18 Şubat 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 14

18 Şubat 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

"Son Meclis konuşmalarında Bay Mükerrem Sarolun Bedii Faik hadı- sesindeki hususi mektubumu okumuş olduğunu gazetelerde gord un, bugün rejım için pek utandırıcı sırrım, başkaları adı- na kendim utanarak açıklayamam._ ncak, soruşturma heyetinden İs- tanbula gelecek olanlar bana uğrar- larsa veya beni çagırırlarsa bu sırrı onlara emanet eder Falih Rıfkı Atayın 'belki de bil- mediği, Dr. Mükerrem Sarolun bahis mevzuu mektubun radyoda okunma- sı için Falih Rıfkı Atayın el yazısıy- la bir de müsaade aldığını aynı ko- nuşmalarında ifade etmiş bulunması- ektubun sırrı nedir? Falih Rıf- , rejim için ne kadar utandı- rıcı olursa olsun bunu açıklamakla mükelleftir. Eğer utandırıcı oldukla- rı için bir takım hadiselerin üzerine ışık serpmeyecekşek hükümetin 6-7 eylül hadiselerinin — mahiyetini bir türlü açıklamamasına itiraz etmek hakkını kaybetmez miyiz? Kaldı ki bu mektubun sırrım ifşa etmesi Fa- lih Rıfkı Atay için bir çok bakımdan borçtur. Dünya gazetesinin başyazarı o fiilinden dolayı, AKİS dahil, pek çok dostunun serzenişine maruz . kalmış- tır. Belki bunlara kızmıştır, belki ba- zı benzetişlerden dolayı alınmıştır da... Ama böyle düşünmüşse haksız- lık eder. Zira o mektup rejime, ba- sına pek büyük zarar vermiş, zulüm ve şiddet şampiyonlarına teşvik ye- rine geçmiştir. Bedii Faik'in yazdık- larının doğruluğu bugün bizzat Dr, Sarolun Meclisteki beyanlarıyla or- taya çıkmıştır. Eğer hepimiz,,zulüm usullerine başvurulduğunda doğrulu- gunu bildiğimiz, doğruluğuna inandı- ğımız hususları bir kalemde "mühim olmayan dedikodular" diye vasıflan- dırsak ve sözlerimizi geri alıp tarzi- ye verseydik 1956 başının karanlık havasından bugünün nısbı aydınlığı- na çıkabilir miydik? ğer her şeye rağmen mucadeleyı terketmeyecegı— mizi ve ağır şartlar altında dahi mü- cadelenin imkânsız olmadığını cüm- leye ispat etmeseydik o nisbi aydın- lığı temin eden hareket başlar mıy- dı? Falih Rıfkı Atay evvela bu ba- kımdan mektubunun “"rejim için u- tandırıcı" olduğunu söylediği sırrını açıklamakla mükelleftir. Hepsi o değil... Falih Rıfkı Atay genç Bedii Faik'in sıhhatini korumak gibi asil olduğundan kimsenin şüphe etmediği hislerin tesiri altında bahis mevzuu mektubu — yazmakla dostu- nun meslek haysiyetinin üzerine göl- ge düşürdüğünü hâlâ görmemiş mi- dir? Bedii Faik'i nihayet bu gölgeden tenzih etmek, onu temize çıkarmak Dünya başyazarı için bir şeref borcu- ur. Eğer bahsettiği sır, ne kadar u- tandırıcı olursa olsun, hareketını ma- Zzur gösterecekse e mühimi Sarol - Apaydın kombınezonu tara- fından oynanan oyunu bütün çıplak- lığıyla ortaya koyacaksa, mektubun nasıl kombinezonlarla Falih Rıfkı Atayın elinden alındığım bildirecekse Dünya başyazarı bir vazifeyle karşı karsıyadır. 14 İKTİSADİ VE MALİ SAHADA Dış Ticaret Bonn (Şubat) — Feyyaz TOKAR bildiriyor: Almanyayla görüşmeler S ubatın yirminci günü, Federal Al- 5 manya Cumhuriyeti Ticaret Ba- kanlığının — elektrikle — aydınlatılmış loş müzakere odasında iki heyet kar- şi karşıya geçerek çetin bir pazarlı- ğa girişecekti. Bir müddetten beri tehir edilen Türk - Alman ticaret müzakereleri- nin, bilhassa bizim tarafımızdan kul- lanılacak şatafatlı — kelimelerle dolu açış nutkundan sonra, iki heyetin şanslı oldukları hiç bir zaman iddia edilemiyecek olan azaları arasında çekişmeli görüşmeler başlıyacaktı. Kısmet değilmiş; Almanların talebıy— le müzakereler bir defa daha geriye atıldı. Almanlar beklemeyi tercih e- diyorlardı Hermes'in yabancı memleketler i- çın ayırdığı kredinin en büyük nisbe- ni © 28 sını alan Turkıyenın "ikti- sadı istiklâl savaşı" prensipleri haz- mettirilerek yola çıkarılmış olan e- kibi, Türkiyenin ödeme gücünü en az bizim kadar bilen Alman heyeti kar- şısında muhakkak ki bir hayli zorlu dakikalar geçirecektir. Bu kabil m zakerelerin tarihçelerine ve acı tatlı hatıralarına dair aşağıda sıralıyaca- ğımız misallerden evvel şu noktayı belirtelim ki, Almanyanın ekonomik alâkası bugun dahi Türkiyeden uzak- laşmış değildir. Türkiyenin içinde bu- unduğu iktisadi sıkıntının vahameti- ne dair her gün çeşitli makaleler in- tişar etmekle beraber, Türk pazarla- rının elden kaçırılmaması, iktidar partisinin iktisad politikasında ya- pacağı bir değişiklik ve alacağı ted- birlerle Türkiyenin gene yakın doğu- nun en elverişli piyasası olabileceği hususu sık sık belirtilmektedir. Bu- nunla beraber gelecek heyetin şans- sızlıgım Avrupalıyı tatmin etmeyen nkü iktisadi sistemin müdafaa- sı Vazıfesını . yüklenmesi teşkil et- mektedir ve bütün gayretlerimiz, ke- sinleşmiş bir hükümden sonra yapı- lacak müdafaadan farksız — olmıya- caktır Dış siyasetini dahili ve ekonomik politikasından tamamen ayırmış bu- lunan Batı Almanyadan, tarihin pla- tonik hadiselerim göz önünde bulun- durup hissi zaaflardan edilecek isti- fade ile bir şeyler koparabileceğimi- zi düşünmek hüsranlı bir neticeyi pe- şinen kabullenmek olacaktır. — Zira son senelerde Almanyayla cereyan eden ticaret müzakerelerinde heyet- lerimizin kırdıkları pot ve sildikleri itibar puvanı bugün ehil bir tamir us- tasına şiddetle ihtiyaç göstermekte- dir. Tenis meraklısı zorlu delege Alman — ekonomisinin kalkındığı, Türk ekonomisinin ise kalkınma içinde bulunduğu zannedildiği sıra- larda Batı Almanyayla yapılacak ti- caret müzakereleri için devrin NATO daimi delegemizin başkanlığında bir heyet gönderilir. Müzakere günü ve saati tesbit edilip hazırlıklar tamam- lanır ve bu saat gelir çatar.. Alman heyeti tam kadrosu ile toplantı oda- sına girer ve karşılarında sadece mahcubiyetten yüzleri pembeleşmiş, Türk delegasyonunun birkaç üyesini bulur Heyet başkanını sorarlar, "şimdi gelecek" cevabım alırlar. Bu sırada Ticaret Bakanlığına yakın bir tenis kortunda garip bir hadise cere- yan etmektedir. Etrafındakılerden hürmet kisvesi altında yakınlı ren uzun boylu bir zat, "bana ayak- kabı bulun, tenis oynıyacağım" der. Derhal bir Amerikalıdan rica edilir ve Amerikalı çavuş Türkiyenin NA- TO daimi delegesi ve Alm ticaret heyeti başkanına ayakkabıla- rını verir, üstad tenise başlar... He- yet azalarından kendisiyle beraber olanların gözü saattedir. Bir müddet sonra, Fransız şarabını ter olarak if- raz eden ekselansa müzakere saati- nin yaklaştığı işaret edilir. Cevap, raketin topta şaklamasıdır... İşaret ler devam eder gider ve Türk tenis- çisi müzakerelere güç belâ götürülür. Alman heyeti başkanının ilk suali maçın neticesidir!.. Buğdaylarımızın hikayesi Bir — başka ticaret müzakeresi için bir teşekkülün umum müdürü he- yet başkanlığiyle vazifelendirilip Al- manyaya gönderilir. Rivayete göre umum müdür son derece yakışıklı bir zat olup sonu ci- nayetle biten bir dramatik filmde rol alabilir. Fakat böyle ciddi bir müza- kerede heyet başkanlığını alamaz. A- ma kusur da kendisinde değil, ona il- lâki gideceksin diyenlerdedir. Görüşmelerin esasını Türkiyenin mevcut buğdayının satılması teşkil eder. Müzakereler müsbet yolda iler- lerken heyet başkam Hamburg'a ka- dar bir seyahat yapar. Burada tesa- düfen bir iki gazeteci kendisim bulup malümat ister. Buğday satmaya ge- len heyet başkam, anlatıldıgma göre, "satacak buğdayımız yoktur" der. Ortalık karmakarışık olur, herkes bu heyet başkanının 1kı beynı ve iki ağ- zı mı var diye düşün Bılahare Toprak Mahsullerı Ofisi Umum Müdürünün başkanlıgında bır başka ekip gelir. Ofisçi başkan sem- pati toplar. Buğdayın satış fiatı Ve miktarı üzerinde karara vardır. Her şey halledilmiştir. İki taraf da mem- nundur. Türk ataşemiliteri heyet baş- kam şerefine bir kokteyl verip Al- man gazetecilerim de çağırır. Kok- teylin ortasında telefon çalar, heyet başkanım Ankara aramaktadır.. Kati bir emirle, "mademki anlaşmaya Va— rıldı, siz aradan çekiliniz; ( .) Türk firması işi üzerine — alaca denir. Cevap dınlenılmez heyet başkanı sa- cını başını döve AKİS, 18 ŞUBAT 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: