10 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

10 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Sen Pasta, nın ni Hikâyesi ME m ALO ALO UNUN. Çepiren: İsmet Hulüsi SON POSTA 1 Necati. otomatik telefonun kadranımı)zel bir yüz, iri lâciverd gözler. ve hele) ya gelmişti. Fakat o da Necati gibi düşü- | çevirirdi: — Dört, üç, sıfır... “Zil sesi duyuldu, trak karşı tarafta te “ lefon açılmıştı: — Alp, slo... Evet sizsiniz. sesinizi ar- © tık gayet iyi tanıyorum. evet evet be nim. İyisiniz ya, Fena m —?717177 — Hakkınız var. ne yağmurdu.. böyle yağmurlu havada evde kapalı kalmak hiç te hoş bir şey değil, —11117?29 — Ben sinemaya gitmiştim. —ete119 — Hele pencereden bir bakayım söyl 'rim..'yağmur, hattâ güneş açmış. Ne ya- © payım, kabahat bende değil, o kadar faz- la işim var ki, havanın hatırını soracak| bile vakit bulamıyorum. Amma sizin, o| > başka, Niçin mi?. Farkında deği! misi- © niz? Sizinle konuşmaktan zevk duyuyo- rum. —111r*9* — Anlamadım Sevim hanım, ciddi mi Böylüyorsunuz?... Ciddi ha... —11rr99? — Ben mi? şey istiyecektim, Bay Sami geldi mi? Gelmedi öyle mi? Geldiği za- man benim telefonla kendisini aradığı- “mı lütfen söylersiniz değil mi? —11??7? — Çok teşekkür ederim Sevim hanım. © Şimdilik Allaha ısmarladık, Gene görü- © şürüz. «Açık denizlerde nakliyatı umum mü- dürlüğünün İstanbul şubesinde çalışan © Necati şirkete gireli altı ay olmuştu. He- men her vakit umum müdürlükle tele- fonda konuşmak icab ediyordu ve Necati » telefonu açar açmaz: alo alosuna çok be- — dendiği bir ses cevab veriyordu. Bu ses, “umum müdürlük santralının sesi idi. Ne- catinin onun hakkındaki bütün bilgisi isminin Sevim, sesinin de tatlı oluşuydu. Birbirlerini tanımadan birbirlerinin $es- lerini tanımışlardı ve ne vakit telefonda karşılaşsalar, birbirlerine hatır sorarlar; “havadan, sinemadan, şuradan buradan 'bir iki çift lâf ederlerdi. Sevim, Necati ile konuşurken onu ha- yalinde de canlandırdı. Uzun boylu, biraz esmer, dik bakışlı ve çok yakışıklı. Birkaç defa sormak, yanılıp yanılmadı- © ğını anlamak istemişti. Fakat bir türlü © (buna cesaret edemiyordu. Necati de Se- saçları, sarı ve kıvırcık. * — Alo alo.. — Benim Sevim hanım, nasılsınız? Bu akşam değil mi? Saat altıda... Tam altı. | birbirimizi nasıl tanıyacağız! —717119? — Ben buldum. Sağ elimde bir dünya mecmuası tutacağım.. evet evet siz de öyle.. tam altı, tam altı. Allaha ısmarla. dık. görünmemişti. Bir türlü saatler yor, akşam olmuyordu. Necat .. onunla evleniriz. Mütevazı fakat te- miz ve güzel bir evimiz olur. İçi içine sığmıyordu, Beş buçuk olruuş- tu, İşinden çıktı, bir müvezziden Dünya mecmuasını aldı. Kâraköydeki saatin al- fana geldi. Randevu zamanına daha on beş dakika vardı, Kalbi çarpıyor, başı dönüyor gibi oluyordu. Ya Sevim, onun tahmin ettiği gibi değilse, ya yaşlı ise, ya çok çirkin- se, hayır hayır, kendini ona tanıtmamalı, Mecmuayı paltosunun cebine koydu, | karşı kaldırıma geçti. Ne olsa Sevim sa- atin altına gelecekti. Karşı kaldırımdan onu görebilirdi. Eğer hakikaten hayalin. de yaşattığı Sevimse o zaman mecmuayı cebinden çıkarır ve ona doğru yürürdü. Saat altıya beş vardı. saat altı olmuştu. Saatin altına gelen olmadı. Necati bir sağa, bir sola bakıyordu. Altıyı beş geçti, on geçti gene kimseler yok. Necati daha | fazla beklemedi. Tünele doğru yürüdü. * Sevim randevu saatinden az evvel ora- ile SABAH, ÖĞ Her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız vimi düşünürdü. İnce bir vücud, çok gü- a aaa Son Poslanın edebi romanı: 50 — Hayır, terbiyeli evlâdsın. Fakat “ne bileyim, belki benim işittiğim bazı ” şeyleri daha sana söylersem... — Demek daha bir takım şeyler işit. © din öyle mi? — Evet. — Kimden? — İşte omu sorma. Birisi yetiştirdi. — Peki, ne imiş o yetiştirdiği? — Birine'si şu: Naciye ile enişteni “bir gece yersı Çamlıkta görmüşler. — Ya öteki? — Öteki de. — Nasıl be — Canım, Mmünasebetin. Hırsımdan deli olacaktım. Kendimi © tutamadım: — Öyle de olsa.. bunu sana söyleme- Ee utanmamışlar mı? diye haykırdım. | Halbuki o kızla aramızda öyle zannet- “tikleri gibi hiç bir münasebet yok. Yal- “nız, belki, evlenmeği düşünmüş olabi. © Jiriz. Anrem birdenbire yerinden fırladı ve kendisinden hiç uummıyacağım bir “ azimle karşıma dikildi: © — Nasıl? evlenmek mi diyorsun? Sen deli mi oldun? Senden evvel kim- p işte senin bildiğ m bildiğim? inle Süheylâ arasındaki Yazan: Halid Fahri Ozansey bilir kaç kişi ile görüşmüş olan bir kız- la evlenmek mi? Arinemin bu sözü beynime bir tok » mak darbesile indi. — Anne, rica ederim, dedim, bu sö- zünü geri al. Yoksa kalbini kıracağım. Annem irğildi: — Ne dedin? Kalbimi mi kıracaksın? benim oğlum... benim Tuğ- im. O, teessürle sesi ıldı. Ah, demin ağzımdan ka. Zim o söze öyle nadim olmuştum Hi . Çocukluğumdanberi, her zaman, en ufak bir sitemle bile kalbini incit- mekten çekindiğim sevgil anama bu sö- zü ben mi söylemiştim? Onun beğen » mediğim hallerini bile hoş gören ben,| di bu kadar mı değişmiştim? Annem boynuma sarıldı, yüzümden gözümden öptü ve niahyet başımı tıpkı çocukluğumdaki gibi şefkatli göğsüne yaslıyarak: — Üzülme Tuğrulcuğum, dedi, sen Karaköydeki saatin altında. Peki amma| Necatiye hiçbir gün. o gün kadar uzun | şte, diyordu, benim sevebileceğim | nüyordu. Ya Necati hayalinde canlandır- İdiğı erkekten tamamile ayrı bir tipte ise, |Ya kılık kıyafet düşkünü, çirkin “eğri İbüğrü bir şey Sevim bu düşünce ile mecmuayı una koymuştu. Köprüye İkadar gidiyor, dönüyor, tekrar tünele yürüyordu, Kendi kendine: — Necati sautin altına gelecektir. O yalimde canlandırdığım gibi ise mecmu- ayı çantamdan çıkarır, kolumun altına alır, ona doğru yürürüm! Diyordu. Bir aşağı bir yukarı gitti gel- di. Saat ilerledi, Altıyı çeyrek geçi- yordu. | — Artık gelmezi Yürüdü ve bir daha dönmedi, * Necati, Sevimin hayalinde canlandır. dığı gencin tâ kendisi id. Uzun boyu, biraz esmer, dik bakışlı ve çok yakışıklı. Sevim de Necatinın beğendiği Sevimdi. | İnce bir vücud, çok güzel bir yüz, iri lâciverd gözler ve hele saçları. sarı ve kıvırcık. * Ertesi günü Necati telefonu açtı: — Alo alo! Sevimin sesi cevab verdi: imi istiyorsunuz? Necati, hatır soramadı. ediyordu; — Kimi istiyorsunuz? — Şey bana lütfen Bay Samiyi verir Sevim acele Rignet ve o fena adam! Çeviren: Suad Derviş LE ve AKŞAM her şey gelebilir. Hüner, zamanında kendini kurtarmasını bilmektir. Bu sözleri annem mi söylüyordu? Benim o kadar saf ve hayatı anlamış sandığım annem... — Anne, dedim, tıpkı acı çekmiş, bin çile doldurmuş kadınlar gibi konu- şuyorsun. Halbuki babam dünyanın en iyi adamıdır. — Eh. orası öyle. fakat insan yal - nız kocasının, babasmın iyiliği ile ha - yatı anlamaz ki... Ben bile, bu yaşta Neclânım bir çok arzularına, bilhassa giyimde, sırf onun hatırı için razi olu- yorum, sırf bu sebebten katlanıyorum. Bana: — Süslen anne! diyor, eşe dosta ayıb olmasın!» zavallı kızcağızım, bil - miyor ki asıl eşe dosta karşı saklana - cak tarafımız, başka şeyler... Eniştenin bu uygunsuzlukları... Daver ağabeyi - rân içip içip kendini kaybedi. Jnihayet... Sözünü kestim, Sesimde bir kat'i - yetle: — Ve nihayet benim Süheylâ ile mü- nasebetim.. öyle mi? Dedim. — Evet. — Ya kesemezsem?. il çocuğum! Onu o kadar mı tım kadar, anne, le ise yazık.. çok yazık. bense senin için neler düşünmüştüm! — Malüm!, Başka Kızlar düşünmüş- hepsini biliyorum, fakat faydasız.. ben beni tanımadan, ben koltuğunun altıns| daki mecmuadan onu tanırım, Eğer o has| Şubat 19 A en eski ve tarihi: şehri: Bitlis (Baştarafı 5 inci sayfada) da kumandanlarından Leys ismindeki bir zata havale etmişti. Bilâhare Leys, hakikaten bu dağlar «- rasında zaptedilmesi güç bir kale inşa etmiş ve bu suretle imparatorunun em- İrini yerine getirmişti. Müşelies şeklinde vücude getirilen bu kaleya kumandan! Leys; kendi ismini vermişti. Zamanla bu isim değişmiş, evvelâ Bey- tülleys, Beldetülleys ve Betlıs olarak kullanılmış, ve bilâhare Bitlis şeklini al mıştır, Maamafih bu ismi; meşhur tari çi Batlamyüse izafe edenler de vardır. Bitlisin kuruluşunu müteakib Arablarla Romalıların ve Bizanslıların Diyarbakır | üzerinden Bitlis yolile İran ülkelerine saldırdıklarını ve yıllarca karşılıkk harb. ler yaptiklari görülmi niyete büyük fenalıkları iskan Arab. lardan sonra buralara Selçukilerin ve Artık oğullarının yerleşmiş olduklarını ve bunların da haçlılarla müteaddid sa- vaşlar yaptıklarını görürüz. Hicretin (633) üncü yılında da Oğuz boyundan olan, büyük bir aşirete malik bulunan ve Orta Asyadan çıkarak önce Azerbaycana ve sonra da Diyarbakıra bu münasebeti kesmelisin. | la geçerek yerleşen ,Akkoyunlu devleti de buralarda uzun müddet icrayi hükümet etmiştir. Son zamanlarda Bitlisin muhtelif boy- likler elinde idare edildiği de görülmek- tedir. Ezcümle Şerefhanlılar buralarda 90 beylik halinde 500 seneden fazla hüküm ; sürmüşlerdir. İranlıların Şah İsmail dev-! rine kadar geçen müddet zarfında Bitlis kasabası halkının hemen çoğunu Azeri Türkleri teşkil etmekte idi. Bu sıralarda | halk; başlarında bulunan Şeref hanm yayılmakta olan Şii mezhebini önlemek- te lâkayd kaldığını görünce derhal isyan etmiş ve kafasını kesmişti. Bilâhare Çal- /dıran muharebesinden dönüp Diyarba- kırda bulunan Yavuz Sultan Selime baş vurarak Osmanlı hükümeti idaresine geç- miştir. Bunda Bıyıklı Mehmed Paşanın ve bilhassa Sekiz Cennet isimli eser se! hibi İdris Bitlisinin de büyük yardımla. rı olmuştur. Bu suretle gerek Bitlisin ve gerekse etrafındaki kasabaların, yıllarca tarihin kaydedemedikleri birçok düşman hücum- larına uğradıkları anlaşılmakia ve bütün bu akınlar önünde muhteşem kalelerinin içine sığınarak benliklerini muhafazaya çalıştıkları görülmektedir. Osmanlılar devrinde Bitlis; ecnebi dev. letlerin isyan çıkarlmak için adetâ mer- kez ittihaz ettikleri yerlerden birisi ol- — Öyle sanırım. — Bak sanırım diyorsun, Kat'i söy - Tyemiyorsun! Sustum. Bu sözüne cevab vereme - dim. Çünkü, annemle Süheylâyı ko « nuştuğumdanberi içime yeniden endi. şeler, şüpheler düşmüştü. Ah, gece o- lup da Süheylâ ile bir konuşsa idim! Anneme döndüm: — Şimdi beni bırak, anne, dedim. Bunu sonra gene konuşuruz. Asıl gene bu ablamın meselesini görüşelim. Şim: di ne olacak? — Bilmem, oğlum, ben de sana bunu sormağa geldim. Babana da henüz bir şey söylemedim. — İyi ettin. gene söyleme. biraz sa- bırlı ol! — Ben söylemem amma.. birazdan belki enişten gelirse?. Ablan susar mı? Ah, keşke enişten bu akşam gelmese! idi... — Kimbilir, belki gelmez, Zaten dün kşam yemekle yoktu. Gece de ben so- çıkmıştım, görmedim. Benden ev- 1 gelmiş mi idi acaba? — Evet! Yarım saat evvel gelmiş, ab- #ledi, Sabahlayin de ilk vapurla — Niçin ö kadar erken inmiş? — Bilmem. S sabah ihtiyar bir gelmiş de.. bir basta için görüş Mmeğe... 8 ; — Bir hasta için mi? o kadar erken! — Kimbilir, belki acele yapılacak sündür.. hepsi temiz aileden.. bunların | bir idrar yahud kan tahlil Yâzımdı. Annemin bu son anlattığı, büsbütün gençsin, bunu da unutursun. Üzülme, | Süheylâdan ayrılamam, bunu bil, anne! | merakımı uyandırmıştı: yavrum! Hem senin gibi tahsilli, Av - rupa görmüş gence bu teessür yakış - maz. Metin ol, hayatta İnsanın başına Hazin hazin yüzüme baktı: — İyi amma, dedim, eniştemi İstan- — Peki, o da seni ayni şiddetle sevi- | bulda lâboratuvarında göremezler mi yor mu? Emin misin buna? idi? Jmuştu. Şehrin içinde İngiliz, Fransız ve | Rus konsolosları bulunduğu gibi Ameri- kalıların da muhtelif mektebleri ve yar. dım cemiyetleri vardı, Cihan harbi sıralarında Bitlisten ecne- bi konsolosların çekilmesini müteskib 19 | Şubat 331 tarihinde Ruslar, Bitlisi işgal jetmiş ve halk muhacerete başlamıştır. Bu işgal beş ay kadar devam etmiştir. Nihayet 18 Ağustas 331 de şehir ordumus tarafından istirdad olunmuştur. Bitlis, her sene bugünkü kurtuluş bay- ramı olarak kutlulamaktadır, Umumi Harbden evvel yalnız merke- zinde 60 bine yakın nüfusu saklıyan Bit. lis; bütün bu hâdiseler önünde bu vari” ğin rite üçünü kaybetmiştir. Evvelce mamur bir şehir halinde iken | harabezar bir yurd köşem olmuştur. A- İsarlar tahribkâr tesireri önünde ve Os- anlı imparatorluğunun bakımsız elle. İrinde cidden büyük zararlar görmüştür, Kayaoğlu izmir belerivesi 4 yıllık çalışmalarına başladı (Bastarafı 5 inel sayfada) şehrinin istikbali, diğer şehirlerimizden İ daha önde ve yakındır. Mebus seçimi Hazırlanan mebus seçimi defterleri & zerinde tetkikatını fkmal eden mebus s6 çimi teftiş heyeti, şehrin ve vilâyetin nü- fusunda 935 nüfus sayımına göre büyük. İçe bir artma müşahede etmiştir. Kat rakamlar henüz elınmamakla beraber | İzmirin fazladan bir mebus çıkaracağı anlaşılmaktadır. İzmir nüfusunun artma sebebleri arasında son zamanlarda Ana- doludan İzmire işçi akım, doğum fazla ağı ve İzmir vilâyetine yerleştirilen göp menler vardır. Yeni İzmir mebuslukları için daha şimdiden muhtelif tahminler ileri sürül mektedir. Bu hafta içinde biri kadın ol- jpak üzere beş kişi mebusluk için Parti Genel Sekreterliğine müracaatla nam- İ zedliklerini koymuşlardır. Bu beş kişiden biri doktor, diğer biri de avukattır. Pay- tinin İzmirden kimleri namzed gösterece- ği hakkında henüz tereşşüh etmiş bir has ber yoktı z alede Osmanın kahvesin deki odada kumar oynıyan Mehmed ve ekmekçi Mustafa yakalanmışlardır. Ortada bulunan 210 kuruş ile zarlar müsadere edilmiş, suçlular mahkeme- ye verilmiştir, — Demek beklemeğe imkân yoktu. Dedim ya, acele bir tahlilse?.. Kadm da ihtimal enişten geç iner diye... Birdenbire zihnimde bir şimşek çak- ti. Anneme derhal sordum: — Bu kadın Türk mü imiş? — Hayır, Rum... — Rurı mu?. Yar, — Öyle genç falan değil canım.. yaş- bir kadınmış!... — İçimden: «— Sakın Despinanın anası olmasın?» diye düşündüm, Mey- hane vak'asına sebeb olan kızlardan bi. ri onun kızı değil mi idi? Fakat anne - me yeni bir üzüntü vermemek için bu düşüncemi ondan sakladım. Sadece: — Pek anne, dedim, ben ablars birazdan görür, söylediğim gibi kendi. sile konuşurum. Sen şimdi onun yanına Benim için de üzme kendini.. be: Tkeğim, havatımı nasıl olsa kendim yoluna ire u Annem bu duası e sonra yüzümü, saçlarımı okşadı ve fazla bir şey de - meden sessizce odamdan çıktı. vi Dün akşam, Süheylâ ile buluşmadan yazdıklarımı bugün bir roman udum ve yeniden meraklandım. şindi yazacaklarımı, öyle sani * Çünkü bu satırlar her usumda bana, ime Âşıklar Yolundaki son gecemizin uzun bir me zar kitabesi gibi gelecek! Yazık ki he « nüz babasının mezarı Üstüne dikeme * diğimiz o taşı, ben, kendi bağrıma ba" mış gibiyim. (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: