Son Posta 6 Mayıs 1937 sayfa 14 | Gaste Arşivi

6 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Sayfa —— ——- « Son Posta » am tefrikam : 14 (at Hayatında, ya - nında bulunan ve kendisi ile çalışan eshabını methüsena eyliyordu . Fakat; sonunda: ( Bütün bu iyilik- ler ve faziletler; o- nun irtihaline ka - dar devam etti. Fa- kat o, hayata gözle- rini kapar kapamaz, derhal bir mevki ve makam İihtirası baş gösterdi. Hali - felerin intihabı, haksızlıklara istinat etti. Adalet düstur- ları derhai unutu - luverdi... Şimdi onun y halifeleri tamamen ahlâk ve faziletini kay - betmişlerdir. Halkı da ahlâksızlık - lara sürüklemişlerdir... Allahın bu son resülünün koyduğu hakikat, artık or- tadan silinmiştir. Bunun aksini iddia edenler, yalancılığı irtikâp edenlerdir.) Diyordu. (Salih) in bu programı, ve (kur'an) ı, yeni mezhebin müessisleri tarafından, takdir ile kabul edilmişti. O zaman Ta- rif son sözünü söylemiş: — Pekâlâ.. Bu işler, hazır demektir. Şu halde ben, İspanyanın zaptı mese- lesile meşgül olabilirim. Demişti. * Mehtaplı bir gecenin ilhamları İki taraf arasındaki anlaşma, uzun Bürmemişti. İspanyanın mukadderatı hakkında son hüküm verilmişti: - Her tarafından servet ve letafet fışkıran bu mamur ülke, istilâ edilecekti. Bu kararın nasıl verildiği mesele - Bine gelince: Tarif, arkadaşlarile son mülâkattan sonra, ftekrar atına atlamış; (Maruk) şehrine gelmişti. (Tevârik) kabilelerinin reisi (Târık), orada ika - met etmekte idi. Tarif, Kont Cülyanosun kendisini nasıl davet ettiğini; ve İspanyanın is - tilâsı hakkında neler söylediğini tama- mile (Tarık) a nakletmişti... Tarık, de- rin derin düşündükten sonra; tıpkı Ta- rifin Kont Cülyanosa söylediklerini tekrar etmiş: : — İspanyayı baştan başa ele geçir- mek, bizim için kuvvetli bir hamleden ibarettir. Fakat; bu işi yapmakla, biz ne kazanacağız?. Hiç... Sadece mağrur Emevi ordusuna fuzuli bir zafer şere - fi. Şam halifelerine de büyük bir ser- vet membat kazandırmış olacağız. Demişti. 'Tarif; onu tasdik etmekle beraber, fikrini şu suüretle izah etmişti: — Hakkın var, Tarık.. ben de büöyle düşüs-üyorum... Ancak şu var ki; ar - tık biz de bu vaziyetimizden biraz sil- kinmeliyiz. Milletimizin; çöllerde, bü- yük mahrumiyetler içinde geçirdiği bu muztarip hayata nihayet vermeliyiz.. biraz da mamür ve medeni şehirlerin bolluk ve refah içinde geçen tatlı gün - lerinden istifade etmeliyiz... Amma sen diyeceksin ki; -acaba Araplar buna meydan verecekler mi?.. Zaptedilen ülkenin bütün nimetlerini kendilerine hasrederek bizi gene ücretli bir asker gibi istihdam etmiyecekler mi?.. Evet. Belki, böyle yapmak istiyecekler... Fa- kat bu sefer biz, artık onların boyun- durukları altına girmemeli.. icap eder- se, isyan etmeliyiz. Elverir ki, karşı yakaya biz onlardan evvel geçelim.. ve biz istikbalde yurt olacak yerlere, ,bir an evvel yerleşelim. Bu defa da Tarık onun sözlerini tas- dik etmişti: e Şu halde, ben gideyim.. Musa ile görüşeyim, Demişti. Emevi hükümetinin vali ve kuman- danı olan Musa bin Nasirin karargâh- larından biri de, Maruk şehrinde idi. Ve o esnada da Musa, bu karargâhında bulunmakta idi. Tarık, derhal Musaya gitmiş; Kont Cülyanosun Tarif ile görüştüklerini nakletmiş; bu fırsatın kaçırılmamasını tavsiye eylemişti. Musa, sakalını eline alıp bir müd - det düşündükten sonra: Endülüs Şövalyesi | Abdurrahman /| Yazan : h R. Tarık “İspanyayı baştanbaşa ele geçirmek, bizim içir kuvvetli bir hamle meselesidir ,, demişti — Hiç fena bir fikir değil. Ancak şu var ki; mevsim hasebile, ordumuzun büyük bir kısmı terhis edilmiştir. Ye- niden bir ordu toplamıya kalkışır isek, o zamanda İspanya hükümeti şüphele- nir.. mühim müdafaa tertibatına giri - şir. Bizi, uzüun zaman uğraştırabilir. İs- panyolları şüphelendirmeden bu işin hal çarelerini düşünmeliyiz. Demişti. Tarık, buna derhal cevap vermişti: — Müsterih ol, ya Emir.. İspanyolla- ra en küçük bir şüphe vermeden, ben bu işi halledebilirim... Elimin altın - da, yirmi binden fazla muharip kuvve- tim var. Evvelâ, ben bu kuvvetle kar- şı yakaya geçerim. Ondan sonra da, bü- yük ordu beni takip eder... Eminol ki, bir sene sürmeden, bütün İspanyayı, baştan başa ele geçiririz. Musa, bu makul teklife muvafakat göstermişti: — Pekâlâ.. Şama, sureti mahsusada bir adam gönderelim. Meseleyi bir de halifeden istizan edelim. Demişti. Şama gönderilen adam, iki buçuk ay sonra avdet etmiş.. Emevi halifesi (Bi- rinci Velit) ten, şu emri getirmişsti: (Ya, Musa!.. İspanyanın fethi hakkındak! teklifini büyük bir memnuniyetle tasvip edi - yorum. Âncak, arada deniz vardır. O- nun için, ihtiyat ve tedbir ile hareket et.) * Halifeden gelen bu cevabi Musa, Ta- rığa göstermiş: — Artık, İspanyanın fethine hazırla« nabiliriz. Kont Cülyanos, bize ne gibi yardımlarda bulunacak?., Kendis: ile müzakereye Biriş. Demişti. Tarık, yanına Tarifi almış bizzat (Septe) ye kadar gitmiş.. orada hem Kont Cülyanos ile, ve hem de maktul İspanya kralı (Viçya) nın akrabalarile müzakerelere girişmişti. Kont Cülyanos, karşı sahile çıkacak olan İslâm ordusunun — nakliyatını deruhte etmişti. Maktul kralın akra - baları da, bu ordunun İspanya dahilin- de kolayca muvaffakiyetini temin et - mek için, ellerinden ne gelirse yapa - caklarına söz vermişlerdi. Bu müzakereler, bir hafta kadar de- vam etmişti. Artık son kararlar veril - mişti. Ertesi gün; Tarık ile Tarif, (Ma- vuk) a advet edecekler; verilen ka - rarları Emevi valisi Musa bin Nasire bildirecekler.. ondan sonra da derhal hazırlıklara girişeceklerdi. * O gece, Kont Cülyanos tarafından, bu iki Berberi asılzadesinin şerefine bir ziyafet çekilmişti. Kont Cülyanos, her ecnebiye yaptığı gibi, bu iki çöl kaharamanın da gözlerini servet ve ih- tişam ile kamaştırmak; onların bu su- retle hürmetini kazanmak için, bu zi- yafetin pek parlak olmasına ehemmi - yet vermişti. Böyle, her büyük ziyafette olduğu gibi; uşaklarına kâmilen altın ve gü - müş düğmelerle müzeyyen elbiseler giydirmişti. Ahçılarına, en mutena ve nefis yemekler pişirtmişti. Duvarları yarısına kadar rengârenk somakilerle kaplanmış olan o büyük mermer salo- nun köşelerine cesim gümüş vazolar içinde kıymetli ağaçlar yerleştirtmiş,, salona yüzlerce kanarya ve papağan J koyuvertmişti. (Arkası var) | İreis çok güvendiği yadadan ayrıldı. SON POSTA Barbaros bu tek - lifi kabul etti. Salih kürekçilerine ha - reket emrini vere - rek, gece yarısı 15sız Salih reis geldiği yolu takip ediyor - du. Hüsrev geri dön- müşse, şüphe yok ki, geldiği yoldan dönmüştü . Denizde rTüzgâr yoktu. Salih Reisin — kürekçileri Hüsrevin kürekçile- rinin bir misli fazla olduğundan, — gemi çok sür'atli gidiyor- du. Salih Reis iki sa- at durmadan ilerle- di.. Deniz üstünde ufak bir kuş bile uçmuyordu. Hüsrev ayni yol- dan dönmüş olsay- dı, ana muhakkak deniz üstünde Trast- lıyacaklardı. Salih Reis merakından çıldıracaktı. | Hüsrev Reis gece yarısı nereye sığı - nabilirdi? Deniz çok engin ve etrafta hiç bir körfez yoktu. Sabah oluyordu.. Şafak atmış, ortalık aydınlanmağa başlamıştı. Salih Reis aydınlıkta bir müddet da- ha ilerledi.. Bir iz bulamayınca dön - meğe mecbur oldu. O gün ıssız adaya ancak öğleye doğru varabilmişti. Barbaros o göce sabaha kadar uyu- madı.. Hüsrevi bekledi. Salih Reisin yalnız döndüğünü gö - rünce fena halde canı sıkıldı. — Salih boş geliyor... Hüsrevi ka - çırdık. Diye mırıldandı. Salih Reis, Barbarosun gemisine ram- pa ederek vaziyeti anlattı: — Hüsrev kanatlanıp uçmuş olsa ge- rek. Yıldırım gibi koştuk peşinden. Fa- kat izini bulamadık. Dedi. Barbaros ıssız adada o gün de kal - mağa mecbur olmuştu. Çünkü Salih Reisin gemicileri hiç dinlenmemişler - di. Kürekçiler bitkin bir halde idiler, Açlık, yorgunluk denizcileri bitap dü- şürmüştü. i Barbaros, Cerbeye döndüğüne şüphe olmıyan Hüsrev Reisi düşünüyordu. Hüsrev, bir kadın yüzünden Hamza gibi bir delikanlıya bu kadar kin bağ- lıyacak bir adam mıydı? Hüsrev Reis Cerbeye gitmişse, ilk işi şüphe yok ki, Maryanayı Hamzanın e- linden almak olacaktı. Barbaros Maryanayı Hamzaya çok görmüyordu. — O, Hamzanın hakkıdır. Aramızda Hamza kadar yakışıklı bir genç yoktur. Maryana, Hamzayı bırakıp ta altmışını geçen Hüsrevi sevecek değil ya. Diyordu. Barbaros bunları düşünürken, gü - vertede dolaşan yelkenci Recebi gör - Seslendi. Recep koşarak geldi. Barbaros sordu: — Dediğin çıktı, nihayet.. Fakat, şim- di bana hakikati söyliyeceksin: Hüsrev Reis Hamza hakkında neler düşünü - yordu? : — Ben Hüsrev Reisin ağzından bir şey duymadım. Onun adamlarından birile konuşuyordum.. Hüsrev Reisin Hamzadan öç almağa yemin ettiğini söyledi bana. Ben Hamzayı çok seve - rim,, Hüstev ona kıymasın diye size gelip haber vermiştim, “ Son Posta ,, nın büyük deniz romanı : 25 arkasına attım, Yanılmışım.. Hüsrev - den bunu beklemezdim. Fakat, Cerbe- ye bıraktığım Mehmet Reis te işgüzar ve eski bir denizcidir. Umarım ki, Hamza ile Hüsrevin atışmasına meydan vermiyecektir. — Mehmet Reisin bir şeyden haberi yoktur. Keşki aralarındaki gerginlik - ten ona da bahsetseydiniz! — Hüsrevin deniz ortasından geri döneceğini kim tahmin ederdi? Yelkenci Recep, Barbarosla konu - şürken, bir başka ihtimalden daha bah- sederek: — Cerbede iken kulağıma bir şey - ler daha irişmişti, dedi, Hüsrev Reis İstanbulu çok özlediğini söyler durur- muş. — Bu hasretinden kime bahsetmiş?.. — Kendi adamlarına. — Buna şaşmamak kabil değil. — Niçin şaşıyorsunuz? Yedi yıldır Cezayirde kapanıp kaldığından şikâyet eden bir adamın, eline geçirdiği bir ge- mi ile İstanbula gitmesi ihtimalini dü- şünmüyor musunuz? Barbaroös birdenbire irkildi.. Recebin yüzüne baktı: — O Üİstanbula ayak —basamaz. Çünkü İstanbul tersanesinde işlediği cinayetin üzerinden kendisini unuttu- racak kadar uzun bir zaman geçme - miştir. Kanuni Süleymanın onun hak- kındaki idam fermanı benim cebimde düruüyor. Padişaha: «Buralarda böyle bir adam yokturl» diye cevap yazmış ve onu ölümden kurtarmak için yalan söylemiştim. Ha- yatını bu derece koruduğum bir adam- dan beklediğim bir şey vardı: Sadakat. Eğer İstanbula döndüyse bir kuvvete güveniyor demektir. Buna sözüm yok. Fakat, Cerbeye gittiyse, yanarım ona yaptığım iyiliklere... KLİR. : Balina adasının esrarengiz tarihil.. O geceyi de bu adada geçireceklerdi. Hava çok durgundu. Kürekçiler yongun ve bitap yatıyor- lardı. Hareket etmek için yelkenleri şi- şirecek bir rüzgâra ihtiyaç vardı. Barbarosla Salih Reis geminin arka kasarasında başbaşa vermişler konu - suyorlardı: — Bu adanin çok garip bir tarihi var, Salih Reis! Eski Romalılar bu a - daya çok kıymet vermişlerdi. Vaktile Romalılarla Kartacalılar arasında ya- pılan deniz harplerinde bu ada Roma- hların çok işine yaramıştı. Hattâ Ro - malılarla Kartacalılar Sicilyayı baş - tanbaşa zaptetmek hülyasile çarpışma- — Boş bulundum.. Sözlerimi kulak | ga başladıkları zaman, gene bu kıyı - larla kaçmağa muvaffak olan Româ lıııf.aı'ıııır etmişler.. llarda bulunan Panormos limanı B” tacalıların eline geçmişti. Kartl“hı; ! o zaman denizde çok kuvvetliydi! Romalılarım donanmaları zayıftı. x;, tacalılarla boğuşamıyorlardı. Bir T© yık det sonra Panormos limanından kâ of dusu işte bu adaya iltica etmiş, fîj Kartacalılar onları burada bastif bir kısmını denize dökmüş, bir S” nı da esir alıp götürmüşlerdi. Salih Reis derin bir alâka ile Barb? rosu dinliyordu. “ Meşhur Cezayir korsanı sözüne ge vam ederek: — Raomalılar o zamandanberi â harplerinde muvaffak olmuşlar.. * de harplerini çok defa kaybetmişlerdi; di, Kartacalılarn 'bu ada öl temin ettikleri muzafferiyeti B;-'::, lar hazmedemiyordu. Nihayet bif generallerinden (Metellos) büyük ordu ile karadan (Panormos) ü’aı:: yürüyerek şehri muhasara etmişle” Kartacalılardan otuz bin askeri gök geçirmişler, bir kısmını da denize ö müşlerdir. Metellos bu muzafferi tof sonra Romaya dönmüş ve imparâ tarafından büyük bir alayla kalşı:;, mış, Metellos bu harpte (intikam ow su kumandanı) unvanını a% kam ordusu) panormostan yf yüzden fazla fil getirmişti. Kartat? yole harba giderken fillerle birlikte hEX” çıkarlar ve halk bu büyük cusselîıpf, vanlardan korkup kaçarlardı. yerif” Romalı general Kartacalıların îllı""f den korkmamış, ve onların kul e dan birbirine bağlatıp Romaya E* miş. — Desene Roma ordusu bu Surdy fillerle de takviye edilmişti!. : M — Hayir. İmparator bu filleri * A - sirkine koymuş ve ahaliyi tel’f dirmek için her gün bir tanes! edilmiştir. ş ' Romalılar vaktile bu adayâ (Kd&“' Drepane) edını vermişlerdi. A rım (Drepana) mağlübiyeti ““.| pu meşhurdur. Her Türk deniz deniz harbini bilmesi gerektir. — (S Salih Reisin ısrarı üzerine Pi 'nds meşhur Drepana deniz harbi kisaca şu malümatı verdi: B 249 — Drepana limanı milâttaıf ö bul_“' yıllarında Kartacalıların elin pü” nuyordu Kartacalılar bu limâ t lundukça Akdenizde Romalılar iyi |gezemiyordu. Kartacalılar DreF” yar tahkim etmişlerdi. Fakat, bu limanı her ne pahasına olkurSı ııf_ ele geçirmeğe karar vererek;, mef işt Klavdiyos'ü ge) —e kumandanlarından ATWM :

Bu sayıdan diğer sayfalar: