kula- ğına eklerim, kafasını keser.. eline ve - — Bunu böyle söyliyeyim mi? — Böylece aklında tutabilirsen söyle. — Ya tutamazsam., — Bu tarzda bir şeyler söylersen olur biter. — Pekâlâ, alıp yağı değiştireceğim. İsmet Hulüsi Türkiye hakkında ıntıbaı (Baş tarafı 1 inci sayfada) etmiş ve kendisinden çok istifade edece- ğimiz Profesör Lamber'in memleketimi- ze davet olunmasını istemiş.*Bu hayırlı dilek, derhal lâyik olduğu alâkayı bul- muş ve hayatiyle, eserlerile beynelmilel bir şöhret kazanmış bulunan değerli Pro- fesör Lamber memleketimize çağırılmış. Lamber, bu daveti, çok sevdiği meni- leketimizi görmek, tanımak için bulun- maz bir fırsat saymış, ve derhal icabet etmiş. İstanbulda, ve Ankarada konferanslar vermiş, umduğundan çok fazla alâka ve dikkatle dinlenmiş, ve beklediğinin çok fevkinde bir hüsnü kabul görmüş. Ankarada kendisine karşı çok tevec - cühkâr davranan vekillerimizden Saraç- oğlu Şükrüye, Şükrü Kayaya, Türkiyeye çağırılmasına delâlet eden meslekdaşı Kozaya bittabi çok müteşekkirdir. Kendilerine, gazeteler vasıtasile açık diği isimler arasında, rektör Cemili, An- kara Hukuk Fakültesi dekanı Bahayı, Siyasal Bilgiler Okulu müdürünü, ve Ân karada verdiği konferansı, şayanı takdir bir muvaffakıyetle tercüme eden Hukuk fakültesi âmme hukuku doçenti Hüseyin Naili saymaktadır. Maruf Fransız hukukçusu, bütün bun- ları söyledikten, ve buradaki konferans- larının mevzuları etrafında izahat ver- dikten sonra kendisine sorulan ilk suale şu cevabı verdi: — Konferanslarıma gelen dinleyicile - re dikkat ettim. Memleketin en güzide münevverleri ve yüksek mektep talebe- leri arasında en aşağı halk tabakasından birçok kimseler de yer almışlardı. Unutmayın ki, ben, geniş bir kalabalı- ğa hitap eden bu konferanslarımdan bi- risini, Mayısın birinci günü vermiştim. Yani tatil ve bahar bile, halkı ciddi ve ilmi bir konferans dinlemek zevkinden vazgeçirememişti! Bundan da anlaşılır ki, Türkiyede, ek- seriyet öğrenmeyi eğlenmeye tercik e- denlerdendir. Bu ekseriyete sahip bulu- nan bir millet kendisini, dünyanın en kıymetli madenlerine sahip bir millet ka dar zengin sayarsa, yerden göğe kadar haklıdır. Hele Ankara istasyonunda beni teşyi edenler, ve zevceme bir buket vermek lutufkârlığında bulunanlar arasında da talebelerin ve halkın hayli kalabalık teş- kil eylediğini görünce duvduğum sevin- cin hududunu tasavvur edemezsiniz... Orada bilhassa talebelerinizden gördü ti. Çünkü, aksaçlı bir ihtiyar da olsam, ben de onlar gibi bir ilim talebesi sayıla- bilirim! Hukuki bakımdan da, genç Türkiye, en modern kanunları kabul etmiş bulun- maktadır. Belli ki kanunlarınızı kuran- lar, hukuk ilminin beynelmilel telâkkisi, memleketinizin ihtiyaçlarile mezcetmek- 'te şayanı takdir, hattâ şayanı hayret bir muvaffakıyet ve ihtisas göstermişlerdir. Sonra Ânkarayı çok yakından, çok i- çinden tanıdım. Ve Ankaranın hem zarif gövdesini, hem çelik ruhunu gördükten sonra kani oldum ki, orada insan oğlu tabiati bile yenmek mucizesini göster- Buna kani olduktan sonra da anladım ki, Atatürkün başı, bütün yurdunu, ve bütün milletini ısıtan, aydınlatan bir gü neştir. Ankaradaki Hukuk ilmini yayma ku- rumunun faaliyeti ve programı da, en ge- niş takdirlere lâyik bir mükemmeliyette ve zenginliktedir. Beni, o kuruma fazhri âza seçmek lütfunda bulundular. Memleketinizden — ayrıldıktan sonra, o kurumla temasımızı genişleteceğim, ve bu lutfa lâyik olmaya çalışacağım! Ben, ne Atatürk, ne Türkiye, ne de bir heyecanından, heyecanı şuurundan üs - tün olan Ankara hakkındaki intibaları- mı şuracıkta söyliyeceğim üç beş cüm- leye sığdıramam. Memleketime döner dönmez ilk işim, buradaki intibalarımı, ve kanaatlerimi, birkaç konferansla ifadelestirmek ola- cak! Hattâ daha ileride, memleketinizin ba- ürkiyeda, ekseriyet öğrenmeyi — eğlenceye -tercih edenlerdedir,, ve samimi teşekkürlerinin iblâğını iste- | ğüm alâka beni son derece mütehassis et | na verdiği yüksek ve çok takdirkârana — çok dostâne ilhamları, bir eser halmdl ömürlendirmek emelindeyim! : Meslekdaşlarım, aldıkları cevaplarla iî’ < tifa edip ayrıldıktan sonra, profesörle kq nuşmaya devam ediyorum. — Sizce, diyorum, yer yüzünün hukuı kan en ileri ve en geri milletleri hangiı leridir? e Profesörün mütebessim yüzünde, illğ — defa aczin sarartısı beliriyor: Si — Çok güç... Çok güç sual... İsrar etmiyorum: — Ya dünmyanın bugünkü hukuki dn-ı rumu hakkındaki kanaatiniz? ü — Kanaatimce, dünyanın hukuki ba ı— . kımdan mükemmelleşmesi, veya kotulqu : mesi, Uluslar kurumunun bir iktidar gös — terip gösterememesine bağlıdır. M Meselâ Uluslar Kurumu, beynelmilel sulhün fiilen temini fırsatını Habeş - İtal — yan harbi esnasında kullanamadı. D Eğer o sırada, Fransa ve İngiltere, di« — ğer milletlerle hirleşerek harbi durdum — maya davransaydı, Uluslar Kurumu bit — mütecavizi tecavüzden men'e kadir oldu. ğunu isbat edebilirdi. Fakat ben kaniim ki, yakında, Türkiye, İngiltere ve Frane sa gibi demokrat milletlerin teşriki me« saileri, Uluslar Kurumunu kuvvetli bi — : sulh muhafızı haline sokacaktır. ”- — İspanya hâdiseleri hakkındaki kana-ı atiniz? — İspanyada, müfrit muhafazakâr bil telâkkiyle, müfrit ihtilâlci bir komünist — telâkkisi çarpışmaktadır. Bu, bence, ekonomik bir din harbidit — ki, muhtemel tehlikeleri, eski din kav_ggı larındakilerden küçük değildir! Ayrılmaya hazırlanırken: .- — Ya, diyorum, Amerikadaki linç hâa - diselerine ne dersiniz? Gülüyor: K — Bu hâdiseler, bugünün medeni tes lâkkilerile kabili telif değildir. Bereket ki Amerikada, bunun aleyhtarları, Ames rikalıların medeni haysiyetlerini quuyu 3 bilecek mikdara yaklaşmıştır. Yoksa, adam soyan, adam kaçıran gane — gsterleri cezalandıran Amerikanın sokali — ortasında adam öldürülmesine göz yuma — masına «linç kanunu» değil, ancak «facig — kanunu», yahut «kanunsuzluk faciasıs — diyebiliriz. p y € b S Ş f - H ) Naci Sadullah — Kaş yolunda ölümle nelıcalennı : iki kaza oldu Kaş (Hususi) — Yazır mevkiinde Kaş umumi şosesi yapılırken mükellefi — ameleden Bayındırlı bir köylünün bes linden aşağısına büyük bir taş yuvarı — lanmış ve barsakları dışarı fırlayan — köylü âni de ölmüştür. Cu Bundan bir kaç gün sonra gene ayni — yol inşaatında çalışan gene mükellef ameleden Sarılar köylülerinden birisi — de taş altında kalarak ezilmiş ve ölmüş. — Havalar ısınmağa başladı BOM)SAHNA ; idealistler mahşerine benzeyen ve şuu::ı.ıi l : Beyoğlu - El, ayak, koltuk terlerını kesen, B ahoş kokuyu gideren yegâne BB sıhhi pudracır. NGİLİZ KANZUK ECZANESİ İstanbul

Bu sayıdan diğer sayfalar: