Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SON POSTA B İttihat ve Terakkide on sene - 14 üncü kısım No. 25 İTTİHAT VE TERAKKİNİN SONU Talât, Enver ve Cemal - nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen —— Ha Memleket düştüğü vaziyeti bir türlü kabul edemiyordu asğı; îrâhk bu beklenilen şeyin Kaf- HŞaman geleceği zannedildi. Enver N yakın mensupları, onun Kaf - lam omış, kuvvet toplamıya baş- 1Ş OıduEUnu. oradan kuvvet toplı- Yâra Hyorlıîaâî adoluya geçmek istediğini bi- rlmâî lar, ilk defa olarak, Enverin Kı- örle uğ k_asyaya gitmek üzere mo- Zama Eğadıg_ı kaza haberini aldıkları Madılar ile, ümitlerinde inkisara uğra- Birüy <. Cuda gîîğa da, bu, kendiliğinden vü - kas)*aya şolan teşkilât arasında «Kaf- işİş hî IŞ, nöbet toplamıya baş - Sindan : _Vaşlısleri çıktı. Fakat, arka - "tsizljğem? defa olarak muvaffaki - ikmedi Uğramış haberi gelmekte ge- İiş %rm Fakat, onun yapmak istediği de ne kadar ısrar ile durduğu- inatçı bir komiteci oldu - er, bundan da meyus olma- kenâ'i ;Elhe_t bir şey yapacak!» diye Hakiîkînmkrini teselli ettiler. Vaz geç | n_ da bu ısrar ve inattan Tek, gözrâeünştı. Kıyafetini değiştire - takal'ak he vapur dumanı bir gözlük yonarm olduğu Kırımda, kara ; inıp İ_laı.ıaıı olmasından dolayı, ka acakl gizlice Kafkas sahillerine çı- İçin uz bir vasıta bulup yola çıkmak leeı—ühg Uzadıya uğraşmış, iki defa %ıaşmeulgi bu teşebbüste, mevsimin îakıy& 1Ş olmasından dolayı, muvaf - v“;lde edememişti. Pakç,, Yer faaliyet başladı tiı—mel:t_' Onun Türkiyeye hariçten ge - Mesaj büsbi | imdat için sarfettiği bu onun'b h Ütün faydasız da kalmadı. Unsuru eketleri İstanbulda bir kı- Mek üzğ—î “ftl Belecek hâdiseleri bekle- dunn“ma etikte ve tedarikli olarak Takkinin yardım etti. İttihat ve Te- hayl; Ordu içine sokmuş ve bir ara- .komiteemkur.armı da görmüş olduğu İŞE yara fikri, bu defa birdenbire tu, Ordıfan' çok faydalı bir şey olmuş- Olmüş, b Parçalanmış, baş itibarile yok Yarak, Ulununca, kendi içinde çatla - ayrnln. yeı—_ Yer, parça parça komitelere Buny S gibi bir vaziyet hasil oldu. âr, birki ibnğ’ebîîrblrlerile muntazam surette adamları tte bulundular ve siyasi Üler H"a dl temaslarını muhafaza et- ftürlü < iyet ve İtilâf, bu muhite bir amıyor, orada neler oldu- M M alamiyordu. Bilahara, le, al'agumlm. Felah gurupu gibi isim- l'“nış N teşekküller de bu suretle baş- ile nşldu- Benbile bunlardan pek azı Mede :5 edebildim. Evvelâ, Kuruçeş - kü—'niş aklam!_ıam, sonra da çiftliğe çe- Mi çok Dam, benim temas imkânları- Büna altmıştı. biriuda Tağmen biliyordum ki bu, bir- n ayrı ve hepsi de kendiliğinden le, Del?l €divermiş teşkilâtsız komite- tema di “lâ mevcuttu ve aralarında mü- bir haştemâslar vardı. Öyle ki ortaya Sine î?up bunları birleştirdiği ve Rün mç irden kumanda verebildiği çıkahni;;lilekette mükemmel bir isyan ğ Memleket dayanıyor lü k;nlelcet bu kadar düşmeği bir tür- ratorlu'fl edemiyordu. Osmanlı impa- Bürça _Ş“ml Parçalayıp herkese - bir aa ir şey vermek, fakat, İstanbulu heDSin Yı kat'i surette eline almakia da için »€ birden hâkim bir roi oynamak kiye îğh bir varlık halinde bir Tür - Mi İl'mak a Türkiaya%( bastığı günden artık bütün tecj olığmn tedricen baştanbaşa komi- ıiyaset_ &SI zaruri idi. İngilterenin ayni İla z » sade Türkleri değil, Fransa ve du, p? da kendisine düşman yapıyor- İtaıy&;nml için tedricen Fransızlarla S âr ondan yüz çevirdiler, ona daş hüt'yaset tuttular. Bilhassa İtalyan- «Elbet geçecekl» — diyorlardı. | isteyen İngilterenin | » Yunan ordusunu İzmire imuştu. Yunan ordusu İz - detli bir sabutaj ilân ettiler ve Türklere gayet açık şekilde dostluk gösterdiler, hattâ yardımda bulundular. Önceleri, bir kısım İstanbul halkı - başta bir sürü söz de münevver oldu- gu halde!.. - bu hareketin devamsız ola- ceğini zannettiler. Onlara göre, dünya- yı mağlüp etmiş olan kuvvetler karşı- sında bütün Türkiye isyan etmiş olsa bile ne çıkardı? İsyan ile düşmanları kıizdıracak yerde, onların suyuna git- mek, istediklerini yapmak, kuzu gibı, uslu uslu otüurmak, daha doğru bir si- yaset olurdu. Düşünülen çareler Bir kısım münevverler de başka bir çare düşünüyorlardı: Biz kendi kendı- mizi idare edemeyiz. Bize kuvvetli bir hoca, bir çorbacı lâzım. Evet, bize bir mandacı bulmak münasip olur, diyor - lar ve hattâ bu mandayı da seçmek ü- zere toplanıp konuşuyorlardı; Amerika mandası mı, İngiliz mandası mı? İşin asıl acınacak tarafı, garip olan da şu ki, o zamanki Türk münevverlerine şeref vermiyecek olan bu” mandacı unsur, Türk milleti ve Türk milliyeti davasile kimbilir ne kadar edebiyat yapmış in- sanlardan mürekkep Biy milletin hayatını münevverlerin değil; bizzat halkın yaptığını iddia e - derilere hak kazandıracak bir misali de o devrin tarihi vermiştir, Münevverler mandacı ararlarken helk da, peşinden gideceği bir nur arıyordu, Bir kısım söz de münevverlerin «hangi mandayı tercih etmeli?» diye düşündükleri bir zamahıda çoktan kararını vermişti. Dü- şünerek değil, şuur altında yaşayan bir duygunun, sinir gerici bir kuvvet ha- linde bütün vücuda yayılması şeklinde bir hareketle, halk, farkında bile ol - maksızın mücadeleye azmetmişti, Muhtarın sözleri -Ben bunu etrafımdaki köylü temas- ları ile mütemadiyen hissedip duru - yordum. O sıralarda bir gün, Saman - dıra köyünün basit görünüşlü muhtarı Ali Efendi, çiftliğe gelmişti. Arada SI - rada getir, benimle görüşürdü. Şundan bundan bahserken, bir aralık söz, ver- gi bahsine, göveri aşarına geçti. Çek - tikleri sıkıntıları anlatırken, birdenbi- re bu mevzuu bırakarak bana dedi ki: — Bey, şimdi iş burada değil. Bu vergi işi bizim her vakitki derdimiz. buna alışmışız. Kâh mahsul olmaz eşe- ğimizi satıp alırlar. Kâh;-kendimiz ine- ğimizi pazara götürüp işin içinden çı - karız. Hiç bir şeyi olmayanlarımız daha rahattırlar. Canlarını alacak değilier ya... Ama, şimdi asıl dert başka, Bu de- faki derdimiz büyük. Halimiz ne ola- cak? Şimdi biz bunu düşünüyoruz. Bir tarafımız büyük Bakkal kövü, öte tara- fımız Küçük Bakkal köyü. İstanbulda bulunuyordu .| hükümet onlardan tarafa, düşman da bu köylere gelip gidiyor. Bu gidişle biz köyde evlerimizden bile çıkamıya- cağız. Boğulup gideceğiz... O, bu şekilde devam edip gidiyordu. Ben de dikkatle dinliyordum. Sonrâ birdenbire, köylülerde nadir görünen bir tavırla, kendisini zorlıyarak köylü- ye mahsus ihtiyatkârlıktan çıktı: — Bey, dedi, sen «İttihatçı Muhittin bey» sin değil mi?. Saklama... Sen hiç söylemedin ama, biz biliyoruz. Anladık. Sen buraya çiftliğe gelmedin. İstanbul- dan kaçıp burada oturuyorsun! 'İnkâr etmek, yukarıdanberi sami - miyetle söz söyliyen bu adama karşı ayıptı. «evetl» demek de, ©o zamanki şartlara göre, henüz tehlikeli olabilir- di. İçimde, ihtiyatkâr ve yalancı bir insanla cesur ve samimi bir insan ara- sında kısa bir mücadele oldu. İkinci birinciyi mağlüp etti; ve: (Arkası var) “Son Posta,, nın Müsabakası: ( Baştarafı 3 üncü sayfada ) rafını aldık. Her fotoğrafı üçer parça- ya böldük. Bunları birbirlerile karış- tırdık. Bu parçalardan her gün lâalet- tayin üç tanesini neşredeceğiz. 40 gün bitince elimizdeki resim parçaları da bitmiş olacaktır. Sizlerden bu resim parçalarının her üç tanesini bir araya yapıştırarak bir fotoğraf vücude getir- menizi istiyoruz. Bu, iş sizin için hiç te zor olmıyacaktır. Çünkü gördüğümüz gibi bu üç resim parçası ile beraber ayrıca parçaladığımız resimlerin asılla rını da neşrediyoruz. Parçaların yanında hergün tanınmış bir simanın fotoğrafını bulacaksınız. Parçalardan biri bu resim, — diğerleri daha evvel çıkmış veya daha sonra çı- kacak resimlere ait olabilir. Yapılacak iş şu: Bu resim parçalarını kesip saklamak, yanlarındaki modelle- ri de kesip ayrıca hifzetmek resim neş- ri bittikten sonra modellere bakarak '(her üç resim parçasından bir fotoğraf meydana getirmek. Bu suretle elinizde 80 resimi olacak, bunları sarih isim ve adresinizle hbize yollıyacaksınız. İşte müsabakamızın e- sası bundan ibarettir. ğ Resimleri gönderme müddeti gaze- tede resim neşr! müddeti bittikten son ra üç haftadır. Bunu müteakıp netice ilân edilecektir. : Birinciye bir beşibiryerde altın, ikin ciye 2,5 liralık bir altın, 3 kişiye birer altın, 10 kişiye yarımşar altın, 20 ki- şiye çeyrek altın ve diğer 165 okuyu- cuya hoşlarına gidecek hediyeler vere- ceğiz —> bedenen ve ruhen yorgunsanız ve bundan dolayı tam verimle çalışamı: yorsanız; işlerinizin iyi gitmesini masıl isteyebilirsiniz! Unutmayınızki birkaç gecelik uykusuzluk sizi bu hale sokabilir. Bromural .knoll» Ğ iliz siyasetine karşı şid - ; Akak' sWa & Mi ”n Sinirleri yatıştırır, uykuyu gelirir, zararsız, tesiri hoş ve emniyetli bir ilâç olup sinirlerinizin sükünunü çok kısa bir zamanda iade ve büu sayede sizi yeniden dinçleştirecek olan uykunuzu temin eder. 10 ve 20 kamprimeyi havi tü lerde eczanelerde reçete ile Satılır. Knoll A.-G., kimyevi maddeler fabrikaları, Ludwigshaten s/Rhin. e G Te n ir aükki Uzun Hasan kısa bir zamanda birbiri ardından büyük zaferler kazanmış: Yen- diği beylerin ve sultanların başlarını ke- dermişti. Fatih Sultan Mehmede son defa gön- derdiği zafernamede onu da adam ye - rine koymuyor; Bizans imparatorluğunu yıkarak koca bir devlet kuran bu hüküm- dara sadece «Mehmet Bey» diyordu. Sanıyordu ki Timürün Yıldırım Beya- zıdı bir tek harpte yendiği ve esir ettiği gibi o da Fatih Sultan Mehmedin paçav- rasını çıkaracaktı. İkinci Mehmedin artık sabrı kalmamış ve Uzun Hasan üzerine büyük bir ordu ile ilerlemişti. Hâs Murat Paşanın yirmi bin kişilik fırkası bir sabah Sivas yolundaki küçük fakat sarp bir kalenin önünde göründü. Burayı kuşattı. Kale kumandanı Mehmet Beyin yanın- da ancak üç bin kişi vardı. Başlıca zabitler toplandılar ve Osman- h ordusuna karşı durulamıyacağı için so- nuna kadar kalede kalınmasını istediler. Fakat bunların arasından yalnız bir kişi bu fikri beğenmedi. Ortaya çıktı: — Yarın sultanımız bize derse ki, ni- çin düşmanla çarpışıp onu daha çok iler- lemeden önce püskürtmediniz? Onların yolları üstündeki her kale böyle yapar- sa Osmanlı ordusu Sivasa varıncıya ka- dar hem yorulur, hem azalır. Büyük har- bi de o kadar kolaylıkla kazanırız. Bunu söyliyen adam otuz yaşlarınday- dı ve geniş omuzlu, kısa boylu, ayı gibi 'bir herifti. Adı İsmaildi ve kale kuman- danı Mehmet Beyin kardeşi olurdu. Mehmet Bey otuz iki yaşında uzun boylu, çok yakışıklı, sülün gibi bir yiğit- ti. Sanki Allah onu çok güzel yapabilmek için kardeşi İsmailden bütün güzellikle- ri esirgemişti. Bununla beraber İsmail Bey de eşsiz bir savaşçıydı. Boyundan uzun olan kı - bhemnı o kadar hızla kullaniyordu ki bu ölüm çarkının halkası içine rastlıyan kol, kafa veya gövde hemen ikiye ayrılıyor- du. Konuşmalar uzadıkça uzadı. İsmail Bey en sonunda arkadaşlarının Mehmet Bey kızdı: — Elbet böyle olmadığını görürsün! Dedi. Ş Ertesi gün şafakla beraber Osmanlı or- dusu'üzerine bir baskın vapmıya karar verdiler, * Gece yarısı kalenin mazgallarından atı- lan bir ok Osmanlı nöbetçilerinin ayak - ları dibine bir de kâğıt götürdü. Bu kâğıtta şu sözler vardı: — Şafakla beraber size baskın yapıla- cak. Uyanık olasınız! Hâs Murat Paşa hiç bir şey sezdirme- den pusular kurdu. Güneşin ilk aydınlığile beraber kale kapıları yavaş yavaş açıldı ve üç bin Türkmen, yalın kılıç dışarı fırladı. Osmanlılar kaçıyorlardı. Fakat bu kaçış kısa sürdü. İki taraftan iki kıskaç gittikçe yak - laştı ve kaleden çıkanları bir yarım hal- ka içine aldı. Dövüş çok çetindi. Kılıç ve kalkan gü- [ıültülerüe «Allah, Allah!» seşleri bütün | serek İstanbula, yahut Mısıra hediye gön-' | hepsinin korkak olduklarını söyleyince | Yazan: Kadircan Kaflı vadiyi uğuldatıyordu. Mehmet Bey işin kötüye varacağını an İadı ve: — Geriye!... Kaleye! Emrini verdi. İsmail o gün her nedense gerilerde dö- vüşüyordu. Geri çekilmek için de diğer- lerinden daha çabuk davranıyordu. Mehmet Beyin şakağına bir kılıç çarp- tı, koluna bir ok girdi. Başına bir topuz yedi ve askerlerin elleri üstünde kaleye doğru götürülmiye başlandı. Fakat her dakika kan ve kuvvet kaybediyordu. İh- tiyar bir asker acı acı mırıldandı: — Artık yaşamaz? Mehmet Bey kardeşine döndü ve ku- mandayı almasını söyledi. 4 İsmail Beyin yüzünde bir sevinç dal- gası esti. * wedi yıl evvel ona bir avda rastlamıştı. Onu sevmişti ve almak istiyordu. Fakat arzusunun kırılmaması için kizın da gön- lünü almayı düşünüyor; buna çalışıyor- du. Fakat Türkmen kızı Hacerin birden- bire Mehmet Beyle düğünü oldu. İsmail için için köpürdü. Genç kızı kaçırmak istedi, Yakalandı ve Mehmet Beyle karşılaş- tığı zaman: — Dayanamadım, yaptımı, fakat piş - man oldum! Dedi. Suçu bağışlandı. İşte yedi yıldanberi bu güzel Türk - men kadınına sahip olmak için fırsat bek- Hiyordu. Şimdi onu bulmuş ve kaçırma: mıştı. Mehmet Bey ölüyordu ve onun karı - sı da kardeşile evlenecekti. Bu, Türk - menler arasında yerleşmiş bir âdetti. İsmail Bey bunu düşünüyor ve bunun için gözlerinin içi gülümsüvordu. * Kaleye dönenlerin sayısı ancak bin ki- şiydi. Hacer, kocasının yaralandığını ’görür görmez dışarı fırlamıştı. Onun üstüne kapandı ve ağladı. Başını kaldırdığı zaman gözleri İsmai- lin gözlerile karşılaştı. O bakışların derinliğinde hangi hisle- rin parladığını anladı. Kalbinin üstüne bir hançer dayanmış gibiydi. Kendisini şu kaba ve çirkin a - damın kollarında, onün ihtiraslarına o - yuncak yapmak istemiyordu. Birdenbire doğruldu. En yakın duran askerin kılıcını elinden kaptı. Bir an İs- maile baktı. Sonra zabitlerle askerlere döndü: — En büyükleriniz burada can çekişi- yor. Siz ona bakıp duruyorsunuz. Ka - dınlar da bunu yaparlar. O halde sizin bizden ne farkınız kaldı? Herkes birbirine baktı. Türkmen kadını devam etti: — Mademki siz gitmiyorsunuz, koca « min öcünü almak için ben gidiyorum! Yerinden fırladı. Ortalık uğuldadı. İsmail Bey şaşırmıştı. Zabitler coştular: — Doğru söylüyor! — Ne duruyoruz? — Elbet biz de ölmeyi biliriz.